EuroLeague Not Defteri #8-9: Real Madrid EuroLeague’de İlk Ne Zaman Kaybeder?

21/Kas/23 09:15 Kasım 21, 2023

Utkan Sahin

21/Kas/23 09:15

Eurohoops.net

EuroLeague’de bir çift maç haftası daha geride kaldı. Eurohoops Fırın ise bu haftayı sizler için değerlendirdi:

By Utkan Şahin / info@eurohoops.net 

Turkish Airlines EuroLeague’de yoğun geçen çift maç haftasını daha atlattık.

Geçtiğimiz hafta izinde olan EuroLeague Not Defteri de bu haftayla birlikte geri döndü. Tempo yoğun olunca ve bir hafta da ara verince ortaya konuşulacak bir konu çıktı.

Not Defteri’nde bu hafta yenilgisiz olan Real Madrid‘in performansını inceleyeceğiz ve ilk ne zaman kaybeder bunu tartışacağız. Ardından işlerin kötü gittiği temsilcilerimize bakacağız ve takımlarımıza dair yapılan yoğun eleştirileri konuşacağız.

Yolları tekrar buluşan Dusko Ivanovic ile Baskonia‘nın ilişkisine göz attıktan sonra ise kapanışı bu hafta EuroLeague kariyerindeki 200. galibiyetini alan Ergin Ataman’la yapacağız.

Hazırsanız, karşınızda EuroLeague Not Defteri:

EuroLeague Not Defteri #1: Fenerbahçe’nin Planı, Efes’in Zizic Problemi ve Keenan!

EuroLeague Not Defteri #2: İlk Hangi Koç Kovulur?

EuroLeague Not Defteri #3&4: Barcelona, Ergin Ataman ve Calathes!

EuroLeague Not Defteri #5: Faul Kaçırma Yarışı ve Anadolu Efes!

EuroLeague Not Defteri #6: “Clutch” Papagiannis; İyi, Kötü ve Renkli Koçlar

Real Madrid İlk Kime Kaybeder?

Turkish Airlines EuroLeague’de sezonun en büyük favorisi olan Real Madrid, sezona şüphe oluşturmayacak bir başlangıç yaptı.

İspanyol devi, EuroLeague’de oynadığı ilk sekiz maçı da kazanmayı başardı. Hatta bu yazıya kadar İspanya Ligi’nde bile yenilgisizlerdi. Bu haftasonu ligde gelen yenilgiye kadar tüm kulvarlarda üst üste 18 galibiyet aldı. Yine de kurulan kadro o kadar görkemli ki; bu seri sanki Real Madrid için sıradan bir olaymış gibi geldi. Başka bir takım böyle bir başlangıç yapsaydı, muhtemelen onlar adına övgüler bitmek bilmezdi. Lakin söz konusu Real Madrid olunca tepkiler o kadar büyük olmadı.

Doğal çünkü Real Madrid gerçekten de şu anda Avrupa’nın en güçlü kadrosu. Geçen seneki şampiyonluğun ardından bu yaz Facu Campazzo transferiyle birlikte kadronun en büyük sorunu olan “sürükleyici kısa lider” boşluğunu çok iyi doldurdu. Kadro derinliği, kalitesi ve birbirleriyle oynama tecrübesi açısından kusursuzlar. Öyle ki en yakın rakipleri bile belli değil. Real Madrid başka bir seviye, şampiyonluk için iddialı olan takımlar başka bir seviye.

Yine de böylesine güçlü bir takım, Avrupa basketbolunda bir ilk değil. EuroLeague tarihi boyunca sezona mutlak favori olarak giren birçok takım oldu. Bazıları bu beklentileri sahaya koyamadı. Lakin bunu gerçekleştiren takımlar arasında bile böylesine dominant bir performansı çok fazla görmedik.

