by Semih Tuna/ stuna@eurohoops.net
2022-23 sezonunun sonlarına doğru koç Andreas Pistiolis ile yollarını ayıran Galatasaray NEF, takımın başına Karadağlı koç Zvezdan Mitrovic’i getirmişti. Kariyerinde Galatasaray‘dan önce AS Monaco’da görev alan ve EuroCup şampiyonluğu yaşayan koç Mitrovic, artık sarı-kırmızılı ekibin başarısı için çabalıyor.
Yeni sezonun başlamasına artık çok az bir süre kala Zvezdan Mitrovic, Eurohoops’a özel kapsamlı ve geniş açıklamalarda bulundu.
S: İlk olarak basketbola başladığınız zamandan da öncesine gitmek istiyorum. Okuduklarıma göre siz de her çocuk gibi ilk futbolu denemişsiniz. Su topu oynadığınızı bile gördüm. Sizi basketbola iten ne oldu?
C: Bütün çocuklar gibi ben de futbolla başladım. Futboldan sonra hentbol da oynadım. Belki de en iyi oynadığım spor hentboldu. Açık sahada oynuyorduk, eve dizlerim kan dolu şekilde döndüğümde vefat eden annem bana ‘kapalı alanda yapılan sporlara yönel, açık alanda değil’ derdi. Futbol ülkemizdeki bir numaralı spordu fakat basketbol da açık ara ikinciydi. Yedinci ya da sekizinci sınıftayken genç oyuncuların seçildiği bir programa gitmiştim. Beni seçtiler, sonra basketbol oynamaya başladım. Divac, Kukoc, Radja, Djordjevic gibi oyuncuları gördüm ve onlarla aynı seviyede olmadığıma karar verdim. Milli takımda oynuyordum, sayı da atıyordum fakat onların benim seviye olarak çok üstümde olduğunu anladım. Böylece bütün odağımı profesyonel basketbolcu olmaktan çevirdim. 18 yaşında askere gittim. Askerden sonra da oynamaya devam ettim fakat aynı odakta değildim. Bir yandan ekonomi okuyor, bir yandan basketbol oynuyordum. Takımımla Karadağ şampiyonasını kazandık ve ikinci lige, Pro B’ye yükseldik. Orada 22 yaşındayken koçluğa başladım. Takımda asistan koçluk yapıyordum. Başlama hikayem böyle.
S: Bir keresinde ‘Goran Poli Bojanic ile Dusko Vujosevic benim için herkesten farklı bir konumda’ demiştiniz. Bunun sebepleri ne?
C: Goran Poli Bojanic benim ilk koçumdu. Beni asistan koç olarak çağıran o olmuştu. Bu benim kariyerimi tamamen değiştirdi. Basketbol kariyerimi amatörden profesyonelliğe taşımıştı. 1994, 1995 gibi ABD’den video kasetleri sipariş ediyor ve onları izliyorduk. Koçun İngilizce bilmediğini, bu yüzden videolara altyazı koydurduğumuzu hatırlıyorum. Bu konuda çok meraklıydık. Onunla birlikte gerçekten sıkı çalışmıştık. Benim için harikaydı çünkü çok fazla şey öğrendim. Ondan sonra genç takımla günde beş-altı saat çalışmaya başladık. Basketbol eğitimim konusunda Poli ve Dusko ile geçirdiğim o zamanlar benim için gerçekten çok önemliydi. Ondan sonra da şansım yaver gitti ve Zeljko Obradovic, Svestislav Pesic gibi Yugoslav basketbolunun önemli figürleriyle bazı seminerlerde çalışma fırsatım oldu. Takımım beni bu tarz birçok seminere yolladı. Benim gibi genç bir koç için bunlar çok eğitici oluyordu. Beni geleceğin koçlarından biri olarak gördüler. Minnettarım.
S: Ukrayna’da geçen 12 yıl… Ukrayna tercihini anlıyorum fakat neden 12 yıl?
