by Chris Ballard / Çeviri: Bilal Baran Yardımcı / info@eurohoops.net
Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Bu yazı 18 Ocak 2023 tarihinde Sports Illustrated‘ta yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.
2009 yılında Lakers ile dördüncü şampiyonluğunu kazandıktan kısa bir süre sonra Kobe Bryant, Los Angeles’tan Houston’a uçtu. Oradan da arabasıyla banliyöleri, alışveriş merkezlerini geçerek batıya doğru bir saat direksiyon salladı ve engebeli tarım arazilerine ulaştı. Dolambaçlı bir yol onu bir dizi demir kapıya ve yolun hemen aşağısında bir spor salonuna getirdi. İçeride Kobe’nin görmek için bütün ülkeyi dolaştığı adam bekliyordu – Bryant’ın oyununu bir üst seviyeye çıkarmasına yardımcı olacağını düşündüğü bir adam.
Hakeem Olajuwon, Rockets ile iki kez şampiyon ve bir kez MVP olduktan sonra emekli olmuş, emekliliğinden yedi sene geçti. Savunmada dominant bir güç olsa da belki de en çok bilindiği noktaları zarif post hareketleri, spin hareketleri ve savunmayı ters ayakta bırakan, saniyede yok olmuş bir adamı savunmak zorunda bırakan geriye çekilerek şutlarıydı. Onun özel “shimmy”si kendi lakabını bile aldı: “The Dream Shake”
Emekli olduktan sonra Olajuwon, Texas yakınlarından büyük bir arazi kiraladı ve oraya son teknoloji bir spor salonu inşa ettirdi. Bu spor salonu bir süre sonra ligdeki uzun oyuncuların durağı oldu. Koçlar ve genel menajerler Olajuwon’u arayıp uzunlarına yardımcı olmasını istedi.
Kobe’nin durumunda ise Lakers, Houston’da Rockets ile oynadıktan sonra Kobe, Olajuwon’u takip etmişti. Bryant, “Bu yaz gelip seninle çalışmak istiyorum.” demişti. İlk başta Olajuwon, Kobe’nin ciddi olup olmadığını anlamadı. Fakat Kobe’den bahsediyoruz. Evet, çok ama çok ciddiydi.
Böylece o yılın ilerleyen günlerinde Bryant, Olajuwon’un spor salonundaki potaların altında durdu, Hakeem işin inceliklerini anlatırken onu dinledi. Savunmacının pozisyonunu nasıl hissedersin ve kilolardaki en ufak dengesizliğe nasıl tepki vermelisin? Giriş pasını yakalarken nasıl zıplamalasın ki yere düşmeden bile harekete geçebilesin?
Bryant hızlı öğreniyordu. Olajuwon’un deyimiyle en çabuk öğrenen öğrencisiydi ve o sonbaharda bazı hareketler yapmaya başladı. İki yıl sonra da LeBron James oraya gitti ve üç gün boyunca sırtı dönük oyunda kendisinden daha küçük oyuncuları nasıl cezalandıracağını öğrenmeyi umdu. (Hakeem, Kobe veya LeBron’dan para almadı)
Dünya üzerindeki en iyi iki oyuncunun Texas’taki bir çiftlik arazisine gidip Olajuwon ile beraber çalışması bu yeteneklerin bir zamanlar ne kadar değerli olduğunu gösteriyor.
Fakat bunlar yaşanalı 10 yıldan fazla geçti ve bu süre NBA için oldukça uzun bir süre.
Başlarda yavaşça, sonrasında birdenbire oyun evrimleşti ve potadan iyice uzaklaştı. İki metre üzeri oyuncular perimetreye çıkmaya, üçlük atmaya ve dribbling üzeri üretmeye başladılar. Modern uzunlar Kevin Durant gibi oynuyordu, Kevin McHale gibi değil. Olajuwon’u arayan insan sayısı azaldı. Şimdilerde ise “Kimse artık sırtı dönük oyun oynamıyor.” diyor.
Gerçekten de günümüzde en çok post-up kullanan Nuggets ve Sixers, maç başına yaklaşık altı şut deniyor. Bu, 2010 yılında ligin ortasında yer alan takımın yarısı kadar. Aynı zamanda günümüzde en az üçlük kullanan takımlar bile maç başına 30 üçlük deniyor.
Bazıları -hatta çoğunluk- bunun kötü bir şey olmadığını, günümüzde tempo ve alana dayalı basketbolun pivotların sırtı dönük oyununu izlemekten daha keyifli olduğunu söyleyebilir.
Fakat her türlü evrimde kaybolan bir şeyler de var. Bazen bu çok küçük bir değişimdir, bazen ise bütün bir kültür veya dil değişir.