Sonuçta ne kadar iyi olursanız olun Avrupa’nın en rekabetçi liginde üst üste bu kadar maç kazanmak kolay değil. Kötü şut attığınız veya rakibin inanılmaz yüzdelerle oynadığı bir akşamda herkes herkesi yenebilir. Keza sakatlıklar dolasıyla kadronuzun dengesi bozulması sebebiyle de maçı kaybedebilirsiniz. EuroLeague’in yeni formatıyla birlikte fikstürün yoğunlaştığını ve maçların normal sezondaki değerinin görece azaldığını düşünürsek bu ligde maç kaybetmek hiç de zor değil.

Real Madrid ise ilk sekiz haftada öylesine dominant bir performans sergiledi ki; kaybetmenin şartları onlar adına oluşmadı. Hatta rakiplerinin onları yenebileceğine inanmalarına bile izin vermedi.

  Skorda önde olduğu dakikalar
1. Hafta  
Real Madrid 9 dakika 44 saniye
Beraberlik 7 dakika 1 saniye
23 dakika 15 saniye
2. Hafta
Real Madrid 38 dakika 18 saniye
Beraberlik 1 dakika 42 saniye
0 saniye
3. Hafta
Real Madrid 36 dakika 38 saniye
Beraberlik 1 dakika 19 saniye
2 dakika 3 saniye
4. Hafta  
Real Madrid 21 dakika 37 saniye
Beraberlik 2 dakika 4 saniye
16 dakika 19 saniye
5. Hafta
Real Madrid 16 dakika 48 saniye
Beraberlik 4 dakika 13 saniye
Barcelona 18 dakika 59 saniye
6. Hafta
Real Madrid 31 dakika 22 saniye
Beraberlik 2 dakika 29 saniye
Virtus Bologna 6 dakika 9 saniye
7. Hafta  
Real Madrid 20 dakika 22 saniye
Beraberlik 4 dakika 2 saniye
15 dakika 36 saniye
8. Hafta
Real Madrid 36 dakika 13 saniye
Beraberlik 2 dakika 13 saniye
AS Monaco 1 dakika 34 saniye
Toplam
Real Madrid 211 dakika 2 saniye
Beraberlik 25 dakika 3 saniye
Rakipleri 83 dakika 55 saniye

İspanyol devi, ilk sekiz haftada oynadığı 340 dakikanın 211 dakikasını skorda önde götürdü. Bu konuda en yakın rakiplerine otuz dakika fark attılar. Maç maç baktığımız zaman da Real Madrid’in dominasyonunu rahatlıkla görebiliyoruz. İspanyol devi, dört maçta skoru ve galibiyeti neredeyse ilk çeyrekten kendi lehine belirledi. Bu konuda zorlandıkları iki maç göze çarpıyor. Biri ilk haftaki Baskonia deplasmanı, diğeri ise Barcelona maçı. Bu iki maçı skor olarak domine edemediler ama iki maç da belki de bu sezonki en kötü basketbollarıydı. Buna rağmen iki güçlü rakibinin de maçı kazanmasına izin vermediler. Özellikle Barcelona galibiyeti bu açıdan biraz göz korkutucuydu. Facu Campazzo’nun kötü oynadığı bir akşamda, çift haneli geriye düşmelerine rağmen maçı kazanmayı başardılar. EuroLeague’de bunu yapabilecek tek takım onlar.

Üstelik Real Madrid’in bu dominant performansı tek bir oyuncunun sürüklemesinden gelen bir performans da değil. Sekiz haftanın sonunda İspanyol devinde 100 sayı barajını geçen bir tane bile oyuncu yok. EuroLeague’de diğer 17 takımda ise en az bir oyuncu var. Takımın skor yükünü oldukça homojen bir şekilde dağıtmış durumdalar. Tam 9 oyuncu, 50 ile 100 sayı arasında katkı verdi. EuroLeague’de benzeri bir homojenlik de başka bir takım da yok. Bir EuroLeague akşamında Real Madrid’de skoru kimin sürükleyeceğini bilmek kolay değil. O gün kim formdaysa o bu işi yapıyor. Açıkçası takımın kurgusuna baktığımız zaman da Facu Campazzo dışında yeri dolmayacak bir oyuncu yok gibi gözüküyor. Walter Tavares’i bu konuda ayrı bir noktaya koyuyorum. Dev pivotun oyuna etkisi çok büyük ama normal sezonda kazanmak için ona ihtiyaçları yok. Onun farkını yaratacağı zaman playoff ve Final Four’da olacak.

