by Bilal Baran Yardımcı / info@eurohoops.net
Bu yazının tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
2023 yılında NBA’i izlerken ve analiz etmeye çalışırken artık pozisyonlara büyük anlamlar yüklememek gerektiğini göz önünde bulundurmak gerekiyor. Ligin geldiği hali düşündüğümüzde artık çoğu oyuncu, geleneksel pozisyonlarının gerektirdiğinden çok daha fazlasını veya değişiğini sahaya koyabildiği sürece değerli oluyor. Geçmişe göre rol oyuncularının kalitesinin inanılmaz bir artış göstermesinin de başlıca sebebi bu.
Peki neden pozisyonlar artık yok olma seviyesine geldi? Pozisyonlar yoksa oyuncuları nasıl sınıflandırmamız gerekiyor? İlk sorunun cevabı oyunun çok daha katmanlı, tempolu ve taktik açıdan gelişmiş hale gelmesi. Artık sahada en kötü savunmacınız kadar iyi savunma yapabiliyor, en kötü hücumcunuz kadar iyi hücum edebiliyorsunuz. Oyunun sadece tek tarafında etkili olan oyuncular en önemli anlarda sahada kalamıyor. NBA koçları öyle bir seviyeye geldi ki, playoffta bariz zaafları olan oyuncuların bu zaaflarını direkt gün yüzüne çıkarıp oyuncuyu sahanın dışına atabiliyorlar. Bu da takımların her zaman sahanın iki tarafında da tehdit yaratabilen oyuncularla sahada kalmak istemesine yol açıyor.
İkinci sorunun cevabı ise herkese göre değişebilir. Ben şahsen artık oyunu roller üzerinden okumak gerektiğini düşünüyorum. Her takımın sahada belli top yönlendiricileri, kanatları ve çember koruyan uzunları bulunuyor. İşin garibi hücumda ve savunmada her oyuncunun rolü, böylece sınıflandırması da değişebiliyor. Buna belki de en büyük örnek son Finaller MVP’si Nikola Jokic. Jokic, hücumda takımın ana yönlendiricisi ve top dağıtıcısıyken savunmada çember koruyucusu oluyor. Geleneksel pozisyonlara göre aslında Jokic hücumda bir oyun kurucu gibi, savunmada ise pivot gibi rol alıyor. Lig genelinde bu tarz örnekleri çeşitlendirmek çok kolay. Fakat bugünkü yazımızın konusu 2023 NBA’inde basketbolun geldiği hal değil.
Bugün hala ligde kabul gören geleneksel pozisyonlara göre takımların tarihlerine yol açacağız. Yakın gelecekte bu sınıflandırmaların değişebileceğini düşünsem de hala basketbolda sahada olan beş oyuncu için beş farklı pozisyon mevcut: Oyun kurucu, şutör guard, kısa forvet, uzun forvet ve pivot.
Önümüzdeki günlerde NBA’deki 30 takımın da bu geleneksel pozisyonlardaki en iyilerini listeleyeceğiz. Tarih olarak ise milenyum sonrasını alacağız. Bugün ilk olarak oyun kurucudan, takımın özellikle hücumda generalinden başlayacağız.
İşte karşınızda ligdeki 30 takımın milenyumdaki en iyi oyun kurucuları…
Atlanta Hawks – Trae Young
Hawks seçim yapmanın en kolay olduğu takımlardan biri. Trae Young lige girdiğinden beri tepeden oynanan ikili oyunlarda yarattığı tehditle, uzun şut menziliyle savunmalara zor anlar yaşatıyor. Jeff Teague, Young’ın tek rakibi olarak gözükse de iki oyuncunun da birer kez konferans finallerine çıkması ve Young’ın bireysel olarak masaya çok daha fazla yetenek koyması onu Teague’in önüne koyuyor. Trae’nin Hawks‘ın son yıllardaki ve gelecekteki bayrak adamı olması da genç yaşına rağmen bu listeye onu sokuyor.
