By Utkan Şahin / info@eurohoops.net
Gerçek EuroLeague’i çok özlemişiz.
İlk haftanın o biraz yavan tadından sonra Turkish Airlines EuroLeague, bu hafta bildiğimiz ve sevdalısı olduğumuz haliyle hayatımıza geri döndü.
Bu hafta tam 3 maç uzatmaya giderken birçok maçın galibi de son topta belli oldu. Özellikle Cuma akşamı öylesine heyecan vericiydi ki, insanın bir maçı izlerken gözü diğerinde kaldı.
Bu heyecan verici haftada bireysel performansları ve maç içerisinde yaşananlarıyla ortaya konuşulması gereken birçok şeyi çıkardı.
Eurohoops Fırın da yeni yazı dizisinde bu haftanın bir kazananı, bir kaybedeni, bir de dikkat çeken konusunu karşınıza getirmeye karar verdi.
Hazırsanız; ikinci haftanın üç ana konusuna geçelim!
EuroLeague’de 1. Hafta: Türk Savunması, Sarunas Jasikevicius ve Geri Dönenler
Not: Listeye aldığımız isimler ve takımlar, o haftanın etkisiyle listeye konulmuştur.
Herkesi Heyecanlandıran Adam: Markus Howard!
Son yıllarda Avrupa basketbolunun yetenekli oyuncu bulmak konusunda ne kadar zorlandığı bir gerçek.
NBA karşısında adeta yutulan Avrupa basketbolu, büyük yıldızlar bir yana elindeki verimli rol oyuncularını bile tutmakta çok zorlanıyor. Bunu da en iyi yaz dönemlerinde görüyoruz. Ne zaman üst düzey bir oyuncunun Avrupa’ya geri dönme ihtimali olsa bütün üst düzey takımlar, büyük bir transfer yarışına tutuşuyor.
Bu acı durum elbette EuroLeague’in geleceği için endişe verici ama neyse ki Markus Howard’ın bu haftaki gösterişli performansı bu endişeleri kısa bir an olsa da unutturdu.
Cazoo Baskonia‘nın kendi evinde Partizan’ı konuk ettiği maçta 23 yaşındaki oyuncu, muhteşem bir skorer performansı sergiledi.
Bask ekibi maça kötü başlasa da ikinci çeyrekte sazı eline alan Howard, üst üste üçlükleri göndererek ortalığı toparladı ve takımını oyuna ortak etti. Son çeyrekte tekrar sahne alan Amerikalı oyuncu, faul problemi sebebiyle uzun bir süre kenarda kalmak zorunda kalsa da yine alev aldı ve üçlükleriyle her şeyi değiştirdi.
Önce normal sürenin son bölümünde maçı uzatmaya götüren üçlüğü sokan Howard, ardından uzatmada üst üste 5 sayı atarak takımına galibiyete giden yolu açtı.
Elbette Markus’un bu muhteşem performansı çok heyecan vericiydi ve sosyal medyada hemen 23 yaşındaki oyuncuyu EuroLeague’in şu anki yıldızlarına benzetmeler başladı. Kimisi Mike James’e kimisi de Shane Larkin’e.
Kişisel fikrim, bu benzetmeler için erken olduğu yönünde… Markus bizlere muhteşem bir şut stilinin olduğunu ve sorumluluk alması gerektiği zaman öldürücü bir skorer olabileceğini Partizan karşısında gösterdi fakat kabul etmemiz lazım ki; Sırp ekibi de çok iyi bir savunma takımı değil. Özellikle de kısa savunmasında!
Üstelik hem İspanya Ligi’nde hem de EuroLeague’in ilk haftasında Markus’un zaman zaman parladığını gördük ama böylesine dominant bir performansı ondan izlemedik. Dolayısıyla böyle karşılaştırmalar için Howard’dan bu tarz performansları daha fazla görmemiz gerekiyor.
Yine de şunu kabul etmem gerek ki; bir paket olarak Howard gelecekte EuroLeague’de söz sahibi bir oyuncu olabilir.
