by Buğra Uzar / info@eurohoops.net
13 yıldır Avrupa’da profesyonel basketbol kariyerini sürdüren Amerikalı guard Jamar Smith, son iki yıldır yeteneklerini Bahçeşehir Koleji için sergiliyor.
Avrupa kariyeri boyunca birçok farklı takım ve ülkede EuroCup şampiyonluğu ve MVP’liği dahil tonla başarıya imza atan 35 yaşındaki oyuncu, geçtiğimiz yılla birlikte Bahçeşehir Koleji forması giymeye başladı.
2021-22 sezonunda Bahçeşehir, FIBA Europe Cup’ı kazanarak kulüp tarihinin ilk Avrupa kupasını ülkemize getirirken Jamar Smith de aslan payına sahip isimlerden biriydi. Şimdi ise hedefler büyüdü, Basketbol Şampiyonlar Ligi sahnesinde Smith ve Bahçeşehir Koleji ülkemizi temsil ediyor.
Eurohoops olarak Amerikalı yıldızla röportaj yaptık. Smith; İstanbul’daki hayatı, kolej günleri, Avrupa kariyerinin başlangıcı ve ilerleyişi, Bahçeşehir tercihi ve geleceğe yönelik hedeflerine dair birçok konuda kapsamlı açıklamalar yaptı.
Soru: Türkiye’deki hayatınla başlamak istiyorum. İstanbul’da hayat sen ve ailen için nasıl?
Cevap: “İstanbul harika bir şehir. Malaga’yı çok seviyordum, orada oynarken benim favori şehirlerimden, dünyanın en iyi şehirlerinden biri olarak gördüğüm bir yerdi. İstanbul’a geldiğimde ise bambaşka bir hava vardı. Büyük şehir havası var ve bunu seviyorum. Trafik bir problem fakat onun dışında İstanbul harika. Türkiye’deki insanlar muhteşem. Eşim burayı çok seviyor. İki çocuğum da Türk okullarına gidiyor, onlar da burayı çok seviyor, hatta biraz Türkçe konuşabiliyorlar. Şu ana kadar muhteşem gidiyor. Buradaki kültür ve insanlardan kabul görmek çok iyi.”
S: İki farklı kolejde oynadın. İlk olarak Illinois’te, sonrasında Southern Indiana’da. Indiana’dayken Division II MVP’si olmuştun. Kolej günlerin nasıl geçti ve ikinci yılında neden üniversite değiştirme kararı verdin?
C: “Kolej harikaydı. İki okulda da kolej deneyimi benim için iyi geçti. İlk okulumda kötü kararlar verdim, başımı belaya soktum böylece Divison II okuluna gitmek zorunda kaldım. Southern Indiana’ya gittikten sonra kariyerimin gitmesi gerektiği gibi gitmediğini düşündüm fakat orada elde ettiğim başarılar, devam eden gelişimim ve daha iyi bir oyuncu haline gelmem bana yurtdışında çok iyi bir kariyer sağladı. Kolej, şu anda olduğum kişi olma yolumda basamaklardan biriydi. İkinci okuluma gittiğimde orada kimseyi tanımıyordum, bir nebze yalnızdım. Spor, okul, spor, okul şeklindeydi hayatım. Basketbol dışında yapacak gerçekten hiçbir şeyim yoktu. Bu durum beni yurtdışında yalnız olmaya hazırladı. Bilirsiniz ki oyuncular için yurtdışı hayatı gerçekten de zor. Özellikle de istediğiniz zaman arkadaşlarınızı arayabildiğiniz kolej günlerinden sonra… Şimdi önünüzde saat farkı, dil bariyeri var. İkinci okuluma gitmek, sadece basketbola odaklanmak ve yalnız kalmak beni bunlara hazırladı.”
S: Illinois’daki koçun Bruce Weber ile mükemmel bir ilişkiniz olduğunu okumuştum. Sonrasında senin de gençlere yaptıkları seçimler konusunda yardımcı olmaya çalıştığını gördüm. Sanırım bu hala devam ediyor.
