NBA: Kaybolmaya Yüz Tutan Post Oyununun Son Temsilcileri

20/Şub/23 13:15 Şubat 20, 2023

Bilal Baran Yardımcı

20/Şub/23 13:15

Eurohoops.net

Eurohoops Çeviri, modern NBA’de neredeyse hiç yeri kalmayan sırtı dönük oyunun zanaatkarlarıyla tarihine ve bugününe odaklanıyor.

by Chris Ballard / Çeviri: Bilal Baran Yardımcı / info@eurohoops.net

Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.

Bu yazı 18 Ocak 2023 tarihinde Sports Illustrated‘ta  yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.

2009 yılında Lakers ile dördüncü şampiyonluğunu kazandıktan kısa bir süre sonra Kobe Bryant, Los Angeles’tan Houston’a uçtu. Oradan da arabasıyla banliyöleri, alışveriş merkezlerini geçerek batıya doğru bir saat direksiyon salladı ve engebeli tarım arazilerine ulaştı. Dolambaçlı bir yol onu bir dizi demir kapıya ve yolun hemen aşağısında bir spor salonuna getirdi. İçeride Kobe’nin görmek için bütün ülkeyi dolaştığı adam bekliyordu – Bryant’ın oyununu bir üst seviyeye çıkarmasına yardımcı olacağını düşündüğü bir adam.

Hakeem Olajuwon, Rockets ile iki kez şampiyon ve bir kez MVP olduktan sonra emekli olmuş, emekliliğinden yedi sene geçti. Savunmada dominant bir güç olsa da belki de en çok bilindiği noktaları zarif post hareketleri, spin hareketleri ve savunmayı ters ayakta bırakan, saniyede yok olmuş bir adamı savunmak zorunda bırakan geriye çekilerek şutlarıydı. Onun özel “shimmy”si kendi lakabını bile aldı: “The Dream Shake”

Emekli olduktan sonra Olajuwon, Texas yakınlarından büyük bir arazi kiraladı ve oraya son teknoloji bir spor salonu inşa ettirdi. Bu spor salonu bir süre sonra ligdeki uzun oyuncuların durağı oldu. Koçlar ve genel menajerler Olajuwon’u arayıp uzunlarına yardımcı olmasını istedi.

Kobe’nin durumunda ise Lakers, Houston’da Rockets ile oynadıktan sonra Kobe, Olajuwon’u takip etmişti. Bryant, “Bu yaz gelip seninle çalışmak istiyorum.” demişti. İlk başta Olajuwon, Kobe’nin ciddi olup olmadığını anlamadı. Fakat Kobe’den bahsediyoruz. Evet, çok ama çok ciddiydi.

Böylece o yılın ilerleyen günlerinde Bryant, Olajuwon’un spor salonundaki potaların altında durdu, Hakeem işin inceliklerini anlatırken onu dinledi. Savunmacının pozisyonunu nasıl hissedersin ve kilolardaki en ufak dengesizliğe nasıl tepki vermelisin? Giriş pasını yakalarken nasıl zıplamalasın ki yere düşmeden bile harekete geçebilesin?

Bryant hızlı öğreniyordu. Olajuwon’un deyimiyle en çabuk öğrenen öğrencisiydi ve o sonbaharda bazı hareketler yapmaya başladı. İki yıl sonra da LeBron James oraya gitti ve üç gün boyunca sırtı dönük oyunda kendisinden daha küçük oyuncuları nasıl cezalandıracağını öğrenmeyi umdu. (Hakeem, Kobe veya LeBron’dan para almadı)

Dünya üzerindeki en iyi iki oyuncunun Texas’taki bir çiftlik arazisine gidip Olajuwon ile beraber çalışması bu yeteneklerin bir zamanlar ne kadar değerli olduğunu gösteriyor.

Fakat bunlar yaşanalı 10 yıldan fazla geçti ve bu süre NBA için oldukça uzun bir süre.

Başlarda yavaşça, sonrasında birdenbire oyun evrimleşti ve potadan iyice uzaklaştı. İki metre üzeri oyuncular perimetreye çıkmaya, üçlük atmaya ve dribbling üzeri üretmeye başladılar. Modern uzunlar Kevin Durant gibi oynuyordu, Kevin McHale gibi değil. Olajuwon’u arayan insan sayısı azaldı. Şimdilerde ise “Kimse artık sırtı dönük oyun oynamıyor.” diyor.

