By Utkan Şahin / info@eurohoops.net
Sonunda Turkish Airlines EuroLeague’de transfer yapmayan takım kalmadı.
Bu haftaya kadar transfer dönemini sessiz geçiren Real Madrid, Bayern Münih ve ALBA Berlin’in de hamle yapmasıyla birlikte EuroLeague’deki bütün takımlar gelecek sezon için en az bir transfer yapmış oldu.
Haftanın genelinde ise EuroLeague’de takımlar bu hafta tam 17 transfere imza attı ama tabii ki en dikkat çekicisi Kemba Walker’dı. AS Monaco, daha önce 4 kere NBA’de All-Star olan yıldız oyuncuyu Avrupa’ya getirerek herkesi şaşırttı.
Walker ve diğer 16 oyuncunun transferini sizler için notlandıracağız ama yazıya geçmeden bir kez daha tekrardan hatırlatalım; bu notlandırmaları takımların durumuna göre yapıyoruz. Daha açık bir anlatımla, sadece ismi büyük diye bir oyuncunun transferine yüksek bir not vermiyoruz. Keza EuroLeague’in daha düşük bütçeli bir takımın yaptığı transfer de bu notlandırmada A, B gibi notlar alabiliyor.
Lafı daha fazla uzatmadan, EuroLeague’de bu haftanın transfer karnesi:
Turkish Airlines EuroLeague’de ilk dört haftanın transfer karnesini aşağıdaki linke tıklayarak okuyabilirsiniz.
EuroLeague’in Haftalık Transfer Karnesi #1: Efes’in Yenileri, Milutinov ve Grimau
EuroLeague’in Haftalık Transfer Karnesi #2: Punter’ın Dönüşü, Monaco ve Rogkavopoulos
EuroLeague’in Haftalık Transfer Karnesi #3: Sloukas’ın Kararı, Darius Thompson ve Yeni Hines?
EuroLeague’in Haftalık Transfer Karnesi #4: Fenerbahçe Beko, Hernangomez, “Çılgın” Kızılyıldız
Yaz dönemi boyunca EuroLeague’deki transfer hamlelerini, sözleşme uzatmalarını ve kadroların son halini kaçırmamak için transfer dosyamızı takip etmeyi unutmayın!
Turkish Airlines EuroLeague Transferleri – 2023/2024
NOT: Sözleşmelerini uzatan oyuncular bu değerlendirme yazısına alınmamıştır.
Justin Bean – ALBA Berlin
Transfer sessiz takımı ALBA Berlin, ilk hamlesini Avrupa basketbolu için pek bilinmeyen bir isimle yaptı.
Alman ekibi, daha önce hiç Avrupa’da oynamayan Amerikalı forvet Justin Bean’le 3 yıllık sözleşme imzaladı. Oyuncu hakkında çok büyük ahkam kesemeyeceğim çünkü daha önce sadece bir kere izleme fırsatım oldu. Zaten kendisi NCAA’den 2022’de mezun oldu. Geçen sezonu da G-League’de geçirdi.
Oyuncunun dikkat çeken iki önemli özelliği var; şut ve ribaund yeteneği!
26 yaşındaki Bean, özellikle orta mesafeden çok iyi bir bitirici. Kolejdeki son sezonuyla birlikte şutunu üç sayı çizgisinin gerisine taşısa da genellikle orta mesafeden bitirmeyi tercih ediyor. Pozisyonuna göre boyu çok uzun olmasa da enerjisi ve sezgileriyle ribaundlarda da etkili bir isim.
Açıkçası EuroLeague ve sertliğine çok hazır olduğunu düşünmüyorum. ALBA Berlin her zaman olduğu gibi 3 yıllık bir proje içerisinde onu geliştirmeye ve Avrupa basketboluna adapte etmeye çalışacaktır ama şu an için bir EuroLeague oyuncusu değil. Hatta EuroLeague’den önce İspanya’nın alt takımlarına gitse belki de onun için daha iyi olurdu.
