22 Yaşında Şok Eden Emeklilik: Tyrell Terry’nin Mental Sıkıntıları Kaldıramadığı NBA Kariyeri

12/Tem/23 14:23 Temmuz 12, 2023

Bilal Baran Yardımcı

12/Tem/23 14:23

Eurohoops.net
LOS ANGELES, CA - DECEMBER 27: Tyrell Terry #1 of the Dallas Mavericks handles the ball during the game against the LA Clippers on December 27, 2020 at STAPLES Center in Los Angeles, California. NOTE TO USER: User expressly acknowledges and agrees that, by downloading and/or using this Photograph, user is consenting to the terms and conditions of the Getty Images License Agreement. Mandatory Copyright Notice: Copyright 2020 NBAE (Photo by Andrew D. Bernstein/NBAE via Getty Images)

Eurohoops Çeviri, yaşadığı mental sıkıntılar sebebiyle basketbol kariyerini oldukça erken sonlandıran Tyrell Terry’nin yolculuğuyla sizlerle.

by Jonathan Abrams / Çeviri: Bilal Baran Yardımcı / info@eurohoops.net

Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.

Bu yazı 19 Haziran 2023 tarihinde The New York Times‘ta yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.

Würzburg’ın aromatik üzüm bağları ve şehrin mimari şaheserleri, Tyrell Terry’nin Aralık ayında Almanya’nın Frankonya bölgesine yaptığı yolculukta pek dikkatini çekmedi. Bir zamanlar onun mutluluk kaynağı olan basketbol hayatı artık yıkıcı bir döngüye dönüşmüştü ve kendi acısından daha fazlasını göremiyordu. Yaklaşık 5.000 millik bu yolculuğu da arkadaşa ihtiyacı olduğu için yapıyordu.

Basketbol oynama tutkusunu yeniden doğuracak bi şey varsa o da Almanya’da profesyonel liglerde oynayan arkadaşı Nico Carvacho’ya katılmak olurdu. Terry, NBA’deki kısa zamanında arkadaş edinmekte zorlanmıştı.

Terry tek odalı dairesine yerleşirken yerlerin üzerine kar örtüsü gelmişti. Grip nedeniyle halsiz olan Terry, Carvacho ve diğer yeni takım arkadaşlarıyla beraber antrenmana devam etti. Sonra gösterdiği semptomlar devam etti.

Sabahları lavaboya koşuyor, dizlerinin üstüne çöküp kusuyordu. Kilo vermeye başladı. Bir kilo verdi. Sonra üç. Beş. Onu hayattan soğutan, NBA kariyerini elinden alan acımasız döngü geri gelmişti.

“Basketboldan keyif aldığımı hissettiren duygular bir türlü geri gelmedi.” dedi Terry sonrasında. “Dünyanın her yerinde böyle oldu.”

Yeni takımıyla yaptığı birkaç antrenmandan sonra artık çok nadir kullandığı telefonunu eline aldı. Bunun sebebi ailesinden ve arkadaşlarından gelen mesajlara bakmak değildi bile. Koltuğunda otururken gözlerinden yaşlar aktı ve şu cümleleri yazdı:

“Bu mesajı yazmak çok duygusal, paylaşmak da çok zordu,” diyerek başladı sözlerine.

Terry 22 yaşındaydı ve 1.87 boyundaydı. Bir zamanlar yetenek avcıları onu yeni bir Stephen Curry olarak görüyordu. Fakat o, basketbolu bıraktığını belirten bir mesaj yayınladı. Oyun onu önce Stanford’a, oradan da NBA’de Dallas ve Memphis’e götürmüştü. “Beni daha da yukarı çıkaracağına,” dedi Instagram’da yazdığı yazıda, “beni yok etmeye başladı.

Ve devam etti: “Bana açtığı her kapı için minnettar olsam da artık sevemediğim bir şey için bu savaşı devam ettiremiyorum.”