Peki bu görkemli performans daha ne kadar devam edecek?

Sezona En iyi Başlangıç Yapan Takımlar

17 galibiyet 2004 – 2005
2- CSKA Moskova 15 galibiyet 2014 – 2015
3- CSKA Moskova 13 galibiyet 2011 – 2012
– Real Madrid 13 galibiyet 2013 – 2014
11 galibiyet 2006 – 2007
– Olympiakos 11 galibiyet 2013 – 2014
– Barcelona 11 galibiyet 2009 – 2010
8- Barcelona 9 galibiyet 2012 – 2013
9- Barcelona 8 galibiyet 2011 – 2012
Barcelona 8 galibiyet 2014 – 2015
CSKA Moskova 8 galibiyet 2018 – 2019
Real Madrid 8 galibiyet 2018 – 2019

EuroLeague tarihine baktığımız zaman İspanyol devinin daha yolu var. Bu sezonki Real Madrid, ilk sekiz maçını da kazanarak EuroLeague tarihi listesine henüz yeni girdi. Listenin en tepesinde yer alan CSKA Moskova, ilk yenilgisini Mart ayında almıştı. Keza kulüp tarihi açısından da 2013-2014 sezonundaki 13-0’lık başlangıç en iyisi.

Listeye dikkatli bakıldığı zaman da bir şey dikkat çekiyor; EuroLeague’in son formatından beri böylesine kusursuz başlangıçlar çok görmüyoruz. 2018-2019 sezonlarında CSKA Moskova ve Real Madrid, sezonun ilk 8 maçlarını kazanmıştı. Bu seneki Real Madrid, gelecek hafta kazanırsa yeni formattaki en iyi başlangıcı yapmış olacak.

Bu da bize şunu gösteriyor; yeni formatta kusursuz gitmek çok zor. Eskiden EuroLeague’in dev takımları için Top-16’ya kadar sezon hazırlık maçları gibiydi. Şimdi ise çok daha zor maça çıkıyorlar. Üstelik çift maç haftaları da bu konuda takımları zorluyor. Özellikle sakatlık ve yorgunluk açısından.

Real Madrid bu haftaya kadar bu açıdan çok rahat gelmişti. Oyuncu grubu yaz döneminde çok yıpranmadığı gibi, sakatlıklar da başlarına çok bela olmadı. Fakat bu hafta ilk kan aktı. Guerschon Yabusele sakatlığı sebebiyle önemli bir süre takımda olmayacak. Keza yorgunluğun etkisini de yerel ligde gördük. Çift maç haftasından çıkan İspanyol devi, Unicaja Malaga karşısında 20 sayı farkla öne geçmesine rağmen rakibinin galibiyetine engel olamadı. Real Madrid’in tecrübeli ama yaşlı bir çekirdeği var. Sezonun ilk aylarında vücutları zindeydi ama bu noktadan sonra tecrübeli çekirdeğin aynı zindelikte olmayacağını tahmin etmek zor değil.

Üstelik rakipleri için onlara karşı oynamanın başka bir motivasyonu da olacak. Takımlar, böylesine bir devi ilk mağlup eden takım olmak için ekstra bir motivasyonla oynayacaktır.

Real Madrid’in gelecek 5 maçı: 

23.11 Real Madrid – ALBA Berlin
28.11 Maccabi Tel Aviv – Real Madrid
30.11 Fenerbahçe Beko – Real Madrid
05.12 Olympiakos – Real Madrid
07.12 Panathinaikos – Real Madrid

Fikstüre baktığımız zaman ise Real için ALBA Berlin karşılaşması en kolay maç olduğu kesin. Sonrası çok zorlu. Arka arkaya 4 tane büyük deplasmana gidecekler ve açıkçası bu maçlardan birine takılmaları çok olası. Özellikle Fenerbahçe ya da Yunanistan turunda onlardan bir ya da iki yenilgi bekliyorum.