Alman ekibinin transferdeki mantığını anlayabiliyorum ama Bean de 3 yıl beklemeye değecek kadar büyük bir yeteneği var mı ondan da emin değilim. Bu sebepten elim C-‘den fazlasına gitmiyor.
Notu: C-
Kassius Robertson – Valencia Basket
Transfere hızlı giren Valencia Basket, biraz durulduktan sonra bu hafta da Kassius Robertson’la anlaşarak yeni sezon kadrosuna bir ekleme daha yaptı.
Daha önceki yıllarda Avrupa’nın alt seviye takımlarında oynayan Kanadalı guard, geçen sezon Monbus Obradoiro’da yaptıklarıyla dikkatleri üstüne çekmişti. 29 yaşındaki oyuncunun dikkatleri üstüne çekme sebebi ise skorerliği!
Geçen sezonu çok iyi geçiren Kassius, 17.4 sayı ortalamasıyla İspanya Ligi’nin sayı kralı olmayı başardı. Özellikle Baskonia‘ya 9/14 üçlük isabetiyle 44 sayı atması fazlasıyla konuşulmuştu. Skorerlik açısından gerçekten önemli yetenekleri var. Dış şutu bir yana topla kendi skorunu üretebilen ve çembere gidebilen bir oyuncu. Bu da onu savunmayı çok zorlaştırıyor. Özellikle de ritmini bulduğu zaman!
Skorerlik dışında ise pek bir artısı yok açıkçası. Kanadalı oyuncu, topu pek paylaşan bir oyuncu değil. Hatta basketbolda pas yasaklansa bence gayet memnun olur. İşin savunma tarafında ise pozisyonuna göre küçük kalıyor. Açıkçası top çalma dışında da bir efor sergilediğine de pek şahit olamadım.
Skorerliğiyle EuroLeague’de birkaç maçta dikkat çekecektir ama daha fazlasını verebileceğini sanmıyorum. Bir kere ritim oyuncusu ve Valencia belki de EuroLeague’de en fazla rotasyon yapan takım. Ayrıca geçen sezonki Shannon Evans da harika bir skorerdi – belki de Kassius’tan daha da iyiydi – ama hem EuroLeague’in sertliği hem de Valencia’nın rotasyonu sebebiyle hiç kendini gösteremedi.
Kassius’un da daha fazlasını yapabileceğini pek sanmıyorum. Sanırım C yeterli olacaktır.
Notu: C
Paris Lee – LDLC ASVEL
Basketbola ilgili hep şuna inanırım; bir oyuncu başarısız gözüküyorsa bunda ilk olarak takım planlaması sebeptir. Paris Lee’in de hikayesi böyle!
Amerikalı guard, AS Monaco’dayken iyi bir görev adamıydı. Belki takımın tavanını çok yükseltmiyordu ama Mike James’siz dakikalarda potaya dikine gitmesi sayesinde bazı problemleri çözebiliyordu. Panathinaikos‘ta ise ondan beklenti yükseldi ve bir rol oyuncusundan daha çok, takımın ilk guardına dönüştü. Haliyle bu durum hem Yunan devi için hem de Lee için ters tepti. Çünkü 29 yaşındaki guard, EuroLeague’de bir takımın ana oyun kurucusu olabilecek yeterliliğe sahip değil. Hele hele Panathinaikos gibi bir takım için hiç değil.
ASVEL’de muhtemelen onu Monaco’daki gibi izleyeceğiz. Nando De Colo’nun arkasında, onun sahada olmadığı anlarda enerjisi ve potaya gidebilmesi sayesinde sorun çözmesi beklenecek. Savunmada da en azından De Colo’nun büyük zaafiyetine yardımcı olabilecek.
Yeterli mi? Elbette değil. Bu hamle ASVEL’i bir anda playoff yarışı verebilecek bir takım haline getirmeyecek ama en azından guard rotasyonuna bir derinlik ve farklılık katacaktır. ASVEL’de geçen sezon bu neredeyse hiç yoktu. Paris Lee, burada da iş yapamazsa muhtemelen onu bir daha EuroLeague’de görmeyiz.
