by Jordan Ritter Conn / Çeviri: Bilal Baran Yardımcı / info@eurohoops.net
Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Bu yazı 21 Şubat 2023 tarihinde The Ringer‘da yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.
Eylül ayında bir salı gününün öğlen saatleriydi ve Sırbistan’ın Belgrad şehrinde kafelerin ve grafitili duvarların yanından yürüyerek Srdjan Radojevic adında bir adamı arıyordum. Sırbistan’a karmaşık bir sorunun basit cevabını bulmaya gelmiştim ve bana Srdjan’ın -bir NBA asistan koçunun tabiriyle Sırbistan’ın Zach Lowe’u- ihtiyacım olanı bulmama yardımcı olabileceği söylenmişti.
Dar bir sokağa girdiğimde onu arkadaşları, eşi ve çocuk arabasıyla bir kafenin dışında otururken gördüm.
“Bu benim çocuğum.” dedi. “İsmi Nikola.”
Srdjan, isminin iki kez NBA MVP’si olmuş Nikola Jokic’ten gelmediğini hemen söylese de ardından “NBA yöneticileri ne zaman çocuğumun adını sorsa NBA’de Jalen’den sonra en çok kullanılan isim diyerek cevap verdim.” diye ekledi. Şaka yapıyordu. Fakat orada olmam hakkında bir ipucu da veriyordu bu. “Jokic var,” dedi. “Vucevic var, şimdi de Jovic var.”
Hepsinin ismi Nikola ve hepsi dünyanın bu kısmından geliyorlar. Daha da spesifik olmak gerekirse Balkanlardan geliyorlar. Bundan da derine inersek, 1990’lı yıllarda dağılmadan önce Yugoslavya’yı oluşturan ülkelerden…
Fakat NBA’de Balkan oyuncu sayısının hızlı artışı Nikola ismindeki birkaç oyuncudan çok daha fazlası. Dragic, Nurkic, Saric, Marjanovic, iki Bogdanovic ve çok daha fazlası… Sırbistan, Hırvatistan, Bosna Hersek ve Karadağ’dan gelen oyuncular bütün NBA’deki kadroları dolduruyor. Toplamda şu an ligde bulunan 450 oyuncunun 14’ü eski Yugoslavya ülkelerinden. En ünlü ikisi de tabii ki Jokic ve bir gün Jokic’in ayak izlerini takip ederek MVP olan diğer Balkan oyuncu olacağı kesin gibi gözüken Lyka Doncic.
Bu ülkeler küçük ülkeler. Eski Yugoslavya ülkelerinin nüfuslarını topladığınızda bile Florida eyaletinden daha düşük bir nüfus elde ediyorsunuz. Yine de artık sonu “-ic” ile biten bir oyuncu görmeden NBA maçı izleyemiyor gibiyiz.
Benim burada olmamın sebebi de bu: Bunun sebebini öğrenmek.
Basketbolun tarihi dünyanın bu kısmında derinlere dayanıyor. Tarihçiler Slovenya’da 1914, Belgrad’da ise 1923 yılından bile basketbol oynandığına dair kanıtlar bulabiliyor. Yugoslavya 1. Dünya Savaşı’nın sonunda, 1918 yılında ülke olmuştu. Hükümet, ulusal gurur inşa etmek için takım sporlarına oldukça fazla yatırım yapmıştı. 1960’lı yıllara geldiğimizde Yugoslavya’nın erkek basketbol takımı istikrarlı olarak Avrupa ve Dünya Şampiyonaları’nda madalya için mücadele ediyordu.
“Amerikalılar için önem arz eden şey,” diyor Belgradlı bir gazeteci Milos Jovanovic, “Jokic, Doncic ve diğer bütün harika oyuncuların tesadüfen ortaya çıkmadığını anlamak. Bu oyuncular 70 senedir meyve veren ulusal bir ağacın son ürünleri.”
1970’li yıllarda Yugoslavya, ilk altın çağını oluşturdu. Bu oyunculardan hiçbiri ligin Avrupa’da çok fazla yetenek takibi yapmaması ve Yugoslavya’nın ülkedeki en üst seviye sporcuları tutma isteği sebebiyle NBA’e hiç gitmedi. NBA’de oynamak EuroBasket ve Dünya Kupası gibi FIBA turnuvalarında mücadele etmekten vazgeçmek demekti, bu turnuvalar da Yugoslavya için her şeydi.