C: “Evet. Seçimleri konusunda olmak zorunda değil, halihazırda kötü seçimler yapmış çocuklara odaklanmaya çalışıyordum. Kötü seçimler yapacaksınız, insanlar, diğer insanları üzecek şeyler yapacak ve insanların hayatında peşinden koştukları hayalin bittiğini düşündüğü dönemler olacak. Ben bunu yaşadım fakat şu an buradayım. Yaptığım hatalardan sonra 13 yıl profesyonel basketbol oynadım. Çocukların, hatta sadece çocuklar değil yetişkinlerin de bazen hayatlarını değiştirebilecek kötü seçimler yapabileceğini fakat bunun pes etmeyi gerektirmeyeceğini bilmelerini istedim. Hayaliniz her neyse onu kovalamaya devam edebilirsiniz, daha pozitif olabilirsiniz. İşler rayına oturacaktır.”
S: İkinci yılında sakatlık problemleri yaşamıştın. Sakatlıklar olmasa sence NBA şansın daha yüksek olur muydu?
C: “Çok ağır bir sakatlık yaşamamıştım. Bileğim kötü şekilde burkulmuştu. Herhangi bir yerimi kırmadım ya da yırtmadım. Tanrıya şükür sadece bileğim burkuldu ve iki buçuk ay sahalardan uzak kaldım. Şu anda olduğum konumdayken yolculuğumu değiştirebileceğini söyleyeceğim çok fazla şey var. Muhtemelen NBA’de bir kariyerim olabilirdi. 20 dakika önce arkadaşım Marcus Keene ile Instagram üzerinden konuşuyorduk ve ona hikayemle mutlu olduğumu söyledim. NBA’e gidemedim, bu bir sorun değil. Kendi seviyemden mutluyum. Yurtdışında gerçekten de iyi bir kariyerim oldu. Avrupa’da harika takımlarda oynadım. Hikayemden mutluyum.”
S: NBA hakkındaki son sorum… Üçlük yeteneğini biliyoruz, yüksek seviyede bir şutörsün. Günümüzde de basketbol, Stephen Curry ve diğer yıldızlarla birlikte tamamıyla değişti. Aynı yeteneklerle şu an kariyerine başlasaydın yeni Stephen Curry veya Trae Young olabilir miydin?
A: “Evet, tabii ki (gülüyor). Ben okurken üçlük atmak iyi bir şeydi fakat bütün NBA yetenek avcıları ve takımları yüksek seviyede atletizm ve motor arıyordu. Olay top sürme ya da şut yeteneği değildi. Eğer şu anda okulda olsaydım şut yeteneğimi düşününce muhtemelen NBA şansım daha yüksek olurdu. Sadece set şutörü değilim, dribbling üzeri de atabiliyorum. Kesinlikle NBA’den daha fazla şans elde edebileceğimi düşünüyorum.”
S: Senin için yurtdışında gitme kararını vermek zor muydu? ABD’deki deneyimlerinin ardından neden yurtdışında çıkmayı seçtin?
C: “Kesinlikle zordu. Burada oynanan basketbol hakkında hiçbir fikrim yoktu. Oyuncuları bilmiyordum. Günümüzde sosyal medya, Swish Culture ve siz gibi siteler sayesinde ABD’deki birçok insan yurtdışındaki oyuncuları görebiliyor. Aynı zamanda yurtdışında iyi para olduğunu fark ediyorlar. Ben o zamanlar D League’te oynarken maaş sanırım yıllık 800.000 dolardı. Takım arkadaşım Stephan Lame de bana yurtdışında oynadığını ve oradaki parayı söylüyordu. Şaşırmıştım. Hiçbir fikrim yoktu, basketbolun yurtdışında bu denli büyük olduğunu bile bilmiyorrdum. İlk senemde Çekya’ya geldiğimde Trey Simmons’la konuştum. Bana ‘Çalışmaya devam edersen şu kadar para kazanabilirsin’ demişti. Bu, benim kazandığımdan çok daha fazlaydı. Bunu bilmiyordum. Sonrasında Avrupa’nın her yerinde yüksek kalitede basketbol oynandığını fark ettim. NBA açık ara çıkabileceğiniz en yüksek seviye fakat burada yüksek seviye basketbol oynanıyor. Bunu bilmiyordum. Daha fazla oyuncu, takım, lig öğrendikçe yurtdışında basketbolun ne denli büyük olduğunu fark ettim. Avrupa’da iyi bir şutörseniz 35-37 yaşlarına kadar oynayabiliyorsunuz. Yeteneklerimi mükemmelleştirmeye çalıştım.”