29 yaşındaki oyuncuyu çok beğenmesem de ASVEL’in durumu sebebiyle C bu transfer için kötü bir not olmayacaktır.
Notu: C
Brady Manek – Zalgiris Kaunas
Zalgiris Kaunas transferde az ama öz iş yapmaya devam ediyor.
Litvanya ekibi, geçtiğimiz sezon Türkiye’de TOFAŞ formasıyla dikkat çekici bir performans sergileyen Brady Manek’i kadrosuna kattı. Çok da iyi iş başardı.
Nedense Manek aklımda Avustralyalı olarak kalmış. Kolej sonrasında Avustralya’ya gitmesi bunda bir sebep olabilir ama bundan da daha çok oyun tarzını benzetmem de sanırım bu hataya sebep oldu. Çünkü Avustralyalı oyuncularda görmeye alışık olduğumuz birçok şey onda da var. İyi bir oyun bilgisi, göründüğünden daha atletik olma, toplu ve topsuz oyun devamlılığı ve iyi bir dış şut becerisi!
Avrupa’ya gelmiş Avustralyalı oyuncuları bir düşünün… Hemen hemen hepsinde bunlar vardır. Manek’te de – kendisi Amerikalı – var ve bence bu çok değerli. Forvet oyuncusu, inanılmaz büyük bir yetenek değil ama bu saydığım özellikler onun EuroLeague seviyesinde iyi bir rol oyuncusu olması için yeterli olacaktır.
Zalgiris içinse bu çok iyi bir fırsat çünkü geçen sene neredeyse hiçbir şey alamadıkları Tyler Cavanaugh yerine oyunun her alanına az çok katkı verebilecek bir oyuncuya sahip oldular. Geçen sezon rotasyon devamlılığında sorun yaşadıklarını düşünürsek bu onlar adına çok iyi bir hamle oldu.
Normalde iyi görev adamlarına C+’dan fazlasını vermiyorum ama Manek için içimde iyi bir hissiyat var. Bence yolu NBA’e düşmezse uzun yıllar EuroLeague’de iyi işler yapacaktır. Bu yüzdende de bu transfere B- veriyorum.
Notu: B-
Jaleen Smith – Virtus Bologna
Fazla beklenti insanın algılarını bozabiliyor.
2 yıldır ALBA Berlin’le EuroLeague’de izlediğimiz Jaleen Smith, benim beğendiğim bir oyuncu. Amerikalı oyuncu, Almanya’da çok dominant bir performans sergilemese de sahada yapabildikleriyle hep daha fazlasını verebileceğini, bir gün daha hedefli bir takımda rol üstlenebileceğini hissettirdi. Bu sebepten Jaleen, başka bir takıma gitse transferini fazlasıyla övebilirdim ama sorun o değil, sorun Virtus Bologna!
Yıllar sonra Avrupa basketbolunun efsane takımlarından biri, EuroLeague’e geri dönünce insan ister istemez heyecanlanıyor ve beklentisini artırıyor. Virtus Bologna ise şu ana kadar bu heyecanın karşılığını hiç veremedi. Geçen sezonları uzun yıllar sonra ilk sezonlarıydı, affı olabilir. Fakat u sezon transfer piyasasında daha agresif olabilirlerdi. İtalyan ekibi bunun yerine rol oyuncularıyla kadroyu doldurdu. Açıkçası Jaleen Smith ve Devontae Cook dışındaki hamleler de yetersiz veya gereksizdi.
Jaleen oyunun her iki tarafında da iyi bir oyuncu ama kısa rotasyonunu taşıyacak, takımı playoff yarışına dahil edebilecek bir oyuncu değil. Hele hele Sergio Scariolo’nun elinde hiç değil.
Virtus Bologna’nın daha fazlasına ihtiyacı var. Jaleen, benim beklentilerim üstünde bir şekilde sınıf atlamadığı sürece İtalyan ekibi için yeterli olmayacak. Transfere C+ vereceğim ama bunun sebebi Amerikalı oyuncuya olan sempatimden dolayı. Yoksa Virtus Bologna’nın transfer politikasını pek doğru bulmuyorum.
