by Jason Quick / Çeviri: Bilal Baran Yardımcı / info@eurohoops.net
Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Bu yazı 7 Nisan 2023 tarihinde The Athletic‘te yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.
Sekiz yıl önce sıradan bir boş günde Erik Spoelstra, Josh Richardson’ın kariyerini değiştirdi.
Miami Heat‘in çaylağı olan Richardson, çok az süre alıyordu. Bu yüzden boş günlerde düzenli şekilde spor salonuna gelerek şut antrenmanı yapardı. O gün antrenmanının ortasındayken Spoelstra’nın, iki NBA şampiyonluğu olan koçun, kendisine yaklaştığını gördü. O güne kadar ikili arasındaki konuşmalar Spoelstra’nın Richardson’ın G League’e giderek daha fazla dakika oynama isteklerini reddetmesinden ibaretti.
“Sürekli ‘Seni çalışırken görmek istiyorum, bizim her gün nasıl çalıştığımızı görmeni de istiyorum’ derdi. Buna saygı duydum. Kolejde inatçı koçlarım olmuştu, bu yüzden buna hazırlıklıydım fakat Spo… Spo hepsinden zordu.” diyor Richardson.
O boş güne kadar ne kadar zor olduğunu ise hala bilmiyordu.
Spoelstra, Richardson’ın şut antrenmanını ortasında oyuncunun yanına geldi ve bir emir verdi: 10 farklı yerden toplam 100 üçlük dene, 70’ini sokmak zorundasın.
“Dediğini yapmaya başladım. Soğuk başladım, biraz ısındım derken 57 tane soktum.” diyor Richardson.
70 hedefine ulaşılamamıştı. Spoelstra, Richardson’a sahayı baştan sona beş kez koşmasını söyledi. Richardson koşarken bulunduğu çıkmaza gülüyordu: Takım arkadaşları muhtemelen sahildeyken o, koşuyordu.
“Boş gündeyiz, ne yaptığını sanıyor?’ diye düşünmüştüm.” diyor Richardson.
Koşuların ardından iyice terleyen Richardson, şut antrenmanına geri döndü. Bu sefer daha iyi atmıştı, 63 ya da 64 tane sokmuştu.
Spoelstra ise “Tekrar yap, baştan sona.” dedi.
O an Richardson’ın canı iyice sıkılmıştı: “Kafamda ‘Hadi ama! Burada olmayı ben seçtim!’ diye düşünüyordum.” Koşuları tamamladıktan sonra topu eline aldı ve küfür savurdu. Richardson’ı şaşırtan şekilde Spoelstra, bu tepkiden keyif almış gözüküyordu.
“İşte böyle! Kendinle rekabet et!’ der gibiydi. Ben de ‘Bu adamın nesi var? Neyden bahsediyor?’ diye düşünüyordum.” diye anlatıyor o anları Richardson.
Terler içindeyken, nefes nefes küfürler savururken Richardson üçüncü denemesine başladı.
“Tekrar denedim ve net hatırlıyorum, 100 şuttan 69 tanesini sokmuştum. Altmış dokuz. ‘Ucuna kadar geldim işte’ diye düşünmüştüm.”
Spoelstra sağ elini havaya kaldırdı, işaret parmağıyla “tekrarla” mesajını verdi.
“O noktada çileden çıkmıştım.” diyor Richardson.
Midesi kalkmıştı, gözleri kırmızı görüyordu, dördüncü turuna başladı. Çok rahatsız olmuştu fakat aynı zamanda etkilemek de istiyordu. Çocukken yaşıtlarından farklılık gösterirdi ve kolay kolay kimseye güvenmezdi. Fakat ilk sezonunun ortasına geldiğinde Spoelstra’ya sadece gözlemleri sonucu hayran olmaya başlamıştı.
“İnsanlara sebepsiz yere saygı duymam, bana bir sebep vermeliler. Spo da… Üzerimize çok düşüyordu, çok sıkı çalışıyordu. Herkes Heat Kültürü’nden filan bahsediyor, o resmen bunu yaşıyor. Buraya geldiğim ilk günden beri herkes onun nasıl her gün daha iyiye gitmeye çalıştığını anlatıyordu. Ben de bu konuda adeta bir manyak olduğunu öğrenmiştim.”