S: Avrupa’ya gelmeden önce bu denli fazla takım ve ülke değiştirmeyi bekliyor muydun? Sanırım seyahat etmeyi çok seviyorsun…
C: “Kesinlikle seyahat etmeyi çok seviyorum. Ne bekleyeceğimi bilmiyordum diyebilirim. Buraya geldiğim ilk sene normal bir genç oyuncu gibiydim. Buraya gelen bütün genç oyuncular ‘İlk senemde çok iyi oynayıp NBA’e dönmeye çalışacağım’ diye düşünüyor bence. Ben de bu yolu takip ettim. İyi oynadım ve sonrasında Boston ve Timberwolves ile Yaz Ligi’nde sahne aldım. Sonrasında benim yerimin yurtdışı, Avrupa olduğunu fark ettim. Sadece orada gelebileceğim en iyi seviyeye gelmeye çalışacaktım.”
S: Avrupa’da kupa kazanmaya çok çabuk alıştın. İlk kupan Balkan Ligi’ydi, sonrasında Fransa Ligi’ni kazandın. Sonrasında Avrupa’da EuroCup ve geçen sene Europe Cup… Büyük başarı olduğunu söyleyebiliriz. Avrupa’da olmak ve birçok takımda oynamak senin için çok iyi sonuç verdi:
C: “Evet, öyle oldu fakat kesinlikle bir takımda birden fazla yıl geçirmekten keyif alıyorum. Sürekli takım değiştirerek başarıya ulaşmak genelde zordur. Kazanan çoğu takım en azından iki yıldır beraber oynayan takımlar oluyor. Oyuncular birbirini tanıyor, iyi bir takım kimyaları oluyor, koça ve yapmaya çalıştığı şeylere güveniyorlar. Bunlar zamanla oluyor. Kazan’da dört yıl, Malaga’da iki yıl, burada iki yıl… Bir takımda birden fazla yıl geçirmeyi tercih ederim çünkü kimyası fazla olan bir takımda çok daha fazla fark yaratabileceğini düşünüyorum.”
S: Kendini mental olarak bunca değişime nasıl hazırladın? Özellikle bir guard olarak işin çok zordu fakat bunu tekrar tekrar başardın. Senin için kritik nokta neydi?
C: “Koç edilebilir bir oyuncu olmak diyebilirim. Benden daha yetenekli, daha atletik birçok genç oyuncuyla tanıştım ve oynadım fakat onlar koç edilemiyordu. Nasıl oynamak istediklerine, nasıl bir oyuncu olduklarına dair kendi fikirleri olan oyuncular oluyor fakat Avrupa’da işler bireysellikten uzak. Mike James, Errick McCollum ve bunun gibi isimler var ve bunlar nereye giderse gitsin ne yapacaklarını biliyorsunuz, sayı atmak. Fakat genellikle bir rolünüz oluyor ve onu oynamak zorunda oluyorsunuz. Ben de kariyerimin başında bunu başardım. Sonrasında da özellikle Kazan’da koçlarımın bana özgürlük verdiği noktaya geldim. Sonrasında insanların bana ‘Gerçekten de skor üretebiliyor’ gözüyle baktığını hissettim. Beni buraya bunlar taşıdı, kendi oyunumu oynayabiliyorum. Bence kariyerlerinin başlarında oyuncular daha koç edilebilir olmalı. Yurtdışında uzun ve başarılı bir kariyerim olmasını bu sağladı diyebilirim.”