Notu: C+
Bayern Münih’ten 3 Hamle Birden
Çok benzeri bir durum Bayern Münih’te de var.
Alman ekibi, Avrupa basketboluna girdiği günden beri onlara dair büyük bir beklenti var. Futbolda çok büyük olmaları sebebiyle onların benzeri bir statüye Avrupa basketbolunda da gelmesi bekleniyor. Her yaz da Bayern’in A seviye bir takım olmak için büyük paralar harcamaya hazır olduğuna dair haberler çıkıyor ama açıkçası yapılanlarla beklenti hiç uyuşmadı, uyuşmuyor.
Bu yaz takımın başına, bana göre Avrupa’nın en iyi 3 koçundan biri olan Pabla Laso geldiğinde bunun değişeceğini ve sonunda Bayern Münih’in A seviye bir takım olmak için adım atacağını düşünmüştüm ama açıkçası yine aradığımı bulamadım.
Alman ekibi, bu hafta Carsen Edwards, Leandro Bolmaro ve Sylvain Francisco’yla transferde ilk adımlarını attı. Bu oyuncuların hepsi için iyi şeyler söylemek mümkün. Bolmaro çok genç yaştan itibaren Avrupa’da konuşulan bir yetenek ve belki de NBA kariyeri olmasa bugün onun için daha üst seviyeden bahsediyor olacaktık. Francisco ise geçen sene Peristeri’de çok iyi bir sezon geçirdi ve o performansı sayesinde Fransa Milli Takımı’nda 12 kişilik kadroda yer buldu. Edwards ise belki de en potansiyeli olanı. Geçen seneden bu yana herkes onun daha büyük bir rolde verimli olabileceğini ve ses getirebileceğini düşünüyor.
Bunlar doğru ama şunu da unutmamak lazım; bu oyuncuların hepsi sadece birer potansiyel. Üçü de kendini bu seviyede kanıtlamadı. Yani A seviye oyuncu değil. Hepsinin oyununda önemli defolar var. Bolmaro, NBA’den döndükten sonra Tenerife’de çok iyi gözükmedi. Oyunu ileriye gideceğine aksine geriye gitmiş gözüktü. Francisco ise Peristeri’ye kadar çok dağınık bir oyuncuydu. Bence Peristeri’de de doğru karar verme yüzdesi çok yüksek değildi ama en azından bu konuda bir adım atmış gözüktü ama EuroLeague başka bir seviye ve burada sorun yaşarsa ben şaşırmayacağım.
Keza Edwards için de aynı durum var. Amerikalı oyuncunun yetenekli olmadığını söylemek aptallık olur ama zaten Amerikalı oyuncuların sorunu genellikle bu değil. Kıtaya adapte olmak. İnsanlar onun yeteneğine bakıyor ama açıkçası ben adaptasyonunu şu ana kadar yeterli bulmadım. Fenerbahçe‘de sezon başında neyi yanlış yapıyorsa, sezon sonunda da aynı hataları yapıyordu. Bu çok doğru bir zihniyet değil.
Pabla Laso, oyuncu gelişimi konusunda çok başarılı bir koç ve bu üç oyuncunun defolarının gelişmesi ve saklanması konusunda iyi iş çıkartacaktır ama üçünün birden sınıf atlaması bana mantıklı gelmiyor. Üç tane seviye atlaması mümkün oyuncu yerine, bir tane A seviye oyuncu alıp, onun yanına iki tane böyle oyuncu alsalardı… Pekala o zaman daha mantıklı olabilirdi ama bu haliyle Laso’yu neden getirdiklerini anlamak mümkün değil.
Bu haliyle Bayern’in yaptığı alt takımların iyi bir sezon geçirmek için fal açmasından başka bir şey değil. Bu sebepten de bu seferlik oyuncuların yeteneklerinden daha çok transfer politikasını daha öne alacağım ve D vereceğim. Çünkü bu şekilde A seviyede takım olmaları bana çok zor geliyor.
Notu: D
Tamir Blatt – Maccabi Playtika Tel Aviv
Bu transferin eninde sonunda gerçekleşeceğini biliyorduk değil mi?