Richardson’ın dördüncü turu, ilk üçünden farklıydı. Bir amacı vardı, kızgınlıkla kavrulmuş bir amacı. 70 tane soktu, sokmaya devam etti. Kutlama yapmadı, herhangi bir duygu göstermedi. Bunun yerine yaklaşan Spo’yu görünce kendine çeki düzen verdi. Koç yanına geldiğinde Richardson’ın karnına vurmaya başladı.
“Başardın! Başardın! Buraya gelip sadece şut atamazsın. Bunu yapamazsın. Rekabet etmek zorundasın. Sınırlarını zorlamak zorundasın. Bunu her gün yapmalısın’ demişti.” diyor Richardson.
O günden sonra Richardson beş farklı takımda oynadı ve 56 milyon dolardan fazla para kazandı. Dediğine göre o şut antrenmanının standartının altına bir daha hiç düşmedi.
“Şu anda şut attığım her gün aynısını yapıyorum. Bu, yöntemlerden biri. Bu; rekabet, baskı.” diyor Richardson.
Spoelstra ile tanışan çoğu insanın özel bir Spo hikayesi oluyor. Ne de olsa Spoelstra’nın altında çalışmak duygularla bir yolculuğa çıkmak demek. Öğrencilerine ilham veriyor, kızıyor, sınavlara sokuyor. İşe de yarıyor. Miami’yi beş kez NBA Finallerine çıkardı, iki kez de şampiyon oldular. Geçtiğimiz yıl ise NBA’in açıkladığı listede tarihin en iyi 15 koçunun arasında gösterildi. Geçtiğimiz ay tarihte en çok galibiyet kazanan koçlar listesinde 20. sıraya yükseldi.
İnsanlar Spo’ya dair hikayelerini anlatıyor çünkü kendisi bunları anlatmaz, onu başarılı yapan mistiği bozmak istemez. 2014 yılında Sports Illustrated’ten Lee Jenkins’e röportaj verdiğinden beri kimseyle röportaj yapmadı. Röportajları reddetme sebebinin dört yıl boyunca LeBron James, Dwyane Wade ve Chris Bosh’un olduğu, sahne ışıklarının her gün üzerlerinde olduğu günlerden gölgelerin içine geri dönmek olduğunu söylüyor. Ayrıca kendini pazarlamak onun en büyük prensiplerinden birine karşı bir durum: “Miami Heat’te “ben” yoktur, “biz” vardır.”
Bu yüzden Spo’nun gizemini başkalarının anlattığı hikayelerle öğrenebiliyoruz. Bu hikayelerde onun başarısına giden yolların sevgi, rekabetçilik ve yüzleşmeden kaçmamak olduğunu görüyoruz. Bütün bunları genelde “yin yang” sembolünün anlattığı gibi bir koçluk yaparken gerçekleştiriyor.
“Onu severdiniz.” diyor Kelly Olynyk. “Fakat aynı zamanda ondan nefret de ederdiniz.”
Fakat “Spo’nun Gizemi”oluşmadan önce, oyuncularına ulaşmadan önce kendisini bulması gerekiyordu. Bu buluş, koçluk kariyerinin belki de en düşük anlarında gözyaşlarıyla gerçekleşti.
Erik Spoelstra, kendisi için her şeyin değiştiği sabah sırasında ofisinde oturuyordu, gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu. Ofisinin kapısının önünde bir gece önce Dallas Mavericks‘in Miami Heat‘i 4-2 mağlup ederek şampiyon olmasından sonra yapılan kutlamalardan kalan konfetiler dağılmış durumdaydı.
Şokta ve acı içinde olan Spoelstra, mağlubiyetin ardından salondan ayrılmadı. Yaptığı koçluğun yaşanan şok mağlubiyette payı olduğunu düşündüğü için işkence çekiyordu. James, Wade ve Bosh olmasına rağmen Miami, Dallas’a kaybetmişti. Savunmada Dallas boyalı alana gömülmüş, James ve Wade için penetreyi zorlaştırmıştı. Hücumda ise Miami’nin çabukluğu ve atletizmini dribblingi minimize ederek, sürekli pas yaparak alt etmişlerdi.
