By Utkan Şahin / info@eurohoops.net
Sonunda!
Avrupa basketbolunun gözbebeği, en sonunda geri döndü. Çok özlemişiz ama insan, bazen görmediği şeyleri ne kadar özlediğini fark edemiyor ama maçları izlemeye başladığımızda bu organizasyonu ne kadar özlediğini daha iyi anladık.
EuroLeague marşının bu Kızılyıldız tribünleri önünde pek şansı yok 😍pic.twitter.com/Kp1iNUdd0G
— Eurohoops Türkiye (@EurohoopsTR) October 5, 2023
Sonuçta böylesine tüyleri diken diken eden anları başka hangi organizasyonda görebiliyoruz ki!
EuroLeague’in ilk haftası genel itibariyle böyleydi. 18 takımda hazır gözükmedi ve Maccabi dışında iyi basketbol oynayan bir takım da görmedik ama sahadaki mücadele, hırs ve çekişme göz önündeydi.
Eurohoops Fırın ise ilk haftanın ardından kolları sıvadı ve sizler için gözüne takılanları ele aldı. Aslında konuşulacak çok fazla konu ve takım var ama sizleri yormamak adına 3 konu üzerinden ilerledik. Gelecek haftalarda ise diğer takımları ve konuları ele alacağız.
Hazırsanız, karşınızda ilk haftanın “Not Defteri”!
Anadolu Efes’in Acı Reçetesi!
Her takımın defosu vardır. Mükemmel denilen takımların bile vardır. Bu defoların bazıları kadro kurulurken göz önündedir. Bazıları ise takım sahaya çıktığı zaman görülür.
Koç Erdem Can yönetiminde yeni bir döneme başlayan Anadolu Efes ise ilk hafta Barcelona deplasmanında defolarını ortaya koydu. Üzücü kısmı ise bu defolar aslında kadro kurulduğu zaman ortadaydı.
Anadolu Efes‘in uzun rotasyonu Barcelona deplasmanında hiç iyi bir iş çıkaramadı. Ribaundlarda Katalan ekibinin kurduğu büyük üstünlük bir yana (35-25), Efes uzunları savunmalarıyla Barcelona’nın hücumdaki çaresizliğine de çare oldular. Sezona kötü giren Barcelona aslında hücumda istikrar ve verim yakalama konusunda sorun yaşayan bir takım ama Barcelona kısaları, sürekli Efes uzunlarının ikili oyun savunmasına saldırarak maçı kontrol etmeyi başardı.
Barcelona’nın iki uzunu Jan Vesely ve Willy Hernangomez’in 15/19 saha içiyle 34 sayı atması zaten her şeyi özeti.
Yaz döneminde Efes’in kadrosu kurulduğu zaman lacivert beyazlıların böyle bir problem yaşaması bekleniyordu. Belki bu kadar dramatik bir problem beklenmiyordu ama Barcelona deplasmanı, acı reçeteyi ortaya koydu.
Peki bu kadar büyük bir fark neden kaynaklandı?
Efes’in uzun rotasyonu Tibor Pleiss, Ante Zizic ve Tyrique Jones üçlüsünden oluşuyor. Pleiss’i bu maç için çok suçlayamayız. Sadece 3 dakika sahada kaldı ve Alman pivot genellikle sezonun devamında form tutan bir oyuncu. Erdem Can’ın çok iyi tanıdığı Tyrique Jones ise ilk kez bu seviye oynuyor. Amerikalı uzun aslında hücum tarafında fena değildi ama işin savunma tarafında devamlılık ve konsantrasyon açısından düşük seviye kaldı.
Yine de bana sorarsanız, Efes’in problemi daha çok Ante Zizic’ten kaynaklandı. Hırvat uzunun sahada olduğu her anda Barcelona sadece tek bir şey yaptı: Zizic’in yavaş ayaklarına hücum!
Açıkçası bu bir sürpriz değil. Bundan sonra da Efes’in rakiplerini buna sürekli saldıracak. Bence asıl sorun; Efes’in Zizic’i bu kadar sahada tutmak zorunda olması. Pleiss’in da böyle bir sorunu olduğunu düşünürsek Jones dışında – ki onunda bu seviyede neler yapabileceği henüz belli değil – Efes’in bu sorunla yaşamak zorunda!