David Blatt’ın oğlu Tamir Blatt’in kariyerinin bir döneminde Maccabi Playtika Tel Aviv forması giymemesi herkes için büyük bir sürpriz olurdu. Sonuçta babası, bu kulübün en büyük efsanelerin biri ama Tamir, buraya babasının ismiyle gelmedi. Aksine yetenekleriyle geldi.
İsrailli guard, ALBA Berlin’de çok iyi iki sezon geçirdi. Oyunundaki fiziksel defolara rağmen yaratıcılığı ve kritik anlarda asla geri adım atmamasıyla dikkat çekti. Özellikle geçen sezon Milano maçında uzatmada yaptıkları benim hala aklımda.
Tamir, David Blatt’in oğlu değil de İsrail’de bir esnafın oğlu olsaydı da Maccabi, böylesine bir yerli oyuncuyu kaçırmazdı. Üstelik Tamir’in Oded Kattash’ın Hapoel Jerusalem’den eski öğrencisi olduğunu düşünürsek…
Maccabi’nin böyle bir oyuncuya da ihtiyacı vardı. Geçen sezon Lorenzo Brown kenardayken oyunun kontrolü Wade Baldwin’e veriliyordu. Baldwin bitirici olarak dikkat çekici olsa da takımı yönetmeye gelince pek başarılı bir isim değil. Bunu daha önceki EuroLeague kariyerlerinde de fazlasıyla gördük. Tamir Blatt’la birlikte ise Lorenzo kenardayken Maccabi’nin elinde güvenilir bir yaratıcı daha olacak. Böylece Baldwin de iyi olduğu skorerlik işine daha fazla odaklanabilecek. Maccabi’nin bu ihtiyacını yerli bir isimle dolmuş olması onlar için ballı kaymak oldu.
Bu sebepten B- notu bu transfer için gayet güzel olacaktır.
Notu: B-
Baskonia’dan İki Transfer Daha!
Çok alakasız bir yerden gireceğim ama Football Manager oyununu duymuşsunuzdur. Bir futbol takımını seçip, transferler yaptığınız ve kulübü başarıya taşımaya çalıştığınız bir bilgisayar oyunu…
İlginçtir, oyunda herkes farklı planlarla transfer yapıyor. Bazıları genç oyunculara yöneliyor, bazıları da alabileceği en iyi oyuncuları transfer ederek… Yakın bir arkadaşım ise bu oyunu sadece hak ettiği değeri bulamamış ve bir üst basamağa çıkabilecek oyuncuları transfer ederek oynuyor. Baskonia‘nın bu yazki transfer planlaması da bana onu hatırlatıyor.
Geçtiğimiz haftalarda kadrosuna potansiyelli Nicolo Mannion, Khalifa Diop ve Nikos Rogkavopoulos’u katan Bask ekibi, bu hafta da Codi-Miller McIntyre ve Chime Moneke’yle anlaştı. Ve bu iki oyuncu da aynı diğerleri gibi üst seviyeye çıkmaya hazır, potansiyelli isimler. Özellikle de Moneke!
Nijeryalı forvet, belki geçen sezon AS Monaco’da kendini çok gösteremedi ama bunun sebebi biraz da takım yapısıyla ilgiliydi. Rotasyonda onun önünde yer alan John Brown’un, hali hazırda Moneke’nin iyi olduğu şeylerde uzmanlaşmış bir isim olması onun sahada fazla süre alamamasına sebep oldu. Ben buna rağmen Monaco’nun onu kadroda tutabileceğini düşünüyordum ama Fransız ekibi, bırakınca Baskonia fırsatı kaçırmadı.
27 yaşındaki kanat oyuncusu için Baskonia çok doğru bir yer. Bask ekibinin geçen sezonki en büyük eksiklerinden biri, onun gibi maç motoru yüksek, savunmaya sertlik getirebilecek bir oyuncuydu. Moneke bunları hayli hayli yapabilir. Üstelik onun defolarını da Matthew Costello çok iyi bir şekilde kapatabilir.
