EuroLeague Not Defteri #3&4: Barcelona, Ergin Ataman ve Calathes!

22/Eki/23 14:16 Ekim 22, 2023

Utkan Sahin

22/Eki/23 14:16

Eurohoops.net

EuroLeague’de üçüncü hafta geride kaldı. Eurohoops Fırın ise bu haftayı sizler için değerlendirdi:

By Utkan Şahin / info@eurohoops.net 

Turkish Airlines EuroLeague haftalar hızlanıyor.

Sezonun ilk çift maç haftası geride kaldı ve basketbolseverler dört günde tam on altı maça şahit oldu. Elbette fikstür sebebiyle bu maçların hepsini takip etmek mümkün değil ama yine de bizlere konuşulacak birçok konu çıktı. Bu tarz haftalar zor oluyor çünkü aslında konuşulacak birçok takım ve konu var ama hepsine birden değinmemiz mümkün değil.

Eurohoops Fırın ise not defterinde bu hafta Fenerbahçe Beko’da Nick Calathes’in geri dönüşünü, Barcelona’nın sezona beklentilerin üstünde yaptığı iyi girişi, Panathinaikos‘un problemlerini ve Olympiakos – Partizan maçına bakmaya karar verdi. Diğer takımlara ise artık mecbur gelecek haftalarda bakacağız.

Hazırsanız, karşınızda üçüncü ve dördüncü haftanın “Not Defteri”!

EuroLeague Not Defteri #1: Fenerbahçe’nin Planı, Efes’in Zizic Problemi ve Keenan!

EuroLeague Not Defteri #2: İlk Hangi Koç Kovulur?

Fenerbahçe Calathes’e Güvenebilir Mi?

nick-calathes-fenerbahce-panathinaikos-euroleague-regular-season-round-3

Geçtiğimiz hafta Valencia Basket deplasmanında aldığı yenilginin ardından Tyler Dorsey ve Arturs Zagars’ı da sakatlığa kurban veren Fenerbahçe Beko için çift maç haftası öncesi bazı soru işaretleri vardı.

En önemli soru da; sakatlıkların ardından daralan kısa rotasyonuyla koç Dimitris Itoudis’in ne yapacağı hakkındaydı. Yunan koç, çareyi sezon başında kadroda düşünmediği Nick Calathes’e güvenmekte buldu. Fenerbahçe lig ile birlikte 6 günde 3 maça çıkarken Calathes de geçtiğimiz sezon gibi takımın merkezindeydi.

Sonuç iki taraf adına da mükemmel oldu. Sarı-lacivertliler, 3 maçı da kazanırken Calathes galibiyetlerin yıldızıydı. Tabii unutmadan bu nokta da Calathes’in profesyonelliğini tebrik etmek lazım. Tecrübeli oyuncu, sezon başında kadroda düşünülmeyen, Neto’nun sakatlığı sonrasında mecburen kadroya eklenen bir isimdi. EuroLeague’de bir takım Calathes’in kontratının bir bölümünü karşılayabilse muhtemelen şimdi kadroda bile olmayacaktı. Başkası olsa böyle bir ortamda küsebilir ve performans göstermeyebilirdi ama o bunu yapmadı. Aksine EuroLeague’de hala rekabetçi olabileceğini herkese gösterdi.

İlk iki maçta ne sayı üretebilen ne de asist yapabilen Calathes, bu haftaki iki maçta 9.5 sayı ve 7.0 asistle ortalamalarını yakaladı. Onun performansından yanında Calathes merkezli basketbol, özellikle hücumda Fenerbahçe adına bazı şeylerin olumlu yönde ilerlemesini sağladı.

Sayı Asist İkilik İsabet İkilik Yüzde
İlk iki maç 79,5 14,0 16,5 53,20%
Son iki maç 92,0 21,0 19,5 60,00%

İlk iki hafta oyunun temelini daha çok Wilbekin ile Dorsey’in birebirleri üzerinden kurgulayan koç Itoudis, bilhassa hücum performansıyla eleştirilmişti. Calathes’in merkeze geçmesiyle birlikte işler değişti. Topu daha iyi çeviren Fenerbahçe hücumda çok daha verimliydi.

Bu verimlilik en çok da Johnathan Motley’e yaradı. İlk iki hafta ortalıklarda gözükmeyen Amerikalı pivot, Calathes ile birlikte skorer kimliğini hatırlattı. Bu da ilk iki hafta çembere yaklaşmakta zorlanan Fenerbahçe’nin çembere yaklaşmasını sağladı. İç dış dengesi adına da önemliydi.