Lakin bu olmaz ve Real Madrid, bu beş maçlık virajı da kusursuz atlatırsa… İşte o zaman çok ama çok korkutucu olurlar!

Türk Takımları: Kırılmamak, Kırılmamak, Kırılmamak!

Temsilcilerimiz adına ise işler hala pek yolunda gitmiyor.

Belgrad deplasmanında dağılan Fenerbahçe Beko, önce Kızılyıldız’a farklı kaybederken sonrasında Maccabi karşısında elindeki maçı verdi. Anadolu Efes ise AS Monaco deplasmanında iyi bir galibiyet almasına rağmen sezona kötü giren Olimpia Milano‘ya deplasmanda kaybetti.

Hem sonuçlar hem de sahadaki basketbol iki takımımızın taraftarı arasındaki homurdanmaların çoğalmasını sebep oldu. İşler yolunda gitmiyorken bu görece normal. Hele hele son yıllarda takımlarının sürekli kazandığı gören taraftarlar için böylesine kötü gidişleri kaldırmak daha zor olabilir. Bunu anlayabiliyorum fakat bu homurdanmaları biraz fazla tepkisel de buluyorum.

Açıkçası bana sorarsanız; Türk takımının taraftarları EuroLeague’in bu formatını hala tam olarak anlayamadı. EuroLeague’in bu formatıyla birlikte önemli olan tek şey; Mart ve Nisan aylarına formda ve sağlıklı girmek. Gerisi gerçekten de çok önemli değil. Bu formatla birlikte normal sezondaki bir maçın önemi çok fazla kalmadı. Takımların playoff’a girecek kadar galibiyet alması gayet yeterli. Daha fazlasının bir anlam taşımadığını fazlasıyla gördük.

Şampiyon Normal Sezonda Kaçıncı Sırada? Normal Sezon Lideri Sezonu nerede tamamladı?
2022-2023 3. sırada Olympiakos Finalde Kaybetti
2021-2022 6. sırada Barcelona 3. oldu
2020-2021 3. sırada Barcelona Finalde Kaybetti
2019-2020 Sezon iptal oldu
2018-2019 2. sıra 4. oldu
2017-2018 Real Madrid 5. sıra CSKA Moskova 4. oldu
2016-2017 Fenerbahçe Beko 5. sıra Real Madrid 4. oldu

Yeni formattan beri EuroLeague’de normal sezonu domine eden hiçbir takım şampiyon olamadı. Aksine 3 tane şampiyonluk playoff’ta ev sahibi avantajı alamayan takımdan geldi. Sanırım zaman bazı şeyleri unutturuyor ama bunu ikisini de takımlarımız başardı.

2016-2017 sezonunda Fenerbahçe Beko ve 2021-2022 sezonunda Anadolu Efes, normal sezonu kötü geçirmesine rağmen Mart ayıyla birlikte form artırarak şampiyonluğa yürüdü. Aksini Fenerbahçe’den de gördük. Sarı-lacivertliler, 2018-2019 sezonunda normal sezonu domine etmesine rağmen, sezonun sonunda sakatlıklardan dağılınca şampiyonluğa yürüyemedi.

Bunları iki takımımız da buradan kalkar, şampiyonluğa yürür diye söylemiyorum. İki temsilcimiz de sezonun bu noktasına kadar böyle bir ışık veremedi ama taraftarların öldük, bittik tavırları da bana doğru gelmiyor.

Genel bir pencereden baktığımız zaman; Real Madrid dışında bu sene dominant bir takım gözükmüyor. Oynadıkları basketbol keyfi açısından Real’in yanına bir de Virtus Bologna’yı koyuyorum ama genel pencerede Real dışında her takım inişler ve çıkışlar yaşıyor. Mesela üç hafta önce yerden yere vurulan Panathinaikos ve Olympiakos bir anda maçlarını kazanarak yukarı çıkarken tepede yer alan Fenerbahçe de aşağıya inebiliyor.