Codi-Miller McIntyre içinse açıkçası biraz kararsızım.
Amerikalı oyuncunun Avrupa’ya ilk geldiği yıllarda çok heyecanlıydım. Yetenekleri dikkat çekiciydi ve EuroLeague’de oynayabilecek gibi gözüküyordu ama açıkçası sonrasında mental açısından o sınıfı bir türlü atlayamadı. Küçük takımın taşıyıcı oyuncusu olarak kaldı. Geçen sezon Gaziantep’te de bu böyleydi. Baktığınız zaman istatistikleri heyecan vericiydi ama sahadaki verimliliği aynı değildi. Yine de bence bir EuroLeague takımının onun için zar atacağı kesindi ve bunu Baskonia yaptı.
Bir oyuncunun Bask ekibinde nasıl bir performans sergileyeceğini tahmin etmek her zaman zor olmuştur ama Codi için bu tahmini yapmak daha da zor. Baskonia sezon ortasında guard ararsa da şaşırmayacağım, seneye onu bonservis ücretiyle başka bir takıma gönderirse de…
Baskonia genellikle bu tarz bir transfer dönemi geçirdiğinde patlıyor ama şunu söylemem lazım ki; geçen sezon bir gözüm hep bu oyuncuların üstünde olacak. Bu iki transfere ise sanırım C+ yeterli olacaktır.
Notu: C+
Chime Moneke’nin transfer notu: B-
Codi-Miller McIntyre’nin transfer notu: C
Petr Cornelie – AS Monaco
Petr Cornelie kendisi için doğru takımı seçebiliyor mu pek emin değilim.
Fransız uzun, yetenekleri gereği bu kıtada herkesin kadrosunda isteyebileceği bir isim. Fiziksel olarak her iki pozisyonda da oynayabiliyor, dış şut atabiliyor ve ribaund çekebiliyor. Böyle bir oyuncuyu EuroLeague’de bulmak hiç kolay değil. Fakat Cornelie’nin NBA’den döndükten sonraki kulüp tercihleri onun kariyeri için pek iyi olmadı.
Geçen sezon Real Madrid‘de kendini çok fazla gösteremedi. Ben buna rağmen Madrid’in onu salacağını pek düşünmüyordum ama herhalde yeni kontratta anlaşamadılar ve Cornelie de AS Monaco’yla ülkesine geri döndü. Fakat bir sorun var; Monaco’da da rotasyon çok geniş. Fransız ekibinde John Brown, Donatas Motiejunas ve Donta Hall devam ediyor. Üstüne bir de pivot rotasyonuna Mam Jaiteh geldi. Dolayısıyla Cornelie için rotasyonda geniş süreler bulunmuyor.
Monaco için bakarsak ise fena bir hamle değil. John Brown’dan alamadıkları dış şut bitiriciliğini, Motiejunas’tan da alamadıkları ayak hızını zaman zaman Cornelie’den alabilirler. Çok ihtiyaçları var mı? Açıkçası yok ama çeşitlilik çeşitliliktir.
Keşke Cornelie, daha fazla sürebileceği ve kendisini gösterebileceği bir yere gitseydi de onun EuroLeague’deki seviyesini tam olarak görebilseydik.
Notu: C
Milano’dan 2 Hamle!
Geçtiğimiz senelerde yaz döneminin en agresif takımı olan Olimpia Milano ise şu ana kadar daha düşük bir seviyeden ilerliyor.
Herhalde geçen sezonki büyük hayal kırıklığının bunda biraz etkisi var çünkü normalde Milano‘nun şu ana kadar bir tane yıldız oyuncuyu takıma getirmiş olması gerekirdi. İtalyan ekibi, bunun yerine Paris’te dikkat çeken Ismael Kamagate’yle, tecrübeli guard Maodo Lo’yla anlaştı.
Kamagate transferi burada dikkat çekici olan. 22 yaşındaki Fransız pivotu kariyerinin bir noktasında muhtemelen NBA’de izleyeceğiz. Hatta bu yaz Denver Nuggets‘a gidebileceği de söyleniyordu ama geçen sezon yaptığı büyük atılımdan sonra gelişimine devam etmesi için Milano’ya gitmesine karar verildi.