Gerçekten de günümüzde en çok post-up kullanan Nuggets ve Sixers, maç başına yaklaşık altı şut deniyor. Bu, 2010 yılında ligin ortasında yer alan takımın yarısı kadar. Aynı zamanda günümüzde en az üçlük kullanan takımlar bile maç başına 30 üçlük deniyor.

Bazıları -hatta çoğunluk- bunun kötü bir şey olmadığını, günümüzde tempo ve alana dayalı basketbolun pivotların sırtı dönük oyununu izlemekten daha keyifli olduğunu söyleyebilir.

Fakat her türlü evrimde kaybolan bir şeyler de var. Bazen bu çok küçük bir değişimdir, bazen ise bütün bir kültür veya dil değişir.

Şimdilerde sırtı dönük oyuna ve bu oyuna inanan, hala öğreten isimlere ne oluyor? Houston’a uçtum ve zamanında sevdiğin bir şeyin kayboluşunu izlemek gibi neler olduğunu öğrenmek istedim.

Kasım ayının başında Kobe ve LeBron’un gittiği yolun aynısını gittim. Olajuwon son yıllarda yüksek profilli takılmıyor ve artık ismi de çok nadir geçiyor. Referans olarak gösterildiği noktalar azaldı. Ne de olsa günümüzde Magic’in, Michael’ın, Larry’nin esintilerini görebiliyoruz fakat Hakeem? O, başka bir dönemden kalmış tarihi eser gibi.

Günümüzde, Victor Wembanyamaların, Bol Bolların zamanında hayal etmek güç olabilir fakat bir zamanlar NBA’i uzun oyuncular posttan domine ederdi.

O zamanlar bir koçun işi basitti: Dev oyuncunun potaya olabildiğince yakına gönder ve topu ona getir. George Mikan öylesine dominanttı ki NBA, onu potadan uzaklaştırmak için mesafeyi iki katına çıkardı. Bir 10 yıl sonra Wilt Chamberlain’i durdurma umuduyla dört adım daha uzatıldı.

Chamberlain’in yerini alan Kareem Abdul-Jabbar, skyhook üzerine skyhook atarak tarihin en çok sayı atan oyuncusu oldu. 1980’lerde sona eren bir dönemde çembere sırtı dönük bir pivot, ligdeki son 21 MVP ödülünün 20’sini kazanmıştı. Bunlar yüzünden takımlar sürekli yetenekli uzunlar için yarışa girdi, yetenekli olmayanlara da şans verdi. Ne demişler, uzun olmayı öğretemezsiniz. Fakat post hareketlerini öğretebilirsiniz. O dönemlerde de bir adam postun öncüsü oldu.

Pete Newell’ın bu gömleği giyme amacı yoktu, kendiliğinde oldu. 2. Dünya Savaşı sırasında donanmada çalıştıktan sonra başarılı bir koç oldu ve ABD’yi 1960 Olimpiyatlarında altın madalyaya taşıdı. Yoğunluğu o kadar yüksekti ki, o sezonda Newell, kahve ve sigaradan biraz daha fazlası gibi görünen şeylerle geçindi ve düzenli olarak 20 kilo verdi. Doktorlar böyle devam ederse genç öleceğini söyledi. Böylece Lakers genel menajerliği yaptığı dönemden sonra emekli oldu ve oyunculara resmi olmadan yardım etmeye başladı. İki forvetle, Lakers‘tan Kermit Washington ve o zamanlar UCLA’de olan Kiki VanDeWeghe ile başlamıştı. Bu antrenmanlar herhangi bir insanın yaşamadığı tarzdandı.

Yaz boyunca Los Angeles’taki bir spor salonunda üçer saatlik antrenmanlarla Newell, post oyunun karanlık sanatlarına, fiziksel bir oyunu psikolojik bir oyuna çevrimeye yönelik dersler verdi. Sadece sağlak veya solak oyunculara değil, sağ ayaklı ve sol ayaklı oyunculara da öğretti. Basketbolun tezatlık oyunu olduğunu açıkladı ve her şeyin bir kontrası olduğunu söyledi.

Söylentiler yayıldı. Takip eden yıllarda başka isimler de Newell’ı aradı: Bill Walton, James Worthy, Bernard King, hatta Abdul-Jabbar… Savunmacılar onun sol omzunda skyhook’u bekliyordu. Newell da ona yeni bir kontra öğretti: Sol elle hook. O zamanlar Abdul-Jabbar bunu %5 oranında kullansa da savunmacıları durdurmaya yetmişti.