Şimdilerde sırtı dönük oyuna ve bu oyuna inanan, hala öğreten isimlere ne oluyor? Houston’a uçtum ve zamanında sevdiğin bir şeyin kayboluşunu izlemek gibi neler olduğunu öğrenmek istedim.
Kasım ayının başında Kobe ve LeBron’un gittiği yolun aynısını gittim. Olajuwon son yıllarda yüksek profilli takılmıyor ve artık ismi de çok nadir geçiyor. Referans olarak gösterildiği noktalar azaldı. Ne de olsa günümüzde Magic’in, Michael’ın, Larry’nin esintilerini görebiliyoruz fakat Hakeem? O, başka bir dönemden kalmış tarihi eser gibi.
Günümüzde, Victor Wembanyamaların, Bol Bolların zamanında hayal etmek güç olabilir fakat bir zamanlar NBA’i uzun oyuncular posttan domine ederdi.
O zamanlar bir koçun işi basitti: Dev oyuncunun potaya olabildiğince yakına gönder ve topu ona getir. George Mikan öylesine dominanttı ki NBA, onu potadan uzaklaştırmak için mesafeyi iki katına çıkardı. Bir 10 yıl sonra Wilt Chamberlain’i durdurma umuduyla dört adım daha uzatıldı.
Chamberlain’in yerini alan Kareem Abdul-Jabbar, skyhook üzerine skyhook atarak tarihin en çok sayı atan oyuncusu oldu. 1980’lerde sona eren bir dönemde çembere sırtı dönük bir pivot, ligdeki son 21 MVP ödülünün 20’sini kazanmıştı. Bunlar yüzünden takımlar sürekli yetenekli uzunlar için yarışa girdi, yetenekli olmayanlara da şans verdi. Ne demişler, uzun olmayı öğretemezsiniz. Fakat post hareketlerini öğretebilirsiniz. O dönemlerde de bir adam postun öncüsü oldu.
Pete Newell’ın bu gömleği giyme amacı yoktu, kendiliğinde oldu. 2. Dünya Savaşı sırasında donanmada çalıştıktan sonra başarılı bir koç oldu ve ABD’yi 1960 Olimpiyatlarında altın madalyaya taşıdı. Yoğunluğu o kadar yüksekti ki, o sezonda Newell, kahve ve sigaradan biraz daha fazlası gibi görünen şeylerle geçindi ve düzenli olarak 20 kilo verdi. Doktorlar böyle devam ederse genç öleceğini söyledi. Böylece Lakers genel menajerliği yaptığı dönemden sonra emekli oldu ve oyunculara resmi olmadan yardım etmeye başladı. İki forvetle, Lakers‘tan Kermit Washington ve o zamanlar UCLA’de olan Kiki VanDeWeghe ile başlamıştı. Bu antrenmanlar herhangi bir insanın yaşamadığı tarzdandı.
Yaz boyunca Los Angeles’taki bir spor salonunda üçer saatlik antrenmanlarla Newell, post oyunun karanlık sanatlarına, fiziksel bir oyunu psikolojik bir oyuna çevrimeye yönelik dersler verdi. Sadece sağlak veya solak oyunculara değil, sağ ayaklı ve sol ayaklı oyunculara da öğretti. Basketbolun tezatlık oyunu olduğunu açıkladı ve her şeyin bir kontrası olduğunu söyledi.
Söylentiler yayıldı. Takip eden yıllarda başka isimler de Newell’ı aradı: Bill Walton, James Worthy, Bernard King, hatta Abdul-Jabbar… Savunmacılar onun sol omzunda skyhook’u bekliyordu. Newell da ona yeni bir kontra öğretti: Sol elle hook. O zamanlar Abdul-Jabbar bunu %5 oranında kullansa da savunmacıları durdurmaya yetmişti.
Zamanla Newell, Pete Newell’s Big Man Camp adında 30 yıl boyunca hizmet verdiği resmi bir işe girişti. Eğer bir NBA genel menajeriyseniz ve uzun bir oyuncu seçtiyseniz onun Pete’i gördüğünden emin oluyordunuz. Aynısı yıldızlar için de geçerliydi. Newell’ın en iyi öğrencilerinden biri olarak tanımladığı Olajuwon da dahil. Shaq geldiğinde savunmacıların onu topu yakalamadan itmesinden şikayetçiydi. Böylece Newell ona bir kontra öğretti: baseline’a spin.