EuroLeague’in bu formatında anlık form grafikleri, maç takvimleri ve sakatlıklar her şeyi değiştirebiliyor. Fenerbahçe özelinde konuşursak; sarı-lacivertlilerin; DyShawn Pierre, Marko Guduric ve Nick Calathes gibi üç önemli eksiği varken bu deplasmanlardan galibiyetle çıkamaması bana garip gelmiyor. Partizan ve Maccabi maçlarında öne geçmişken kaybetmek elbette taraftarları etkiliyordur ama iki takım da Fenerbahçe’ye karşı 12 kişilik rotasyonlarla oynayarak maçın sonuna diri kaldı. Fenerbahçe’nin böyle bir şansı yoktu. Hatta bana sorarsanız; Itoudis’in yenilgilerden daha çok Nigel Hayes Davis’i 40 dakika çıkmadan oynaması eleştirilmeli. Bir oyuncunun üzerine böylesine bir yük koyduğunuz zaman sakatlığın arkasından gelmesi sürpriz olmuyor.

Keza Anadolu Efes için de ortalığı yangına verecek bir durum yok bence. Lacivert-beyazlıların kaybettiği beş maça baktığımız zaman Milano yenilgisi haricinde favori oldukları bir maç yoktu zaten. Taraftar, duyguları gereği her maçı kazanmayı ister ama yeni bir koçla sezona girerken Barcelona, Olympiakos gibi zor deplasmanlardan çıkamamak çok da sürpriz değil.

Altını çizerek söylüyorum; iki takımımızın da oynadığı basketbolu beğenmiyorum. Taraftarların tepkisinde bunun da etkili olduğunu anlayabiliyorum ama henüz Kasım ayındayken bu sezon bitti kafasına girmek bana biraz abartı geliyor. Takımların nasıl toparlanabildiğini, sezonun başında kötü oynayan takımın sezonun sonunu çok iyi getirdiğini daha önce hep gördük.

Bu noktada bana sorarsanız, iki temsilcimiz adına da önemli olan kırılmamak. EuroLeague’de en tehlikeli durum bu. Bir kere kırılır ve özgüveninizi kaybederseniz o zaman potansiyelinizi hiçbir şekilde ortaya koyamazsınız. EuroLeague’de Real Madrid’in dışında iki takımızdan da daha kaliteli kadroya sahip olan çok fazla takım yok. Önemli olan psikolojik olarak ayakta kalmak ve takımlarımızın gelişim göstermesi için fırsat sunmak.

Homurdanmaları çoğaltmak ve takımı kötü giderken ben demiştim demek için çığırtkanlık yapmak sadece ve sadece sezonun gerçekten kaybolmasına sebep olur. Destek olmak ise takımlarımızı olumlu tarafa doğru götürebilir.

Bence bu noktada taraftarların sakin kalıp, ikinci tarafı tercih etmesi gerekiyor.

Baskonia ve Dusko Ivanovic İlişkisi

“Kötü zamanda biz varız. Baskonia bizi hiç iyiyken çağırdı mı? İhtiyaç varken geldik biz.”

Dusko Ivanovic ile Baskonia ilişkisi, EuroLeague’deki en özel ilişkilerinden biri. Karadağlı koç takımın başındayken Baskonia çok özel günler de gördü, kötü günler de! Takımdan ayrılmasının sevindirdiği günler de oldu, üzdüğü günler de! Fakat değişmeyen bir şey var; Baskonia’da işler ne zaman yolunda değilse takımın başına geçti ve Baskonia’ya yardımcı oldu.

Sezona Kızılyıldız’da başlayan Karadağlı koç, bence acele bir kararla takımdan gönderildi. Takımın performansı onu görevden alacak kadar kötü değildi. Lakin Kızılyıldız başkanının bu aceleci kararı, Baskonia’ya yaradı.

