EuroLeague Not Defteri #5: Faul Kaçırma Yarışı ve Anadolu Efes!

01/Kas/23 11:04 Kasım 1, 2023

Utkan Sahin

01/Kas/23 11:04

Eurohoops.net

EuroLeague’de beşinci hafta da geride kaldı. Eurohoops Fırın ise bu haftayı sizler için değerlendirdi:

By Utkan Şahin / info@eurohoops.net 

Eurohoops’un Not Defteri, EuroLeague’de 5. haftayı değerlendirmek adına biraz geç kaldı ama sonunda yetişti.

Haftalar ilerledikçe bizlere konuşacak daha fazla konu çıkıyor ve bu hafta da tahmin edersiniz ki gündem yoğun! İlk olarak işlerin kötü gittiği Anadolu Efes‘i ele alacağız. Sonrasında ise sezona sürpriz bir başlangıç yapan Valencia‘ya bakış atacağız. Yazının sonunda ise faul çizgisine gideceğiz.

Hazırsanız, karşınızda beşinci haftanın “Not Defteri”!

EuroLeague Not Defteri #1: Fenerbahçe’nin Planı, Efes’in Zizic Problemi ve Keenan!

EuroLeague Not Defteri #2: İlk Hangi Koç Kovulur?

EuroLeague Not Defteri #3&4: Barcelona, Ergin Ataman ve Calathes!

Anadolu Efes: Bozuk Çarklar Bozuk Saat

Hanedanlık sonrasında başlayan yeni bir dönem her zaman çok zordur. Ergin Ataman sonrasında takımın başına geçen koç Erdem Can’ın da zorlanması bekleniyordu ama herhalde kendisi dahil henüz Kasım gelmeden bu kadar büyük bir tokat yiyeceğini düşünmüyordu.

Lakin gelinen süreci şöyle geniş bir pencereden bakarsak, bana çok da sürpriz gelmiyor.

Şöyle ki; Anadolu Efes, geçtiğimiz yıllarda EuroLeague’i domine etti ve üst üste 2 şampiyonluk kazanmayı başardı ama geçtiğimiz sezon da işler yolunda değildi. Hatta lacivert beyazlılar adında “görece sürpriz” lig şampiyonluğu gelmese sezon ağır bir başarısızlıkla kapatılacaktı. Sahadaki görüntü de hoş değildi. Will Clyburn transferi ardından herkes Efes‘in korkutucu bir takım olduğunu düşünse de o hayal edilen büyük üçlü, sahada hiç verimli olamadı. Bu nedense biraz unutuluyor.

Dolayısıyla Koç Erdem Can takımın başına geçtiği zaman kendisini kadronun büyük bir kısmının kontratının devam ettiği, özellikle uzun rotasyonu problemli olduğu ve takımın ana karar vericisi Vasilije Micic’i kaybettiği bir ortamda buldu. Üstüne üstlük onun Türk Telekom’da oynattığı ve başarılı olduğu basketbola da uzak bir kadroyla karşı karşıya kaldı.

Böylesine bir ortamda koçun bir anda her şeyi tozpembe durumuna getirmesini beklemek bence biraz hayalcilikti. Özellikle de uzun rotasyonunun halini düşününce! Lakin sonuçta kimse de koç Erdem Can’a cenneti vaat etmedi. Türk koç, Telekom’daki başarısından sonra buraya kendisini kanıtlamak için geldi. EuroLeague çaylağı olan her koçun eline böyle bir fırsat geçmiyor. Dolayısıyla şu ana kadar yaşanan süreci sadece koç Erdem Can’ın zorlukları üzerinden açıklamak da doğru değil.

Taze ilişkilerin hepsinde önemli olan güvendir. Ergin Ataman döneminde kötü geçen bir dönemde bile o güven vardı. Koç Erdem Can da ise o bağ haliyle kurulmadı. Üstüne üstlük kurulmayan bağ zarar da gördü. Mesela hazırlık maçında “Sen beni Ergin Ataman mı sandın?” açıklaması çok gereksizdi. Kapalı kapıların ardında da bunu söylese çok normaldi. Sonuçta yeni bir düzen oluşturmaya çalışıyor denilebilirdi ama herkesin önünde bu sözleri söyleyince bir anda taraftarla arasındaki güven zarar gördü. Anadolu Efes sezona iyi başlasa bu sözler çok sıkıntılı olmazdı ama saha içinde işler sıkıntıdayken bu tarz cümleler güvensizliği daha da pekiştiriyor.