Spoelstra’nın hiçbir karşı atağı olamamıştı, bu düşünceler onu yiyip bitiriyordu.
Gün arasında asistan koç David Fizdale salona geldi. Koçu masasının arkasında yıkılmış halde buldu.
“Kapıyı açtığım anda kötü bir gece geçirdiğini anladım. Muhtemelen hayatının en uzun gecesiydi. En iyi görünümü değildi.” diyor Fizdale.
İkili 1997 yılında, Heat‘in video ekibinde beraber çalıştıkları günden beri arkadaşlardı. Seri hakkında yaşadıkları hayal kırıklıklarını ve acılarını açıkça konuştular.
“Onun için yıkıcı olmuştu ve kendini çok suçladı. Orada eski iki dost olarak gözlerimiz yaşlı şekilde oturduk, sarıldık, olabilecek en düşük anlarımızdı.” diyor Fizdale.
Burun çekişlerin ve boğaz temizlemelerin arasında Spoelstra kendine geldi. Fizdale’in gözlerinin içine baktı.
“Spo’nun karakteristiği bu: kıpkırmızı gözlerle bana baktı ve ‘Bir daha asla! Suçu benim üzerime at… Bunu nasıl düzeltebiliriz?’ dedi.”
Öğlene kadar yoğun bir beyin fırtınası gerçekleştirdiler. Heat hücumu yenilenmişti. Skor yeteneği olmayan uzunların güçlü tarafta sırtı dönük oynamasını istemiyor, James ve Wade’a hücum için daha fazla alan vermek istiyorlardı. Savunmada ise “trap” şemalarının üzerinde durdular, daha fazla adam değiştirme şeması eklediler. Bunun sebebi Dallas gibi takımların pas oyunuyla onları yenmesini engellemekti. Birkaç saat içinde Heat’in taktik kitabını güzelce temizlemişlerdi.
“Hayatımızda çok önemli bir andı. Başarısızlık bizim için başarının yolunu açmıştı.” diyor Fizdale. “Fakat bunun büyük bir kısmı Spo’nun sürekli ‘Ben hatalıyım, hepimiz hatalıyız. Bunun için LeBron’u suçlamalarına izin vermeyeceğiz, bir daha asla bu şekilde hissetmemek için ne gerekiyorsa yapacağız’ demesinden geçiyordu.”
NBA bençlerinde altısı Spoelstra’nın asistanı olmak üzere 26 sene geçiren Ron Rothstein, sonraki sezon Heat ekibi tekrar bir araya geldiği anda farklı bir Spoelstra gördüklerini söyledi.
“Yaşadığımız tecrübeden dolayı bağlanmıştı. Bu konuda onunla hiç konuşmadım fakat gözlerinde bunu görüyordum. Hepimiz ofisteyken sohbet ederdik, o olduğunda sessizlik olurdu. Acı çektiğini biliyordum, hepimiz acı çekiyorduk. Fakat krediyi vermek gerekiyor, iyi gitmeyen şeyler için sorumluluk alacak kadar akıllıydı. Hatalarından ders çıkarmıştı.”
Değişen tek şey taktik kitabı olmamıştı. Spoelstra da değişmişti. İlk dört sezonunda koç gibi durmak için o kadar çaba harcamıştı ki koç olmayı düşünememişti. Fakat hayatının en uzun gecelerinden birinde kendisini, sesini bulmayı başardı.
“Kaybetmenin acısı onu çelik gibi yapmıştı. Spor salonundaki varlığı gittikçe büyüdü, güçlendi. İnsanların üzerine düşme ve onları gerçekten değiştirebilme isteği büyüdü. Dramatik bir değişimdi. Bir sonraki yıl geri geldiğinde gerçekten değişmişti. Takımımızın standartını oldukça yüksek tuttu. Asla geri adım atmadı.”
