2023-24 EuroLeague: Bidon d’Or Ödülleri

15/Nis/24 09:31 Nisan 15, 2024

Meliksah Bayrav

15/Nis/24 09:31

Eurohoops.net

Eurohoops Fırın, EuroLeague normal sezonunun bidonlarını seçiyor.

by Melikşah Bayrav / info@eurohoops.net

Eurohoops Türkiye’nin Instagram hesabını takip etmek için tıklayın! 

Turkish Airlines EuroLeague’de heyecan dolu geçen normal sezon serüveninin sonuna geldik. Son derece çekişmeli ilerleyen ilk on sıra yarışının ardından artık rekabet, sırasıyla Play-In ve Playoff turlarıyla devam edecek.

Bu süreçte birçok farklı takım, oyuncu ve koç, etkileyici performanslarla adlarından söz ettirdi. Buna karşın madalyonun bir de öteki yüzü var.

Normal sezon sürecinde bazı takımlar yüksek beklentilere rağmen hayal kırıklığı yaratan bir görüntü çizdiler. Bazı oyuncular da performanslarını bir türlü istenilen seviyeye çıkaramayarak beklentileri karşılayamadılar.

Elbette basketbolun dünya çapında bu kadar sevilen ve izlenen bir spor olmasının da en büyük nedenlerinden biri bu. Bu sporda  işlerin nasıl gideceğini kestirebilmek hiç kolay bir şey değil.

Biz de bugünkü serimizde sezonun hayal kırıklığı yaratan isimlerini, koçlarını ve takımlarını sıralamaya karar verdik. Elbette bu listeyi yaparken TAMAMEN kendi kişisel fikirlerimiz üzerinden hareket ettik.

Eurohoops Fırın, 2023-24 EuroLeague normal sezonunun Bidon d’Or ödüllerini dağıtıyor.

En Kötü Takım: ALBA Berlin

Matt-Thomas-Alba

Derece: 5 galibiyet, 29 yenilgi

Sıralama: Lig Sonuncusu!

Evet, muhtemelen bu negatif ödülün sahibine yönelik pek bir itiraz olmayacaktır.

Bir süredir düzenli olarak EuroLeague’de mücadele eden ALBA Berlin, bu süreçte hiçbir zaman tam anlamıyla rekabetçi olamasa bile belirli dönemlerde oynadığı basketbolla keyif verdi.

Bir dönem Luke Sikma’nın önderliğinde topsuz hareketliliğin ve asistlerin bol olduğu, izleyenlere keyif veren bir basketbol oynayan ALBA, Playoff için iddialı olamasa bile seyir zevki yüksek maçlar oynayabiliyordu.

Buna karşın bu sezonla birlikte bu tablonun da terse döndüğünü gördük. Yazın Luke Sikma, Jaleen Smith ve Maodo Lo gibi çok önemli üç oyuncusuyla yollarını ayıran Alman ekibi, bu isimlerin yerlerini doldurmanın açıkçası yanına bile yaklaşamadı. Hal böyle olunca sahadaki basketbol da fazlasıyla geriye gitti.

Sezon boyunca rekabetçi olmanın çok uzağında kalan ALBA, geçmiş yıllarda oynadığı keyifli hücum basketbolunu da neredeyse hiç sahaya yansıtamadı. Hal böyle olunca Alman temsilcisi, Playoff yarışında olan takımların fikstürde ‘kolay galibiyet’ yazdığı bir takım haline geldi.

Bu durum elbette sıralamaya da yansıdı. Sezon boyunca sadece beş galibiyet alabilen ALBA, bir sıra üstündeki ASVEL’in tam dört galibiyet uzağında kaldı. Sonuç olarak ALBA Berlin, ligi sonuncu bitirerek unutmak isteyeceği türden bir EuroLeague sezonunu geride bıraktı.

Öte yandan bu durum, ALBA Berlin’in EuroLeague’deki geleceğini olumsuz etkilemiş olabilir. Bir süre önce A lisansı almasına kesin gözüyle bakılan ALBA, artık yakın zaman içerisinde EuroLeague’in daimi bir üyesi haline gelecekmiş gibi gözükmüyor. Bu tablonun ortaya çıkmasındaki başlıca sebep ise elbette rekabetçiliğin bir hayli uzağında kalan olumsuz sonuçlar.