Bu plan işe yaradı. Yugoslavya, günümüzde FIBA Dünya Kupası adı verilen turnuvayı 1970 ve 1978 yıllarında kazandı. 1973, 1975 ve 1977 yıllarında da üst üste üç kez Avrupa Şampiyonası’nda altın madalya kazandılar.
42 yaşındaki Jovanovic, 1970’lerdeki oyuncuların emekli olmaya başlamasıyla ortaya çıkan bir diğer altın jenerasyonu izleyerek büyüdü. “Onlar sona yaklaşırken,” diyor, “Drazen Petrovic, Toni Kukoc, Dino Radja, Vlade Divac, Sasha Danilovic, Sasha Djordjevic ve bir sürü harika oyuncu bir diğer harika jenerasyon için ortaya çıkmaya başlamıştı.”
Bu altı oyuncu da NBA’de forma giydi. Dördü Basketbol Şöhretler Müzesi’nde yerini aldı. Bu jenerasyon neler yapabileceğini 1980’li yıllarda bu isimler henüz gençken göstermeye başlamıştı. Kukoc, Radja, Divac ve Djordjevic genç milli takımlarda beraber oynadılar. “Eski Yugoslavya’nın ülkelerinden çıkmışlardı,” diyor o takımlardaki bir başka oyuncu Samir Avdic. “Üç buçuk yıl boyunca oynadığımız hiçbir maçı kaybetmedik.”
1990’lı yıllarda Celtics forması giyen Radja, ne kadar iyi olduklarına dair hiçbir fikri olmadığını hatırlıyor. “Arkadaştık biz.” diyor Hırvatistan’ın Zagreb kentindeki bir kafede. “İskambil oynardık, futbol oynardık, beraber eğlenirdik.”. Dünya üzerindeki diğer takımlara karşı neler yapabileceklerine dair hiçbir fikirleri yoktu. Sadece mutlulardı. Radja’nın deyişiyle “dışarıda soğukta oynamaktansa ısıtıcıları olan bir spor salonunda oynamaktan” mutlulardı.
1987 yılında 19 Yaş Altı Dünya Şampiyonası’nda mücadele etmek için İtalya’nın Bormio şehrine seyahat ettiler. Turnuva boyunca domine ettiler. Gelecekte NBA’de All-Star olacak Larry Johnson ve Gary Payton’ın da bulunduğu ABD Milli Takımı ile iki kez karşılaştılar, ikisinde de Yugoslavyalılar çift haneli farkla kazandı.
Bundan beş yıl sonra başlangıcı orijinal “Dream Team” ile yapmak üzere Amerikalılar Olimpiyatlara NBA oyuncularını göndermeye başladı. “O jenerasyonun bir parçası olduğum için çok gururluyum.” diyor Radja. “O sürecin bir parçasıydım. Amerikalıların Olimpiyatlara kolej oyuncularını yollama fikirlerinin değişmesini sağlayan şeyin bir parçasıydım.”
Fakat Radja ve Yugoslavyalı takım arkadaşları Amerikalıları domine ettikten dört yıl sonra ülkeleri dağılmaya başladı…
Yugoslavya’yı oluşturan ülkeler 1990’lı yıllarda birçok savaşın içinde bulundu. Dünyanın o bölümünde biraz o tarihe girmeden basketbol tarihinin hikayesini anlatamazsınız.
Olabildiğince basit tutmak gerekirse; bölgede birden fazla etnik ve dini grup bulunuyordu. Sırplar ortodoks hristiyanlardı, Hırvatlar katolikti, Bosna’nın çoğunluğu da müslümandı. Ufak tefek farklılıklar olsa da büyük oranda aynı dili konuşuyorlardı fakat bu dile bulunduğunuz konuma göre Sırpça, Hırvatça ya da Boşnakça deniliyordu. Bölgenin tarihi boyunca birçok politikacı bu etnik ve dini farklılıklardan ayrımcılık oluşturmaya ve kendileri güç kazanmaya çalıştı.
