Spoelstra’nın Gizemi: Merhamet, Sevgi, Yüzleşmeler, Öfke… Başarıya Duygularla Giden Yol

31/May/23 10:45 Mayıs 31, 2023

Bilal Baran Yardımcı

31/May/23 10:45

Eurohoops.net
jimmy-butler-erik-spoelstra-miami-heat

Eurohoops Çeviri, tüm olumsuzluklara rağmen yaptıklarıyla Heat Kültürünün yaşayan bir örneği olan Erik Spoelstra’nın başarılarına bunu deneyimleyen insanlarla odaklanıyor.

by Jason Quick / Çeviri: Bilal Baran Yardımcı / info@eurohoops.net

Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.

Bu yazı 7 Nisan 2023 tarihinde The Athletic‘te yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.

Sekiz yıl önce sıradan bir boş günde Erik Spoelstra, Josh Richardson’ın kariyerini değiştirdi.

Miami Heat‘in çaylağı olan Richardson, çok az süre alıyordu. Bu yüzden boş günlerde düzenli şekilde spor salonuna gelerek şut antrenmanı yapardı. O gün antrenmanının ortasındayken Spoelstra’nın, iki NBA şampiyonluğu olan koçun, kendisine yaklaştığını gördü. O güne kadar ikili arasındaki konuşmalar Spoelstra’nın Richardson’ın G League’e giderek daha fazla dakika oynama isteklerini reddetmesinden ibaretti.

“Sürekli ‘Seni çalışırken görmek istiyorum, bizim her gün nasıl çalıştığımızı görmeni de istiyorum’ derdi. Buna saygı duydum. Kolejde inatçı koçlarım olmuştu, bu yüzden buna hazırlıklıydım fakat Spo… Spo hepsinden zordu.” diyor Richardson.

O boş güne kadar ne kadar zor olduğunu ise hala bilmiyordu.

Spoelstra, Richardson’ın şut antrenmanını ortasında oyuncunun yanına geldi ve bir emir verdi: 10 farklı yerden toplam 100 üçlük dene, 70’ini sokmak zorundasın.

“Dediğini yapmaya başladım. Soğuk başladım, biraz ısındım derken 57 tane soktum.” diyor Richardson.

70 hedefine ulaşılamamıştı. Spoelstra, Richardson’a sahayı baştan sona beş kez koşmasını söyledi. Richardson koşarken bulunduğu çıkmaza gülüyordu: Takım arkadaşları muhtemelen sahildeyken o, koşuyordu.

“Boş gündeyiz, ne yaptığını sanıyor?’ diye düşünmüştüm.” diyor Richardson.

Koşuların ardından iyice terleyen Richardson, şut antrenmanına geri döndü. Bu sefer daha iyi atmıştı, 63 ya da 64 tane sokmuştu.

Spoelstra ise “Tekrar yap, baştan sona.” dedi.

O an Richardson’ın canı iyice sıkılmıştı: “Kafamda ‘Hadi ama! Burada olmayı ben seçtim!’ diye düşünüyordum.” Koşuları tamamladıktan sonra topu eline aldı ve küfür savurdu. Richardson’ı şaşırtan şekilde Spoelstra, bu tepkiden keyif almış gözüküyordu.

“İşte böyle! Kendinle rekabet et!’ der gibiydi. Ben de ‘Bu adamın nesi var? Neyden bahsediyor?’ diye düşünüyordum.” diye anlatıyor o anları Richardson.

Terler içindeyken, nefes nefes küfürler savururken Richardson üçüncü denemesine başladı.

“Tekrar denedim ve net hatırlıyorum, 100 şuttan 69 tanesini sokmuştum. Altmış dokuz. ‘Ucuna kadar geldim işte’ diye düşünmüştüm.”

Spoelstra sağ elini havaya kaldırdı, işaret parmağıyla “tekrarla” mesajını verdi.

“O noktada çileden çıkmıştım.” diyor Richardson.

Midesi kalkmıştı, gözleri kırmızı görüyordu, dördüncü turuna başladı. Çok rahatsız olmuştu fakat aynı zamanda etkilemek de istiyordu. Çocukken yaşıtlarından farklılık gösterirdi ve kolay kolay kimseye güvenmezdi. Fakat ilk sezonunun ortasına geldiğinde Spoelstra’ya sadece gözlemleri sonucu hayran olmaya başlamıştı.

“İnsanlara sebepsiz yere saygı duymam, bana bir sebep vermeliler. Spo da… Üzerimize çok düşüyordu, çok sıkı çalışıyordu. Herkes Heat Kültürü’nden filan bahsediyor, o resmen bunu yaşıyor. Buraya geldiğim ilk günden beri herkes onun nasıl her gün daha iyiye gitmeye çalıştığını anlatıyordu. Ben de bu konuda adeta bir manyak olduğunu öğrenmiştim.”