Boston Celtics – Rajon Rondo
Aslında 2000’den sonra Celtics‘te Kyrie Irving, Kemba Walker gibi büyük yıldız oyun kurucuları da izledik. Fakat iki oyuncu da prime Rondo kadar etki yaramadı. Celtics formasıyla dört kez All-Star olan Rondo, takımın 2000’lerdeki tek şampiyonluğunda aldığı rolle buradaki yerini garantiliyor.
Brooklyn Nets – Jason Kidd
Jason Kidd, organizasyonun adı New Jersey’ken takımın liderliğini yapmıştı. Nets formasıyla beş kez All-Star seçilen Kidd, 2002 ve 2003 yıllarında da genel olarak tarihinde başarısızlık yatan organizasyonun iki sene üst üste final oynamasında büyük rol oynamıştı. Her ne kadar o finallerin birinde Lakers, öbüründe Spurs‘e kaybetseler de Kidd, Nets formasıyla kendisine lige kanıtlamıştı.
Charlotte Hornets – Kemba Walker
Tarihi çok büyük oyuncular barındırmayan Charlotte için burada Kemba’dan başka bir seçenek düşünülemiyor bile. 2011 draftıyla lige giren Cardiac Kemba, sekiz sezon boyunca Hornets forması giydi ve bu sürede organizasyon tarihinin hem en çok süre alan hem de en çok sayı atan oyuncusu oldu. Walker, elle tutulur bir playoff başarısı getiremese de etkileyici oyun tarzıyla takıma bir süre de olsa farklı bir hava getirmişti.
Chicago Bulls – Derrick Rose
Her ne kadar hikayenin sonu iyi bitmese de tarihin en genç MVP’sini buraya yazmamak olmazdı. Bulls formasıyla yaptıklarıyla, patlayıcı oyun tarzıyla organizasyonu Jordan sonrasında bir kez daha tepeye çıkaracak varis gözüyle bakılan Rose, yaşadığı talihsiz sakatlıklar sebebiyle hiçbir zaman MVP günlerine dönemedi. Sağlıklı bir Rose, son 23 yılda Bulls‘u ihtişamlı günlerine geri taşımak için etrafına yatırım yapılacak sadece en iyi oyun kurucu değil, en iyi oyuncuydu da…
Cleveland Cavaliers – Kyrie Irving
LeBron James takımdan ayrıldıktan sonra 2011 draftının ilk sırasından takıma gelen Irving, estetik oyun tarzıyla lige girdiği andan itibaren izleyicileri büyülemeyi başardı. 2017’de takımdan olaylı şekilde ayrılsa da, sonrasında asla başarıya ulaşamasa da Kyrie, Cleveland taraftarlarının aklında hep 2016 şampiyonluğunda gösterdiği muhteşem performansla, Curry’nin üzerinden attığı şampiyonluğu getiren üçlükle hatırlanacak.
Dallas Mavericks – Luka Doncic
Fazla söze gerek olduğunu düşünmüyorum. Doncic şu anda ligin en özel ve en iyi oyuncularından biri, 20 yaşından beri dört senedir All-Star seçiliyor. İşin hücum kısmında yapamadığı tek bir şey bile yok. LeBron James’ten beri hücumun bütün anahtarlarını bu kadar teslim alıp bu kadar da sorumluluğun altından kalkabilen ilk oyuncu olabilir. Geçtiğimiz yıl kadronun hali, onu playoffta izleyemememize sebep oldu. Önümüzdeki sezon bu durumun tekrar yaşanacağını düşünmüyorum. Jason Kidd her ne kadar 2011’de şampiyonluk yaşayan kadronun bir parçası olsa da Doncic’in takımla daha çok özdeşleşmesi, Kidd’in en iyi halinden uzakken Dallas’ta forma giymesi ibreyi Doncic’e kaydırdı.