Koç Joan Penarroya’yla kazanan bir yapı oluşturmakta zorlanan Bask ekibi, kurtarıcı olarak hemen takımın başına Dusko Ivanovic’i getirdi. Tecrübeli koç da hemen sahaya kartvizitini attı. İlk beş haftada sadece ALBA Berlin’i yenebilen Baskonia, Ivanovic’in takımın başına geçmesiyle birlikte dört maçını da kazandı. Üstelik sakatlıklar sebebiyle sahaya sadece dokuz oyuncuyla çıkabiliyorken!

Baskonia – Partizan: 84-83
Olympiakos – Baskonia: 74-75
Baskonia – Barcelona: 94-71
LDLC ASVEL – Baskonia: 81-88

Açıkçası Ivanovic, Baskonia’ya bambaşka bir basketbol oynatarak bunu yapmadı. Hatta takımın oynadığı birçok set eski koçtan geliyor. Lakin günümüz sporunda bir gerçek var; işin teknik kısmı kadar, takımın içerisindeki ilişkilerde önemli.

Joan Penarroya’yla birlikte oyuncuların özgüvenleri giderek daha aşağıya gidiyordu. Üstelik İspanyol koçu beğensem de işin savunma tarafını biraz fazla göz ardı ediyordu. Takımın koçu savunmayı bu kadar göz ardı ederse, oyuncular tabii giderek tembelleşir. Geçen sene de bunu gördük. Baskonia hücumda keyif veren bir takım olsa da savunmada çok yumuşak kalması sebebiyle başarısız bir sezon geçirmişti. Açıkçası bu senenin de gidişatı bu yöndeydi.

Ivanovic ise mental olarak tam tersi bir koç. Hatta tüm dünyada tembelliğe en izin vermeyen koç kendisi. Böylesine bir mental değişiklik, ilk günden sahada her zaman değişiklik yaratır. Diğer bir konuda özgüven. Takımın en önemli skoreri Markus Howard, sezon başında tanınmayacak bir haldeydi. Ivanovic’ten sonra ise hemen değişti. Özellikle son iki maç da şov yaptı.

Markus Howard’ın ilk 5 maçı: 13.4 sayı, %25.6 üçlük yüzdesi, 8.2 EFF
Markus Howard’ın son 4 maçı: 21.5 sayı, %41.0 üçlük yüzdesi, 12.2 EFF

Şov yapan derken Chima Moneke’ye değinmemek olmaz. Moneke çok özel bir oyuncu ve ona fırsat verildiği sürece, bitmek bilmeyen enerjisiyle sahaya etkisini her zaman koyar. Lakin kazanan bir takımda onu izlemek daha da keyifli. Partizan maçında kazanan faul atışları sokmadan önce Nunnally‘i atışması ve hata yapmadan faul atışlarını sokması oldukça özeldi.

Sadece bu iki oyuncu için değil, sezon başında katkıdan çok zarar veren Codi Miller McIntyre, süre almayan Daniel Diez ya da sezona kötü giren Matthew Costello için de benzer şeyleri söyleyebiliriz. Üstelik sakatlılar sebebiyle takımdan uzak kalan Nikos Rogkavopoulos, Nicolo Mannion ve Khalifa Diop için de benzeri performans bekleyebiliriz.

Tabii bu her şeyin toz pembe olduğu anlamına da gelmiyor. Kadro kalitesi olarak hala sıkıntıları var. Üstelik Ivanovic’in sezon ortasında takıma etkisi her zaman özel olmuştur. Onun oyuncularla sorunu genellikle yoğun geçen yaz kampında başlıyor. Dolayısıyla bu hikayenin devamının hep böyle mükemmel gitmesi zor.

Lakin ortada bir gerçek var: Baskonia’nın ona ihtiyacı varken Ivanovic bir kez daha kolları sıvadı ve kendinden bekleneni yaptı.