Kamagate, Fransa basketbolunun son zamanda çıkardığı uzunlara çok benziyor. Fiziksel ve atletizm olarak harika. Yaş aldıkça savunmada bir canavara dönüşebilecek yeteneklere sahip. Ki geçen sezon Paris’te ile Fransa Ligi’nin en iyi savunmacısı seçilerek bunu gösterdi. İşin hücum tarafında ise ham bir oyuncudan bahsediyoruz. El hassasiyetini bile yeni yeni geliştiriyor.
Açıkçası Brandon Davies gibi hücumda yıldız bir oyuncudan sonra Milano’nun bu tarz bir oyuncuya gitmesi de Messina’nın bu sezona dair kafasında daha değişik planlar olduğunu gösteriyor.
Maodo Lo transferinde ise durum biraz daha karanlık!
Ettore Messina, kulübün başına geçtiği günden beri takıma saha içerisinde liderlik edebilecek bir guard arıyor. İtalyan ekibi, bu arayış için ortaya milyonlar dökse de Shabazz Napier dışında Messina’nın tam olarak istediğini alabildiği bir uyum şu ana kadar yakalanamadı. Yaz dönemine Napier ya da Darius Thompson hedefiyla giren Milano, bu iki isimle de anlaşamayınca daha düşük bir profile gitti ve Maodo Lo’yla anlaştı.
Açıkçası ben bu transferi pek anlayamadım. Yıllardır Alman ekipleriyle EuroLeague’de mücadele eden Lo, istikrarsız bir oyuncu. Dahası Milano gibi hedefi yüksek olan bir takım için yedek guard olarak bile yeterli değil. Alman ekiplerinde bile o liderlik rolünü yeterince üstelenemedi. Milano’da yapabileceğini hiç sanmıyorum.
Messina, geçen sezonki hezimetten sonra yetenektense savunmaya ve kendi oyununu dikte edebileceği isimlere gidiyor ama bunu yaparken de bence yetenek faktörünü fazla küçümsüyor. Kamagate iyi bir ekleme olsa da Messina’nın genel olarak bu tercihini çok doğru bulmuyorum. Bu sebepten de C- vereceğim.
Notu: C-
Ismael Kamagate’nin transfer notu: C+
Maodo Lo’nun transfer notu: D
Yago Dos Santos – Kızılyıldız
1.78 boyunda, dış şutu çok iyi, lider karakterli ve yerel ligde şampiyonluğun büyük adaylarını devirerek EuroLeague’e gelen bir oyuncu! Sizce de bu hikaye çok tanıdık değil mi?
Yago Dos Santos, Avrupa’daki ilk yılından favori oyuncularımdan biri haline gelmeyi başardı. Sanırım bunun en büyük sebebi de ilk günden beri kendisini Bobby Dixon‘a çok benzetiyor olmamdan. Brezilyalı oyuncu, adeta Bobby Dixon‘ı yaşı sebebiyle yeterince izleyememiş genç arkadaşlar için gönderilmiş gibi.
24 yaşındaki oyun kurucu, Ratiopharm Ulm ile harika bir sezon geçirdi. 14.3 sayı, 5.8 asist ortalamaları bir yana Ulm’un Almanya Ligi’nde önce ALBA Berlin, sonra Bayern Münih ve en sonunda da FIBA Şampiyonlar Ligi’ni kazanmış olan Telekom Bonn’u geçerek ligi kazanmasında büyük rol oynadı. Aynı bir zamanlar Dixon’ın EuroLeague’e gelmeden önce Pınar Karşıyaka’da yaptığı gibi!
Açıkçası böylesine bir performansın ardından Brezilyalı guardın, Anadolu Efes ya da Fenerbahçe Beko’yla gelmesini ümit etmiştim. Bence her iki temsilcimiz için de çok değerli bir hamle olurdu ama bu sene kesenin ağzını açan Kızılyıldız, ona 3 yıllık bir sözleşme vererek doğru bir hamle yaptı.