Denver Nuggets – Jamal Murray
Bubble’daki muhteşem playoff performansından sonra iki senesi sakatlıklara kurban giden Murray, bu sezon ne kadar özel bir oyuncu olduğunu herkese hatırlattı. Kendi skorunu yüksek volümde üretebilmesi ve Jokic ile kurduğu ikili oyun partnerliğinde durdurulamaz olması onu çok değerli bir oyuncu konumuna getiriyor. Kendini kanıtlayabileceği en büyük sahnede de kanıtladığını göre artık onun için önemli olan orada kalmaya çalışmak olacak.
Detroit Pistons – Chauncey Billups
Belki de son süper yıldızsız şampiyon olan takımın sürükleyicisi olan Chauncey Billups, 2004 yılında yıldızlarla dolu Los Angeles Lakers kadrosunu mağlup ederek şampiyon Detroit Pistons‘ta Finaller MVP’si seçilmişti. 1989 ve 1990 yıllarında şampiyon olan “Bad Boys” lakaplı takımdan sonra ilk kez Pistons tekrar Larry O’Brien kupasına uzanıyordu. O kadrodaki her oyuncu Pistons tarihinde büyük yer edindi ve organizasyonun 2010’larla birlikte girdiği karanlığı düşünürsek Pistons’ta seçimlerimiz için hep geçmişe gideceğimizi söyleyebiliriz.
Golden State Warriors – Stephen Curry
Yani, ne yazabiliriz ki? Dört kez NBA şampiyonu, tarihin en iyi şutörü, bir kez Finaller MVP’si ve oyunun devrimcilerinden… Saygılar, Wardell Stephen Curry.
Houston Rockets – James Harden
James Harden – Houston Rockets evliliği istenilen sonuca ulaşamamış, olaylı bitmiş olabilir fakat bu, yaşanan sekizden fazla yılın değerini azaltmıyor. Harden, Rockets formasıyla ligde uzun süredir görülmeyen sayı rekorlarına imza attı, uzun süre MVP seviyesinde basketbol oynadı, Golden State Warriors hanedanlığa karşı rakip olan tek Batı takımının liderliğini yaptı. Harden, yaptıklarıyla her zaman Rockets için simge oyunculardan biri olacak.
Indiana Pacers – Paul George
George’un normalde şutör guard olduğu konusunda hemfikiriz fakat bazen özel durumlarda oyuncuların pozisyonlarını kaydırmak “zorunda” kaldığımı göreceksiniz. George, 2010’ların başında yükselişe geçen Pacers kadrosuna liderlik etmiş, altı kez All-Star olmuş ve LeBron James, Dwyane Wade, Chris Bosh üçlüsüne karşı konferans finallerinde etkileyici performanslar sergilemişti. Sonradan iki tarafın yolları ayrılsa da George’un günümüzde olduğu yıldıza dönüşmesi Pacers günlerinde yaşanmıştı.
Los Angeles Clippers – Chris Paul
Kaosla, hayal kırılıklarıyla, inişlerle ve çıkışlarla geçen altı yıl… Chris Paul ve “Lob City Clippers” belki playofflarda hiçbir zaman bekleneni veremedi fakat uzun bir süre boyunca ligin en keyifli basketbol oynayan rekabetçi takımlarından biri olarak kalmayı başardılar. Clippers gibi tarihi karanlıklarla dolu bir organizasyonu da bu kadar fazla sene NBA’in üst seviye takımlarından biri olarak tutmak ne olursa olsun başarıdır. Chris Paul’un efsanevi kariyerinde belki de en çok özdeşleştiği takımın Clippers olduğunu da unutmamak gerekiyor. Biraz daha sağlıklı kalabilselerdi, biraz daha az talihsizlik olsaydı şu an o dönem için çok farklı şeyler konuşuyor olabilirdik…
Los Angeles Lakers – Derek Fisher
2000’ler sonrası Lakers‘ın toplam altı şampiyonluğu bulunuyor. Bunların beşinde Derek Fisher takımdaydı. Hiçbir zaman All-Star seviyesinde bir oyuncu olmasa da kritik anlarda, playoff serilerinde sorumluluk almaktan kaçmayan Fisher, tarihin en iyi rol oyuncularından biri olarak uzun ve başarılı kariyerini noktalandırdı. 18 sezon, beş şampiyonluk… Takdir edersiniz ki çok fazla oyuncunun sahip olduğu bir CV değil.