Richardson’ın dördüncü turu, ilk üçünden farklıydı. Bir amacı vardı, kızgınlıkla kavrulmuş bir amacı. 70 tane soktu, sokmaya devam etti. Kutlama yapmadı, herhangi bir duygu göstermedi. Bunun yerine yaklaşan Spo’yu görünce kendine çeki düzen verdi. Koç yanına geldiğinde Richardson’ın karnına vurmaya başladı.

“Başardın! Başardın! Buraya gelip sadece şut atamazsın. Bunu yapamazsın. Rekabet etmek zorundasın. Sınırlarını zorlamak zorundasın. Bunu her gün yapmalısın’ demişti.” diyor Richardson.

O günden sonra Richardson beş farklı takımda oynadı ve 56 milyon dolardan fazla para kazandı. Dediğine göre o şut antrenmanının standartının altına bir daha hiç düşmedi.

“Şu anda şut attığım her gün aynısını yapıyorum. Bu, yöntemlerden biri. Bu; rekabet, baskı.” diyor Richardson.

Spoelstra ile tanışan çoğu insanın özel bir Spo hikayesi oluyor. Ne de olsa Spoelstra’nın altında çalışmak duygularla bir yolculuğa çıkmak demek. Öğrencilerine ilham veriyor, kızıyor, sınavlara sokuyor. İşe de yarıyor. Miami’yi beş kez NBA Finallerine çıkardı, iki kez de şampiyon oldular. Geçtiğimiz yıl ise NBA’in açıkladığı listede tarihin en iyi 15 koçunun arasında gösterildi. Geçtiğimiz ay tarihte en çok galibiyet kazanan koçlar listesinde 20. sıraya yükseldi.

İnsanlar Spo’ya dair hikayelerini anlatıyor çünkü kendisi bunları anlatmaz, onu başarılı yapan mistiği bozmak istemez. 2014 yılında Sports Illustrated’ten Lee Jenkins’e röportaj verdiğinden beri kimseyle röportaj yapmadı. Röportajları reddetme sebebinin dört yıl boyunca LeBron James, Dwyane Wade ve Chris Bosh’un olduğu, sahne ışıklarının her gün üzerlerinde olduğu günlerden gölgelerin içine geri dönmek olduğunu söylüyor. Ayrıca kendini pazarlamak onun en büyük prensiplerinden birine karşı bir durum: “Miami Heat’te “ben” yoktur, “biz” vardır.”

Bu yüzden Spo’nun gizemini başkalarının anlattığı hikayelerle öğrenebiliyoruz. Bu hikayelerde onun başarısına giden yolların sevgi, rekabetçilik ve yüzleşmeden kaçmamak olduğunu görüyoruz. Bütün bunları genelde “yin yang” sembolünün anlattığı gibi bir koçluk yaparken gerçekleştiriyor.

“Onu severdiniz.” diyor Kelly Olynyk. “Fakat aynı zamanda ondan nefret de ederdiniz.”

Fakat “Spo’nun Gizemi”oluşmadan önce, oyuncularına ulaşmadan önce kendisini bulması gerekiyordu. Bu buluş, koçluk kariyerinin belki de en düşük anlarında gözyaşlarıyla gerçekleşti.

Erik Spoelstra, kendisi için her şeyin değiştiği sabah sırasında ofisinde oturuyordu, gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu. Ofisinin kapısının önünde bir gece önce Dallas Mavericks‘in Miami Heat‘i 4-2 mağlup ederek şampiyon olmasından sonra yapılan kutlamalardan kalan konfetiler dağılmış durumdaydı.

Şokta ve acı içinde olan Spoelstra, mağlubiyetin ardından salondan ayrılmadı. Yaptığı koçluğun yaşanan şok mağlubiyette payı olduğunu düşündüğü için işkence çekiyordu. James, Wade ve Bosh olmasına rağmen Miami, Dallas’a kaybetmişti. Savunmada Dallas boyalı alana gömülmüş, James ve Wade için penetreyi zorlaştırmıştı. Hücumda ise Miami’nin çabukluğu ve atletizmini dribblingi minimize ederek, sürekli pas yaparak alt etmişlerdi.

Spoelstra’nın hiçbir karşı atağı olamamıştı, bu düşünceler onu yiyip bitiriyordu.

Gün arasında asistan koç David Fizdale salona geldi. Koçu masasının arkasında yıkılmış halde buldu.

“Kapıyı açtığım anda kötü bir gece geçirdiğini anladım. Muhtemelen hayatının en uzun gecesiydi. En iyi görünümü değildi.” diyor Fizdale.

İkili 1997 yılında, Heat‘in video ekibinde beraber çalıştıkları günden beri arkadaşlardı. Seri hakkında yaşadıkları hayal kırıklıklarını ve acılarını açıkça konuştular.