Her şeye rağmen oyun değişiyordu. Newell, 2008 yılında 93 yaşında vefat etmeden üç yıl önce Los Angeles Times’ta bir jenerasyonuna çok fazla koçluk yapıldığını fakat az şey öğretildiğini söylemişti. İnsan sonrasında gelen dönem hakkında ne düşünürdü diye merak ediyor.
Post oyununun tam olarak nasıl ve niye kaybolduğu tartışma konusu. Kimileri 1979 yılında gelen üçlük çizgisine bağlıyor, kimileri kural değişikliklerinin uzun vadeli etkilerine. Az skorlu güreş maçı gibi geçen maçlardan sıkılan NBA, 1994 yılında savunmada katı kurallar getirmeye başlamıştı. Şimdilerde Michael Jordan gibi bir kanat oyuncusu savunmanın eli kolu olmadan potaya gidebiliyor. Peki ya sırtı dönük bir uzun? “Onu hala hırpalayabiliyorsunuz.” diyor Jeff Van Gundy.
Sekiz yıl sonra, 2002’de NBA daha da ileri gitti ve alan savunmalarını yasal hale getirdi. Böylece post oyuncusunun nefes alma alanı azalıyordu.
Sonra da tabii ki Dirk’ün oyuna etkisi var. Bu, FIBA’nın Amerikalı uzunları potadan uzak tutmak için kullandığı yöntemlere kadar gidiyor. (Gördüğünüz üzere basketbol tarihi genel olarak uzun oyuncuları uzun oldukları için cezalandırmaktan ibaret) Bu da uluslararası uzunların oyunu potadan uzak, yüzü dönük şekilde öğrenmesine yol açtı. Böylece Dirk Nowitzki de Kristaps Porzingis, Giannis Antetokounmpo ve Nikola Jokic’i getirdi.
Şu an “Hepimiz post-up’ı netin bitirdiğini biliyoruz, eski oyun tarzı.“ diye düşünüyor olabilirsiniz. NBA takımları en sonunda matematiğe başvurdu: 3>2. Üç sayılık atışlar ve serbest atışlar yeni moda oldu. Orta mesafe ve post hareketleri ise eskide kaldı.
Hiçbir oyuncunun kariyeri bu değişimi Newell’ın eski öğrencilerinden Brook Lopez’in kariyeri kadar iyi gösteremez. 2010’ların başında Lopez, Nets formasıyla yumuşak yarım hook’lar ve panyalı şutlarla yaşıyordu. Kariyerinin ilk sekiz yılı boyunca Lopez, çok nadiren üçlük deneyerek maç başına 20 sayı atıyordu. “Sırtı dönük oynamayı kesinlikle seviyordum.” diyor Lopez de. Sonrasında, 2016-17 sezonu başlamadan önce Nets Koçu Kenny Atkinson, Lopez’e üçlük çalışmasını söyledi. O sezon Lopez maç başına beş üçlük attı, bu rakam Larry Bird’ün kariyerindeki herhangi bir sezondan iki fazlaydı. Lopez adaptasyonunu yaşadı ve hayatta kaldı fakat zorlananlar da oldu. Warriors uzunlarından post-up oynamayı değil perde kurup devrilmelerini ve pasör olmalarını istedi. Tıpkı adam değişerek tepede kalamayan uzunların yaşadığı gibi şut atamayan uzunlar bir yük haline geldi.
Alan açma ligin yeni gündemi haline geldi. Herkesin şut atması gerekiyordu. Bucks asistanı Mike Dunlap, “Bu durum altın madeni kazmak veya benzinin peşinden koşmak gibi.” dedi. “Herkes oynamak için daha çok alan istiyor çünkü oyuncular çok hızlı ve uzun.”
Dunlap’in de eşsiz bir bakış açısı var. 1980’lerde Newell’a antrenmanlarda yardım ederek başladıktan sonra koçun kamplarında kalmaya devam etti. Dunlap, dünya üzerinde Newell’dan sonra Newell’ın disiplinine en yakın isim olabilir. Yine de şu anda Lopez ve Giannis gibi oyunun evriminin en büyük iki örneğine koçluk yapıyor. “Oyun önceden enineydi, artık dikine.” diyor Dunlap.
Bu, NBA’de artık yetenekli post-up oyuncuları yer almıyor demek değil. Sadece artık takımlar onlara çok fazla fırsat vermiyor. Bu sezon sadece bir oyuncu, Jokic, maç başına beşten fazla kez sırtı dönük oyun oynadı. Başka post-up oynayan isimleri görmek için genelde takımın bençinin derinliklerine veya daha sıklıkla guardlarına bakmanız gerekiyor. (Örnek vermek gerekirse Jalen Brunson ve Marcus Smart, ters eşleşmeleri kullanmakta çok iyi.)