Depresyon ve anksiyete, NBA’in önemli konularından biri haline geldi çünkü DeMar DeRozan, Kevin Love ve Paul George gibi oyuncular bu konuda şeffaf açıklamalarda bulundular. Tenis yıldızı Naomi Osaka, yüzme şampiyonlukları bulunan Michael Phelps gibi isimler de bu konuda açıklamalar yaptılar ve bütün sporlar arasında yayılmaya başladı. Fakat sadece birkaç isim yaptığı sporu tamamen bıraktı.

Bu yüzden Terry, bir zamanlar sevdiği ve oynaması için milyonların ödendiği sporu bırakmasının sebebi olarak “aniden gelen düşünceler” ve anksiyeteyi belirttiğinde vurucu olmuştu.

Beş aydan fazla bir süre geçtikten sonra yaptığı röportajda Terry, mental sağlığının yavaş yavaş çöküşünü, babasıyla olan zarar görmüş ilişkisini ve hayatı boyunca inşa ettiği kişiliğini saklama dürtüsünü anlattı.

“Kişiliğimin o kısmını tamamen yok etmek istedim.” dedi Terry.

Başlangıç

Basketboldan emekli olduktan bir ay sonra Tyrell Terry, Minneapolis’in şehir merkezinin hemen dışında yer alan, erimek üzere olan karların üzerindeyken Five Guys adındaki hamburger restoranına girdi. Dediğine göre günlerinden keyif alıyordu. Ara ara ağırlık antrenmanları yapıyor fakat genel olarak uzun süreli kız arkadaşı Isabelle Florey ve köpekleri Touie ile vakit geçiriyordu. Nisan ayında Stanford’a dönmeyi planlıyordu. Bunun için “hayatımda yeni bir sayfa” tabirini kullanıyordu.

İlk sayfa bu şehirde olmuştu. Orada büyümüş, basketbol oynamayı orada öğrenmişti.

Babası Tyron Terry ve annesi Carrie Grise, Kuzey Dakota’da henüz çocuklarken tanışmışlardı ve Tyrell henüz ikili üniversitedeyken dünyaya gelmişti. Tyrell dört yaşına geldiğinde ebeveynlerinin ilişkisi sona ermişti ve Grise, oğluyla birlikte Minneapolis’e taşındı. Babası da üniversitede basketbol oynuyordu fakat kariyeri bundan sonra düşüşe geçti.

Tyrell, bir mutluluk kaynağında çok bir yük gibi hissederek büyüdü. İnsanlarla güçlü bağlar kurmakta zorlandı, güçlü bağlar kurduğu insanları da tutamadı.

“Erken yaştayken doğmadığım senaryoda ebeveynlerim için hayatın daha kolay olacağının farkındaydım.” diyor Tyrell. “Belki de babam basketbolda ilerlerdi. Annemin mezun olması bu kadar zor olmazdı.”

Fakat aynı zamanda doğuştan gelen muhteşem bir yeteneği vardı. Minnesota’dayken Terry, Grise’ın eski sınıf arkadaşı Larry Suggs’ın açtığı bir basketbol takımına girdi. Suggs’ın dediğine göre Terry “uykusunda bile basketbol oynayabilirdi.”

“Her zaman en özgüvenli isim o değildi fakat o kadar iyi oynuyordu ki o özgüvenli çocuğu o sanardınız.” diyor Suggs.

Terry aynı zamanda muhteşem bir öğrenciydi de. Bir keresinde Suggs’tan basketbol maçından izin istemişti, sebebi ders için yaptığı roket projesini ateşlemekti.

Suggs’ın takımındaki çocuklar ortaokulda Minnehaha Akademi’ye geçti ve takımın oyun kurucusu olarak Terry işleri yürüttü. Fakat yıllar boyunca Suggs’ın çocuğu Jalen’ın gölgesinde kaldığını hissetti.

“Çok yakındık fakat o, benden önce başardı,” diyor Terry. “Benden önce doğru zihin yapısına girdi, özgüven, yetenek seti, fizik… Hepsi benden önce ona geldi. İnsanlar küçük yaşlardan itibaren onun harika olacağını biliyordu.”