Saha içinde ise tam bir kaos var.

Kaybettiği ya da kazandığı maçlar fark etmeksizin; Anadolu Efes’i izlerken sahada bir ahenk bozukluğu rahatlıkla hissediliyor. Kimsenin rolü oturmuş durumda değil. Üstelik bana sorarsanız; Erkan Yılmaz haricinde sahada kimse ne yapabileceğini, takıma ne verebileceğini bilmiyor. Mesela takımın en önemli transferi Darius Thompson, sahada kafası kesik tavuk gibi dolaşıyor. Ondan beklenen takımın atıcılarını yönlendirmesi ve top dağılımı hazırlaması ama Thompson, genellikle topu Larkin’e teslim edip, üç sayı çizgisinin arkasından bekliyor.

En büyük sıkıntı ise Will Clyburn! Geçen seneden bu yana takımla bir bağ kuramayan Amerikalı oyuncu, şu anda iyice bozulmuş durumda. Geçen sene de verimsizdi ama sorumluluk almaktan çekinmiyordu. Bu seneki Clyburn ise top kendisine geldiğinde kaldırıp atmaktan başka bir şey yapmıyor.

Yaz döneminden beri koç Erdem Can, açıklamalarında oyuncularla ilişkisini güçlendirmeye çalıştığını hep söyledi ama söylem ile sahadaki ilişki arasında tutarsızlık var. Açık bir şekilde takım şu anda ne yapacağını bilmiyor. Bana sorarsanız; koç Erdem Can’ın bu noktada radikal hamleler yapması gerekiyor. Gerekirse rotasyonu daraltıp kendi inandığı basketbolu sahada uygulayacak oyuncuları tercih etmesi gerekiyor. Zamana bırakmak bu noktada doğru bir hareket olmaz çünkü oyuncuların, vücut dili her gün giderek daha fazla bozuluyor. Koçun kendine inanması ve eline geçen fırsatı kendi yoluyla çizmesi lazım.

Tabii üstünde kara bulutlar dolaşırken bunu yapmak kolay değil. Açıkçası ben bu istifa etmeli söylemlerine de katılmıyorum. Yakın zamanda Fenerbahçe Beko’da benzer bir dönem yaşadı. Koç Zeljko Obradovic‘ten sonra takımın başına geçen Igor Kokoskov sezon başında fena halde çuvallamıştı. O sene Fenerbahçe, ilk on beş maçta sadece üç galibiyet alabilmişti. O zaman da taraftar istifa istemiş ama Kokoskov, sezonun devamında işleri yoluna koyup, takımını playoff’a götürmüştü.

Her hikaye elbette böyle gitmeyebilir ama henüz takımın başında beşinci maçına çıkmış bir koç için büyük laflar kurmaya da gerek yok. Açıkçası kariyeri daha büyük olan bir koç gelseydi de benzeri sorunları yaşayacaktı. Basketbolda sihirli değnek yok. Erdem Can’ın da yok. Koça hak edilmiş bir fırsat verildi ve o fırsatı kullanmasına izin verilmeli.

İlk 5 Haftanın Dikkat Çekeni: Valencia

İlk beş haftada dört galibiyet alan Valencia Basket, 2003-2004’teki ilk sezonundan beri kulüp tarihinin en iyi sezon başlangıcına imza attı.

Bu başlangıç her açıdan değerliydi. İspanyol ekibi, yıllardır Avrupa’nın sınıf atlamaya çalışan kulüplerinden biri. Lakin ekonomik açıdan güçlü bir başkanları ve oyuncuları cezbedecek yaşanası bir şehirde olmalarına rağmen bunu bir türlü başaramadılar. Yıllarca EuroLeague ile EuroCup arasında gidip gelen Valencia, EuroLeague’de olduğu zamanlarda ise 2010-11 sezonu haricinde – playoff yaptıkları tek sezon – doğru dürüst bir iz bırakamadılar. Hatta Rus ekipleri, EuroLeague’de yer alıyor olsaydı muhtemelen onları son 2 sezon da EuroLeague’de görmezdik.