Bir zamanlar Kobe gibi guardlar uzun oyuncuların yeteneklerini almaya çalışırken şimdilerde Joel Embiid gibi uzunlar Kobe gibi oynamak için antrenman yapıyor.
Her yaz DeMarcus Cousins ve Steven Adams gibi NBA uzunlarının üçlük atarken antrenman yaptıkları videoları görürsünüz. Van Gundy’nin de dediği gibi: “Çocuklara pozisyonsuz basketbol fikri öğretiliyor, alçak postta nasıl oynamaları gerektiği değil.”
Peki bunu neden öğrenmek istesinler? 1.98 boyundaki bir post oynayan lise oyuncusu çok fazla sayı bulabilir. Fakat orada oynayarak aynı zamanda daha çok perimetrede hareket ettirmesini gerektiren kolejde ve daha fazlasında oynama şansına zarar verir.
Bu da sonu gelmeyen bir zinciri besliyor. Newell Jr.’ın bakış açısından: Günümüzdeki oyuncular post oyununu nasıl oynamaları gerektiğini bilmiyorlar. Neden mi? Çünkü öğretilmedi. Peki neden öğretilmedi? Çünkü artık kimse bunu öğretmek istemiyor -ya da bilmiyor-. “Şu anda koçluk yapan birçok isim oynadıkları zamanlarda perimetre oyuncusuydu. Oyunu bir pivotun gözünden göremiyorlar.”
Gerçekten de araştırın, günümüzde Pete Newell Sr. olmadığını göreceksiniz. Bu şaşırtıcı değil. Arz ve talep… Eğer Warriors maç başına sadece iki kez post-up oynayacaksa neden öğretmeye uğraşsın ki?
Tabii ki hala bir rehber yaşıyor.
Sabah 11’de Olajuwon, beni spor salonuna götürdü. İçeride Kuran çalan bir plağın yakınlarında anılar cam kutuları dolduruyordu.
59 yaşındaki Olajuwon hala formda ve intizamlı, saçları da dökülmek üzere. Gülüşü derin ve sıcak. Onun üzerinde bir ışık var. Çok zarif bir ev sahibi ve beni şaşırtan şekilde asistanı veya yardımcısı yok. Sadece Hakeem, salonu ve onun getirdiği havalı içecekler…
Olajuwon, sahanın öbür tarafındaki sandalyelere götürdü. Başladık. Hentbol, futbol ve masa tenisi oynayarak büyümesini konuştuk. Lagos State’teki bir basketbol koçunun onu keşfetmesini, boyalı alanı gösterip “Orası senin alanın” demesini ve Hakeem’in bunu kalpten kabul etmesini konuştuk. Olajuwon’a göre o zamanlar uzunlar polis gibiydi: “Otoyolda giderken bir kişinin hız limitini kontrol ettiğini gördüğünüzde herkes yavaşlar. Sonrasında polis arabasını görürsünüz ve herkes ‘Oh, tamam’ olur. İşte bu, çember koruyucusudur.”
Hakeem, Houston Üniversitesi’nden Rockets‘a gitti. Newell ile çalıştı ve çabukluğu ile atikliğini kullanmayı öğrendi. Kendi kontralarına kontralar üretti.
Emekli olduktan sonra da öğretmeye başladı: Emeka Okafor, Marcin Gortat, Rudy Gay, Dwight Howard, Amar’e Stoudemire… Kobe ile çalışmanın daha da tatmin edici olduğunu söylüyor. “Post’a bayılıyordu!”
Bryant’ın yeteneği ve ayak hareketleri sayesinde bu ikili direkt olarak gelişmiş hareketlere geçebilmişti. Bir sonraki sezon Kobe bir tanesini Lakers‘ın Houston’da oynadığı maçta kusursuz şekilde yaptı. Shane Battier’dan fadeaway için kurtuldu ve sonrasında saha kenarında olan Olajuwon’a göz kırptı.
James ise Heat ile 2011 NBA Finalleri’ni kaybettikten birkaç ay sonra gelmişti. “Oyununda eksik olan şey sırtı dönük oyundu.“ diyor Olajuwon. “Ona kozlarını kullanmasını söyledim. Guardlara karşı gücünü kullanacaktı.”. James sıfırdan başladı fakat Olajuwon’un dediğine göre üç gün içinde seviye atladı. “Zaten harika olan ve oyununa bir şey katmak isteyen tarzda oyuncularla çalışmak büyük zevkti.”
Günümüzde Olajuwon, takımla imzaladığı özel bir anlaşma sebebiyle sadece Rockets oyuncularıyla antrenman yapıyor. Antrenmanlarda hala öğrenmek isteyenlere öğretiyor, Alperen Şengün dahil.