C: Bu oldukça ilginç bir hikaye. Baş antrenör olmaya karar verdim. Beni ikinci ligdeki başka bir takıma yolladılar. Baş antrenör oldum fakat oyuncuların yarısı benden büyüktü. Harika bir deneyimdi. Gerçekten baş antrenör olmak çok istiyordum. O zamanlar birinci ligde iki takım vardı. Bana şans tanımak için zamanları yoktu, anlıyorum. Özellikle Buducnost ligin en iyi takımıydı, bütçeleri çok yüksekti. Yugoslavya’nın en iyi oyuncuları orada oynuyordu. 1996, 1997 yıllarından bahsediyorum.
Bogdan Tanjevic’ten bahsetmeyi unuttum. Beni Buducnost’a asistan olarak geri getiren o oldu. Ben ise cidden Karadağ’ın üst seviye takımlarında baş antrenör olmak istiyordum. Menajerimden bana uygun bir iş bulmasını istedim. Almanya ikinci liginden de teklifler geldi fakat Khimik adında bir takımın misyonlarını bana açıkladılar. Büyük hedefleri vardı, bugüne kadar çalıştığım en iyi spor salonunu inşa etmişlerdi. Genç oyuncuların da yer aldığı bir piramit inşa etmek istiyorlardı. Ben de daha önce gençlerle çalışmıştım, bu konuda tecrübem vardı. Benim için harika bir sınavdı. Oraya gittim ve beş sene geçirdim. O dönemlerde de Ukrayna’da hem basketbol, hem de ülkedeki her şey gelişiyordu. Avrupa basketbolu haritasında yer almıyorlardı fakat orada iyi iş çıkardım. Oradan sonra Krivbas’a gittim ve şampiyonluk yaşadım. Sonra da Budivelnik’te bir sezon çalıştım.
Benim normal bir hayatım var, ailem her şeyden önce gelir. Eşim ve üç çocuğum var. Çocuklarımın okulu başladı ve biz de birlikte hareket ettik. Bazı teklifler gelmişti fakat ciddi seviyede değildi. Benim hedefim bir Rus takımıyla anlaşmaktı. Onlardan da teklif geldi fakat sonra savaş başladı, her şey değişti. Ukrayna benim için harikaydı. Şartlar güzeldi, iyi sonuçlar aldım, aldığım maaş ve her şey güzeldi. Sadece ciddi bir teklif gelmesini beklemiştim. Ukrayna’dan sonra hedefim Rusya’ydı, bu yüzden orayı düşük bir seviye için bırakmak istemedim. Ne yazık ki savaş durumu oldu ve geri döndüm. Hikaye böyle.
S: Ukrayna macerasından sonra Monaco’ya gittiniz ve Pro B’deki takımınızda Moustapha Fall vardı. O zamanlar Fall’da EuroLeague finalinde ilk beş başlayacak potansiyeli görmüş müydünüz?
C: Monaco’nun Pro B takımında mart ayından mayıs ayına üç ay koçluk yaptım, tam 11 maç. Bütün yıl Moustapha, Sırbistan’dan bir antrenörle bireysel çalışmalar yaptı. O antrenör gerçekten özel bir isimdi ve Moustapha ile her gün çalıştı. Oyuncu da gelişim gösterdi. Bacaklarından yaşadığı sakatlıklar onun için bir problemdi. Önemli gelişim kaydetti. Daha fazla süre almaya başladı. ASVEL’deyken de onu takıma katmak istedim, Monaco’da da onu istemiştim. Fakat büyük paralar için oynayan harika bir oyuncu haline gelmişti. Gerçekten de oyunu değiştirdi. O, iyi bir insan. Çok uzun fakat normal bir şekilde koşabiliyor. Modern basketbolda uzunların yeri olmadığı söyleniyor fakat günün sonunda Tavares ve Fall oyunu değiştirdi. Fakat tabii ki onlar gibi sahayı kat edebilen, ikili oyunlarda adam değişebilen uzunları bulmak kolay değil.