Zamanla Newell, Pete Newell’s Big Man Camp adında 30 yıl boyunca hizmet verdiği resmi bir işe girişti. Eğer bir NBA genel menajeriyseniz ve uzun bir oyuncu seçtiyseniz onun Pete’i gördüğünden emin oluyordunuz. Aynısı yıldızlar için de geçerliydi. Newell’ın en iyi öğrencilerinden biri olarak tanımladığı Olajuwon da dahil. Shaq geldiğinde savunmacıların onu topu yakalamadan itmesinden şikayetçiydi. Böylece Newell ona bir kontra öğretti: baseline’a spin.

Her şeye rağmen oyun değişiyordu. Newell, 2008 yılında 93 yaşında vefat etmeden üç yıl önce Los Angeles Times’ta bir jenerasyonuna çok fazla koçluk yapıldığını fakat az şey öğretildiğini söylemişti. İnsan sonrasında gelen dönem hakkında ne düşünürdü diye merak ediyor.

Post oyununun tam olarak nasıl ve niye kaybolduğu tartışma konusu. Kimileri 1979 yılında gelen üçlük çizgisine bağlıyor, kimileri kural değişikliklerinin uzun vadeli etkilerine. Az skorlu güreş maçı gibi geçen maçlardan sıkılan NBA, 1994 yılında savunmada katı kurallar getirmeye başlamıştı. Şimdilerde Michael Jordan gibi bir kanat oyuncusu savunmanın eli kolu olmadan potaya gidebiliyor. Peki ya sırtı dönük bir uzun? “Onu hala hırpalayabiliyorsunuz.” diyor Jeff Van Gundy.

Sekiz yıl sonra, 2002’de NBA daha da ileri gitti ve alan savunmalarını yasal hale getirdi. Böylece post oyuncusunun nefes alma alanı azalıyordu.

Sonra da tabii ki Dirk’ün oyuna etkisi var. Bu, FIBA’nın Amerikalı uzunları potadan uzak tutmak için kullandığı yöntemlere kadar gidiyor. (Gördüğünüz üzere basketbol tarihi genel olarak uzun oyuncuları uzun oldukları için cezalandırmaktan ibaret) Bu da uluslararası uzunların oyunu potadan uzak, yüzü dönük şekilde öğrenmesine yol açtı. Böylece Dirk Nowitzki de Kristaps Porzingis, Giannis Antetokounmpo ve Nikola Jokic’i getirdi.

Şu an “Hepimiz post-up’ı netin bitirdiğini biliyoruz, eski oyun tarzı. diye düşünüyor olabilirsiniz. NBA takımları en sonunda matematiğe başvurdu: 3>2. Üç sayılık atışlar ve serbest atışlar yeni moda oldu. Orta mesafe ve post hareketleri ise eskide kaldı.

Hiçbir oyuncunun kariyeri bu değişimi Newell’ın eski öğrencilerinden Brook Lopez’in kariyeri kadar iyi gösteremez. 2010’ların başında Lopez, Nets formasıyla yumuşak yarım hook’lar ve panyalı şutlarla yaşıyordu. Kariyerinin ilk sekiz yılı boyunca Lopez, çok nadiren üçlük deneyerek maç başına 20 sayı atıyordu. “Sırtı dönük oynamayı kesinlikle seviyordum.” diyor Lopez de. Sonrasında, 2016-17 sezonu başlamadan önce Nets Koçu Kenny Atkinson, Lopez’e üçlük çalışmasını söyledi. O sezon Lopez maç başına beş üçlük attı, bu rakam Larry Bird’ün kariyerindeki herhangi bir sezondan iki fazlaydı. Lopez adaptasyonunu yaşadı ve hayatta kaldı fakat zorlananlar da oldu. Warriors uzunlarından post-up oynamayı değil perde kurup devrilmelerini ve pasör olmalarını istedi. Tıpkı adam değişerek tepede kalamayan uzunların yaşadığı gibi şut atamayan uzunlar bir yük haline geldi.

Alan açma ligin yeni gündemi haline geldi. Herkesin şut atması gerekiyordu. Bucks asistanı Mike Dunlap, “Bu durum altın madeni kazmak veya benzinin peşinden koşmak gibi.” dedi. “Herkes oynamak için daha çok alan istiyor çünkü oyuncular çok hızlı ve uzun.”