Tüm bunlara rağmen ALBA Berlin’in en azından bir sezon daha EuroLeague’de yer alması çok yüksek bir ihtimal olarak görülüyor. Yine de Alman ekibi, önümüzdeki sezonun ligdeki son sezonu olmasını istemiyorsa artık daha rekabetçi olmaya yönelik bazı adımlar atmak zorunda.

Hayal Kırıklığı Yaratan Takım: Partizan

Punter-Thomas-Alba-Partizan

Derece: 16 galibiyet, 18 yenilgi

Sıralama: 11. sıra

Aslında bu ödül için çok bariz iki aday vardı. Bu ödülü Partizan’dan ziyade Olimpia Milano‘ya da pekala verebilirdik. Buna karşın tercihimizi Sırp temsilcisinden yana kullandık, elbette bunun için de bazı gerekçelerimiz var.

Geçtiğimiz sezon uzun bir aradan sonra EuroLeague sahnesine geri dönen Partizan, özellikle sezonun ikinci yarısında müthiş bir performans ortaya koyarak Playoff sahnesine adını yazdırmıştı. Saha içinde ve saha dışında harika bir kimya yakalayan Zeljko Obradovic‘in ekibi, açıkçası EuroLeague’in izlemesi en keyifli takımlarından biriydi.

Playoff biletini aldıktan sonra Partizan, saha avantajına sahip olmasa bile Real Madrid‘i elemenin eşiğine kadar geldi. O meşhur kavga olmasaydı Sırp ekibi, muhtemelen seriyi 3-0’la geçip 13 yıl aradan sonra Final Four sahnesine geri dönecekti. Yine de Avrupa basketbolu tarihinin en ses getiren kavgası yaşandı ve Partizan, 2-0 önde olduğu seriyi Real Madrid‘e 3-2 kaybetti.

Açıkçası böylesine dramatik bir sonun ardından Partizan’ın bu sezon çok daha hırslı olması ve bir kez daha Playoff biletini alması, hatta Final Four için çok güçlü bir aday olması bekleniyordu. Buna karşın Zeljko Obradovic‘in takımı için sezon, beklentilerin bir hayli uzağında geçti.

Partizan’ı en çok yaralayan nokta muhtemelen yazın Mathias Lessort’un ayrılığı oldu. Lessort’un Panathinaikos yolcusu olmasından sonra Sırp ekibi, Fransız yıldızın boşluğunu bir türlü dolduramadı. Bu noktada hem Frank Kaminsky, hem de Bruno Caboclo uzun rotasyonunda beklenen istikrarı ortaya koyamadılar.

Hal böyle olunca Partizan, savunmada normal sezon boyunca ligin en sorunlu takımlarından biriydi. Tepe ikili oyunlarını savunmakta çok zorlanan Sırp ekibi, Zeljko Obradovic takımlarında görmeye alışkın olduğumuz sertliği hiçbir zaman sahaya yansıtamadı. Dolayısıyla bu durum sonuçlara da yansıdı ve Partizan, ligin en istikrarsız takımlarından biri oldu.

Tüm bu olumsuz faktörlere rağmen Sırp ekibi, hücum gücü sayesinde her daim Play-In ve Playoff yarışının en ciddi adaylarından biri olarak görüldü. Açıkçası herkes Partizan’ın bir şekilde kendini Play-In’e atmasını ve sonrasında ritim arttırarak Playoff, hatta Final Four yürüyüşüne başlamasını bekliyordu. Ama işler hiç beklendiği gibi ilerlemedi.

Bitime iki maç kala evinde Olympiakos’a karşı çok dramatik bir mağlubiyet alan Partizan, Play-In yarışında ipleri Anadolu Efes‘e kaptırdı. Sezonun en önemli kısmında müthiş bir form yakalayan Efes, bu noktadan sonra hata yapmadı ve tüm maçlarını kazandı. Hal böyle olunca Partizan dışarıda kaldı.