Spoelstra’nın yeni sesi ve yeni haliyle birlikte Heat, hanedanvari bir yolculuğa çıktı. Dört kez üst üste final oynadılar, 2012 ve 2013’te üst üste iki kez şampiyon oldular. 2012-13 sezonunda 66 maç kazanırlarken bir noktada 27 maç üst üste mağlup olmadılar. Bu yolculuk esnasında Spoelstra’nın takımlarında karakteristik bir özellik ortaya çıktı. Ortaya çıkan dramalar ve tartışmalarla direkt olarak şeffaf şekilde yüzleşildi. Yeni NBA’in çok aksine bir durumdu bu.
“Birçok takım yüzleşmelerden kaçınır; o, bunlara koşa koşa gidiyor.” diyor Olynyk. “Yüzleşmelere bayılıyor. Bunların sizi daha güçlü, daha iyi yaptığına inanıyor.”
Bam Adebayo ellerini yumruk yapıyor ve birbirine vuruyor. Bir kere. İki kere. Üç kere. Bir yumruk Spoelstra’yı, öbürü kendisini temsil ediyor.
“Benim ve onun bazen ‘bam… bam… bam…’ olduğu anlar oluyor.” diyor Heat’in pivotu, ellerini birbirine vururken. “Birbirimizi çok kızdırıp saha kenarında tartıştığımız zamanlar oldu.”
Tartışmanın konusu neredeyse her zaman kazanmak ya da kazanmaya giden yol oluyor. Anlaşmazlıkların strateji, mücadele ya da bencillik üzerine olması fark etmiyor, Spoelstra’nın istediği üç şey var: Gözlerinin içine bakarak iletişim, hiçbir şeyi kişisel algılamamak ve çözüm içeren bir tartışma.
Anlaşmazlıkları sahne önünde yaşama isteği, Spoelstra’nın ulusal televizyonda oyuncularıyla tartışma görüntülerinin olmasına yol açtı: 2012 Doğu Konferansı yarı finallerinde Wade ile, 2022’nin mart ayında ise Jimmy Butler ile… İki tartışmanın da sezonu berbat etmemesinin sebebi de bu. 3. maçta Wade ile yaşanan olaydan sonra Heat, o seriyi kazandı ve günün sonunda Oklahoma City’i yenerek şampiyon da oldu. Normal sezonun sonlarına doğru Golden State maçında Butler ile yaşadığı tartışmadan sonra ise Heat, Doğu Konferansı finallerinin 7. maçına kadar ilerledi.
“Spo biliyor ki öbür tarafa adım atabilmek için ateşlerin içinden geçmek gerekiyor. Bunu yapabilmenin tek yolu da her şeyi açık açık masaya yatırmaktan geçiyor.” diyor Fizdale.
Rothstein ise ekliyor: “Evlilik ya da herhangi bir ilişki gibi: Büyümesine izin verirseniz işler kötüleşir. Bunun yerine yüzleşmek her zaman daha iyidir çünkü düzeltme şansı doğurur.”
Butler ile yaşanan gerilim belki de Spoelstra’nın toplum önünde kendini savunurken en çok göz önünde bulunduğu andı. Mola sırasında tekrar tekrar Butler’ın üzerine gitti, veteran oyuncu Udonis Haslem da Butler’ı test etti. Butler bu konuda röportaj vermeyi reddetti. Aradan bir yıl geçti ve o an orada olan herkes ya bu hikayeye gülüyor, ya da omuzlarını sallıyor.
“Heat antrenmanlarında normal bir salı günü gibiydi o an.” diyor Haslem. “Biz aşağı yukarı böyleyiz. Jimmy ile o an tek derdim ‘Burada neler oluyor?’du. Sadece herkesi aynı sayfada görmek ve herkesin aynı tarafta olduğumuzu hatırlamasını istiyordum. Bir gün sonra beraber şarap içip iskambil oynuyorduk.”
Heat forveti Caleb Martin de Butler-Spoelstra tartışmasının takım için pozitif bir etki yarattığını düşünüyor.
“O an takımımızın olması gereken yerde olduğunu anladım. Dışarıdan insanlar muhtemelen ‘Araları açılıyor!’ diye düşündü fakat bizim için herkesi bir araya getiren bir olaydı. Soyunma odasına döndüğümüzde herkes olayın kişisel olmadığını anladı. Hepimiz orada buluşabildiğimizde tartışabilmeye de başladık, konuyu kapattık ve yolumuza devam ettik. Şeffaflık getirdi. İnsanlar bir sürü şey söyledi. Sakladığımız bir şey yoktu, her şey masadaydı. Geçen sene başımıza gelebilecek en iyi şey o tartışmaydı.”