Hücumdaki bu verimlilik sarı-lacivertlilerin haftayı iki galibiyetle tamamlamasını sağladı. EuroLeague’de galibiyetten önemli bir şey yok. Hele de sezonun bu noktasında. Lakin sanki hazır sezonun başındayken sonunu da biraz düşünmek gerekiyor.

Fenerbahçe sezonun geri kalanında Calathes’in merkezde olduğu bir plana ne kadar güvenebilir? Sarı lacivertliler, kısa sürede yakaladığı bu rüzgara güvenebilir mi?

Elbette bunun açık bir cevabı yok. Olumlu bir bakış açısından ilerlersek; Fenerbahçe, geçen sezon Final Four’u tek bir şutla kaçırdı ve o zaman da oyunun merkezinde Calathes vardı. Hatta Wilbekin playoff’ta sağlık kalabilseydi belki de sarı lacivertliler, Final Four biletini alacaktı. Üstelik bu oyun yapısında sarı lacivertlilerin iç dış dengesini oturtmak adına daha başarılı olduğu da kesin. Koç Itoudis’in sakatlıklar sebebiyle bu kadar zorlanırken Calathes’e şans vermesi de oldukça mantıklı. Sonuçta Fenerbahçe, bu oyuncuya bir para ödüyor ve bu kadar zor bir durumda kalmışken onu dışarıda bırakmak bir hata olur.

Lakin bir noktada da geçmişi de unutmamak lazım.

Fenerbahçe, geçen sezona mükemmel başlamıştı ve Calathes de transferine karşı olan herkese laflarını yutturacak bir basketbol oynuyordu. Sonrası aynı olmadı. Calathes’in dış şut yüzdesinin düşmesiyle birlikte Fenerbahçe, çözülebilir bir takım haline geldi. İlk 11 haftada 10 galibiyet alan temsilcimiz, sezonun geri kalanında ise 23 maçta sadece 9 galibiyet alabildi. Pierre ile Hayes sezonun ikinci yarısında dengeleri değiştirecek bir form yakalamamış olsa Fenerbahçe belki de playoff dışında kalabilirdi.

Fenerbahçe, geçen sezon birçok önemli maçta Calathes ile yaşamanın hücumda neler kaybettireceğini de gördü. Sarı lacivertliler birçok kritik maçtan, rakiplerinin savunmada Calathes’in adamından yardım getirme planı yüzünden mağlup ayrıldı. Bu hafta bile ASVEL ilk yarıda bunu çok iyi bir şekilde kullandı.

Üstelik şunu da göz önüne almak lazım ki; Fenerbahçe adına bu hafta görece fikstür avantajlıydı. Galibiyetler, yeni kurulan ve henüz iyi görüntü vermeyen Panathinaikos ile EuroLeague’in en zayıf takımı olan ASVEL’e karşı iç sahada geldi. Hiçbir galibiyeti küçümsememek lazım ama sezonun devamında da Fenerbahçe’yi daha zorlu rakiplerin beklediği de aşikar.

Dolayısıyla da Calathes’in getirdiği bu rüzgara da çok güvenmemek lazım.

Dorsey sakatken Fenerbahçe’nin Calathes’i bu şekilde verimli kullanabilmesi önemli ama sezonun sonu için koç Itoudis’in başka şeyler de düşünmesi gerekiyor. En azından Dorsey’in dönüşünden sonra Calathes’in sürelerini kısıtlayıp onu Motley’le birlikte süre vermeyi düşünebilir. Merkezde ise kısaların ve forvetlerin birebirleri kalabilir. Hazır forvetler demişken koç Itoudis’in Nigel Hayes Davis’e bazı konularda da uyarma zamanı gelmiş olabilir.

Geçen sezon dış şut konusunda büyük bir ilerleme kaydeden Hayes, gelen bilgilere göre bu yaz da bu konuda çok çalışmış. Hayes’in dış şutu Fenerbahçe adına elbette önemli ama onun sırtı dönük oyunları sarı lacivertlilere hücumda önemli bir çeşitlilik getiriyor. Özellikle de iç dış dengesini sağlamak adına Fenerbahçe’nin Calathes’e diklemesine gönderdiği paslar dışında başka bir planı daha oluyor.

Barcelona 4’te 4 Yapacak Kadar İyi Mi?