“Benim için sürekli ‘Robin’ olmak zordu.”

Terry’nin Suggs ailesiyle kurduğu ilişkide yaralar vardı fakat Larry ve Jalen bunları göremezdi. Sekizinci sınıftan sonra Terry, DeLaSalle Lisesi’ne geçti ve bu kararında onlarla hiç konuşmadı. Terry, bir röportajında Jalen NBA’e geldikten sonra tekrar iletişim kursa bunun olgun bir davranış olmayacağını söyledi. Fakat aynı zamanda Larry ve oğlunun canı yanmıştı.

“Her şeyi onunla tecrübe ettim,” diyordu Jalen ve aynı üniversiteye gitme ihtimallerini konuştuklarından da bahsediyordu. “Zordu. Farklıydı. Tam olarak anlayamadım ya da kabullenmek istemedim. Dürüst olmak gerekirse başlarda kırgınlığım da oldu.”

Larry Suggs da sürecin zor geçtiğini söyledi:

“Oğlumu kaybetmiş gibiydim.”

‘Duygusal Olarak Hazır Değildim’

Terry, Stanford ile ilk maçına çıktığında 19 yaşındaydı. Gelişinden birkaç ay geçtikten sonra bazı analizciler onu Curry ve Trae Young gibi keskin bir şutör olarak hayal etti.

İlk maçında 13 sayı attı ve ilk sezonu boyunca yayın gerisinden %40.8, serbest atış çizgisinden ise neredeyse %90 ile isabet buldu. Takımın koçu Jerod Haase de ona şut atma konusunda yeşil ışık vermişti. Fakat şutuna olan bu vurgu Terry’e garip gelmişti. O her zaman gerçek bir oyun kurucu olmanın ve doğru zamanda doğru pasları verebilmenin gururunu. yaşardı.

Devam edip etmeme konusunda düşünmeye başladı. NBA takımları onu gözlüyordu ve Terry, Stanford’un bir sonraki sezonun en büyük yeteneklerinden biri olarak görülen Ziaire Williams’ı takıma getirmeyi planladığını biliyordu. Terry’nin dediğine göre koç Haase, Williams’ın gelişinden sonra ona eskisi kadar şut özgürlüğünü garanti edemeyeceğini söyledi.

Stanford’da geçirdiği ilk sezonda Terry, kendisini her zaman pasör bir guard olarak görse de keskin bir şutör olarak tanındı.

“NBA’e gitmeye duygusal olarak hazır değildim,” diyor Terry. “Hala çocuk olmak istiyordum, hala üniversitede arkadaşlarımla olmak istiyordum. Fakat bu kararımdan pişmanlık duymuyorum.”

Terry yaklaşık 72 kiloydu, NBA’den insanlar ligin fizikselliğini kaldırması için kilo alması gerektiğini söyledi. O da ağırlık antrenmanlarına başladı ve başı dönene kadar yemek yedi. 2020 draftı gelene kadar Terry 77 kiloya çıkmıştı ve yeterince kilo alıp almadığından şüphe duyuyordu.

Dallas Mavericks kendisini 31. sıradan draft etti. Draft gecesi mental olarak NBA’e hazırlanmak için meditasyondan ve kitap okumaktan bahsetti. Fakat Noel’den iki gün önce sezon başladığında kendisini yalnız hissetti. Daha 20 yaşına girmemişti ve Dallas’ta tek başına yaşıyordu. Babası artık hayatında değildi.

“Her gün en üst seviyede mücadele ediyorsunuz,” diyor Jalen Suggs. “Sadece kadroda bir yer edinmek için değil, aynı zamanda kontrat için, para için, geleceğiniz için… Sürekli bunları kovalıyorsunuz gibi hissediyorsunuz. Hayat çok hızlı ilerliyor. Yavaşlamak, süreci anlamak ve alışmak için zamanınızın olmaması insanlar için zor olabilir. Benim için öyleydi.”