S: Monaco’daki ilk sezonunuzda Fransa Ligi normal sezonunu lider bitirdiniz. Bu harika bir başarıydı. Tenerife’deki ilk BCL Final Four’unuzu da hatırlıyorum, ben de oradaydım. Turgay Zeytingöz’ü o zamanlardan tanıyor muydunuz?
C: Rakip olmaya başladığımız zaman onunla tanıştım. Gruplarda Banvit ile oynamıştık. Final Four’dan sonra bir sonraki sezon da gruplarda oynamıştık.
S: Monaco’da oyun kurucunuz Dee Bost’tu. Bost, Galatasaray için de önemli bir isimdi. Sizin için de öyleydi, değil mi?
C: Evet. İki kez birlikte çalıştık. EuroCup’ı kazanırken de, öncesinde de benim ana oyuncularımdan biriydi. Onu Buducnost zamanlarından tanıyorum.
S: 2019 yılında Karadağ’ı Dünya Kupası’na taşımıştınız. O zamana kadar nüfusu o kadar az olan bir ülke Dünya Kupası’nda yer alamamıştı. Bu başarı size neler hissettirdi?
Dünya Kupası’na gittiğimiz an ve EuroCup’ı kazandığımız an benim için en önemli iki andı, en büyük iki başarımdı. Pencere sisteminde oynamaya başladık. İlk iki maçta Slovenya ve İspanya ile karşılaştık. Kaybettik ve herkes hayal kırıklığı yaşadı. Pencereler devam ettikçe daha iyi oynamaya başladık.
Dürüst olmak gerekirse bu pencere sistemi daha farklı olabilirdi. Futbol gibi olmuyor. Futbolda her oyuncu gidip milli takımında forma giyebiliyor. Letonya ile oynuyorduk, aynı zamanda Olympiakos – Real Madrid maçı vardı. Herkes de o maçı izliyordu. Bence bunlar yanlış. Umarım FIBA ve EuroLeague bu konuya güzel bir çözüm getirebilir.
S: Artık tek bir pencere var o da şubat ayında. Yeni sisteme dair düşünceleriniz neler?
C: Ben bu sistemi sevemiyorum. Futbolda ne zaman böyle bir şey olsa dünyadaki bütün ligler duruyor. Avrupa için de bunu uygulayabilirseniz harika. En iyi oyucularımız olmadan oynuyoruz. En güzel örnek Fransa. Pencereleri farklı bir takımla, turnuvaları bambaşka bir takımla oynuyorlar. O oyuncuların kötü hissettiğini görebiliyorsunuz. Tamam, Karadağ’da Fransa kadar fazla oyuncu yok. Karadağ dışından iki ya da üç oyuncumuz var. Letonya’yı yendik, sonra EuroLeague ve NBA’den oyuncular geldi ve farklı takımlarla karşılaştık. Bence bu durum spor mantığının tamamen dışında. Bir şeylerin kesinlikle değişmesi gerekiyor. Bir pencere tabii ki daha kolay fakat önceden böyle değildi.
S: Monaco ile geçirdiğiniz ikinci dönemde kazandığınız EuroCup’tan bahsettiniz. O sezon öncesinde favorilerden biri olarak görülmüyordunuz. Daha önceden final maçlarını ‘yürek’ kazanır demiştiniz. Gerçekten de öyle mi?