Bu da demek oluyor ki günümüzün yıldızlarını uzaktan izliyor ve ihtimalleri görüyor. Embiid’i ele alalım. Olajuwon, Embiid’i seviyor ve ona tavsiyeler de verdi, fakat soru işaretleri var: “Bütün hareketleri yapabiliyor fakat bu hareketleri koz olarak kullanmak farklıdır. Neden üçlük atsın ki? Her gece avantajlı konumda, eğer ben öyle olsaydım rakibimin üzerine oynardım.”
Peki ya üçlükler? “O yetinmektir! Yorulduğumda yetinirim. Kazanmak istiyorken yetinmezsiniz. Oyuna yetinerek başlamazsınız!”.
Olajuwon, özellikle Curry’i ve Golden State‘i izlemeye bayılıyor. Fakat aynı zamanda eğer gerçek bir uzunla karşılaşsalardı ne olacağını da merak ediyor. “Golden State‘in sistemi iyi çalışıyor, neden? Çünkü kimse onları cezalandırmıyor. Gerçek uzunları Draymond Green savunuyor. O gerçekten de zeki bir oyuncu. Ters eşleşmeden daha fazlası. Onlar üçlük atıyor, siz ikilik atıyorsunuz. Kaçırırlarsa ne mi olur? Biz hala ikilik atarız!”.
Olajuwon, Shaq’ı günümüzde hayal ediyor ve heyecanlanıyor: “Canavar olurdu! Onu kim durdurabilirdi?”.
Olajuwon’ın genel olarak sevdiği bir diğer isim Giannis. Fakat ah o kaçan fırsatlar! Olajuwon, yakın zamanda oynana bir maçta Giannis’in dip çizgiden spin ile smaç vurduğu pozisyonu anlatıyor: “Muhteşem bir hareketti. Fakat adımı doğru değildi. Fikir doğruydu ve başarılı da oldu fakat yanlış ayağından döndü.”
Olajuwon’a göre buralar bir sonraki seviye, genellikle çoğu oyuncunun göremediği, bir oyundaki gizli bölme gibi… Bir sonraki zaman Giannis aynı hareketi yaptığında savunmacı bunu öngörecek ve o zaman Giannis sadece atletizmiyle başarılı olamayacak. Fakat sol ayak üzerinden yapılan spin…
Saha içine girdik çünkü Olajuwon göstermek istedi. Ben de yanımda antrenman partneri olarak eski bir kolej oyuncusu ve yurtdışı deneyimi olan Tom Poser’ı getirmiştim. Fakat onun gelmesini istememin tek sebebi bu değildi.
Poser, sırtı dönük oyunun revaçta olduğu günlerde büyüdü. San Aselmo’daki genç ve yetenekli bir uzun olarak 1980’li yıllarda oyununda Olajuwon’u örnek aldı. Poser, UCSB’ye girdi ve basketbol hayalinin peşinden koştu. IBA’da aylık 1.000 dolara Salina Rattlers forması giydi. Avusturya’daki bir profesyonel basketbol takımı onunla imzaladı, sonra ise parası bitti. Poser kendi highlight kesitlerini hazırladı, İsviçre’ye bilet aldı, şehir şehir gezdi, pansiyonlarda uyudu, videoları yolladı ve deneme antrenmanlarını kovaladı. Güçlü ve çok çalışkandı fakat onu ayakta tutan bu değildi. “Elde ettiğim ne başarı varsa o hareketleri öğrenmemle alakalı.” diyor.
28 yaşında hayalini kovalamaktan vazgeçtiğinde Poser, ticari gayrimenkul işine girdi fakat asla tutkusundan feragat etmedi. Uzunlar için antrenman kampları düzenledi, koçluk yaptı. Şimdilerde de 46 yaşında post hareketlerini kendi açısından öğrettiği bir programı var. Benim umudum da bu ikili bir araya getirip ortak tutkularını daha iyi anlamaktı.
Sahada Poser şimdiden ısınmaya başlamıştı. Olajuwon’un dikkatini hemen bir şey çekti: “Neden iki elinle top sürüyorsun?”.
Poser açıkladı: daha güçlü kalkmak için topu güvene alma amacıyla… Olajuwon, “Hayır, hayır. Maçtaymış gibi tek elini kullanman lazım.” diye yanıtladı.