Dallas’ta Luka Doncic, Kristaps Porzingis ve Tim Hardaway Jr. gibi oyuncular vardı fakat Terry, hiçbir veteranın kendisini kanatları altına almadığını söyledi. (Terry zaman zaman koçlar onun kalmasını istese de antrenmanlar bittiği gibi salondan ayrıldığını da itiraf etti.)

Mart ayı geldiğinde ve NBA’in gelişim liginde biraz zaman geçirdiğinde artık ona tak etmişti. Takımın psikolojiden yetkili kişisini aradı ve “Artık bunu kaldıramıyorum,” dedi. “Bu işi sevemiyorum. Panik ataklar geçirmeme sebep oluyor.”

Mavericks‘ten bir sürelik izin aldı. Annesinden gelen mesajlara yanıt vermedi. 11 NBA maçında forma giymişti.

Son yıllarda NBA ve Oyuncular Birliği, mental sağlık üzerine olan programlarını arttırdı. Artık her takımın tam zamanlı, lisanslı bir mental sağlık profesyoneli bulundurma zorunluluğu vardı. Oyuncular Birliği’nin aynı zamanda oyuncuların kim olduklarını belirtmeden ulaşabileceği dünya genelinden bir psikoloji ağı bulunuyordu.

Terry, Dallas’taki psikiyatristin kendisine iki anksiyete ilacı yazdığını söyledi. Bazen bu ilaçlar yardımcı oluyordu. Bazen ise midesini bulandırıyordu. Terry’nin dediğine göre psikiyatrist kendisine tekrar antrenman yapmak için ne zaman hazır olabileceğini sorduğunda ona olan güvenini kaybetti. Mavericks bu konuda açıklama yapmamayı tercih etti. Onlara göre bu, Terry’nin özeliydi.

Menajerinin tavsiyesiyle Terry, psikedelik terapi de denedi ve burada konforu buldu. Bugün bile hala bunu kullanıyor.

Terry’nin annesi Grise, oğlu Dallas’tan ayrıldığında şehre gelmek istedi. Bir arkadaşı onu bu fikirden vazgeçirdi. Oğlunun bunu iyi karşılamayacağını söyledi.

Birkaç ay sonra oğlunu ziyaret ettiğinde Terry’nin ne kadar sıkıntılı durumda olduğunu anlamasını sağlayan bir cümle kurdu: “Eğer çöpçü olsaydım ve işimden memnun olmadığımı söyleseydim bana ne derdin? Para dışında iki olayın farkı ne?”

Bundan önce Grise, Terry’nin NBA’de daha konforlu hissetmesi için sadece zamana ihtiyacı olduğunu düşünüyordu.

O yılın sonbaharı geldiğinde Terry’nin anksiyetesi ona çok ağır gelmeye başlamıştı ve kimsenin, annesinin bile bunu anlamadığını düşünüyordu. Yeni sezon için antrenman kampı başlamak üzereydi fakat Terry bunu kaldıramadı. Bir sabah menajerini aradı ve kafasında bitirdiğini söyledi. Mavericks de onu serbest bırakma konusunda anlaştı.

Birkaç ay sonra basketbola yeni bir şans verdi. Memphis Grizzlies ile ana takım ve G League’deki takımları Hustle arasında gidip geleceği bir kontrat imzaladı. Terry, Hustle’dayken arkadaşlık aradığını fakat takım arkadaşlarının çoğunun NBA’de bir şans aradığını gördüğünü söyledi. Fark ettiği ufak şeyler takım arkadaşlarıyla gerginlik oluşmasına sebep oldu. Örneğin, sözleşmesindeki bir hüküm gereği Terry, uçuşlarda birinci sınıfta otururken daha yaşlı ve uzun oyuncular onun yanından diğer koltuklara doğru geçiyordu.

Memphis, sezonun bitiminin ardından Terry’i takımdan kesti. Terry de sonbaharda Almanya’nın yolunu tuttu, yeni bir sayfanın içinde bazı şeylerin kilidini açabileceği ihtimaline tutundu.