Dunlap’in de eşsiz bir bakış açısı var. 1980’lerde Newell’a antrenmanlarda yardım ederek başladıktan sonra koçun kamplarında kalmaya devam etti. Dunlap, dünya üzerinde Newell’dan sonra Newell’ın disiplinine en yakın isim olabilir. Yine de şu anda Lopez ve Giannis gibi oyunun evriminin en büyük iki örneğine koçluk yapıyor. “Oyun önceden enineydi, artık dikine.” diyor Dunlap.

Bu, NBA’de artık yetenekli post-up oyuncuları yer almıyor demek değil. Sadece artık takımlar onlara çok fazla fırsat vermiyor. Bu sezon sadece bir oyuncu, Jokic, maç başına beşten fazla kez sırtı dönük oyun oynadı. Başka post-up oynayan isimleri görmek için genelde takımın bençinin derinliklerine veya daha sıklıkla guardlarına bakmanız gerekiyor. (Örnek vermek gerekirse Jalen Brunson ve Marcus Smart, ters eşleşmeleri kullanmakta çok iyi.)

Bir zamanlar Kobe gibi guardlar uzun oyuncuların yeteneklerini almaya çalışırken şimdilerde Joel Embiid gibi uzunlar Kobe gibi oynamak için antrenman yapıyor.

Her yaz DeMarcus Cousins ve Steven Adams gibi NBA uzunlarının üçlük atarken antrenman yaptıkları videoları görürsünüz. Van Gundy’nin de dediği gibi: “Çocuklara pozisyonsuz basketbol fikri öğretiliyor, alçak postta nasıl oynamaları gerektiği değil.”

Peki bunu neden öğrenmek istesinler? 1.98 boyundaki bir post oynayan lise oyuncusu çok fazla sayı bulabilir. Fakat orada oynayarak aynı zamanda daha çok perimetrede hareket ettirmesini gerektiren kolejde ve daha fazlasında oynama şansına zarar verir.

Bu da sonu gelmeyen bir zinciri besliyor. Newell Jr.’ın bakış açısından: Günümüzdeki oyuncular post oyununu nasıl oynamaları gerektiğini bilmiyorlar. Neden mi? Çünkü öğretilmedi. Peki neden öğretilmedi? Çünkü artık kimse bunu öğretmek istemiyor -ya da bilmiyor-. “Şu anda koçluk yapan birçok isim oynadıkları zamanlarda perimetre oyuncusuydu. Oyunu bir pivotun gözünden göremiyorlar.”

Gerçekten de araştırın, günümüzde Pete Newell Sr. olmadığını göreceksiniz. Bu şaşırtıcı değil. Arz ve talep… Eğer Warriors maç başına sadece iki kez post-up oynayacaksa neden öğretmeye uğraşsın ki?

Tabii ki hala bir rehber yaşıyor.

Sabah 11’de Olajuwon, beni spor salonuna götürdü. İçeride Kuran çalan bir plağın yakınlarında anılar cam kutuları dolduruyordu.

59 yaşındaki Olajuwon hala formda ve intizamlı, saçları da dökülmek üzere. Gülüşü derin ve sıcak. Onun üzerinde bir ışık var. Çok zarif bir ev sahibi ve beni şaşırtan şekilde asistanı veya yardımcısı yok. Sadece Hakeem, salonu ve onun getirdiği havalı içecekler…

Olajuwon, sahanın öbür tarafındaki sandalyelere götürdü. Başladık. Hentbol, futbol ve masa tenisi oynayarak büyümesini konuştuk. Lagos State’teki bir basketbol koçunun onu keşfetmesini, boyalı alanı gösterip “Orası senin alanın” demesini ve Hakeem’in bunu kalpten kabul etmesini konuştuk. Olajuwon’a göre o zamanlar uzunlar polis gibiydi: “Otoyolda giderken bir kişinin hız limitini kontrol ettiğini gördüğünüzde herkes yavaşlar. Sonrasında polis arabasını görürsünüz ve herkes ‘Oh, tamam’ olur. İşte bu, çember koruyucusudur.”

Hakeem, Houston Üniversitesi’nden Rockets‘a gitti. Newell ile çalıştı ve çabukluğu ile atikliğini kullanmayı öğrendi. Kendi kontralarına kontralar üretti.

Emekli olduktan sonra da öğretmeye başladı: Emeka Okafor, Marcin Gortat, Rudy Gay, Dwight Howard, Amar’e Stoudemire… Kobe ile çalışmanın daha da tatmin edici olduğunu söylüyor. “Post’a bayılıyordu!”