C: Koronanın patladığı yıl başlamıştık. Kadromuzda sekiz ya da dokuz profesyonel oyuncu vardı. Monaco tarihinin en düşük bütçesiydi. EuroCup’ta oynadığımız ilk grupta en iyi savunma takımıydık. İlginçti. Sonra Rob Gray ile imzaladık ve ikinci grupta en iyi hücum takımı olduk. Takımın özgüveni tamamen yerine gelmişti. Buducnost’a karşı zor bir seri oynadık. Bir sayıyla kaybettiğimiz maçtan sonra onları Slovenya’da yenmiştik. Takım oyunun iki yönünde de harika basketbol oynuyordu, genç oyuncular bile. Gerçekten keyif alıyor ve yüreğimizi sahaya koyuyorduk. En önemli maç ise Gran Canaria maçıydı, onları deplasmanda yenmiştik. Pro B’den EuroLeague’e giden yolculuk… Harika zamanlardı.
S: Monaco’nun Final Four oynadığı kadro sizin yönetiminizde kurulmuştu fakat yollarınız beklenenden erken ayrıldı. Son Monaco döneminizden kalan herhangi bir pişmanlığınız var mı?
C: Hayır, iyi bir şekilde ayrıldık. Kimse beni kovmadı. Oyuncu alırken bazı hatalar yaptım. Takımda çok şey değişmişti. Bir bütçeyle başladık, ekim ayında o değişti. Yeni başkan geldi. Geri dönüp baktığımda oyun tarzıma ve karakterime uyan farklı oyuncular seçebilirdim. Fakat Monaco ile kurduğumuz harika ilişki hala devam ediyor. ASVEL’de ise durum tamamen farklı.
Monaco ile anlaşmaya vardık. Yollarımızı ayırmanın zamanının geldiğine karar verdik. Günün sonunda şu anda ben de, Monaco da, yeni koç Obradovic de iyi iş çıkardı. Monaco şu anda EuroLeague’in en iyi takımlarından biri. Harika bir organizasyonları var. Onları hala takip ediyorum. Ukrayna’dan sonra orada beş yıl geçirdim. Oraya ne zaman gitsem beni güzel ağırlıyorlar. Orada sahte insan yok. Monaco’nun Galatasaray, Partizan ya da Buducnost gibi taraftarları yok, basketbola dair bambaşka bir yaklaşımları var. Orada herkesi kucaklıyorlar, insanlardan iyi enerji alıyorsunuz. Oraya gitmek her zaman güzel.
S: Kariyerinizde pek çok şey başardınız. Galatasaray için başarı çıtası ne olacak? EuroLeague’i kazanmış rakipleriniz var.
C: Benim için Galatasaray bütün tarihi ve taraftarlarıyla ilgi çekici bir kulüptü. Beni aradıklarında gerçekten sürpriz olmuştu. İtalya’da tatildeydim. Dejan Radonjic benim arkadaşımdır, Panathinaikos‘tan ayrıldıktan sonra eşlerimizi de alıp birkaç gün tatile çıkmıştık. Toscana’da harika bir gezi yaptık. Sonra menajerim beni aradı, ben de ‘Tamam, güzel’ dedim.
İstanbul’a uçtum. Şaşırtıcıydı. Bu görev benim için büyük bir sınav, büyük bir motivasyon. Benim için her şey yeni. Bugünlerde bütün boş vakitlerimi Türkiye Ligi’ni, özellikle de yerli oyuncuları izleyerek geçirdim. Bu oyuncuların pek çoğunu tanımıyorum fakat izleyip görmek istedim. ABD’den, Balkanlar’dan oyuncular getirebiliriz fakat bence güçlü yerli oyuncular bulmak çok ama çok önemli. O oyuncular takımın yüreğini oluşturmalı. Kariyerim boyunca veteran ya da genç fark etmez, hep iyi yerli oyuncularım oldu. Fakat oyuncuları yerli ve yabancı olarak görmüyorum. Herkesle oynamayı hep sevdim.
S: Ben de size bunu soracaktım. Sedat ve Ege Tan siz gelene kadar çok oynayamıyordu. Şu anda elinizde güçlü bir yerli kadrosu var, belki de Galatasaray’ın yıllardır sahip olmadığı kadar güçlü.