S: 2017’de Unicaja Malaga ile EuroCup’ı kazandın ve bu senin ilk Avrupa kupandı. O deneyim senin için nasıldı, ilk Avrupa kupanı elinde tuttuğunda neler hissettin?
C: “Muhteşem bir histi. O yıl tamamıyla çılgınlıktı. O yılın başında özel bir takımımız olduğunu hissetmiştim. Normal sezonda mükemmel oynamasak da kurduğumuz kimya ve dostluk bana kazanmak zorundaymışız gibi hissettirdi. Şampiyon olmak bütün sene boyunca iyi oynamaktan geçmiyor, doğru zamanda iyi oynamaktan geçiyor. Doğru zamanda iyi oynamaya başladık ve kazandık. Ondan sonra daha fazla kazanmak istedim. Başta ne olduğunu tam anlamayabiliyorsunuz. Avrupa’da kupa kazanmak çok zor. Birçok şeyin yolunda gitmesi gerekiyor. Koçtan herkesin sağlık durumuna birçok değişken var. O yıldan sonra bunu fark etmiştim.”
S: UNICS Kazan günlerin hakkında konuşmak istiyorum. Senin de dediğin gibi koçun sana özgürlük verdi ve bireysel olarak bu senin için harika sonuçlandı. EuroCup MVP’si oldun. Herkes senden daha yüksek seviyelere gitmeni, belki bir EuroLeague takımına gitmeni bekliyordu. UNICS’te kalmak senin seçimin miydi?
C: “O seviyede oynamış olmak için EuroLeague’te oynamak istemiştim. EuroLeague’de ilk oynadığımda şu anki olduğum oyuncu değildim. Fransa ve Malaga’da daha çok Avrupa’daki oyunu öğreniyordum. Kesinlikle EuroLeague’de oynamak istemiştim fakat günün sonunda en yüksek teklifi verene giderim (gülüyor). Sadece farklı bir ligde oynadığımı söyleyebilmek için daha az para almaktansa ailem ve çocuklarım için 100.000, 200.000 dolar fazla kazanmayı seçerim. Benim için EuroLeague’e gitmeme sebebim paraydı. Bazı teklifler vardı fakat diğerleri kadar yüksek değillerdi. Ben de her zaman en yüksek teklifi seçerim.”
S: MVP ödülünü kazanmak senin için yeteneklerinin tasdiği miydi?
C: “Sanırım öyleydi. Koç ekibimin de payı var, bana çok şey öğrettiler. O seneki takımımızın da büyük payı var. EuroCup’ı kazanamasak da o sezon EuroLeague seviyesinde bir takımdık. Bunların hepsi birlikte sanırım. Sadece benle alakalı olduğunu düşünmüyorum çünkü o sezon başarılı geçmeseydi o ödülü kazanamazdım. Takımım ve takım arkadaşlarımın da kesinlikle çok büyük payı vardı.”
S: Kazan’dan sonra Bahçeşehir ile imzaladın. Teklifleri seni şaşırtmış mıydı? Buraya geldikten sonra ne buldun? Bahçeşehir yeni kurulmuş bir takım, çok köklü bir geçmişleri yok fakat gerçekten de iyi işler başarıyorlar. Buraya gelmeden önce çok bilgi sahibi miydin, gelme sebebin ne oldu?