Elbette her oyuncu gibi onun da defoları var. Yago, bir kere fazla küçük. Muhtemelen bir 10 santim daha uzun olsaydı NBA’de oynardı ama 1.78 boyu fiziksel olarak bir dezavantaj getiriyor. Diğer bir sorun ise bence biraz önü kapalı. Kızılyıldız, bu yaz Shabazz Napier ve Milos Teodosic’le de anlaştı. Üstelik bir de genç yetenek Nikola Topic var. Elbette Yago’ya da hak ettiği süreleri vereceklerdir ama 24 yaşındaki guard, Brezilya günlerinden beri sahada ortalama 25 dakikadan fazla kalmaya alışık bir oyuncu. Burada daha az sürelerde de verimli olmayı öğrenmesi gerecek.
Yine de Avrupa’da herkes yetenekli oyuncu azlığından şikayet ederken Yago’nun iş yapmama şansı yok. Üstelik sözleşmesi 3 yıllık. Belki bu sene biraz geçiş senesi olabilir ama eninde sonunda kendisini kanıtlayacaktır. Kızılyıldız belki de Napier hamlesi kadar iyi bir transfere imza attı.
Notu: B+
Facundo Campazzo – Real Madrid
Beklenen oldu ve Facundo Campazzo, Real Madrid‘e geri döndü.
Açıkçası bu transfer de İspanyol devini, EuroLeague’de güç sıralamasında bir numaraya taşıdı. Evet, son şampiyonun güç sıralamasında ilk sırada olması beklenen bir şey ama aslında durum pek öyle değildi. Real Madrid, geçen sezon şampiyonluğa ulaşsa da ne kadro olarak ne de oynanan basketbol açısından ilk sıradaydı. Hatta muhtemelen Partizan serisinin 2. maçında olan kavga yaşanmasaydı, İspanyol devi sonu şampiyonlukla biten hikayeye sahip olamayacaktı.
Real Madrid’in sorunu ise oyunu tüm sezon boyunca sürükleyebilecek bir isme sahip olmamasıydı. Playoff ve Final Four’u harika geçirse de Sergio Rodriguez ile Sergio Llull, yaşları sebebiyle bunu yapabilecek durum da değiller. Takımın yeni yüzleri Dzanan Musa ile Mario Hezonja ise potansiyele sahip olsalar da henüz o seviyede değiller.
Facundo Campazzo ise Real Madrid’in aradığı takımı sürükleyen lider oyuncu rolünü rahatlıkla üstlenebilir çünkü daha öncesinde bunu, bu forma altında başarıyla yaptı. Yeni dönemde de aynısını beklemememiz için hiçbir sebep yok. Arjantinli yıldız, NBA’den fiziksel olarak gayet iyi döndü ve içindeki Güney Amerika kanı, başarı için onu sürekli aç tutmaya devam ediyor.
Campazzo’nun bu liderliği üstlenmesi Real Madrid adına her türlü artı yazacak. En basitinden hem yaşlı çekirdeğin normal sezonu daha rahat geçirmesini sağlayacak hem de Musa ile Hezonja’nın üstündeki baskıyı azaltacak. Dahası işin savunma tarafında Real Madrid gerçekten korkutucu bir takım haline gelecek.
Biliyorsunuz, Walter Tavares zaten bu konuda Avrupa’da tüm dengelerini değiştiren bir yıldız. Onun yanına kısa savunmasına Campazzo gibi yıpratıcı bir oyuncu katınca Real’in savunma gücü rakipler için kabus olacak.
Tabii ki basketbolun içerisinde sakatlık ve form düşüklüğü var ama İspanyol devi, Campazzo ve Tavares’i kadrosunda tuttuğu sürece her sezona favori olarak başlar. Dolayısıyla Real Madrid, bu transferlerle sadece gelecek sezonu değil, gelecek yılları da garanti altına aldı.
Daha öncesinde sadece iki transfere A notunu vermiştik. Bu transfer de aynısını hak ediyor.
Notu: A