Bayern - Barcelona - EuroLeague

EuroLeague’de ilk dört hafta itibariyle henüz kaybetmeyen iki takım var: Sezonun en büyük favorisi Real Madrid ile onların en büyük rakibi Barcelona!

Real Madrid‘in performansını herkes bekliyordu. Facu Campazzo transferiyle birlikte şu anda EuroLeague’in en az defosu olan ekibi onlar. Dahası çok uzun zamandır çekirdek kadro birlikte oynuyor ve EuroLeague’de birçok takımın zamana ihtiyacı varken bu onlar adına büyük bir avantaj.

Barcelona ise biraz sürpriz oldu. Yazın yaşanan Nikola Mirotic ve Sarunas Jasikevicius krizlerinin ardından Katalanlar sezona biraz muallak girmişti. Hatta yerel lig ve süper kupada Real Madrid’e iki kez kaybetmeleriyle birlikte birçokları onlar için kötü bir sezon bekliyordu.

Lakin öyle olmadı. Katalanlar, Anadolu Efes, Olympiakos, Partizan ve Bayern Münih’i mağlup ederek sezona başladı. Pire ve Belgrad deplasmanlarından galibiyet almaları görkemli bir başlangıç yapmalarını sebep oldu. Herkesin de onlara dair beklentileri değişmeye başladı.

Elbette galibiyetler değerli. Hele de ilk üç haftadaki rakipleri düşünürsek ama ben onlar adına işlerin bu kadar da toz pembe olduğunu düşünmüyorum.

Açıkçası Barcelona biraz şanslıydı. Şöyle ki; Barcelona’nın ilk üç maçtaki fikstürü zorlu gözükse de Katalanlar üç rakibini de tam doğru zamanda yakaladı. Bu rakipler sezona yeni bir yapılanmayla girdi ve diğer maçlarda da gördük ki, üçü de sezona pek hazır değil. Üstelik özellikle Olympiakos’un sakatlık problemleri de vardı.

Çaylak koç Roger Grimau’yu belki şu konuda takdir edebiliriz; takımın yapısında köklü bir değişiklik yapmaktansa Sarunas Jasikevicius’un sistemiyle yola devam etmeyi tercih etti. Barcelona, sezonun ilk dört haftasında geçen sene kullandığı birçok seti kullanmaya devam etti. Bu da oyun alışkanlığı ve akışkanlığı açısından rakiplerinde olmayan bir avantajı onlara geçirdi. Bu sayede de önemli birçok hücum istatistiğinde ilk iki sırada onlar vardı.

Yine de bu hep böyle devam etmeyebilir. Sezonun bu noktası için Barcelona taraftarı mutlu ve umutlu olabilir ama sezon çok uzun ve bazı büyük problemler hala orada duruyor. Barcelona’da oyunun sıkıştığı anlarda, maç sonlarında ya da işlerin yolunda gitmediği dakikalarda fark yaratabilecek tek bir kısa var: Nicolas Laprovittola!

Arjantinli guard, geçen sezon olduğu gibi bu yıl da yaratıcılık açısından takımına liderlik ediyor ve sorumluluk almaya çalışıyor. Bunu da başarılı bir şekilde yapıyor. İlk dört haftada Barcelona’nın attığı 358 sayının 119’nda sayı ve asistleriyle onun etkisi vardı. EuroLeague’de Mike James’ten hücumda bireysel olarak bu kadar etki eden başka bir isim yok. Elbette böyle bir performans vermesi önemli ama James’in yanında Elie Okobo, Jordan Loyd, Kemba Walker gibi isimler var. Barcelona kısalarında ise Tomas Satoransky – ki o da tartışılır – yaratıcılığına güvenebileceğiniz bir isim yok. Özellikle büyük maçlarda bu problem onların başını ağırttacak.

Üstelik Barcelona savunmasının da bazı gedikleri var. Jan Vesely hücumda sezona verimli girse de ikili oyun savunmasında eski seviyesinde değil. Willy Hernangomez’in oyunundaki problemlerden biri zaten ikili oyun savunması. Rakipler sezon devam ettikçe onların bu sorununu cezalandıracaktır.

Dolayısıyla Barcelona için sezon güzel başladı ama problemler orada durmaya devam ediyor.