C: “GM ile, koç ile konuştum ve beni burada istediklerini, beklentilerini ve kulüp olarak hayallerini aktardılar. Kazanmak istiyorlardı, FIBA Kupası’nı kazanmak ve Türkiye Ligi’nde playoff yapmak istiyorlardı. Biliyorsunuz ki hiç yapamamışlardı. Benim için bu bir sınavı çünkü ben hiç playoff sahnesinden uzak kalmadım. Benim için bir sınav olduğunu, kabul etmem gerektiğini düşündüm. Buraya geldiğimde organizasyonda Türkiye’de yüksek seviyede bir takım olmak için her şey oturmuştu. Harika oyuncularla imzaladık, kadromuz harikaydı ve başarılı olduk. Ben de bunun bir parçası olmak istedim. Bu sezon Şampiyonlar Ligi ve Türkiye Ligi’nde yeni adımlar atmaya devam etmek, geçen seneki başarımızı sürdürmek istedim çünkü bu kulüp gerçekten de çok hırslı. Buraya geldiğim ilk günden beri bunu fark ettim. Onlar için olay sadece kazanmak ve ligde belli bir sırada bulunmak değil, onların hayalleri Şampiyonlar Ligi’ni kazanmak, Europe Cup’ı kazanmak, yarışabilecekleri en üst seviye ligde yarışmak.”
S: Geçen yıl FIBA Europe Cup’ı kazandınız. O başarı hakkında neler söylemek istersin?
C: “Avrupa’da kazandığınız her kupa çok büyük bir olay. Hangi turnuva olursa olsun kazanmak çok zor. Dediğim gibi, birçok şeyin yolunda gitmesi gerekiyor. Sadece oyuncular için değil, ekip için de… Sene boyunca sağlıklı kalma şansınız olmalı, iyi bir taraftarınız olmalı. Geçen yıl bunların hepsi bizde vardı. Kulüp tarihinin ilk Avrupa kupasını kazanmayı başardık. Bunun bir parçası olduğum için mutlu ve gururluydum. Kazanamasaydık bile bana inandıkları ve benim bu işin bir parçası olmamı istedikleri için gururlandım. O kupa kulübü çok mutlu etti. Dediğim gibi, hırslı bir kulüp. Şimdi ise bu geçmişte kaldı. Bu sezon Şampiyonlar Ligi’nde başarılı olmaya çalışıyoruz.”
S: BCL’de çok zor bir gruptasınız, rekabet seviyesi de daha yüksek. Şansınızı nasıl görüyorsun?
C: “Bence şansımız iyi. Langston Hall ve Jaka Blazic’in sakatlıkları bizi çok yaraladı, ikisi de ana parçalardandı. Zordu fakat yeni isimler kattık. Bence bu bize inanılmaz yardımcı olacak. Kendi kaderimizi kontrol edebilmemiz için önümüzdeki maçlar çok kritik olacak. Hala kesinlikle bir sonraki tur için şansımız olduğunu düşünüyorum, sadece önümüzdeki maçlarda işimizi halletmeliyiz.”
S: Eklemelerden bahsettin. Özellikle James Gist, Avrupa’da büyük bir geçmişe sahip bir oyuncu. O gelmeden önce konuştunuz mu?
C: “Hayır, gelmeden önce konuşmadık fakat istedikleri oyuncunun o olduğunu öğrendiğimde çok mutlu oldum çünkü nasıl bir oyuncu olduğunu, takıma neler getirdiğini biliyorum. O, bütün bir savunmayı şekillendirebilecek bir oyuncu. O seviyede bir savunmacı, enerjisi yüksek. Çok heyecanlanmıştım. Transfer gerçekleşti ve bizimle oynadığı ilk maç, sene boyunca en iyi savunma yaptığımız maçlardan biriydi. Bir oyuncu ekledik ve savunmamız tamamıyla değişti. Onun ve Kasey Shephard’ın takıma gelmesi bence kesinlikle bize yardımcı olacak.”
S: Peki ya koç ekibi? Onlar hakkında neler söylemek istersin?