C: Ben her oyuncuya şans vermek istiyorum. Oyuncular bu şansı kullanmalı. Dokuz maç oynadık ve bu maçlarda 10 oyuncum 20’den fazla dakika ortalaması tutturdu, iki tanesi de 15 dakika oynadı. Gerçekten de herkese şans vermek istiyorum. Benim sistemimde oynamak kolay değildir. Şu anda benim için yeni bir ortamdayım. İlk olarak kendi takımımı, sonra da rakipleri keşfetmek istiyorum. Kariyerim boyunca hep takımlarda uzun süre çalıştım: Khimik’te beş yıl, Monaco’da beş yıl… Bir sistem inşa etmek istiyorum. Bu zor bir yol fakat takıma denge ve istikrar getiriyor. Herkes için zor olacak. Bütün takımların potansiyeli ve kalitesi var. Takımımı hazırlamak zorundayım. Birkaç hazırlık maçı oynadık, antrenman yapmak için çok vaktimiz kalmadı. Lig başladıktan sonra Şampiyonlar Ligi için bir haftamız daha olacak. Yaz döneminde milli takımda olan, sakatlık yaşayan isimler oldu. Şu anda oynadığımız hazırlık maçları benim için iyi bir resim çizdi. Antrenman yapmadan bir şey inşa edemem. Galatasaray potansiyelli bir takım.
Galatasaray taraftarlarının beklentisi yüksek fakat herkes Efes, Fenerbahçe ve Karşıyaka gibi takımların bütçe seviyesinin farkında olmalı. Fakat Monaco ile EuroCup’ı kazanırken de takım tarihinin en düşük bütçesiyle oynamıştım. Para yardımcı olabilir, evet fakat eğer iyi karakterli oyunculardan iyi bir takım inşa eder ve iyi bir kimya oturtursanız… Bu en önemli şey. Bütün bunlar bir süreç, göreceğiz.
S: Galatasaray’a geldiğinizden beri beş-altı ay geçti. İlk geldiğinizde sizce takımda eksik olan neydi?
C: Geldiğimde tamamen hazırlıksızdım. BSL’de oynanan yarı final ve Trimble, Bost, Kerry gibi oyuncularla oynanan iyi basketboldan sonra oluşan büyük beklentiler… İyi bir kadro vardı, harika oyuncular vardı. Eğer kadroda devamlılığı sağlayamazsanız işiniz çok zor. Galatasaray EuroCup’ı kazanıp EuroLeague’e gittikten sonra Ataman takımdan ayrıldı, o dönemden beri kaç farklı koçla çalıştılar bilmiyorum. Beş, altı? Peki kaç oyuncu değişti? Bu şekilde nasıl iyi sonuçlar alabilirsiniz ki?
Ara ara başarı elde edebilirsiniz fakat her sene takım değişirse istikrarlı şekilde başarılı olamazsınız. Ciddi bir yapı inşa etmek çok zor olur. Çok değişim yaşamayan bir takımla çalışmanız gerekir. Tamam, bazı oyuncular daha yüksek seviyeye gidebilir. Monaco’da da bu konuda problem yaşamıştım. Sezon bitti ve her oyuncuya daha büyük teklif geldi, onlar da ayrıldı. Fakat eğer çekirdeğinizi korumazsanız rekabet edemezsiniz. Dediğim gibi, benim için yeni bir macera. Her şeyi keşfetmeye çalışıyorum: kendi takımımı, rakip takımları… Göreceğiz. Şu anda takımın antrenmanlarda gösterdiği performanstan mutluyum. Maçlarda her takım gibi sorunlar yaşadık fakat herkese şans verdiğimi görüyor olmalısınız. Her maçta 10-15 dakika iyi oynadığımız dönemler de oldu. Oyuncular yeni sisteme, yeni hedeflere, yeni sınavlara uyum sağlamalı. Efes ya da Fener‘de oynamak ile Gala’da oynamak birbirinden çok farklı. Farklı bir yaklaşımınız olması gerekiyor. Eğer iyi yerli oyuncularımızı en kısa zamanda adapte edebilirsek bizim için çok daha iyi olacak.