Memphis Grizzlies – Mike Conley
“Grit and Grind” Memphis Grizzlies, NBA tarihinin en özel takımlarından biriydi… Hiçbir zaman şampiyon olamadılar, finallere çıkamadılar fakat her elendikleri playoff serisinde rakibi oldukça zorlamayı başardılar. Bu da sürekli mücadele etmeyi gerektiren, sert savunma yapılan, eforun ve oyun motorunun bir an bile durmadığı eşsiz oyun stillerinden geliyordu. Conley de draft edildiği günden takımla geçirdiği 12. sezonunun son anına kadar bu kültürün yaratılmasında önemli rol oynadı. Bu yüzden “şimdilik” Ja Morant’in önünde Grizzlies ilk beşine oyun kurucu pozisyonundan dahil oluyor.
Miami Heat – Dwyane Wade
Wade de normalde şutör guard olarak değerlendirilmesine rağmen daha hakkaniyetli bir kadro kurulması amacıyla kendisine burada yer buluyor. 2006 şampiyonluğunda 24 yaşında gösterdiği o karakterin eşi benzeri tarihte çok az görüldü. 15 sezon boyunca Heat forması giydi ve üç şampiyonluk kazandı, LeBron James gelmesine ve takımın yıldızı unvanı onun elinden alınmasına rağmen saha dışında hiçbir sorun çıkarmadı. James gibi bir oyuncuya rağmen Heat tarihinin en büyük efsanesi olarak görülmesi zaten pek çok şeyi açıklıyor.
Milwaukee Bucks – Jrue Holiday
Holiday henüz Bucks formasıyla üçüncü sezonunu geçirmesine rağmen rakiplerinin zayıflığı onu bu listeye taşıyor. Takımın bir türlü şampiyonluk eşiğini aşamamasının en büyük sebebi olarak görülen Eric Bledsoe’yu buraya yazmaya gönlüm el vermedi. Tabii ki Holiday’in burada olmasının tek sebebi de rakiplerinin zayıflığı değil. Bucks, Giannis Antetokounmpo önderliğinde şampiyonluk kapısını zorlasa da bir türlü açamıyordu. 2020-21 sezonunda Holiday’in takıma katılması, playoff boyunca ve özellikle final serisinde yarattığı fark bu eşiğin aşılmasında büyük rol oynadı.
Minnesota Timberwolves – Ricky Rubio
Avrupa basketbolunun büyük beklentilerle NBA’e giren genç yıldızlarından biri olan Rubio, NBA’e 21 yaşındayken Timberwolves formasıyla giriş yapmıştı. Rubio, takımda geçirdiği altı sezonda playoff yapamadı, All-Star olamadı fakat bu konuda onu suçlu tutmak da haksızlık olur. İspanyol guardın organizasyona altı sezonda kısıtlı şutuna rağmen iz bıraktığını söyleyebiliriz.
New Orleans Pelicans – Chris Paul
Takımın New Orleans Hornets olduğu zamanlarda kariyerinin ilk yıllarını geçiren Chris Paul, kendisine bu listede ikinci kez yer buluyor. Sonradan Pelicans olan organizasyonun tarihinde pek fazla başarılı bir dönem olmaması, Paul’un lige kendini kanıtladığı etkileyici dönemiyle bu unvanı da almasını sağladı.
