by Baxter Holmes / Çeviri: Toprak Kağnıcı / info@eurohoops.net
Eurohoops Türkiye’nin Instagram hesabını takip etmek için tıklayın!
Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Bu yazı 16 Temmuz 2024 tarihinde ESPN’de yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.
11 Nisan perşembe günü Reginald Ballard isminde bir şahıs Pasadena, Kaliforniya’daki evinde otururken telefonu çaldı. “Martin” ve “The Bernie Mac Show” dizilerindeki rolleriyle tanınan aktör, karısından gelen bir kısa mesajı açtı.
Eşi eski NBA oyuncusu Nate Robinson hakkında bir haber göndermişti.
Bu mesajdan tam iki gün önce Robinson hayatıyla ilgili son derece kişisel ve yıkıcı bir haberi kamuoyu ile paylaşmıştı: Böbrek yetmezliği hastalığına yakalanmıştı, eğer böbrek nakli yapılmazsa kaç yıl ömrünün kaldığı bilinmiyordu.
Robinson daha sonrasında ESPN’e “İki böbreğim de iflas etti.” dedi.
Ballard’ın kafası karışmıştı. Bu eski bir haber diye düşündü çünkü Robinson’ın iki yıl önce aynı sorunla karşı karşıya kaldığına dair bir haber metni okumuştu.
Hevesli bir spor izleyicisi olan Ballard, Aralık 2020’de böbrek yetmezliğiyle karşı karşıya kalmıştı. Teşhis konulduğunda doktoru Ulusal Böbrek Sicili aracılığıyla Eşleştirilmiş Böbrek Değişim programını açıkladı.
Doktoru Ballard’a yakın birinin onun adına programa bir böbrek bağışlayabileceğini ve karşılığında başka bir yerdeki canlı bir donörden böbrek alabileceğini söyledi. Tüm bu sürecin bir yıldan kısa sürebileceği, vefat etmiş birinden uygun bir böbrek almayı beklemekten çok daha hızlı bir seçenek olduğu, bunun da birkaç yıl sürebileceği söyledi. Ballard programa kaydoldu. Birkaç ay boyunca yapılan kapsamlı testler ve taramaların ardından Ballard’ın eşi bir böbreğini bağışladı, bu böbrek Kaliforniya’daki bir adama gitti. Ballard da karşılığında Kuzey Carolina’daki bir kadından böbrek aldı.
ESPN’e konuşan Ballard, nakil ameliyatının teşhis konulduktan bir yıl sonra yani Aralık 2021’de gerçekleştiğini ve bu süre zarfında atardamarlarından birindeki tıkanıklığı gidermek için kalp ameliyatı olması gerekmeseydi naklin daha da hızlı gerçekleşebileceğini söyledi.
Nakilden birkaç ay sonra Ballard, Teksas Böbrek Vakfı’ndan bir telefon aldı ve bir Teksaslı olarak elçi olarak programa katılmasını istediler. Ondan böbrek değişim programı hakkında başkalarını eğitmek üzere bilgi yaymasına yardımcı olmasını istediler. Ballard hemen evet diyemedi. Vakıfla çalışırken, 2017 yılında yakın ve geniş ailesinden 16 kişiyi böbrek hastalığı nedeniyle kaybettikten sonra vakfa katılan başkan ve CEO Tiffany Jones-Smith ile tanıştı.
Saatler sonra, öğleden sonra 1:37’de Jones-Smith’in telefonuna bir sesli mesaj geldi. Sesli mesaj Ballard’dan gelmişti. Ballard, Nate Robinson’ın kim olduğunu bilmiyordu ama ona ulaşması gerekiyordu.
O gece Jones-Smith bir etkinlikten çıktıktan sonra Ballard’ı aradı. Saat akşam 8’di.
O gece, bir sağlık etkinliğinden çıktıktan sonra Jones-Smith arabasına oturdu ve onu aradı. Saat akşam 8:53’tü.
Robinson’a ölmüş birinden ya da hayatta olan birinden böbrek almak için herhangi bir bekleme listesinde olup olmadığını sorarak başladı. Robinson bir böbrek bekleme listesinde olduğunu söyledi.
Kendisine yeni bir böbrek nakli yaptırmanın adımlarını gösteren uzmanlarla yaptığı konuşmalar hakkında neler hatırlıyordu?
Robinson duraksadı, o süreçle ilgili hiçbir şey hatırlamıyordu. Tekrar sordu, yine hiçbir şey hatırlamadı.