‘Babam Ziyarete Gelmedi Bile

Nisan ayının başındaki güneşli bir günde, basketbol hayatını geride bırakmasından dört ay sonra Tyrell Terry, yeni apartmanından Stanford’un kampüsüne doğru yol aldı.

Zamanında binlerce insanın onun için tezahürat yaptığı salonun yakınlarına arabasını park etti. Orada geçirdiği üç yıldaki ilk sınıflarına doğru yol aldı.

Basketbol yolculuğunun çok daha farklı ilerleyebileceğini düşündü.

Tyrell Terry’nin babası da basketbolla ilgiliydi. Tyron Terry, Tyrell’in doğduğu 2000 yılında North Dakota’nın En İyi Oyuncusu seçilmişti.

Eşinden ayrıldıktan sonra Tyron, North Dakota’da yeni bir aile kurdu. Bu yüzden baba-oğul birlikte pek zaman geçirmediler. Yine de Tyron, Tyrell’i önceliklerinden biri yaptığını, kar fırtınıları esnasında onu görmek için araba sürdüğünü, Disneyland’e ve Lakers‘ın Phoenix Suns‘a karşı oynadığı bir playoff maçına götürdüğünü söylüyor. Tyrell, bir yazını babasıyla North Dakota’da geçirdi.

Basketbol, ikisi için de hem bir bağlantı, hem de bir uzaklaşma sebebiydi.

Bir keresinde Tyrell, babasına kendisi için yapılan ilk YouTube videosunu yollamış, Tyron ise bu videoların iyi oyuncu olmanın garantisi olmadığını söylemişti. Tyron, oğlunun basketbolun inceliklerini tartışmaktan keyif aldığını ancak yoğun antrenman yerine neşeli bir şekilde şut atmaya daha fazla ilgi gösterdiğini söyledi. Çocukluğunda Tyrell’in şımartıldığını belirtti.

“İşler zorlaştığında bu durumdan yükselmek için hiç şansı olmadı,” dedi Tyron.

Tyrell ise babasıyla oynadığı birebirlerde babasının kendisine zorbalık yaparak ağlattığını hatırlıyor.

“Düşünce yapısını anlıyorum,” diyor Tyrell. “Fakat çocukken sadece babamın benimle gurur duymasını istiyordum. Bunu hiçbir zaman göremedim.”

Küçük kavgalar büyük anlaşmazlıklara yol açtı ve bir noktada Tyrell lisedeyken babasıyla konuşmayı bıraktı. O günden beri de konuşmadılar.

Bir keresinde Tyron’ın eşi Heidi kendisine ulaştıktan sonra Tyrell, babasına Stanford maçı için bilet almayı teklif etti. Fakat o zaman da birbirleriyle konuşmadılar. Tyron, oğlunun draft gecesinde bile yoktu.

Tyrell Dallas’tan ayrıldığında, Memphis ile imzaladığında ya da Almanya’ya gittiğinde de onu aramadı.

“Şöyle düşünüyorum: Babamı öylesine örnek alıyordum ki eğer NBA’deki zamanımda babam hayatımda olsaydı bana o eşiği aşmam için doğru yolu gösterebilirdi,” diyor Tyrell.

“Elimden ne geliyorsa yaptım,” diye devam ediyor. “Ebeveynlerim ne istiyorsa yaptım. Stanford’a girdim. NBA’e gittim. Varlıklıydım fakat tamamlanmış hissetmiyordum. O noktada çoğu şeyi onlar için yaptığımı biliyordum. Sonrasında ise babam beni ziyaret bile etmedi.”

Tyron, Tyrell’in emeklilik postunu pişmanlık duygusuyla okuduğunu söylüyor. Bir fark yaratabilirmiş gibi hissettiğini belirtiyor. Ona göre ikilinin ilişkisi Tyrell’in çocuğu olduktan sonra babasının kendisi için yaptığı her şeyi anladığında düzelebilirdi.