Wade ile 2012 playofflarında yaşanan olay ise Fizdale’in söylediğine göre Wade’in Spoelstra’nın söylediği bir şeyi yanlış anlamasıyla başladı. Karşılıklı sözler söylendi. Maçlar arasında Wade, kolej koçu Tom Crean’ı ziyarete gitti. Döndüğünde Spoelstra ile aralarını düzelttiler.
“Grup olarak bu konuyu defalarca tartışmadık, bunu asla unutmayacağım.” diyor Fizdale. “4. maç öncesinde video izlemek için oturduk, Spor takıma baktı ve ‘Hey, playofflar böyle geçer. Yüzleşmeler yaşayacağız.’ dedi. Sonra da Dwyane’e döndü ve ‘D, iyi miyiz?’ diye sordu. Dwyane de ‘Koç, iyiyiz’ diye yanıtladı. Bum. İşte bu kadardı.”
Spoelstra’nın yaklaşımının olumsuz tarafı bu. Asla ana prensiplerinden ödün vermeyecek ve asla bir oyuncunun kendisini takımdan önde görmesine izin vermeyecek. Bazıları için bu sert ve kaba olsa da Spoelstra’nın derdi hiçbir zaman popülerlik yarışını kazanmak olmadı.
“Onu sevmenizi istemezdi, onu sevmiyorsanız önemsemezdi de.” diyor Fizdale. “Sizi diğer tarafa taşımak için oradaydı. Fakat o yolda giderken bazı zorluklarla karşılaşabilirdik. Bazı oyuncuların ‘Ne gıcık adam ama’ diyerek uzaklaşabileceği bir koç Spoelstra. Fakat gıcık değil, sadece sert. Önemli şeyler konusunda taviz asla vermez.”
Olynyk ekledi: “Eğer bir anlaşmazlık varsa bunu ortaya döker. Sonra playofflara geldiğinizde, en önemli anlar geldiğinde bu savaşlardan hali hazırda geçmiş olursunuz ve bir saygı ortamı kurulmuş olur. Onu sevmemek bu yüzden çok zor, neredeyse herkes ona saygı duyuyor. Her zaman takım için en iyisi neyse onu yapıyor. Bazen oyuncular onun bu düşüncelerine katılmayabiliyor fakat yine de saygı duyuyor çünkü onun her zaman kazanmak istediğini biliyorlar.”
Peki asla taviz vermeyen, can yakan seviyede dürüst bir koç nasıl bu saygıyı kazanabilir?
“İşte Spo’nun büyücülüğü burada.” diyor Adebayo. “Oyuncularını koçluk tarzına alıştırıyor. Oyuncularını sistemine inandırıyor, düşündüklerinden daha iyi olduklarına inandırıyor.”
Bazı oyuncularına göre buradaki kilit nokta merhameti ve empati yeteneği. Hediyelerle, aileleriyle ilgilenerek, güneşin doğuşunu izledikleri sabah yürüyüşleriyle Spoelstra, oyuncularının hayatında aktif bir rol oynuyor ve kendini diğer koçlardan ayırıyor. Bazen attığı bir mesaj bile çok daha fazla anlam ifade edebiliyor.
Caleb Martin boş gününde akşam yemeğini bitirdikten sonra telefonuna Erik Spoelstra’dan mesaj geldi. Takvimler 9 Mart’ı gösteriyordu.
Martin bütün sezon boyunca Heat‘te ilk 5 başlamıştı. 24 Şubat tarihinde Heat, All-Star arasından dönüyordu ve Spoelstra, dört gün önce takıma katılan Kevin Love’ı ilk 5’e çekerek Martin’i ikinci beşe yerleştirmeye karar vermişti. Yedi maç sonra Spoelstra, 27 yaşındaki forvetinin ilk 5 başlasa da, yede olsa da değerininin farkında olmasını istedi.