New York Knicks – Jalen Brunson
Son 15 yılın en popüler New York Knicks yıldızı listedeki yerini sonuna kadar hak ederek aldı. Dallas’ta Doncic’in arkasında ikincil yönlendirici olarak harika sezonlar geçirdikten sonra iplerin kendi elinde olacağı bir takıma gitmeyi tercih etti ve Knicks‘te birinci oyuncu rolünü kaldırabileceğini de kanıtladı. Geçtiğimiz yaz fazla gözüken kontratının artık ligin en değerli kontratlarından biri haline gelmesi Brunson’ın yaşadığı gelişimin en büyük göstergesi. Sadece bir sezon oynayan bir oyuncunun Knicks için bu unvanı alması da hem komik, hem de yıllardır Knicks’in yaşadığı oyun kurucu kıtlığının en büyük belirtisi.
Oklahoma City Thunder – Russell Westbrook
NBA’deki en kendine has karakterlerden biri olan Westbrook, 11 sezon boyunca forma giydiği Thunder ile özdeşleşmeyi sonuna kadar hak etti. Özellikle Durant’in ayrılmasından sonra tamamen Westbrook’un takımı haline gelen Thunder, sevaplarıyla ve günahlarıyla Westbrook’a çok şey borçlu. Kan, ter, gözyaşı, sinir krizleri… Westbrook dönemi belki büyük başarılara sahne olmadı fakat yıldız oyuncunun her gece sahaya her şeyini bıraktığından, organizasyonu sahiplendiğinden de kimsenin şüphesi yoktu.
Orlando Magic – Jameer Nelson
Jameer Nelson hiçbir zaman All-Star maçlarında gördüğümüz yıldız oyunculardan biri olmadı. Fakat Magic’te geçirdiği 10 sezonun büyük bölümünde takımın ilk 5 başlayan guardlarından biriydi. Ayrıca modern basketbolun esintilerini ilk gösteren kadrolardan biri olarak final yapan 2009 takımının da önemli bir parçasıydı.
Philadelphia 76ers – Allen Iverson
1990’ların sonunda lige giren Iverson, 2000’lerin başıyla birlikte NBA’deki en iyi dönemlerini yaşamaya başladı. 2001’de kısıtlı Sixers kadrosunu finallere çıkarması, güçlü Lakers kadrosuna karşı ilk maçta gösterdiği performans ve getirdiği galibiyet, normal sezonda kazandığı MVP’lik… Saha içindeki bütün başarılarının yanında Iverson, saha dışında NBA’in en büyük figürlerinden biri olarak kendini kanıtladı. Yaşam tarzı ve hikayesiyle o kadar çok insana örnek oldu ki, şampiyonluklar kazanmamasına rağmen NBA tarihinin en büyük efsanelerinden biri olarak görülüyor.
Phoenix Suns – Steve Nash
2004-05 sezonuyla birlikte Suns‘a katıldıktan sonra üst üste iki kez MVP olan Nash, döneminin en iyi oyun kurucularından biri olarak kendini kanıtladı. Mike D’Antoni önderliğinde tarihin en özel hücum takımlarından biri olan Suns‘ın saha içi lideri de muhteşem basketbol zekasıyla Nash’ti. Belki Suns formasıyla final oynayamadı fakat Lakers‘a karşı oynanan efsane playoff serileri, Suns gibi kazanma alışkanlığı olmayan bir organizasyon için fazlasıyla yeterdi.
Portland Trail Blazers – Damian Lillard
NBA tarihinde oyuncuların organizasyonların önüne geçerek daha büyük figürler haline geldikleri, o oyuncu olmadan o takımın düşünülemediği çok az örnek var. Damian Lillard ve Portland Trail Blazers arasındaki ilişki ise tam olarak böyle. 11 sezondur Portland forması giyen Lillard, takımı hiç NBA Finallerine çıkaramasa da playofflarda yaşattığı özel anlar, saha dışında takıma gösterdiği sadakat ve sahiplenmeyle Blazers için efsaneleşti. Ne yazık ki bu hikaye Lillard’ın takasını istemesi sebebiyle önümüzdeki günlerde veya aylarda son bulacak.