C: “Koç ekibimize ve bize oynattıkları vizyona dair güvenim tam. Bizim için işlerin iyi gittiğini düşünüyorum. Herkese özgürlük veriyorlar, özgüven aşılıyorlar. Takıma ve oyunculara belli statülerle bakmıyorlar. Bilirsiniz ki bazı koçlar en iyi oyuncularını tamamen farklı davranır. Burada herkese saygı gösteriliyor ve eşit davranılıyor. Bunu samimi şekilde sevdiğimi söyleyebileceğim ilk takımlardan biri burası. Basketbol bilgileri de çok yüksek. James eklemesi bana eksiğimizin ne olduğunu gördüklerini gösterdi. Koç ekibimize inancım ve güvenim çok yüksek.”
S: Türkiye Ligi’ndeki ikinci yılın. Buradaki yetenek seviyesini nasıl görüyorsun? Ligin seviyesi hakkında neler söylemek istersin?
C: “Türkiye Ligi zor. Her gün ligdeki sıralaması ne olursa olsun sizi 10-15 sayıyla yenebilecek bir takıma karşı oynuyorsunuz. Ve tribünler… Bunu beklemiyordum. Gerçekten de bazı tribünler çok düşmanca. Galatasaray mı Bursaspor mu en tehlikeli ve çılgın tribüne sahip karar veremiyorum. Türkiye Ligi gerçekten de zor. Burada birçok skorer var. Her gün maç raporuna baktığınızda 15 sayı veya daha fazla ortalaması olan birini görüyorsunuz.”
S: Bu oyunculardan biri de Errick McCollum. Onu çok iyi tanıdığını düşünüyorum.
C: “Kesinlikle.”
S: Onunla karşılıklı oynama deneyimi hakkında neler söylemek istersin?
C: “O, benim dostum. Kazan’da onunla beraber oynarken çok iyi vakit geçirmiştik. Ona karşı oynarken de keyif alıyorum. Rekabetçi bir oyuncu. Bu sezon yaptıkları inanılmaz olsa da uzun süredir onu tanıyanlar için bir sürpriz değil. Ona karşı oynamak için çok heyecanlıyım, o benim dostum.”
S: Birçok harika oyuncuya karşı oynadın. Rakip olduğun veya beraber oynadığın oyunculardan bir 5 çıkarabilir misin? Bir de idollerinden bir tüm zamanlar 5’i?
C: “İlk olarak JB, John Brown demeliyim. Ne seviye bir savunmacı olduğu için ve getirdiği enerji ve sertlik için… Beraber oynamaktan en çok keyif aldığım takım arkadaşlarımdan biriydi. Errick McCollum, Sonny Weems, o da bir canavardı… Teodosic. Burada bir uzun almam gerekiyormuş gibi hissediyorum. Sanırım bir 5 numara alamayacağım. De Colo’yu beğeniyorum, o da sorun yaratan bir oyuncuydu. Bu beşliyi seçiyorum. Diğer konuda ise Ray Allen, tabii ki Kobe, KD, Tim Duncan ve muhtemelen Shaq derim.”
S: Sanırım eski basketbolu seviyorsun.
C: “Yeni basketbolu da seviyorum. Dürüst olmak gerekirse onlar çok daha yetenekli. Açık ara eskilerden daha iyi pasörler, daha iyi şutörler, daha iyi top sürüyorlar. Sadece eskilerin yarattığı dominasyon bir nebze farklıydı.”
S: Geleceğin hakkında ne söylersin? Kafanda basketbol oynamaya devam etmek için bir yaş limiti var mı?
C: “Hayır, vücuduma kulak veriyorum. Vücuduma gerçekten de iyi bakıyorum, bunun için çok zaman harcıyorum. Antrenmanda harcadığım vakit kadar iyileşmeye vakit harcıyorum, birçok şey yapıyorum. Vücudum izin verdiği sürece dört-beş yıl daha oynayabilirim gibi geliyor. Yüksek seviyedeyse… Bilmiyorum. Muhtemelen iki yıl daha fakat hala önümde iyi sezonlar var ve pes etmek için yapmam gereken çok şey var.”
Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!