by Melikşah Bayrav / info@eurohoops.net
Avrupa basketbolu tarihinin gelmiş geçmiş en önemli kulüplerinden biri olan Partizan, ekonomik sorunlarla ve hayal kırıklıklarıyla geçen 2010’lu yılların ardından Zeljko Obradovic‘le yükseliş dönemine geçti.
Geçtiğimiz yıl hem EuroCup, hem de Adriyatik Ligi’nde tam olarak beklenilen neticelerin gelmemesine karşın bir şekilde EuroLeague biletini cebine koyan siyah-beyazlı ekip, böylelikle tam 8 yıl sonra Avrupa’nın en görkemli sahnesine geri dönmüş oldu.
Yazın yapılan Dante Exum, James Nunnally, Ioannis Papapetrou ve eldeki Kevin Punter, Zach LeDay gibi önemli isimlere rağmen Partizan, sakatlık faktörünün de etkisiyle 2022-23 sezonuna istikrarsız bir başlangıç yaptı.
Ligde çıktığı ilk 3 maçı kaybeden ve 13 haftanın sonunda sadece 4 galibiyeti olan siyah-beyazlı ekip, playoff yarışının dışında kalacakmış gibi gözüküyordu. Buna karşın sakatlıkları bulunan isimlerin de kadroya katılmasıyla çıkışa geçen Partizan, sezonun ikinci yarısıyla birlikte üst üste galibiyetler almaya başladı.
EuroLeague’deki son 6 maçının 5’ini kazanan koç Zeljko Obradovic‘in ekibi, özellikle iç saha maçlarındaki müthiş taraftar desteğiyle birlikte playoff yolunda emin adımlarla yoluna devam ediyor. Ligde çıktığı 26 maçta 14 galibiyet ve 12 mağlubiyeti bulunan Partizan, 6. sırada yer alıyor.
Eurohoops Fırın, bugünkü serisinde Partizan’ın 2022-23 sezonu yolculuğuna göz atıyor.
Yükselişin Sebepleri
Geçmişten günümüze Zeljko Obradovic takımlarına baktığımız zaman sahadaki oyuna dair detaylar farklılaşsa da temelde çok sayıda ortak noktayı görebiliriz. Öncelikle Obradovic takımları, yıllar boyunca hücumda hep ikili oyun temelli ekipler oldular. Hücum hep ağırlıklı olarak hep kısanın başlattığı ikili oyun üzerinden şekillendi.
Hal böyle olunca hücumun en iyi şekilde işleyebilmesi için hem oyun zekası, hem de pasör becerileri üst düzey oyun kurucular gerekliydi. Partizan’ı 1992’de kulüp tarihinin ilk ve tek EuroLeague şampiyonluğuna taşıdığı zaman koç Obradovic, oyun kurucu rotasyonunda Sasha Djordjevic gibi müthiş bir alternatife sahipti.
Panathinaikos‘ta Damir Mulaomerovic, Dimitris Diamantidis, Saras Jasikevius, Vassilis Spanoulis, Nick Calathes (hatta buraya bir forvet olsa bile Dejan Bodiroga da eklenebilir), Fenerbahçe‘de Kostas Sloukas gibi oyun zekası çok üst düzey oyuncularla çalışan koç Obradovic, takımlarına oynatmak istediği yarı saha basketbolu için bu isimlerden büyük yardım aldı.
Zeljko Obradovic’in 2. Partizan dönemine baktığımızda ise işlerin epey farklılaştığını görüyoruz. EuroLeague’de sezonun en etkili hücum takımlarından biri olan Partizan, maç başına 84.8 sayıyla 18 ekip arasında 3. sırada yer alıyor. Elbette bir Zeljko Obradovic takımının etkili hücum etmesi anormal bir durum değil, zaten ortaya kötü bir hücum takımı çıksaydı asıl bu durum şaşırtıcı olurdu.
Yine de ortada epey şaşırtıcı bir durum var. Maç başına 84.8 sayıyla ligin en skorer 3. takımı olan Partizan, asistlerde ise yalnızca maç başına 14.6 gibi epey vasat bir ortalama tutturabilmiş durumda. EuroLeague’in en az asist yapan 4 takımından biri olan siyah-beyazlı ekip, buna rağmen hücum verimliliğinden neredeyse hiçbir şey kaybetmemiş gibi gözüküyor.
Zeljko Obradovic gibi çalıştırdığı ekiplere yarı saha temelli basketbol oynatmayı çok seven bir koçun takımı için 1maç başına 4.6 asist, alışılmışın epey dışında bir istatistik. Bu durumun ilginçliğini şöyle bir örnekle açıklamaya çalışayım: 2017 yılında koç Obradovic’le birlikte EuroLeague şampiyonluğuna ulaşan Fenerbahçe, maç başına 18.5 asist yapıyordu.