Bununla birlikte açılmışlardı, açılardan, pozisyon almadan ve hareketlerin gelişiminden konuştular. Poser, Olajuwon’un hareketlerini Olajuwon’a göstermeye başladı, Olajuwon da bana yüzünde büyük bir gülümseyle baktı. Bir gazetecinin prosedürlerinden geçeceğini düşünüyordu, şimdi bu olmuştu. Gülerek “Bu adam bir usta! Muhteşem!” dedi.
Dip çizgiye gittiler ve o Giannis hareketini detaylandırdılar. Beş dakika boyunca sadece dip çizgide ayakların konumu hakkında konuştular. Sonra sıra fadeaway ve dönüşlere geldi. Olajuwon, rakibin vücudunu okumanın öneminin altını çizdi.
Her şey çok üst seviyedeydi. Geek keyifleri açıkça ortadaydı, sanki iki Tolkien hayranı başka bir Elfçe bilen insan görmüş gibiydi. Arada bir benim de orada olduğumu hatırlayıp bana dönüp sanki başka bir dili konuşuyormuşum gibi oldukça basit şekilde açıkladılar. Sanırım gerçekten de farklı bir dili konuşuyordum. Eski lise arkadaşlarının buluşmasını baltalıyormuş gibi hissettim.
Çok geçmeden pozisyon aldılar. Genelde NBA, uzun oyuncuları yavaş yavaş yıpratır. İlk olarak dizleri ve sırtları gider, sonrasında kilo alırlar. Olajuwon için bu geçerli değildi. O hala akıcı ve zarifti, spin yapabiliyor ve dönebiliyordu. Bir NBA maçına beş dakikalığına soksanız ve Kevon Looney’i savunmasını isteseniz berbat bir görüntü çizmezdi. Bir noktada alan açmayı göstermek için omzunu Poser’a doğru indirdi ve… Bum! Poser geriye doğru uçtu, şaşkın şekilde bana baktı. “Bu adam 60 yaşında mı?”.
Yarım saat geçtiğinde Olajuwon kendini kaptırmıştı. Kanatlardan şut atmak için topu istiyordu, terler içinde kalmış Poser da onun için ribaund alıyor ve yüreklendiriyordu. En sonunda Olajuwon pilinin bittiğini söyledi ve kenara yöneldi. Buzdolabından birkaç smoothie getirdi ve hikayeler anlatmaya başladı.
Gary Payton ve Tim Hardaway gibi guardlarla post oynamaktan bahsetti. Ona zor anlar yaşatan savunmacılardan bahsetti. Anthony Mason değildi, o çok kısaydı. Mark Eaton da değildi, iyiydi fakat yüzü dönük oynayabilirdiniz. Hayır, gerçekten de ağır ve mekanik olanlar, onu zorlayanlar… Greg Kite mesela.
“Greg Kite mı?” diye sordu Poser. “Bugün bu ismi duyacağımı düşünmüyordum.”
Olajuwon onayladı ve “Bir de Frank Brickowski.” dedi.
Poser ile birbirimize baktık. Sonra Olajuwon daha da şaşırtan, bana kal getiren bir şey söyledi: “Hiçbir zaman pivot olmayı sevmedim.”
Olajuwon, oyunun şu anki halini almasının sebeplerini tamamıyla anladığını söylüyor. “Geleneksel uzun oyunu sıkıcı!” diyor. “Ben pivot oynamak istemiyordum. Guardlar gibi topla oynamak istemiyordum. Yazları oynarken ribaund aldıktan sonra guard’a pas atmak istemezdim. Topu ben getirecektim! Özgürdüm! Bu daha eğlenceli. Oyunla daha çok bağlı oluyorsunuz.”
Gerçekten de Olajuwon, günümüz oyununa uyum sağlayabilecek eski tarzda uzunlardan biri: Uzun, ince, atletik ve zarif… “Aynı şekilde dominant olurdu.” diyor Stan Van Gundy. Olajuwon’un perimetrede topla oynadığını, potaya doğru Eurostep yaptığını hayal edebiliyorsunuz.
Fakat o zamanlar bunlara izin verilmiyordu. Tek bir dribbling yapmasına bile izin yoktu. Eğer kanada açılırsa ve bir guard ona pas verirse kariyerinin başlarındaki koçlar anında o guard’ı oyundan çıkartırdı. Olajuwon’a mesaj netti: Kafesine geri dön!
Kafasını salladı: “Sezon başladığı andan itibaren yeniden kafesteydim.”
Modern oyunu izleyip Antetokounmpo gibi oyunculara verilen özgürlüğe imrenmeden edinmiyor. Bu da Olajuwon’u başka bir uzuna götürüyor. İlerideki yolu gösterecek, post-up oyunu için kurtuluş ışıltıları veren bir uzun…
“Joker, Joker’a bayılıyorum!” diyor Olajuwon.