Öte yandan koç Zeljko Obradovic’in sözleşmesi bu yaz sona eriyor. Her ne kadar koç Obradovic’in yeni sözleşmeye imza atmasına kesin gözüyle bakılsa da bu durum, henüz resmiyete kavuşmuş değil. Olası bir anlaşmazlık durumunda Sırp ekibini epey kaotik bir yaz dönemi bekliyor olabilir.

En Kötü Koç Performansı: Ettore Messina

messina

Olimpia Milano‘nun Derecesi: 15 galibiyet, 19 yenilgi

Sıralama: 12. sıra

Bu gerçekten çok üzücü bir durum. Sonuçta Ettore Messina, bilindiği üzere Avrupa basketbolu tarihinin gelmiş geçmiş en büyük koçlarından biri. Bu kadar büyük bir basketbol figürünü bu tür negatif ödüllerin öznesi olarak görmek gerçekten üzücü. Yine de yapacak bir şey yok.

2020-21 sezonunda koç Ettore Messina’nın önderliğinde Final Four’a kalan Olimpia Milano, yarı finalde Barcelona’ya elense bile son derece iyi bir EuroLeague sezonunu geride bırakmıştı. Bu noktadan sonra beklenti, Milano’nun düzenli olarak Final Four’da yer alan bir kulüp haline gelmesiydi.

Yine de işler hiç ama hiç beklendiği gibi ilerlemedi. İlk olarak ertesi sezon Playoffta saha avantajına rağmen Anadolu Efes‘e elenen Milano, sonraki sezonda ise yaptığı iddialı transferlere rağmen Playoffa bile kalamadı. Bu süreçte İtalyan ekibinin oynadığı basketbol da hep geri gitti.

Geçtiğimiz yaz bir kez daha hareketli bir transfer dönemi geçiren Milano, yaz döneminin en çok konuşulan yıldızı Nikola Mirotic’i kadrosuna kattı. Her ne kadar Shabazz Napier’ı Kızılyıldız’a kaptırsa bile İtalyan ekibi, yeni sezona son derece iddialı bir kadroyla giriş yaptı.

Buna karşın yine, yeni, yeniden Milano için inişler ve çıkışlarla dolu bir EuroLeague normal sezonu geride kaldı. Sezon boyunca bir türlü beklenen basketbolu ortaya koyamayan İtalyan temsilcisi, neredeyse yılın tamamını Playoff ve Play-In hattının dışında geçirdi.

Bu noktada en çok eleştirilen konu ise Milano’nun oynadığı basketbol oldu. Ligin en düşük tempolu hücum eden takımlarının muhtemelen başında gelen İtalyan ekibi, çoğu zaman hücumda epey tahmin edilebilir bir görüntü sergiledi. Bunu açıkçası istatistiklere baktığımızda da görebiliyoruz.

Maç başına yalnızca 78 sayı atabilen Milano, bu alanda ligin en kötü üç takımından biri oldu. Milano’nun hücumdaki verimsiz görüntüsü, sakatlık sorunlarıyla da birleşince beklenti altında kalmak kaçınılmazdı. Sonuç olarak İtalyan ekibi, üst üste ikinci kez Playoffların uzağında kalarak hayal kırıklığı yarattı.

Hal böyle olunca eleştiri oklarının yöneltildiği bir numaralı isim koç Ettore Messina oldu. Geçtiğimiz sezonlarda sıkça EuroLeague’e ‘Playofflara kalan takım sayısının arttırılması’ çağrısında bulunan Messina, Play-In formatına geçilen ilk sezonda takımını ilk 10 sıraya taşıyamadı.

Yine de en büyük sorun bu değildi. Gerçekten çok ama çok düşük tempoda hücum eden Milano, kadro kalitesine rağmen ligin en verimsiz takımlarından biri olarak gözüktü. Hücumdaki tahmin edilebilir görüntü, Olimpia Milano’nun kötü sezonuna dair en belirgin noktaların başında geldi.