Elbette Partizan’da asist sayısının bu kadar düşük kalmasının belli başlı nedenleri var.
Öncelikle siyah-beyazlı ekibin oyun kurucu rotasyonuna baktığımız zaman 3 ismi görüyoruz, bu isimler Yam Madar, Dante Exum ve Aleksa Avramovic. Son birkaç haftadır kısa rotasyonunun gözdesi haline gelen Yam Madar, büyük potansiyele sahip bir isim olmasına karşın oyun görüşü ve pasör becerileri bakımından henüz üst düzey bir oyun kurucu değil. Sahada daha çok çembere atak tehdidi, hızı ve atletizmiyle öne çıkan Madar, maç başına yalnızca 1.7’lik bir asist ortalamasına sahip.
Dante Exum’a gelecek olursak Avustralyalı oyuncu, geçtiğimiz sezon Avrupa basketboluna adım attığı Barcelona’da 2 ve 3 numara pozisyonlarında kullanılıyordu. Bu sezon koç Obradovic’in oyun kurucu pozisyonunda tercih ettiği Exum, Barça dönemine kıyasla topla çok daha özgür bir rolde kullanılmasına karşın sahada ilk olarak pasörlüğüyle öne çıkan bir isim değil.
Son olarak Aleksa Avramovic, aslında Partizan kısa rotasyonunda saf oyun kurucu diyebileceğimiz tek isim. Buna karşın yazın yaşadığı ağır sakatlık nedeniyle yaklaşık 6 ay sahalardan uzak kalan Avramovic, bu sezon Aralık ayının ortalarında sahalara geri dönebildi. Şu ana kadar maç başına yalnızca 10 dakika süre bulan Aleksa, zaman zaman etkili performanslar ortaya koysa da henüz tam anlamıyla bir istikrar yakalayabilmiş değil.
Hal böyle olunca Partizan, şu sıralar Zeljko Obradovic takımlarında yıllardır alışık olduğumuz kadar ikili oyun temelli bir takım değil. Öte yandan sahada Kevin Punter ve James Nunnally gibi topsuz perde aksiyonlarında çok verimli olabilen skorerlere sahip olan siyah-beyazlı ekip, özellikle kaptan Punter üzerinden bu opsiyonları çok sık tercih ediyor.
Şu ana kadar Partizan, sıklıkla basit opsiyonlar üzerinden hücumunu şekillendirdi. Mesela Dante Exum, fiziksel artıları sayesinde eşleştiği kısa oyuncuların büyük bölümüne karşı rahatlıkla üstünlük kurabilen bir isim. Bu nedenle koç Obradovic, bir oyun kurucu olmasına rağmen Exum’un sırtı dönük oyunlarından çok sık faydalandı.
Yine takımın en etkili oyuncularından biri olan Zach LeDay, bir 4 numara olarak çok güvenilir bir şutör olmamasına karşın hem boyalı alandaki sırtı dönük hücum tehdidi, hem pasörlüğü, hem de pozisyon bilgisiyle skor opsiyonları yaratabilen bir isim. Bu nedenle Partizan, yarı saha hücumlarında LeDay’ın perde sonrası kısa devrilmeler üzerinden pas tehdidini ve çember etrafındaki sırtı dönük oyun becerisini çok sık kullanıyor.
Yani kısaca özetlemek gerekirse Partizan, şu ana kadar hücumunu olabildiğince basit opsiyonlar üzerinden şekillendirmeye çalışan bir ekip görünümündeydi. Buna karşın siyah-beyazlı ekip, maç başına 84.8 gibi müthiş bir istatistik tutturmayı başardı. Bu tablonun ortaya çıkmasındaki en büyük nedenlerin başında ise saha içi yerleşim geliyor.
Partizan’ın yarı saha hücumlarını dikkatli izlerseniz oyuncuların saha içi yerleşiminde birbirlerini nasıl tamamladıklarını rahatlıkla fark edebilirsiniz. Mesela Kevin Punter topsuz perdelemeden çıkıp çembere atak etmeye başladığında tüm oyuncular, olmaları gereken en doğru pozisyonda durarak toplu oyuncu için pas açıları yaratıyorlar. Partizan oyuncularının saha içi yerleşimde bu denli üst düzey bir noktada olmaları, rakip takımların savunmada kafasını epey karıştıyor.