Ah evet. Sırbistan’ın Sombor şehrinde doğan, tarımcı bir ailenin hantal çocuğu olarak hantal bir ergene dönüşen ve eninde sonunda dünyanın en iyi basketbolusu olan Nikola Jokic…
Jokic’i izlerken basketbol tarihinin canlandığını görebiliyorsunuz. Ağır hareket eden bir uzunun daha küçük savunmacılara post hareketleriyle üstünlük kurması… Fakat aynı zamanda geleceği de görebiliyorsunuz. Yetinmek için değil, diğer hareketlerini tamamlamak için üçlük atıyor. Point center oynuyor. Sadece tarihin en iyi pasör uzunu değil, aynı zamanda tartışmalı da olsa yaşayan en iyi pasör.
Olajuwon gibi birinin Jokic’i sevmesinin en büyük sebebi Jokic’in bütün bunları Giannis gibi ezici bir atletizm ve güç ile değil yetenek ve zamanlamayla yapması. Kendi kontralarına kontralar üreterek yapması. “İzliyorsunuz ve sanki çok ciddi değilmiş gibi geliyor fakat çok efektif bir oyuncu. Güçlü gözükmüyor ancak çok derinlerde post pozisyonu aldığını görüyorum. Belki ters eşleşmeyle alakalıdır diyorum, aynısını daha büyük rakiplere de yapıyor. Şutları ve fake’lerini zamanlamak çok zor. Ne zaman gerçek ne zaman fake olduğunu bilmiyorsunuz. Kendine özel numaraları var.”
Olajuwon kafasıyla onaylıyor ve “Jokic, ‘o’ oyuncu.” diyor.
Gerçekten de bütün bu post-up’ın öldüğüne dair konuşmalara rağmen an itibarıyla NBA uzunları için rönesans dönemi gibi bir şey izliyoruz. Son dört yılda Giannis ve Jokic ikişer kez MVP oldu, geçen yıl yarış Embiid ve Jokic gibi iki uzun arasında geçti.
Bu gelişmeler Poser gibi insanlara optimist hissettiriyor. Nasıl olsa spor her zaman döngüseldir. Belki de post-up tekrardan şanlı günlerine dönecektir. Drew Timme gibi isimlerin domine edebildiği lise ve kolejde hala bir koz olabiliyor. Neden NBA’de olmasın?
Bu, Jeff Van Gundy’i mutlu ederdi. Van Gundy, oyunun evrimleştiğini anladığını ve matematikle savaşamayacağını söylüyor. “Fakat bunların hepsi aynı yapıda.” diyor. Hücumlar zamanla üçgenden post-up’a, sonra da hareket üzerine yöneldi. “Herkes aynı stilde oynamaya çalışıyor ve bir maçta daha fazla üçlük atan kazanıyor.”
Van Gundy, nasıl ilk başta post oyununu törpülemek için kurallar değiştiyse bu durumda da kurallar değişmediği sürece oyunun değişeceğini düşünmüyor. İşte oyuna çeşitlilik katmak için atılmış bir fikir: Daha uzun ve daha büyük oyunculara ve gelişmiş savunmalara uygun hale getirmek için gerçekten de sahayı genişletmek. Belki de enleri biraz uzatmak. “Peki ya neden dikine olmasın?” diyor Van Gundy. Günün sonunda saha içi koltuklardan alınan geliri kısacağı için bunun olma ihtimalinin çok düşük olduğunu biliyor. Ya da köşe üçlüklerini elimine etmeyi öneriyor. Bu şekilde bütün maç köşelerde otobüs bekler gibi bekleyen iki oyuncu olmayacak.
Ne olursa olsun ağır uzunların günleri sayılı. Bundan 30 yıl önce Boban Marjanovic All-Star seçilebilirdi. Bugün ise Yao Ming gibi birisinin Boban gibi olmayacağını kim söyleyebilir?
Brook Lopez de post oyununun geleceği sorulduğunda iç çekiyor: “Bir noktada geri dönecek demeyi çok isterdim fakat oyun çok değişti.”. Sezon başında takım arkadaşlarıyla antrenman odasında yaşadığı bir anı hatırlıyor. “Biri Steph’in bir önceki maçta dönerek şut atmak için post-up oynamasından bahsediyordu. Lige bakıyorsunuz ve benim üçlük attığımı, Steph’in post oynadığını görüyorsunuz.”.