Ergin Ataman ve Problemler

AtamanErgin-Panathinaikos-BayernMunich-preseason

Koç Ergin Ataman’ın Atina macerası pek de iyi başlamadı. İlk dört maçta sadece Bayern Münih’i mağlup edebilen Panathinaikos, Fenerbahçe Beko, Olympiakos ve Maccabi‘ye ise kaybetti. Özellikle kendi evlerinde Olympiakos ile Maccabi‘ye uzatmada kaybetmeleri onlar adına hiç iyi olmadı.

Biliyorsunuz, Ergin Ataman’ın takımın başına geçmesiyle birlikte yıllar sonra yatırımı artıran Panathinaikos, transfer döneminin en gözde ekibiydi. Sükseli birçok önemli transfere imza attılar. Kadroyu da neredeyse baştan kurdular. Panathinaikos gibi EuroLeague için önemli ve değerli bir takımın 3. sınıf Amerikalı oyuncularla mücadele etmesindense böylesine önemli bir yatırım yapması elbette değerli.

Lakin bu “büyük” transferler yapılırken oluşturulan kadroyla ilgili birçok endişe de vardı ve ilk dört hafta itibariyle bu endişeler ortaya çıktı. Peki neydi bunlar?

Yaz döneminde transfer yazılarında da anlattığım gibi; Panathinaikos, kısa rotasyonunda birbirine çok fazla benzeyen oyunculara gitti. Yeşillerin kısa rotasyonuna baktığımız zaman; topsuz oyunda verimsiz olan ve topu sürekli elinde isteyen oyunculardan oluştuğunu görüyoruz. Böyle bir rotasyonda oyuncuların rollerini oturtmak çok zor. Ergin Ataman da bunun sıkıntısını yaşıyor. Koçun maç içerisinde sürekli bir şekilde doğru beşi arama çabası olduğunu görüyoruz. Sezonun henüz başı için bu görece normal ama kısa rotasyonundaki bu uyumsuzluk ve verimsizlik ellerini baya zorluyor.

Bu verimsizlik takımın belki de en önemli transferi olan Juancho Hernangomez’i de etkiliyor. Panathinaikos, ilk dört hafta itibariyle böylesine değerli bir yeteneği doğru bir şekilde kullanmanın yolunu hiç bulamadı.

Panathinaikos kadrosuyla ilgili bir diğer endişe de savunmaydı. Özellikle kısa savunmasında dezavantajlı bir takım kuruldu. Panathinaikos kısaları genellikle fiziksel teması sevmeyen ve bununla birlikte savunma mücadelesi de yüksek olmayan oyunculardan kurulu. Hem hücumdaki hem de savunmadaki bu dezavantajlar da Panathinaikos’u çok kırılgan bir takım haline getiriyor. Oynadıkları üç önemli maçta da rakiplerinin büyük seriler yapmasına engel olamadılar. Sadece bu da değil, maç sonlarında da Panathinaikos’un kırılganlığı ortaya çıktı. Hem Olympiakos hem de Maccabi maçlarının kritik anlarında hiç olmayacak hatalar yapıldı.

Yeni kurulan her takım gibi Panathinaikos’un da zamana ihtiyacı var ve sezon ilerledikçe koç Ergin Ataman, bu sorunları çözmenin yollarını da bulacaktır ama oyuncuların ruh hali de bana çok iyi gözükmedi. Koç Ergin Ataman, her zamanki gibi oyuncularını ateşlemek adına – tartışılacak – birçok şeyi deniyor. Maçtan atılıyor, oyuncularını basın önünde eleştiriyor ve onlara ceza antrenmanları yaptırıyor. Etik olarak bu yaptıklarını tartışabiliriz ama bunun da ötesinde şu ana kadar bu çabasının takım içinde karşılık bulmadığını görmemiz lazım. Koç Ergin Ataman, taraftarla birlikte rüzgarı arkasına almak istiyor ama ortada bir kadro uyumu olmaması buna engel oluyor. Bu tarz çabalar her zaman konuşulur. Bana sorarsanız; kazanırsanız bu çabalar övülür, kaybederseniz ise de eleştirilir. Ataman benzeri hareketleri çalıştığı birçok kulüpte yaptı. Özellikle de Efes döneminde! Lakin o zaman kazanıyordu ve EuroLaegue’de kazanmak her şeyi unutturur.

Lakin Panathinaikos’un saha içerisinde gözle görülür uyum problemleri var ve şu anda Ergin Ataman’ın bu rüzgarı arkasına alma çabası yeterli olmuyor. Bu sebepten de sanki saha içerisine daha da fazla yönelmesi ve kendi karakterini hatırlaması gerekiyor. Nedir bu? Rotasyonu kısmak!