Bu yaşanan kafa karışıklığını başka bir örnekle açıklamaya çalışayım: Mesela Dante Exum topla çembere atak etmeye başladığı zaman geriye kalan 2 ve 3 numaralar, anında penetre kanalından çıkarak kendilerini en doğru pas açısında konumlandırabiliyorlar. 2 ve 3 numaraların anında hareket edip penetre kanalından çıkmaları, bu iki ismi savunan savunmacıları bir ikilemde bırakıyor.
Eğer yardıma gitmeyip kendi eşleşmelerini takip ederlerse Exum, rahatlıkla çembere atak edip sayıyı bulabilecek kalitede bir atlet. Eşleşmelerini bırakıp yardıma gittikleri takdirde ise en az 1 oyuncu yarı sahada pası almak için uygun duruma gelmiş oluyor.
Sezon ilerledikçe oyuncuların birbirlerine daha çok alışıp sahada birbirlerini tamamlayacak halde hareket etmeleri, Partizan’ı çok tehlikeli bir hücum takımı haline getirdi. Halen kadrodaki oyuncu profilleriyle bağlantılı olarak bazı ciddi hücum defolarına sahip olmasına karşın siyah-beyazlı ekip, elindeki kadrodan olabilecek eni iyi verimi alıyor.
Partizan’ın hücumda rakiplerine karşı fark yarattığı noktalardan biri de hücum ribaundları. EuroLeague’de maç başına 30.5 ribaundla ligin son sırasında yer almasına karşın siyah-beyazlı ekip, hücum ribaundlarında çok etkili bir ekip. Elbette bunun başlıca nedeni ise Mathias Lessort gibi bir uzuna sahip olmaları.
Zeljko Obradovic’le kariyerinin altın yıllarını geçiren Lessort, Avrupa’da bu sezonun en flaş isimlerinden biri. Maç başına 7.3 ribaund gibi müthiş bir istatistik tutturan Fransız uzun, hücum ribaundlarında ise 3.4’lük bir ortalamaya sahip. Bu departmanda ligin zirvesinde yer alan Lessort, aldığı ribaundlarla takımının çok değerli ikinci şans sayıları bulmasına neden olabiliyor.
Ayrıca Mathias Lessort, hücum ribaundunu alamasa bile sürekli boyalı alan içerisinde müthiş bir mücadele ortaya koyarak ortalığı karıştırıyor. Lessort’un bu büyük eforu, rakip takımların savunma ribaundunu çoğu zaman kolay alamamasını sağlıyor.
Yolun Sonu Nereye Çıkar?
Şu ana kadar Partizan’ın hücum yönündeki detaylarına değinsem de siyah-beyazlı ekip, bir Zeljko Obradovic takımından bekleneceği gibi öncelikle savunmasından beslenen bir ekip. Kadrosunda Dante Exum, James Nunnally, Zach LeDay, Mathias Lessort, Yam Madar gibi hem birden fazla pozisyonu savunabilen, hem de switch savunmasına uygun profilde isimleri bulunduran Partizan, bu durumun yarattığı avantaj nedeniyle farklı savunma stratejilerini sahaya yansıtabiliyor.
Sırp temsilcisinin savunmadaki sert karakterini belirleyen en önemli unsur ise tepe baskısı. İkili oyunları ağırlıklı olarak switch veya hedge (perdeden sonra toplu oyuncuya yapılan yüksek show-up) ile savunmayı tercih eden Partizan, switch yaptığı durumlarda LeDay ve Lessort gibi iki çok iyi savunmacısı sayesinde toplu oyuncunun penetre açılarını kapatabiliyor.
Ayrıca switch sonrasında topun boyalı alandaki ters eşleşmeye indiği durumlarda ise yardım savunmasını çok iyi derecede organize eden siyah-beyazlı ekip, burada da Exum, Nunnally, Madar gibi sertlik düzeyi yüksek oyuncuları sayesinde içe gömülerek rakibin kolay sayı şansı bulmasına engel olmaya çalışıyor.
Hedge yapılan senaryoda ise hem toplu oyuncuyu savunan kısaların, hem de tepede show-up yapan uzunların genellikle çok etkili savunmacılar olmaları, rakip oyun kurucuların dengesini bozabiliyor. Bu sayede rakibin hücumda organize olmasına engel olmaya çalışan Zeljko Obradovic‘in ekibi, ayrıca rakip kısaya yaptırdığı top kayıpları üzerinden kolay sayılar da bulabiliyor.
Elbette Partizan’ın tepede uyguladığı sert baskıya karşı rakipler farklı önlemlerle yanıt verebiliyorlar. Bunun en bariz örneğini de temsilcimiz Fenerbahçe‘nin Sırp ekibini deplasmanda 94-97 mağlup ettiği karşılaşmada gördük.