Valencia’nın arzu ettiği adımı atamamasının elbette birçok sebebi vardı. En önemli sebebi ise bana göre vasatı fazla kabulleniyor olmalarıydı. 20 milyonun üstünde bir bütçeleri olmasına rağmen yıllarca biz bu takım da Sam Van Rossom’u izledik. Belçikalı guardı çok severim ama EuroLeague’de bir takıma sınıf atlatacak oyuncu olmadığı da aşikar ama! Valencia radikal hamlelere imza atmak, kulübe yıldız oyuncular getirmeye çalışmak yerine hep elindekilerini tercih etti.

Aslına bakarsanız; 2023-2024 model Valencia çok büyük hamleler yapmadı. En dikkat çekici hamleleri, ayrılan Bojan Dubljevic’in yerine Brandon Davies’i getirmeleri oldu. Bence bu hamle bile kulübe yeni bir nefes getirdi. İspanyol ekibi, Davies birlikte Semi Ojeleye’yi bonservis karşılığında kulübe kattı. Ayrıca Damien Inglis, Boubacar Toure, Kassius Robertson ve Stefan Jovic’i transfer ettiler. Açıkçası yaz döneminde yaptıkları bu hamleler sonrasında onlar adına çok büyük bir beklentim yine yoktu. En fazla playoff savaşı verebileceklerini düşünüyordum ama koç Alex Mumbru beni yanılttı.

Koç Alex Mumbru, İspanyol geleneğinden gelen her koç gibi rotasyonu fazlasıyla seven bir koç. Geçen sene EuroLeague’de rotasyonu en yoğun kullanan koç o’ydu. Bu sene de muhtemelen bu böyle olacak. Açıkçası ben bu kadar geniş bir rotasyonu çok doğru bulmuyorum. Takım sporları için her zaman en zayıf halkınız kadar güçlüsünüzdür derler. Ben buna katılıyorum. Rotasyonu 8 oyuncunun üzerine çıkardığınız zaman kaliteniz ve oyun devamlılığınız her zaman sorun yaşar. Koç Alex Mumbru ise rotasyonu 12 kişi üzerinden planlayan bir koç. Onun bu rotasyon kaygısı geçen sene aslında onların başına baya dert açtı. Kazanabilecekleri birçok maçı, bu şekilde kaybettiler. Lakin bu sene yapılan hamleler birlikte İspanyol koç, elindeki rotasyonu güçlendirmiş oldu.

Dediğim gibi; yıldız oyuncu olarak geçen seneki Valencia kadrosundan pek bir farkları yok aslında ama bu yaz yaptıkları hamlelerle birlikte ellerinde daha güvenilir rotasyon oyuncuları var. Yani en zayıf halka artık daha güçlü.

Valencia’yla ilgili bir diğer ilgi çekici durum ise oyuncuların oyundan aldığı zevk! Oyuncular ne kadar profesyonel olurlarsa olsun bu çok önemlidir. Bir insan yaptığı işten zevk alıyorsa performansı değişir. Valencialı oyuncuların vücut dilinden de sahadaki paylaşımlarından da bunu görebiliyoruz. Bu keyfin sebebi de bence herkesin toplu oyunda az ya da çok bir görevi olmasından kaynaklanıyor.

Koç Alex Mumbru, ilk beş haftada 14 oyuncuya süre verirken bu 14 oyuncu da en az bir tane asist yaptı. EuroLeague’de ilk beş haftanın ardından bunu başaran başka bir takım yok. Üstelik Lucas Mari dışındaki 13 oyuncu da skora katkı yaptı. Bu konuda da EuroLeague’in en iyi takımı onlar. Takım olarak birlikte oynuyorlar ve bundan zevk alıyorlar.

İlk beş haftada Zalgiris Kaunas, Fenerbahçe Beko, AS Monaco ve Maccabi Playtika Tel Aviv gibi playoff için iddialı takımları mağlup etmelerinin arkasında da bu yatıyor bence!

Sezonun devamı için elbette onlar adına beklentiler biraz değişti. Playoff için artık daha ciddi bir adaylar. Kişisel fikrim; kısa rotasyonunda kritik anlarda Chris Jones’a bağımlı olmaları onların için sezonun devamında biraz sorun olabilir. Bu konuda Jared Harper’ın bir adım atıp atamayacağı da onlar adına belirleyici olacak.

Lakin şu bir gerçek; yıllar sonra EuroLeague’de iz bırakan bir Valencia takımı sahada var ve onları izlemesi kesinlikle keyifli.