Ergin Ataman, genellikle dar rotasyonu tercih eden bir koç. Bu tercihi de zaman zaman eleştirilse de – Carlos Arroyo’yu 45 dakika oynatması gibi – bence onu başarılı kılan noktalardan biri. Panathinaikos’ta ise Mathias Lessort dışında genellikle rotasyonu geniş tuttu. Koçun bu kararından vazgeçmesi ve gerekirse radikal kararlar alması gerekiyor.

Bir yapı içerisinde uyum yaratmak istiyorsa bunu yapabileceğini düşündüğü oyunculara güvenmesi ve bunda ısrarcı olması lazım. Bunu yaparken de gerekirse bazı oyuncuların rollerini azaltması ve başka oyuncuları öne çıkarması gerekiyor. Yoksa bu geniş rotasyon içerisinde uyumu yakalama çabası ona çok fazla zaman kaybettirecek.

EuroLeague’in ağır temposu altında bunu yapmak kolay değil ama bu uyumsuzluk oyuncuların vücut dilinden de gördüğümüz gibi bir umutsuzluğu dönüşüyor. Ergin Ataman’ın buna izin vermemesi lazım. Önlerindeki 6 maçlık fikstür de bunun için elverişli. Barcelona deplasmanı dışında Panathiniakos diğer 5 maçın kağıt üstünde favorisi.

Ergin Ataman’ın bu fikstür içerisinde kaosu dur demesi Panathinaikos’un bu sezonki kaderi adına çok önemli olacak.

Zeljko Obradovic Neden İtiraz Etmedi?

smailagic-obradovic

Normalde not defterinde haftalık olarak üç konuya değiniyorum ama Olympiakos – Partizan maçıyla ilgili bir şeyler söylemesem içim rahat etmeyecekti.

Perşembe akşamı Pire’de oynanan bu maç, bence sezonun şu ana kadar ki en iyi karşılaşmasıydı. Bir basketbolseverin seveceği her şey sahadaydı. Partizan’ın hücum verimliliği, Olympiakos’un geri dönüşü, Alen Smailagic’in harikalar yaratırken yaptığı saçmalıklar ve Thomas Walkup’un maça damga vuran savunması!

Paket halinde izlemesi çok keyifli bir karşılaşmaydı ve bu maçı kaçıranlar olduysa mutlaka tekrarına bir göz atsın derim.

Bu maçla ilgili beni en çok şaşırtan nokta ise normal sürenin son anlarında yaşanan bir pozisyondu. Bitime 17 saniye kala 1 sayı geride olan Partizan, moladan topu Kevin Punter’a vererek geri döndü. Punter’ın bu anlardaki başarısını düşünürsek bu doğru bir karardı ama Thomas Walkup harika bir savunma yaptı. Perdelemede asla gereksiz yere adım değiştirmeyen Walkup, sert ve agresif bir savunma yaparak Punter’ı hataya itti ve Amerikalı yıldız, saha ihlali yaptı.

Walkup’ın savunması harikaydı. – ki bir benzerini uzatmada da yaptı – Lakin o savunmada Partizan’ın hakkı yendi. Walkup’ın Punter’ın ayağına yaptığı darbe bir yana, Punter saha ihlali olmadan önce topu aktarmıştı. Açıkçası koç Zeljko Obradovic gibi büyük bir tecrübenin böyle bir pozisyonda yoğun bir itirazla hakeme itiraz etmesini ve hakemlere pozisyona tekrardan baktırmasını beklerdim. Maçın son 2 dakikasında hakemler bunu yapabiliyor. Lakin Obradovic bunu yapmadı. Herhalde yardımcılarında da birileri onu bu konuda uyarmadı.

Fakat bu hata bana sorarsanız, Partizan’a kazanabileceği bir maça engel oldu. Evet, sonrasında Sırp ekibi maçı uzatmaya götürdü ama daha dar rotasyonla oynayan bir takım olarak uzatmada maçı kaybetmeleri kesindi. Öyle de oldu.

Bu haftaya dair aklım hala bu pozisyonda! Obradovic nasıl itiraz etmedi, hala aklım almıyor!

Bu yazının tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.

Eurohoops Fırın’daki son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!

Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!

EuroLeague gündemindeki son gelişmeler için tıklayın!