“Onun için yıkıcı olmuştu ve kendini çok suçladı. Orada eski iki dost olarak gözlerimiz yaşlı şekilde oturduk, sarıldık, olabilecek en düşük anlarımızdı.” diyor Fizdale.

Burun çekişlerin ve boğaz temizlemelerin arasında Spoelstra kendine geldi. Fizdale’in gözlerinin içine baktı.

“Spo’nun karakteristiği bu: kıpkırmızı gözlerle bana baktı ve ‘Bir daha asla! Suçu benim üzerime at… Bunu nasıl düzeltebiliriz?’ dedi.”

Öğlene kadar yoğun bir beyin fırtınası gerçekleştirdiler. Heat hücumu yenilenmişti. Skor yeteneği olmayan uzunların güçlü tarafta sırtı dönük oynamasını istemiyor, James ve Wade’a hücum için daha fazla alan vermek istiyorlardı. Savunmada ise “trap” şemalarının üzerinde durdular, daha fazla adam değiştirme şeması eklediler. Bunun sebebi Dallas gibi takımların pas oyunuyla onları yenmesini engellemekti. Birkaç saat içinde Heat’in taktik kitabını güzelce temizlemişlerdi.

“Hayatımızda çok önemli bir andı. Başarısızlık bizim için başarının yolunu açmıştı.” diyor Fizdale. “Fakat bunun büyük bir kısmı Spo’nun sürekli ‘Ben hatalıyım, hepimiz hatalıyız. Bunun için LeBron’u suçlamalarına izin vermeyeceğiz, bir daha asla bu şekilde hissetmemek için ne gerekiyorsa yapacağız’ demesinden geçiyordu.”

NBA bençlerinde altısı Spoelstra’nın asistanı olmak üzere 26 sene geçiren Ron Rothstein, sonraki sezon Heat ekibi tekrar bir araya geldiği anda farklı bir Spoelstra gördüklerini söyledi.

“Yaşadığımız tecrübeden dolayı bağlanmıştı. Bu konuda onunla hiç konuşmadım fakat gözlerinde bunu görüyordum. Hepimiz ofisteyken sohbet ederdik, o olduğunda sessizlik olurdu. Acı çektiğini biliyordum, hepimiz acı çekiyorduk. Fakat krediyi vermek gerekiyor, iyi gitmeyen şeyler için sorumluluk alacak kadar akıllıydı. Hatalarından ders çıkarmıştı.”

Değişen tek şey taktik kitabı olmamıştı. Spoelstra da değişmişti. İlk dört sezonunda koç gibi durmak için o kadar çaba harcamıştı ki koç olmayı düşünememişti. Fakat hayatının en uzun gecelerinden birinde kendisini, sesini bulmayı başardı.

“Kaybetmenin acısı onu çelik gibi yapmıştı. Spor salonundaki varlığı gittikçe büyüdü, güçlendi. İnsanların üzerine düşme ve onları gerçekten değiştirebilme isteği büyüdü. Dramatik bir değişimdi. Bir sonraki yıl geri geldiğinde gerçekten değişmişti. Takımımızın standartını oldukça yüksek tuttu. Asla geri adım atmadı.”

Spoelstra’nın yeni sesi ve yeni haliyle birlikte Heat, hanedanvari bir yolculuğa çıktı. Dört kez üst üste final oynadılar, 2012 ve 2013’te üst üste iki kez şampiyon oldular. 2012-13 sezonunda 66 maç kazanırlarken bir noktada 27 maç üst üste mağlup olmadılar. Bu yolculuk esnasında Spoelstra’nın takımlarında karakteristik bir özellik ortaya çıktı. Ortaya çıkan dramalar ve tartışmalarla direkt olarak şeffaf şekilde yüzleşildi. Yeni NBA’in çok aksine bir durumdu bu.

“Birçok takım yüzleşmelerden kaçınır; o, bunlara koşa koşa gidiyor.” diyor Olynyk. “Yüzleşmelere bayılıyor. Bunların sizi daha güçlü, daha iyi yaptığına inanıyor.”

Bam Adebayo ellerini yumruk yapıyor ve birbirine vuruyor. Bir kere. İki kere. Üç kere. Bir yumruk Spoelstra’yı, öbürü kendisini temsil ediyor.

“Benim ve onun bazen ‘bam… bam… bam…’ olduğu anlar oluyor.” diyor Heat’in pivotu, ellerini birbirine vururken. “Birbirimizi çok kızdırıp saha kenarında tartıştığımız zamanlar oldu.”

Tartışmanın konusu neredeyse her zaman kazanmak ya da kazanmaya giden yol oluyor. Anlaşmazlıkların strateji, mücadele ya da bencillik üzerine olması fark etmiyor, Spoelstra’nın istediği üç şey var: Gözlerinin içine bakarak iletişim, hiçbir şeyi kişisel algılamamak ve çözüm içeren bir tartışma.