by Berkay Terzi / info@eurohoops.net
NBA’de sezona giriş yaparken her takımın, her oyuncunun ve her izleyicinin farklı farklı beklentileri vardı. Birbirinden güzel hikayelere sahne olan 2022-23 sezonu, arkasında birçok hayal kırıklığı da bıraktı.
Bazı takımlar puan durumunda istediği konuma yerleşemedi, bazıları yaptıkları hamlelerden beklediği verimi alamadı ve bazı oyuncular da hayal ettiği gibi bir sezon geçiremedi. Bugünkü yazımızın konusu, hayal kırıklıkları ve fiyaskolar…
Eurohoops Fırın, NBA’de bu sezon umduğunu bulamayanları listeledi.
Rudy Gobert Takası
Yalnızca sezonun değil, lig tarihinin en kötü takaslarından biri. Jazz yöneticileri, Timberwolves cenahını nasıl ikna etti gerçekten merak konusu. Jazz, bu takasla birlikte toplam 5 ilk tur draft hakkı, Walker Kessler ve dolaylı yoldan Mike Conley’i (Vanderbilt ve Beasley ile) kadrosuna kattı. Walker Kessler’ın ilk senesinde bu kadar çabuk katkı vermesi belki herkes tarafından beklenen bir şey değildi ama günün birinde Gobert gibi bir uzun olacağı aşikardı. Anlaşılan yalnızca Timberwolves bunun farkına varamamıştı.
Kessler’ın savunma etkisi bakımından Gobert’ten aşağı kalır bir yanı yok. Üstelik 9 yaş daha genç ve 35 milyon dolar daha ucuz. Danny Ainge bunun yanında beş adet ilk tur hakkı alarak müthiş bir işe imzasını attı.
Timberwolves cephesine ise hayal kırıklığı hakim.. Modern oyuna uyum konusunda büyük soru işaretleri olan 30 yaşındaki bir pivota beş tane ilk tur hakkı verilmemesi gerektiğini bilmek için ermiş olmaya gerek yok. Timberwolves, Gobert’in onların tabanını yükselteceğini ve garanti playoff takımı haline getireceğini düşünüyordu muhtemelen. Ancak evin hesabı çarşıya uymadı. Towns ve Gobert beklenildiği gibi uyum sağlayamadı. Gobert’in Kyle Anderson’a attığı yumruk ise işin tuzu biberi oldu.
Geçen yıl 46 galibiyet alan Timberwolves, bu sezonu 42 galibiyetle tamamladı. İşin kötüsü, önümüzdeki senelerde de değişen pek bir şey olmayabilir. Rudy Gobert takası, kuşkusuz sezonun en büyük fiyaskosu.
Dallas Mavericks
Geçtiğimiz sezon konferans finali oynayan Dallas Mavericks‘te gökyüzüne kara bulutların hakim olması pek uzun sürmedi. Yaz aylarında Doncic’in tamamlayıcısı Jalen Brunson’ın New York Knicks‘e imza atması bazı olumsuzlukların habercisiydi. Mavericks yönetimi, bir kez daha süreci yönetmek konusunda başarısız kaldı.
Brunson’ı kaybettikten sonra takıma elle tutulur bir ekleme yapamadılar ve sezona bariz şekilde güç kaybederek girdiler. Ancak kimse onların playoff dışı kalmasını beklemiyordu. Sezon ortasında işler kötü giderken yapılan Kyrie Irving takası da durumu düzeltmedi. Hatta tam aksine daha kötü hale getirdi çünkü Mavericks yönetimi sorunu yanlış yerde arıyordu. Takımın sorunu Dinwiddie’nin Kyrie’ye göre daha düşük profilli bir skorer olması değil, takımdaki skor opsiyonlarının az sayıda olmasıydı. Üstüne savunmanın belkemiği Dorian Finney-Smith elden çıkınca Mavericks bir adım geriye gitti.
Dallas Mavericks yönetimi, Luka Doncic’in etrafına takım kurmakta bir kez daha başarısız olarak sezonun hayal kırıklıkları arasında yerini aldı. Neyse ki, Porzingis takasında Knicks‘e gönderilen ilk 10 sıra korumalı draft hakkını elde tutma şansları yüksek.
Scottie Barnes Gelişim Süreci
NBA’de ikinci yıl bocalaması diye bir gerçek var. Çaylak sezonunuz ne kadar iyi olursa olsun, ikinci yıla geçerken biraz daha temkinli davranmanız gerekir çünkü rakibin gözlem raporlarında daha yüksek sıraya yazılırsınız. Bazı ikinci yıl oyuncuları, savunmaların odağı artınca bocalama dönemi yaşayabiliyor. Scottie Barnes’ın başına gelen de tam olarak buydu.
2021-22 sezonunda Yılın Çaylağı ödülünü evine götüren Barnes, ikinci senesinde beklenen çıkışı gerçekleştiremedi. Nick Nurse’ün onu bitirici gibi kullanmaktan vazgeçip topla daha çok buluşturması doğru bir karar değildi belki de. 21 yaşındaki forvet, bu sezon daha fazla topla oynama ve karar alma sorumluluğuna sahip oldu. Şut eksiği de işleri kolaylaştırmadı çünkü bazı takımlar savunmada onu görmezden gelmeye başlamıştı.
Scottie sezonun ikinci bölümünde yükselen bir grafik çizmiş olsa da beklentinin altında kaldı. Çaylak sezonunun üstüne bir şey katamadığını açıkça söyleyebiliriz. İstatistikleri geçen seneyle hemen hemen aynı kaldı ama oyun etkisi bakımından bir adım geriye gitti.
Ben Simmons
Bir yıldız gözlerimizin önünde eriyor… Çaylak senesinde “LeBron’un prensi” lakabını alan ve üç kez üst üste All-Star seçilen Ben Simmons’tan eser kalmadı. 2021 playofflarındaki Hawks serisinden beri kendinde değil. Simmons, Sixers kulübü ve Philadelphia taraftarıyla yaşadıklarını mental olarak kaldıramadı. 2021-22 sezonunda da sırtındaki sakatlık sebebiyle hiç sahaya çıkmadı.
Hepimiz Brooklyn Nets‘i onun için yeni bir sayfa olarak görüyorduk ve Simmons’ın küllerinden doğacağını düşünüyorduk. Philadelphia’daki sorun, hiç şut tehdidi olmayan bir oyuncunun gereğinden büyük bir rolde oynamasıydı. Fakat Nets‘te Kyrie ve Durant’in yanında daha rahat oynayabilir ve kendine daha fazla hareket alanı bulabilirdi. Tabi bunların her biri teoride kaldı… Pratikte karşılaştığımız şey ise hayal kırıklığından başka bir şey olmadı.
26 yaşındaki forvet, daha önce hiç oynamadığı bir role soyundu. Çembere atak yapan, hızlı hücumda topu rakip potaya taşıyan Simmons gitmiş; topu eline aldığında penetreyi bile düşünmeden pas atan pasif bir Simmons gelmişti. Simmons bu sezon sadece 5.6 şut kullandı ve 6.9 sayı üretebildi. Sezonun ikinci bölümünde sakatlığı sebebiyle uzun süre forma giymedi ve toplamda 42 kez parkeye çıkabildi. Yeniden agresif Simmons’ı göreceğini düşünen izleyiciler için tokat etkisi yaratan bir performanstı.