23 yaşındaki oyuncu, gizli saklı kalmış bir yetenek değil. Henüz lisedeyken skorerliğini gösteren, kolejde Marquette’yle sezonun en skoreri olmayı başarmış ve altyaş gruplarında Amerika milli takımının forması giymiş bir oyuncu! Zaten onun bu skorerliği, fiziksel olarak NBA’e hiç uygun olmamasına rağmen iki yıl Denver Nuggets forması giymesini sağladı.
Fakat bu fiziğiyle NBA’de tutunması çok zordu.
Howard sadece 1.78 boyunda ve fiziksel olarak NBA’de ne oyun kurucu ne de şutör guard olarak tutunabilir. Bu da aslında onu çok değerli kılıyor. Elbette geleceği tahmin etmek kolay değil ve Howard belki burada gösterdiği performansla NBA’e geri dönmeyi umuyor ama bu gerçekleşse bile bir anda 15 santim uzamadığı sürece onun NBA’de tutunması zor. Dolayısıyla eğer kendisini geliştirebilirse buralarda çok değerli bir oyuncu haline gelebilir çünkü böylesine bir skorer kolay kolay buraya düşmüyor.
Tabii buradaki gelişim kelimesi de önemli.
Avrupa’ya ilk kez gelen bir oyuncu olarak Howard, haliyle hala buralara adapte olmaya çalışıyor. Burada oynanan basketbolu öğrenmesi ve alışması elbette biraz zaman alacak. Özellikle savunmada bir gelişim göstermesi gerekiyor çünkü fiziksel olarak yaşadığı defolar yanında zaman zaman tembel bir şekilde hareket ettiği de oluyor. Keza hücumda da topu paylaşmayı öğrenmesi gerekecek ama buraya adapte olmaya hazırsa bence bunlar çözülmeyecek sorun değiller. Özellikle de hücumda ortaya koyduklarını düşünürsek…
Baskonia da onun için çok doğru bir yer. Biliyorsunuz; Bask ekibi, EuroLeague’in oyuncu yetiştirme yeri gibi. Birçok önemli yıldız burada gösterdiği performansla dev takımlara transfer oldu. Keza Howard’ın benzetildiği Mike James ile Shane Larkin de burada parladı. Üstelik Baskonia gibi mutlaka şampiyon olması gerekmeyen bir takımda buralara adapte olmak daha kolay.
Geleceği tahmin etmek çok zor, belki de Howard’ın bu performansı sadece bir maç üzerinde kalacak ve birkaç yıl sonra ismini unutacağız ama ligin yetenekli kısalara olan ihtiyaçları düşünürsek; umarım tam tersi olur.
Benim sezon boyunca gözüm hep onun üzerinde olacak, sizlere de aynısını tavsiye ederim.
Felaket Bir Tercih ve Acımasız Basketbol
“Bitime az bir süre kala öndeyseniz ve top rakipteyse son topu savunmayı mı tercih edersiniz yoksa faul yaparak avantajını korumayı mı?”
Herhalde mevcut faul atışı kuralının getirildiği günden beri basketbolda en çok tartışılan ve tartışılmaya da devam edecek olan soru bu.
Herkesin bu sorunun cevabıyla ilgili fikirleri farklı. Biz Avrupalı basketbolseverler, genellikle faul yapmanın daha doğru olduğunu düşünüyoruz. Hikayeyi öne çıkarmayı tercih eden NBA ise bu soruda çoğunlukla ilkini tercih ediyor.
Cuma gecesi Fernando Buesa Arena’da Cazoo Baskonia ile Partizan arasında oynanan muhteşem maç, bu soruyu tekrardan önümüze çıkardı. Uzun yıllar sonra EuroLeague’e geri dönen Partizan, son 6 saniyeye 3 sayı farkla önde girse de son topta faul yapmayı unutunca Markus Howard’ın gazabına uğradı ve elindeki maçtan oldu. Obradovic‘in öğrencilerinin faul yapamaması bizlere mükemmel bir maç sonu hazırladı ve heyecanımızı daha da artırdı. Partizan açısından baktığımız zaman ise mağlubiyetin acısının çok daha yoğun bir şekilde hissetmelerine yol açtı.