Bryant’ın yeteneği ve ayak hareketleri sayesinde bu ikili direkt olarak gelişmiş hareketlere geçebilmişti. Bir sonraki sezon Kobe bir tanesini Lakers‘ın Houston’da oynadığı maçta kusursuz şekilde yaptı. Shane Battier’dan fadeaway için kurtuldu ve sonrasında saha kenarında olan Olajuwon’a göz kırptı.

James ise Heat ile 2011 NBA Finalleri’ni kaybettikten birkaç ay sonra gelmişti. “Oyununda eksik olan şey sırtı dönük oyundu. diyor Olajuwon. “Ona kozlarını kullanmasını söyledim. Guardlara karşı gücünü kullanacaktı.”. James sıfırdan başladı fakat Olajuwon’un dediğine göre üç gün içinde seviye atladı. “Zaten harika olan ve oyununa bir şey katmak isteyen tarzda oyuncularla çalışmak büyük zevkti.” 

Günümüzde Olajuwon, takımla imzaladığı özel bir anlaşma sebebiyle sadece Rockets oyuncularıyla antrenman yapıyor. Antrenmanlarda hala öğrenmek isteyenlere öğretiyor, Alperen Şengün dahil.

Bu da demek oluyor ki günümüzün yıldızlarını uzaktan izliyor ve ihtimalleri görüyor. Embiid’i ele alalım. Olajuwon, Embiid’i seviyor ve ona tavsiyeler de verdi, fakat soru işaretleri var: “Bütün hareketleri yapabiliyor fakat bu hareketleri koz olarak kullanmak farklıdır. Neden üçlük atsın ki? Her gece avantajlı konumda, eğer ben öyle olsaydım rakibimin üzerine oynardım.”

Peki ya üçlükler? “O yetinmektir! Yorulduğumda yetinirim. Kazanmak istiyorken yetinmezsiniz. Oyuna yetinerek başlamazsınız!”.

Olajuwon, özellikle Curry’i ve Golden State‘i izlemeye bayılıyor. Fakat aynı zamanda eğer gerçek bir uzunla karşılaşsalardı ne olacağını da merak ediyor. Golden State‘in sistemi iyi çalışıyor, neden? Çünkü kimse onları cezalandırmıyor. Gerçek uzunları Draymond Green savunuyor. O gerçekten de zeki bir oyuncu. Ters eşleşmeden daha fazlası. Onlar üçlük atıyor, siz ikilik atıyorsunuz. Kaçırırlarsa ne mi olur? Biz hala ikilik atarız!”.

Olajuwon, Shaq’ı günümüzde hayal ediyor ve heyecanlanıyor: “Canavar olurdu! Onu kim durdurabilirdi?”.

Olajuwon’ın genel olarak sevdiği bir diğer isim Giannis. Fakat ah o kaçan fırsatlar! Olajuwon, yakın zamanda oynana bir maçta Giannis’in dip çizgiden spin ile smaç vurduğu pozisyonu anlatıyor: “Muhteşem bir hareketti. Fakat adımı doğru değildi. Fikir doğruydu ve başarılı da oldu fakat yanlış ayağından döndü.”

Olajuwon’a göre buralar bir sonraki seviye, genellikle çoğu oyuncunun göremediği, bir oyundaki gizli bölme gibi… Bir sonraki zaman Giannis aynı hareketi yaptığında savunmacı bunu öngörecek ve o zaman Giannis sadece atletizmiyle başarılı olamayacak. Fakat sol ayak üzerinden yapılan spin…

Saha içine girdik çünkü Olajuwon göstermek istedi. Ben de yanımda antrenman partneri olarak eski bir kolej oyuncusu ve yurtdışı deneyimi olan Tom Poser’ı getirmiştim. Fakat onun gelmesini istememin tek sebebi bu değildi.

Poser, sırtı dönük oyunun revaçta olduğu günlerde büyüdü. San Aselmo’daki genç ve yetenekli bir uzun olarak 1980’li yıllarda oyununda Olajuwon’u örnek aldı. Poser, UCSB’ye girdi ve basketbol hayalinin peşinden koştu. IBA’da aylık 1.000 dolara Salina Rattlers forması giydi. Avusturya’daki bir profesyonel basketbol takımı onunla imzaladı, sonra ise parası bitti. Poser kendi highlight kesitlerini hazırladı, İsviçre’ye bilet aldı, şehir şehir gezdi, pansiyonlarda uyudu, videoları yolladı ve deneme antrenmanlarını kovaladı. Güçlü ve çok çalışkandı fakat onu ayakta tutan bu değildi. “Elde ettiğim ne başarı varsa o hareketleri öğrenmemle alakalı.” diyor.