Tüm bu hayal kırıklıklarına rağmen Olimpia Milano yönetimi, sezon ortasında koç Ettore Messina’nın sözleşmesini uzattı. Her ne kadar son üç sezondur büyük hayal kırıklığı yaratsa bile koç Messina, önümüzdeki sezon muhtemelen bir kez daha basketbol operasyonlarının başındaki isim olarak Milano’yu rekabetçi bir takım haline getirmeye çalışacak.

Her ne kadar Avrupa basketbolu tarihinin en büyük figürlerinden biri olsa da Milano’nun son iki sezonu, Ettore Messina’nın kariyerini biraz da olsa olumsuz etkiledi. Bu nedenle gelecek sezon, koç Messina ve Olimpia Milano organizasyonu için epey kritik olacak.

En Kötü Transfer: Shabazz Nappier – Kızılyıldız

Çıktığı Maç Sayısı: 12

İstatistikleri: 9.8 sayı, 2.3 asist, 1.8 top kaybı, %30 üçlük

Shabazz Napier muhtemelen sadece bu sezonun değil, EuroLeague tarihinin en kötü transferlerinden biri. Hatta öyle ki ABD’li oyun kurucu, yazın katıldığı ve iki yıllık sözleşme imzaladığı Kızılyıldız’da bir tam sezon bile geçiremedi.

Geçtiğimiz sezonun ortasında Olimpia Milano‘ya transfer olan Shabazz Napier, ilk geldiği günden itibaren müthiş bir etki yaratmıştı. Hatta öyle ki Napier, kabus gibi bir sezon geçiren Milano‘nun adeta tek başına Playoff yarışına dahil olmasını sağlamıştı.

Hal böyle olunca Napier, sezon sonu yaz transfer döneminin en popüler figürlerinden biri haline geldi. Avrupa basketbolunda elit kısa havuzunun gün geçtikçe daralması, Napier’a yönelik ilginin de epey artmasını sağladı. Bunun sonucunda ABD’li oyun kurucu, kendine çok sağlam bir kontrat buldu.

Olimpia Milano’nun tüm çabalarına rağmen Napier, yazın Kızılyıldız’la iki yıllık sözleşme imzaladı ve EuroLeague’in en çok kazanan kısaları arasına girdi. Hal böyle olunca Napier’a yönelik beklentiler, Kızılyıldız’a Playoff yarışında liderlik etmesiydi. Buna karşın işler hiç ama hiç beklendiği gibi gelişmedi.

İlk günden itibaren Milano günlerinin çok uzağında bir görüntü sergileyen deneyimli oyun kurucu, Kızılyıldız’da hiçbir zaman beklentileri karşılayamadı. Sırp ekibinde son derece istikrarsız bir görüntü sergileyen Napier, kısa rotasyonunda 36 yaşındaki Milos Teodosic’in gerisine düşmeye başladı.

Sezon başından itibaren Kızılyıldız’da mutsuz olduğu ve Milano’ya geri dönmek istediği çok sık konuşulan Shabazz Napier, imzaladığı yüklü kontrata rağmen sezon ortasında takımdan ayrıldı ve eski takımına geri döndü. Bu da Napier’ı EuroLeague’de beklentileri de göz önünde bulundurduğumuzda sezonun en kötü transferi yaptı.

Kızılyıldız için yazın yürütülen transfer operasyonu çok büyük bir hayal kırıklığıyla sonuçlandı. Kulüp tarihinin en çok para harcanan transfer dönemini geride bırakan Sırp ekibi, buna rağmen sezon boyunca Playoff ve Play-In yarışında hiç rekabetçi olamadı. Bu noktada sezon ortasında koç Dusko Ivanovic ile yolların ayrılıp yerine Ioannis Sfairopoulos’un getirilmesi de pek sonuç vermedi.

Peki ya Shabazz Napier? İstediği olan ve sezon ortasında eski takımına geri dönen Napier, Kızılyıldız dönemine göre çok daha iyi gözükse bile açıkçası bir sezon önceki halinin uzağında kaldı. Milano’da da ciddi inişler ve çıkışlar yaşayan ABD’li oyun kurucu, genel olarak beklentilerin fazlasıyla altında bir sezon geçirdi.