S: Kariyeriniz boyunca iyi bir savunma koçu olarak öne çıktınız. Buradaki ilk maçınızda da Merkezefendi’yi sezonun en düşük skorunda tuttuğunuzu hatırlıyorum.
C: Bu tarz şeyler olabiliyor. Bilmiyorum. ‘Kaptanı oyun kurucuya verdim ve sonuç bu!’ gibi bir durum yok. İyi bir sistem oluşturmak oyunculara bağlıdır. Fransa’da inanılmaz atletik oyuncularla çalıştım. Şimdi ise önümde çok farklı profilde bir takım var. Bu takım hakkında garip olan ise şu: Normalde yerli oyuncular iyi savunmacı, yabancı oyuncular iyi hücumcu olur. Burada durum tam tersi. İyi savunma yapan oyuncularım yabancı (gülüyor). Resmen bir şaka gibi. Radebaugh ve Walden takımdaki en iyi iki savunmacı. Miralem de pick&roll savunmasında iyi. İsmet ve Buğra ise tamamen farklı (gülüyor). Bu durum biraz garip.
S: Akwasi Yeboah ve Miralem Halilovic takıma ilk gelen isimlerdi. İnsanların daha büyük isimler beklediğine yönelik pek çok yorum yapıldı. Siz bu transferleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu seçimlerin arkasındaki sebep neydi?
C: Bence Halilovic harika bir oyuncu. Ondan büyük bir isim bilmiyorum. Belki bir milyonumuz olsa daha büyük isimler alabilirdik fakat bütçem belli ve ona göre hareket etmek zorundayım.
Yeboah’ı da Darüşşafaka‘da oynarken izliyordum. Onu da beğeniyorum. Kaptanımızla aynı pozisyonda, üç numarada oynuyor. Kaptanımız hala fiziksel olarak iyi durumda. Çok iyi oynayabiliyor ve takıma lider olarak yardımcı oluyor. Onun pozisyonuna büyük bir isim transfer etmek istemedim. Takımım için çok önemli olduğunu düşünüyorum. Onun savunmadaki enerjisini herkes takip ediyor. Akwasi de iki pozisyonda oynayabilen bir oyuncu. Efes‘e karşı oynadıkları playoff serisini izledim. Clyburn’e karşı iyi savunma yaptı. Clyburn maça oldukça iyi başlamıştı fakat Akwasi oyuna girdiğinde ona karşı iyi iş çıkardı. Kendisi çok iyi bir insan. Özgüveni yerinde ve daha da iyi olacak. Dediğim gibi, çok büyük bir bütçemiz yok, bunu da düşünmek zorundayım. Yorum yapmak kolay, ben de iki milyona oyuncu almak isterdim. Fakat ben de, yönetim de bütçeyi düşünmek zorundayız. Kolay değil. Bazı hatalar yapılabilir fakat kim hata yapmıyor ki? Monaco’dayken de bazı oyuncularla imzalamıştık, iki-üç ay sonra hata olduğunu anlamıştık. Bu durumları değiştirebiliyoruz. Akwasi’ye gerçekten inanıyorum. Maçlarda oldukça iyi oynadı. Hücumda da savunmada da iyiydi. Hücumda daha da gelişebilir. Ona şans veriyorum çünkü hak ediyor. Hem üç, hem dört numarada oynuyor ve harika bir insan. Onun çok daha iyi olmasını bekliyorum. Eğer bir hata yaparsam da o hata benim hatamdır.
S: Sonrasında ise Jonah, Corey ve Jarrell’i kadroya kattınız. Bu EuroLeague oyuncularını kadroya katmak ne kadar zordu?