Üç kelimeden oluşan bir mesaj değildi. İki satırlık bir mesaj da değildi. Martin’in dediğine göre Spoelstra’nın attığı mesaj neredeyse bütün telefon ekranını kaplıyordu.
“Üzerine düşündüğü çok belliydi.” diyor Martin.
Mesajın ana fikri Martin’in takıma olan etkisi ve birçok oyuncunun rütbe düşürme olarak algılayacağı olayı çok iyi idare edebilmesine duyduğu minnetti.
“Çok özel bir mesajdı.” diyor Martin. “Küçük bir şey gibi gözükebilir fakat bu tarz şeyleri, aklımda geçenleri düşünebilir olması… Böyle hareketler sadece basketbolu düşünmediğine çok iyi örnek oluyor. Bizi oyuncuları olarak önemsediği gibi birer insan olarak da önemsiyor. Herkesin Spoelstra’da bunu tecrübe ettiği özel bir anı vardır. Ben de boş günümüzde bile beni düşünüyor olmasından minnet duymuştum.”
Victor Oladipo da 2022 yılında kızı Naomi doğduğunda evinde bir hediye bulduğunu söylüyor. Spoelstra, bir dizi bebek kıyafeti hediye etmişti.
“Kızım hala o kıyafetleri giyiyor.” diyor Oladipo. “Hediyenin geleceğine dair en ufak bir fikrim yoktu. Bunu akıl edeceğini bile düşünmüyordum. Bu hareket bizi sadece oyuncu olarak değil, birer birey olarak gördüğünü kanıtlıyor. Onun yeteneği sadece koçluk yapmak değil, aynı zamanda ilham olmak ve insanların hayatına dokunabilmek.”
Max Strus da ne zaman ailesi Chicago taraflarına gelse Spoelstra’nın onlarla konuşmak için vakit ayırdığını, Strus ailesindeki her büyük etkinlikte orada olduğunu söylüyor.
“Bu tarz özel şeyler işte… Kız kardeşim Maggie’nin çocuğu olduğunu biliyordu, onun hakkında sorular sorardı. Bunu bir koçtan her zaman göremezsiniz.” diyor Strus. “Onun hakkında fark ettiğim şeylerden biri de asla üstten bakmaması. Yüksek kalitede bir koç olmasına rağmen sıradan, önemseyen bir birey olmayı başarabiliyor.”
Justise Winslow, Heat’te sakatlandıktan sonra depresyona girdiğinde Spoelstra, Winslow’un abisi Josh’u arayarak oyuncunun sağlıklı gözükmediğini söylemiş, ailesine haber veren ilk isim olmuştu. Spoelstra bir adım daha attı ve sezon arasında Winslow ile profesonyel sörfçü Laird Hamilton ile birlikte Los Angeles’ta bir görüşme ayarladı.
Winslow ve Spoelstra, birlikte geçirdikleri dört buçuk sezonda kavgalar etseler de Spoelstra, ortak bir zemin bulma arayışını hiçbir zaman kesmedi. Hamilton ile güven egzersizleri yaptılar. Bu egzersizlerin arasında dokuz kiloluk ağırlıklarla bir havuzun dibine batarken ikisinin de birbirine destek olmasını gerektirenler de vardı.
Eninde sonunda Winslow, karanlık döneminden çıkmayı başardı ve Spoelstra’dan gün doğumunu izlediği günlük yürüyüşlerine eşlik etmesini istedi. Bir gün doğumu sırasında Winslow, sonunda Spoelstra ile bağlantı kurmayı başarabildi.
“İki insan gibi konuştuk.” diyor Winslow. “Bir koç ve bir oyuncu gibi değil.”
Winslow’a Miami’den ayrıldıktan üç yıl sonra Spoelstra hakkında fikirleri sorulduğunda şunları söylüyor: “Şimdi çok daha iyi anlayabiliyorum. Şimdi. Keşke o zamanlar öyle olabilseydim fakat şu an geldi… Miami’de çok fazla şey öğrendim fakat bunları ayrılana kadar fark edemedim. Orada işleri yürütme şekline çok saygı duyuyorum.”