“Planımız faul yapmaktı ama sahadayken her şey çok hızlı bir şekilde gerçekleşiyor. Odaklanmak zorundayız. Howard, çok zor şutları soktu. Özellikle de son şutu çok zordu ama tekrar ediyorum, odaklanmamız ve yaptığımız hataları düzeltmemiz gerekiyor.”
Zach LeDay
Zach LeDay’in açıklamasından da anladığımız gibi Partizan’ın tercihi aslında savunma yapmak değildi. Zaten Zeljko Obradovic‘in geçmişine baktığımız zaman da efsane koçun genellikle bu tarz pozisyonlarda faul yapmayı tercih ettiğini biliyoruz. Dolayısıyla Partizan için son pozisyonda yaşananlar çok daha sorunlu bir durum. Çünkü faul yapmamayı tercih etselerdi, -kişisel olarak bunu hatalı bulsam da- bir tercih olarak bunu kabul edebilirdim.
Üstelik son bölümde yaşananlara bakarsak, tek hataları da bu değil.
🚨 MARRKUUUSS HOWARDD İNANILMAZZZ 🔥🔥🔥#EuroLeague pic.twitter.com/fG4mu3hcUL
— Eurohoops Türkiye (@EurohoopsTR) October 14, 2022
Sırp ekibi, son top öncesinde farkı iki topa çıkartabilecek faul atışından yararlanamadı. Sonrasında Markus Howard’ın o üçlüğü sokması için adeta ellerinden gelen her şeyi yaptılar.
İlk büyük hata Markus Howard beş metre etrafında kimsenin olmamasıydı. O ana kadar alev alev yanan ve birçok zor şutu sokan bir skorerin çok rahat bir şekilde topu almasını sağladı Partizanlı oyuncular.
Howard yarı sahaya kadar önünde kimse olmadan rahatça geldi. Rakip sahaya geçtiğinde bile 2 adım etrafında kimse yoktu. Amerikalı skorer ilk adımı hızlı bir oyuncu. Dolayısıyla onu savunmak zor ama böyle bir anda fark üç iken Partizan yapması gereken üçlük savunmasıydı. Howard önündeki savunmacıyı delip geçip potaya doğru gitse bile farktan dolayı Partizan yine avantajlı olacaktı ama Partizanlı oyuncular büyük bir akıl tutulmasıyla ona yaklaşmadı bile.
Kevin Punter’ın burada yaptığı hata ise daha da büyüktü. Kendi solunda Zach LeDay varken Howard’ın soluna gitmesine engel olup, LeDay’e doğru yönlendirmesi gerekiyordu ama bunu akıl bile edemedi. Howard çok basit bir fake ile Punter’ı avladı ve sonrasında rahat bir pozisyonda üçlüğü soktu.
Bütün bu yaşananlar aslında Partizan’ın sorunlarını açıkça göz önüne çıkardı.
Sırp ekibi, bir Zeljko Obradovic takımından beklemeyeceğiniz kadar konsantrasyondan sorunları yaşayan, sahada organize olmakta zorlanan ve detaylarda kaybolan bir takım. Normal sürenin son 6 saniyesinde yaptıkları arka arkaya hatalarla da bunu bir kez daha ortaya koydu.
Diğer taraftan ise son anda yaşananlar basketbolun ne kadar acımasız bir oyun olduğunu da bizlere bir kez daha hatırlattı.
Partizan belki çok iyi oynamasa da potaltında kurduğu üstünlük sayesinde Baskonia deplasmanından galibiyetle çıkmayı avcunun içine almıştı ama sadece 6 saniyede yaptıkları hatalar onlara çok pahalıya mal oldu.
Onlar için üzücü ama sanırım biz basketbolseverler, bu acımasız anlar sebebiyle bu oyunu bu kadar çok seviyoruz.