28 yaşında hayalini kovalamaktan vazgeçtiğinde Poser, ticari gayrimenkul işine girdi fakat asla tutkusundan feragat etmedi. Uzunlar için antrenman kampları düzenledi, koçluk yaptı. Şimdilerde de 46 yaşında post hareketlerini kendi açısından öğrettiği bir programı var. Benim umudum da bu ikili bir araya getirip ortak tutkularını daha iyi anlamaktı.

Sahada Poser şimdiden ısınmaya başlamıştı. Olajuwon’un dikkatini hemen bir şey çekti: “Neden iki elinle top sürüyorsun?”.

Poser açıkladı: daha güçlü kalkmak için topu güvene alma amacıyla… Olajuwon, “Hayır, hayır. Maçtaymış gibi tek elini kullanman lazım.” diye yanıtladı.

Bununla birlikte açılmışlardı, açılardan, pozisyon almadan ve hareketlerin gelişiminden konuştular. Poser, Olajuwon’un hareketlerini Olajuwon’a göstermeye başladı, Olajuwon da bana yüzünde büyük bir gülümseyle baktı. Bir gazetecinin prosedürlerinden geçeceğini düşünüyordu, şimdi bu olmuştu. Gülerek “Bu adam bir usta! Muhteşem!” dedi.

Dip çizgiye gittiler ve o Giannis hareketini detaylandırdılar. Beş dakika boyunca sadece dip çizgide ayakların konumu hakkında konuştular. Sonra sıra fadeaway ve dönüşlere geldi. Olajuwon, rakibin vücudunu okumanın öneminin altını çizdi.

Her şey çok üst seviyedeydi. Geek keyifleri açıkça ortadaydı, sanki iki Tolkien hayranı başka bir Elfçe bilen insan görmüş gibiydi. Arada bir benim de orada olduğumu hatırlayıp bana dönüp sanki başka bir dili konuşuyormuşum gibi oldukça basit şekilde açıkladılar. Sanırım gerçekten de farklı bir dili konuşuyordum. Eski lise arkadaşlarının buluşmasını baltalıyormuş gibi hissettim.

Çok geçmeden pozisyon aldılar. Genelde NBA, uzun oyuncuları yavaş yavaş yıpratır. İlk olarak dizleri ve sırtları gider, sonrasında kilo alırlar. Olajuwon için bu geçerli değildi. O hala akıcı ve zarifti, spin yapabiliyor ve dönebiliyordu. Bir NBA maçına beş dakikalığına soksanız ve Kevon Looney’i savunmasını isteseniz berbat bir görüntü çizmezdi. Bir noktada alan açmayı göstermek için omzunu Poser’a doğru indirdi ve… Bum! Poser geriye doğru uçtu, şaşkın şekilde bana baktı. “Bu adam 60 yaşında mı?”.

Yarım saat geçtiğinde Olajuwon kendini kaptırmıştı. Kanatlardan şut atmak için topu istiyordu, terler içinde kalmış Poser da onun için ribaund alıyor ve yüreklendiriyordu. En sonunda Olajuwon pilinin bittiğini söyledi ve kenara yöneldi. Buzdolabından birkaç smoothie getirdi ve hikayeler anlatmaya başladı.

Gary Payton ve Tim Hardaway gibi guardlarla post oynamaktan bahsetti. Ona zor anlar yaşatan savunmacılardan bahsetti. Anthony Mason değildi, o çok kısaydı. Mark Eaton da değildi, iyiydi fakat yüzü dönük oynayabilirdiniz. Hayır, gerçekten de ağır ve mekanik olanlar, onu zorlayanlar… Greg Kite mesela.

“Greg Kite mı?” diye sordu Poser. “Bugün bu ismi duyacağımı düşünmüyordum.”

Olajuwon onayladı ve “Bir de Frank Brickowski.” dedi.

Poser ile birbirimize baktık. Sonra Olajuwon daha da şaşırtan, bana kal getiren bir şey söyledi: “Hiçbir zaman pivot olmayı sevmedim.”