Takvimler 6 Mart’ı gösteriyordu ve Heat, önemli bir maçta Atlanta’yı konuk ediyordu. Atlanta, Heat‘in bir sıra altında bulunuyordu fakat Hawks‘ın ilk sekiz pozisyonun hepsinde sayı bulması Spoelstra’yı telaşa sürüklemişti. Maçın dördüncü dakikasında mola aldı ve sahayı işaret ederek “Bu şu an sona eriyor!” diye bağırdı, parkenin içine girdi.
Molada takımına verdiği tek bir mesaj vardı. Ne miydi?
“Kendinize gelin,” diyor Adebayo. “Basit ve açık, direkt olarak isteneni ifade ediyor.”
Heat geri dönerek o maçı kazandı fakat hala Doğu Konferansı’nın hayal kırıklığı yaratan takımlarından birilerdi. 2020’de NBA Finallerine çıktıktan ve geçtiğimiz yıl Doğu Konferansı finallerinde Boston’a karşı 7. maçı kaybettikten sonra Miami, sezonun büyük bölümünde yedinci sıra civarlarında dolaştı.
Spoelstra bu sezonun eşsiz bir sezon olduğunu, daha önce hiç olmadığı kadar maç planı değiştirmek ve rotasyonlarla oynamak zorunda kaldığını söylüyor. Heat sezon boyunca sakatlıklardan en çok çeken takımdı ve NBA’de en az sayı atan kadroydu. Neredeyse her maçları yakın geçiyordu, tırnaklarıyla kazıya kazıya su üstünde kalmayı başarıyorlardı. Kolay olmamıştı ve kesinlikle beklediği gibi değildi fakat buna bayılıyordu. Bu duruma “tırnaklarla kazıma” diyordu.
“Bu şekilde zor olduğunda ve üstesinden gelebildiğinde, işte o zamanın en çok hayatta hissedebileceğin an olduğunu düşünüyor.” diyor Haslem.
Spoelstra yakın maçlar için “tırnaklarla kazımanın güzelliği” diyor ve takımına sık sık mücadelelerinden dolayı övgüler yağdırıyor.
“Onun hakkında en çok bunu seviyorum.” diyor Love. “Rekabetçiliği. Kovalamaktan, peşinde koşmaktan keyif alıyor. Yaşadıklarımız zor fakat yapmaya değer her şey zaten zor. Geçtiğimiz gün en yüksek seviyede kazanmanın başarabileceğin en zor iş olduğuna dair konuşuyorduk. Bunu anlıyor olmasını çok seviyorum.”
Spoelstra tarafından koçluk yapılması hissetmeyi gerektiriyor. Bu his sinir olabilir, sevinç olabilir, hayal kırıklığı olabilir. Fakat herkes bir şey hissediyor. Playofflar yaklaşırken ve Heat şampiyon adaylarından biri olarak görülmüyorken Spoelstra ve soyunma odasındaki oyuncuları bu konuda farklı düşüncelere sahip.
“Dışarıdan bakıldığında birçok problemimizi çözememiş gibi görünüyor olabilir.” diyor Martin. “Fakat gerçekten samimi şekilde hala harika işler başarabileceğimize inanıyoruz. Bunu herkes söylüyor fakat biz biliyoruz, hissediyoruz. Aklımızda hala şampiyonluk için çalışmak var.”
Bütün bu inancın, bu hislerin sebebi ne mi? 2008 yılında işinin başına geçtiğinden beri 96 playoff maçı kazanan, bu konuda o tarihten beri en başarılı koç olan Spoelstra.
Martin şöyle özetliyor: “O olduğu sürece şansınız varmış gibi hissediyorsunuz. Bizi herkesten ayıran şey işte bu. Bu işi en güzel ya da en seksi şekilde başaramayabiliriz. Fakat bizim için bu yol gayet seksi.”
NOT: Playofflar başlamadan önce yazılan bu yazıda görüldüğü gibi Miami Heat için sekizinci sıradan NBA Finallerine çıkmak pek de sürpriz olmadı.
Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!
NBA gündemindeki son gelişmeler için tıklayın!
2023-24 EuroLeague kadrolarına ve transferlerine ulaşmak için tıklayın!