Koç Erdem Can’ı bu konuda çok suçlayamam çünkü Zizic ve Pleiss’in kontratları geçmişten devam ediyor ve o da haliyle bu kadar para verilen bir oyuncuyu kullanmaya çalışıyor. Lakin ben bunu doğru bulmuyorum. EuroLeague seviyesinde rakiplerinize böylesine bir defoyu sunarsanız, cezalandırılırsınız. Bence Zizic’in sürelerinin 10 dakikayı geçmemesi gerekiyor. En azından böylesine zorluk seviyesi yüksek maçlarda!
Efes’in gerekirse daha kısa beşlerle sahada kalıp oyunu başka bir noktaya taşıması gerekiyor. Sonuçta Zizic sahadayken de ribaundlarda üstünlük kuramıyor.
Açıkçası koçu anlayabiliyorum ama sadece kontratı var diye oynatmayı da kabul edemiyorum. Aynısını Fenerbahçe Beko için Calathes adına da söyleyebilirim. Bu tarz oyuncular belki eskiden değerliydi ama şu anda takıma güç katacağına, defo getiriyor.
Barcelona deplasmanında bu açıkça gözüktü. Belki maçın sonunda Barcelona, 17 sayı gibi önemli bir farkla kazandığı için iki takım arasındaki fark büyük gözükebilir ama aslında Efes, ilk 3 çeyrek çok da kötü oynamadı. Hatta zaman zaman oyunu kontrol eden taraftı. Darius Thompson biraz daha gününde olsaydı, lacivert beyazlılar dengeyi daha da lehine çevirebilirdi.
Efes yeni bir düzene geçiyor ve koç Erdem Can’ın düzenlemesi, geliştirmesi ve gelecek için planlaması gereken birçok şey var ama bana sorarsanız, burada ilk adımı uzun rotasyonu için atması gerekiyor.
Fenerbahçe Beko Gerçekten Kötü Mü Oynadı?
Fenerbahçe Beko, sezonu EA7 Armani Milano gibi önemli bir rakibi karşısında galibiyet alarak açtı ama ilginçtir maçtan sonra sosyal medyadaki hava, sanki sarı-lacivertliler maçı kazanmış gibi değildi.
Eleştiri iyidir. Hele de sezon başında yapılan eleştiriler çok iyidir. Sonuçta Fenerbahçe gibi sezonun sonunda hedefi Final Four olan takımlar için, normal sezon bir maraton ve sezonun sonunda başarılı olup olmamak bu maratonda gösterdiği gelişimle bağlantılı. Bu açıdan eleştiriye açık olmak doğru ama peki eleştiri doğru noktaya yapılıyor mu?
Maçın ardından Fenerbahçe’nin oynadığı basketbolla ilgili yapılan eleştirilerin odak noktası hücumdu. Sarı lacivertlilerin hücumda fazlasıyla birebir oynadığı ve bunun sezonun devamında başarılı olamayacağı yazılıp, çizildi. Elbette bu bir bakış açısı ama açıkçası bence çok doğru değil. Basketbolda tek bir doğru yoktur ve planınızı doğru uygularsanız başarılı olma ihtimaliniz hep vardır. Birebir temelli bir basketbol planı için de bu geçerli.
Bütün seçenekler tükenmişken Tyler Dorsey sahnede 🔥pic.twitter.com/t2BNtJBYRi
— Eurohoops Türkiye (@EurohoopsTR) October 6, 2023
Milano maçının karar verici noktası Itoudis’in Wilbekin’i daha fazla oyun kurucu gibi kullanmasıydı. Oyunun ritmini de kontrolünü de ona bıraktı. Bu tercih sadece onunla da ilgili değildi. Milano da Fenerbahçe’yi buna itti.