Stan Van Gundy ise bu konuda daha olumlu. bir noktada çemberin başa döneceğini düşünüyor. Şu an bile bunun işaretlerini görebildiğimizi söylüyor. Örnek olarak adam değiştirme savunmalarının ters eşleşmelere saldırarak işlenmesi, Warriors‘ın post’u pas istasyonu olarak kullanması, Mavericks‘in ligdeki belki en iyi ayak hareketleri temeline sahip Luka Doncic’i post’ta kullanması, Kings‘in sık sık Domantas Sabonis’i hücumun dayanağı olarak kullanması gibi… Üç sayılık atışların merkezde olduğu bir ligde bile hala o şutları yaratmak zorundasınız.
Belki de post oyunu bu şekilde hayatta kalacaktır, geri dönerek değil, mutasyona uğrayarak. Belki de bu evrim çok yönlüdür. Belki de post oyunu birçok şey halini alacaktır. Guardlar da bunu yetenek setlerinin bir parçası olarak kullanacaktır, tıpkı Bucks‘tan Jrue Holiday’in yaptığı gibi. Uzunlar da Jokic gibi savunmaların yüzü dönük oyunlarına daha açık olması için kullanacaktır. Zaman zaman Bucks‘ın son zamanlarda sakatlıklar sebebiyle başvurduğu gibi kendine özel anları da olacaktır. Koç Mike Budenholzer, kadrosuna bakarken aklına bir fikir geldi: Hücum planının derinliklerinde tozlu fakat hala kullanılabilir bir şey vardı, Brook Lopez’in sırtı dönük oyunu…
Böylece kasım ayında önemli bir süreç boyunca Lopez, post oyunundan faydalandı. Thunder‘a karşı 25 sayı attı, iki maç sonra da 24 sayıya ulaştı. “Onlara repertuarımın tamamını göstermek zorundaydım.” diyor Lopez gülerek. “Takım arkadaşlarıma buna ‘Brooklyn Lopez’i’ dedi.”. Efektifliğinin bir kısmının Bucks‘ın yaptıklarının göreceli yeniliğiyle alakası yoktu. Takımlar artık Lopez’i üç sayılık atıcı olarak görüyordu, post’taki bir canavar olarak değil. “Muhtemelen hangi omzumdan hook attığımı bile hatırlamıyorlardı.” diyor Lopez. (Soldan, her zaman soldan.)
“Yalan söylemeyeceğim, özlüyorum.” diyor Lopez. “Birebir bakış açısı, birine karşı oynamak ve kendi yetenek setinin onunkine üstün gelip gelmeyeceğini görmek…”.
Burası da tam olarak neyin kaybolduğunu konuşmaya değecek bir nokta. Birçok insan için post-up artık metodik olmayan oyundaki metodik bir hücum silahı olabilir. Peki ya meraklılar? Onlara göre post oyunu hook atışları ve sinsi ayak hareketleri… Tim Duncan’ın dirsekten attığı panyalı şut ve Zach Randolph’un dünya temelli büyücülüğü… Savunmacıların ikinci, üçüncü ve dördüncü fake’leri yemeyip beşincide tuzağa düşmesi… Oyunun ta kendisi, hayatın en basit ve ilkel haline damıtılmış hali: iki insan birbirine üstün gelmek için birbiriyle karşılaşıyor…
Bu alanda uzmanlaşmak, antrenmanlardan keyif almak belki de Poser ve Olajuwon gibi isimlere çekici gelen. Houston’da beraber geçirdiğimiz vaktin sonunda ne olduğuna bir bakın.
Olajuwon’un spor salonundaki bir saat oldu, iki, iki saat oldu üç saat. Şehre geri dönmesi ve işinin başına geçmesi gerekiyordu. Yine de kendine engel olamadı.
Salonunun arkasındaki betondan avluda dururken Poser’ın bir kez daha o spin hareketini -dip çizgiye basmadan tek ayak üzerinde döndüğü- mükemmelleştirme deneyimini izledi.
Olajuwon topu aldı ve gösterdi. “Bak, çok basit.” dedi.
Poser bir kez daha denedi.
Olajuwon kaşlarını çattı. Poser’ın omuzlarını dip çizgiyle 20 derece açı yapacak şekilde ayarladı. “İşte bunu yanlış yapıyorsun.” dedi.
“Ahhh!” dedi Poser. İçerideki bacağını daha dar bir açıdan savurmaya başladı.
“Evet!” dedi Olajuwon. “İşte bu şekilde daha kolay!”.
Yaşlı pivot, hareketi kas hafızasına eklemeye, yapbozun bir parçasını daha tamamlamaya çalışırken bu hareketi defalarca deneyen Poser’ı izlerken keyiflendi. İçindeki ateşi sıcak tutuyordu. “Şimdi,” dedi Olajuwon, “bunu kendinin bir parçası yap.”.
Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!