25 Haziran 1991 yılında Slovenya ve Hırvatistan bağımsızlığını ilan etti. Yugoslavya ordusu, Slovenya ile “On Gün Savaşı” adı verilen çok kısa bir savaş yaşamıştı, sonrasında Slovenya bağımsız oldu.
Hırvatistan’da durum böyle ilerlemedi. Oradaki savaş dört yıl sürdü. Bosna’da da savaş 1992’de başladı ve üç yıl sürdü. 1990’lı yılların sonu ve 2000’li yılların başında bu çekişme Kosova ve Makedonya’da da yaşanmaya başladı. Günün sonunda şu anda Yugoslav Savaşları adı verilen savaşlarda 140.000’den fazla insan hayatını kaybetti.
O bölgedeki basketbol oyuncularının hayatları -tıpkı diğer herkes için de olduğu gibi- bu savaşlar sırasında alt üst oldu. Peki ya gelecek Hall of Fame’leri barındıran o Yugoslav genç takımı? O takımda Balkanların her yerinden oyuncular vardı. Fakat artık Dino Radja, Toni Kukoc ve Drazen Petrovic, kendi yeni ülkeleri için, Hırvatistan için oynuyordu.
“Ne yazık ki ülkemiz savaş sebebiyle dağıldı.” diyor Radja. “Bu konuda konuşmaktan keyif almıyorum.”. Radja, savaşın ardından Hırvatistan Milli Takımı oyuncularının daha da fazla sorumluluk hissettiğini söylüyor. “O zamanlar kimse savaşı bilmiyordu. Hırvatistan ve Sırbistan’ı düşünün. Kim önemsiyordu bunu? Bu yüzden insanlara burada bir şeyler yaşandığını, artık yeni birer ülkeler olduğumuzu anlatma sorumluluğumuz vardı. Herkes için büyük bir şeydi bu, çok büyük.”
Yugoslavya, 1992’de Barcelona’da düzenlenen Olimpiyatlara katılmamıştı fakat Hırvatistan katıldı. Bu da Radja ve diğerlerinin yeni ülkeleri için forma giyeceği anlamına geliyordu. Fakat bu aynı zamanda şu anda savaş içinde oldukları ülkelerden arkadaşları, takım arkadaşları olmadan oynayacakları anlamına geliyordu. “Ülkeme saldırı oldu.” diyor Radja. “Hayatın ta kendisiydi… Gerçekten de çok zor zamanlardı. Çok, çok zor zamanlar…”
Hırvatistan, Barcelona’da “Dream Team”e grup aşamalarında 33, altın madalya maçında ise 32 sayıyla kaybederek gümüş madalya kazandı. Radja için yeni ülkesini temsil etmek çok şey ifade etse de ABD’ye karşı genç takımlardan beri beraber oynadığı takım arkadaşlarıyla birlikte oynasa neler olacağını merak etmeden duramadı.
“Onları yenerdik demiyorum.” diyor Radja. “Fakat birkaç isim daha oynayabilseydi onlara çok daha zor maçlar yaşatırdık.”. “Dream Team”e karşı altın madalya kazanmak çok zor gözüküyordu. Diğer Avrupa ülkelerine karşı ise… “Eğer birlikte oynayabilseydik o takım gelecekte sürekli Avrupa şampiyonu olurdu. Sürekli. Diğer bütün ülkeler basketbol oynamayı bırakırdı.”
Sırbistan’da ise Jovanovic henüz çocuktu ve ülkesi Hırvatistan’a karşı tam olarak anlayamadığı bir savaş verirken Olimpiyatları izliyordu. “Ülke bölündü.” diyor. “Dream Team’e karşı ne olurdu hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Tabii ki kaybederdik fakat yine de o maçın oynanmasını isterdik. Hırvatlar bunu yapabildi, biz yapamadık.”
ABD’nin kazanacağı konusunda ısrarcıydı. Michael Jordan, Scottie Pippen, Charles Barkley, Magic Johnson… Altın madalya kazanmamak için çok fazla yeteneğe sahiplerdi. “Hepimiz nasıl bir maç olacağını görmek istiyorduk. Belki 15 dakika boyunca, belki üç çeyrek boyunca bir şansımız olabileceğini hissediyorduk fakat bunu asla deneyememiş olmak üzüyor.” diyor.