C: Bu oyuncular EuroLeague’de oynuyordu fakat rolleri çok büyük değildi. Aldıkları dakikaları kontrol edebilirsiniz. Deneyimleri vardı. Şampiyonlar Ligi deneyimi olan oyuncularımız da var. O oyuncularla ben konuştum. Ben, Turgay ve yönetim onlara misyonlarımızı açıkladık: ‘Burada yeni, iyi bir takım inşa ediyoruz. Galatasaray büyük bir kulüp, İstanbul harika bir şehir’. Şu anda da iyi oynadıklarını görüyoruz. Ne yazık ki Corey dört maç kaçırdı. Onun dışında hepsi için iyi bir uyum süreci geride kaldı. Daha fazla para alıp bençte oturmak yerine maç oynamayı tercih etmeleri hoşuma gitti.
S: Kariyerinizde ilk defa bu kadar büyük bir taraftar kitlesi olan takımda çalışıyorsunuz. Bu durum size ekstra motivasyon veriyor mu? Gala’nın milyonlarca taraftarı olsa da son yıllarda basketbola olan ilginin azaldığını görüyoruz. Sizin için bu insanları tekrardan salona getirmek ne kadar önemli olacak?
C: Eğer iyi sonuçlar alırsak taraftarlar da salona gelecektir. Sadece Partizan kötü oynarken bile çok büyük destek görebilir. Herkes biliyor ki Galatasaray’ın neredeyse bütün taraftarları futbol için takımı tutuyor. Futbol takımımız şu sıralar Şampiyonlar Ligi’nde oynuyor, böylece herkes futbola odaklanıyor. Bu durumu çok iyi anlıyorum. Sadece iyi sonuçlar taraftarları salona geri getirebilir. Belki de oyuncuların çok iyi mücadele ettiğini görürler. Oyuncularım gerçekten her sayı, her an için savaşıyor. Benim hedefim de her maç için iyi bir takım inşa etmek. Bir sonraki maç her zaman en önemli maçtır. Benim yaklaşımım hep böyle oldu. Tabii ki herkes kazandığımızı görmek, galibiyetleri kutlamak istiyor. Takımın kaybettiğini görmek istemiyor. Fakat Karadağ’da olduğu gibi, her zaman sezonun nasıl bittiği hatırlanır. Çok yaşlı bir koç değilim fakat işimde 30 yıl tecrübem var. Belki bu durum oyuncular için baskı yaratıyordur fakat ben böyle şeyleri görmüyorum. Artık herkes sosyal medyadan yorum yapabiliyor. Ben bunları düşünmüyorum.
S: Yaz döneminde devşirme oyuncular konusunda pek çok tartışma yaşandı. Bazı koçlar bu durumu savunurken bazıları ise karşısında duruyor. Sizin görüşünüz ne?
C: Ben devşirme oyunculara tamamen karşıyım. Kendi oyuncularınızla oynamak en iyisi. Özellikle de bu oyunculara pasaport verilmesini ve yerli oyuncu olarak oynamalarından hoşlanmıyorum. Hele Türkiye gibi 90 milyon nüfusu olan bir ülke kendi oyuncularıyla oynamalı. Karadağ’da her zaman bir oyun kurucumuz oldu. Perry, hatta Radebaugh’ın bile Karadağ pasaportu var. Fakat ben bu duruma karşıyım. Belki bir oyuncu bir ülkede beş-altı sene oynadıktan sonra sorun olmayabilir. Fakat transfer oluyorlar, ertesi gün pasaport ellerinde oluyor. Hatta pasaport için para ödeniyor. Hadi ama. Bu durum bence tamamen spora aykırı.
Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!
NBA gündemindeki son gelişmeler için tıklayın!
2023-24 EuroLeague kadrolarına ve transferlerine ulaşmak için tıklayın!
Eurohoops’un DEV Dünya Kupası rehberine ulaşmak için tıklayın!