Partizan’ın tepede uyguladığı çok agresif baskıya karşı Fenerbahçe, temelde 2 şeyi çok iyi yaparak bu baskıyı maç boyunca etkisiz hale getirdi. Öncelikle tepede 2 Partizan oyuncusunu gördüğü anda topu köşelere doğru yönlendiren sarı-lacivertli ekip, bu şekilde ağırlıklı olarak yarı sahanın orta bölümünde konumlanan Partizan oyuncularını konfor alanlarından çıkararak sürekli yardıma gitmeye zorladı. Bu noktada Dyshawn Pierre’in köşelerden 5/5 üçlükle hiç kaçırmadan oynaması, siyah-beyazlı ekibin oyuncularını maç boyunca bir ikilemde bıraktı.
Rakip oyuncuların yardım savunmasını hafifletip tepe baskısından feragat ettiği anlarda Fenerbahçe oyuncuları, anında topla çembere atak ederek Partizan savunmasına cezayı kestiler. Bunun tersi olduğu durumlarda ise topu zorlanmadan köşelere aktarıp sahayı açmaya devam eden Fenerbahçe, maç boyunca istediği hücum performansını ortaya koydu.
Temsilcimizin bu noktada uyguladığı tek formül elbette bu değildi. Yine Johnathan Motley ve Devin Booker’la perde sonrası kısa devrilmeleri çok aktif kullanan Fenerbahçe, Partizan oyuncularının tepeye 2 kişiyle çıktıkları anlarda topu kısa devrilen oyuncuya aktararak yarı sahadaki sayısal üstünlüğü yakalamış oldu.
Savunmada yaşanan bu gibi sorunların yanı sıra Partizan, şu sıralar skor bulmakta pek zorlanmasa bile hücumda belli başlı defolara sahip. Bu defolar, playoff vakti yaklaştıkça koç Zeljko Obradovic’in ekibinin başını daha çok ağrıtacaktır.
Öncelikle oyun kurucu rotasyonunda Dante Exum, Yam Madar ve Aleksa Avramovic üçlüsüne sahip olan Sırp temsilcisi, bu oyunculardan yeterince dış şut katkısı alamıyor. Elbette bu durum çok normal çünkü hem Exum, hem Madar, hem de Avramovic, kariyerleri boyunca hiçbir zaman çok güvenilir şutörler olmadılar.
Bu üçlünün Partizan hücumunda topla en çok oynayan oyuncular olmaları, rakiplerin ikili oyunlarda bu isimlere gelen perdelerin altından rahatlıkla geçebilmelerine ve şutlarını riske edebilmelerine neden oluyor. Özellikle pozisyon sayısının iyice azaldığı ve savunmaların epey sertleştiği playoff ortamında Partizan guardlarına karşı rakiplerin rahatlıkla içe gömülebilmeleri, siyah-beyazlı ekibin hücumdaki etkinliğini çok büyük olasılıkla sınırlayacaktır.
Hücuma dair bir diğer soru işareti ise forvetlerden yeterince dış şut katkısı gelmemesi. Forvet rotasyonunda takımın en güvenilir üçlükçüsü olan James Nunnally, bu sezon EuroLeague’de yüzde 35 gibi vasat bir dış şut isabet yüzdesine sahip. Takımın ana 4 numarası Zach LeDay ve yazın yapılan flaş transfer Ioannis Papapetrou’nun da güvenilir şutörler olmamaları, muhtemelen playoff vakti yaklaştıkça rakiplerin boyalı alana gömülerek bu isimlerin şutlarını riske etmelerine sebebiyet verecek.
Böyle bir senaryoda Dante Exum, Kevin Punter ve Yam Madar gibi oyuncuların deneyecekleri zorlama birebirlerinde epey artış görülebilir. Elbette bu da koç Zeljko Oradovic’in pek istemeyeceği bir gelişme olacaktır.
Elbette şu bariz bir gerçek: Bu sezon uzun bir aradan sonra EuroLeague sahnesine geri dönen Partizan, playoff biletini alabilirse – ki alacak gibi gözüküyor – büyük bir başarı elde etmiş olacak. Kadro kalitesi bakımından ligin en üst düzey takımlarından biri olmayan siyah-beyazlı ekip, playofflarda 3-0’la elense bile bir hayli başarılı bir EuroLeague sezonunu geride bırakmış olacak.
Şu sıralar gelecek yıllar için sağlam bir nüveye sahip olan siyah-beyazlı ekip, yapılacak doğru eklemelerle birlikte zamanla Final Four için iddialı bir takıma dönüşebilir.
Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!