Fenerbahçe, geçen sezon Pierre ve Hayes sayesinde forvetlerde rakiplerine büyük bir üstünlük kurmuştu. Messina, bu üstünlüğü Fenerbahçe’nin sağlayamaması için sürekli fizikli beşlerle oynadı. Sarı-lacivertliler, geçen sene hücumda sürekli Pierre ve Hayes’in sırtı dönük hücumlarına başvururdu. Hayes bu maçta bunu hiç kullanmadı. Pierre ise birkaç kez denedi ama arkasında fiziksel olarak güçlü Shavon Shields ve Nikola Mirotic’i bulunca çok da başarılı olamadı.
Itoudis de oyunu buradan zorlamaktansa kısalara yıktı. Onların birebirlerinin oyunu yönlendirmesine izin verdi ve karşılığında da Dorsey – Wilbekin ikilisinden 34 sayı ve 7 asist aldı. Tabii birebirler aynı verimi her maç vermeyebilir ama en azından bu maç için işe yaradığı kesin.
Bu noktada önemli soru şu; bu tek maçlık bir plan mı? Eğer öyleyse zaten ortada konuşulacak bir şey yok. Lakin Itoudis, bunu bir sezon planı olarak düşünüyorsa konuşulacak birkaç nokta var.
Açıkçası Raul Neto’nun sakatlığı sonrası koç Itoudis’in buna yönelmesi de çok mantıksız gelmiyor. Fenerbahçe geçen sezon hücumda Calathes ve Guduric‘in kontrolünde ilerleyip, Wilbekin ve Dorsey’i daha çok bitirici gibi kullanmıştı. Açıkçası bu plan, bir noktada yetersiz kaldı. Üstelik Nigel Hayes-Davis ve Dyshawn Pierre’nin harika bir sezon geçirmesine rağmen!
Dorsey eklemesinden sonra Fenerbahçe’nin elinde birebir skorunu bu kadar üretebilecek oyuncu varken Itoudis’in bu yeteneği ön plana çıkartması bana çok saçma gelmiyor. Dahası henüz sezonun ilk haftasından bahsediyoruz. Fenerbahçe, bu planla ilerleyecekse özellikle topsuz oyunda tempoyu geliştirmesi gerekiyor. Hücumu çeşitlendirmek adına da Motley, Sestina, Sertaç gibi pozisyon yaratılması gereken oyunculara uygun beşler oluşturması lazım. Açıkçası bunlar çok zor işler değil.
Bence asıl konuşulması gereken nokta; savunma! Fenerbahçe, iyi bir savunma takımı olabilecek potansiyele sahip. Milano karşısında da bölüm bölüm bunu gördük. Özellikle Papagiannis’in ikili oyun savunmasındaki performansı bu konuda oldukça mutluluk vericiydi. Madar ve Wilbekin gibi kısaların geçen sezonun aksine arka alana getirdiği sertlik ve mücadele de keza böyleydi.
Lakin Itoudis’in savunmada her şeyi switch etme – adam değiştirme – tercihi bence tartışmalı bir karardı. Ki bence o da bu kararından pek emin değil.
“Milano’nun üç uzunla oynaması işimizi zorlaştırdı, bu noktada benim de hatam var. Uzun beşe karşı kısa kalarak topa baskıyı arttırmaya çalıştık ama işe yaramadı. Switchlerden sonra Johannes Voigtmann ve Nicolo Melli‘yle kolay sayı buldular. Ayrıca ribaundlarda da rakibimizin gerisinde kaldık, yine de bir şekilde galibiyete uzandık.”
Fenerbahçe, Cuma akşamı maçı kaybetseydi hücum tercihleri yüzünden değil, Itoudis’in bu konuda ısrarı sebebiyle kaybedecekti. Kısalardan hiçbir şey üretemeyen Milano için bu bir şans gibi oldu. Milano, hem potaltından bulduğu kolay sayılar, hem de ribaundlar sayesinde maça tutundu. Itoudis savunmada Dorsey’i saklamak için bunu tercih etti ama bu kadar ısrar etmesinin de bence anlamı yoktu. Fenerbahçe, switch savunması olmadan da savunmada agresif kalabilirdi.
Ve açıkçası Fenerbahçe vaat ettiği kadar iyi bir savunma takımı olabilirse, elindeki yeteneklerle bu takımı ileriye götürebilir.