Jones-Smith bir şeylerin yanlış gittiğini hemen anladı. Robinson’ın bekleme listesinde olmadığını fark etti.
Robinson üç yıldır haftada birkaç kez böbrek diyalizi tedavisi gördüğünü söyledi. Babasının 10 yıllık diyaliz süreci kısa bir süre önce sonlanmıştı ancak Robinson diyalize hala devam ediyordu.
Jones-Smith bu süreyi duyunca ürperdi.
Jones-Smith, bazılarının diyalize on yıllarca dayanabildiğini, ancak ortalama yaşam süresinin beş ila 10 yıl olduğunu biliyordu.
Jones-Smith, Robinson’ın hikayesini dinlerken yaşamı tehdit eden bir durumla karşı karşıya kalmanın korkutucu, felç edici ve yalnızlaştırıcı olabileceğini biliyordu.
ESPN’e verdiği demeçte “Yıllardır bu işle uğraşan ve konuştuğum diğer genç adamlara benziyordu” dedi.
Jones Smith, Robinson’a onu uzmanlarla buluşturmaya yardımcı olacağını söyledi. Ona her şeyin yoluna gireceğine dair söz verdi. Robinson’a kendisine karşı dürüst ve şeffaf olmasını söyledi. Robinson da bunu yapacağını söyledi. Ona Ulusal Böbrek Kayıt Merkezi’nden bahsetti.
Görüşme 19 dakika sürdü.
Telefonu kapattıktan sonra, ünlü ve zengin, dünyanın en iyi sağlık hizmetlerinden bazılarına erişimi olan bu adamın hayati bir mücadelenin ortasında nasıl bu kadar kaybolabildiğine inanamadı.
Düşünceleri allak bullak olmuştu. Eğer bu adam üç yıl sonra yeni bir böbrek bulamadıysa, o zaman böbrek nakli bekleme listesindeki yaklaşık 100.000 Amerikalıya ne olacaktı? Robinson gibi böbrek yetmezliği çeken milyonlarca ABD vatandaşının kaderi ne olacaktı?
Ertesi gün Jones-Smith, Robinson’ı sekiz kez aradı. Önümüzdeki haftalarda onu neredeyse her gün arayacaktı.
Etrafındaki sağlık çalışanlarını merak ediyordu, cevap veriyor ve yol gösteriyorlar mıydı? Doğru soruları soruyor muydu?
Bu noktaya nasıl geldiği sorusu aklından bir türlü çıkmıyordu, tüm bunlar tam olarak nasıl olmuştu?
2005 sonbaharında Nate Robinson, Midtown Manhattan’daki Özel Cerrahi Hastanesi’nde bir doktorun muayenehanesindeydi. New York Knicks‘in çaylağıydı, 21 yaşındaydı ve NBA Draft’ında 21. sıradan seçilmişti.
Rutin bir muayene için oradaydı. Knicks‘in takım doktoru Lisa Callahan adında bir kadındı. 1.80 boyundaki Callahan’ın değerlendirdiği çoğu oyuncu gözlerinin içine bakabilmek için oturmak zorundaydı ama 1.90 boyundaki Robinson’ın oturmasına bile gerek yoktu.Ş akacı biri olarak bilinen Seattle’lı oyuncudan kısa sürede hoşlandı.
İlk muayene sırasında Callahan, Robinson’ın tansiyonunun normalden yüksek olduğunu fark etti. Ona çok önemli bir şey olmadığını ama akıllarında bulundurmaları gerektiğini söyledi. Yüksek tansiyonun siyah nüfus arasında yaygın olduğunu biliyordu. Robinson bu sıkıntıya rağmen testi geçti ve NBA kariyerine başladı.
O sezonun ilerleyen günlerinde bir sabah uyandığında Robinson’ın midesi hiç olmadığı kadar bulanıyordu. Neden olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu, hayatı boyunca hep sağlıklıydı.
Hiçbir antrenmanı kaçırmamıştı. Ama o gün, hayatının hiçbir döneminde olmadığı kadar hasta hissediyordu. Knicks antrenmanına gidemeyeceğinden endişeleniyordu.
Bir takım arkadşaı ona: “Sen bir çaylaksın, antrenmana geç kalamazsın.” dediğinde “Hastayım.” dedi ancak takım arkadaşları ona inanmadı.
Takım arkadaşlarının ona inanmadığını biliyordu. Bu yüzden arabasına bindi, antrenmana gitti ancak antrenman tesisindeki çöp kutusuna kadar gidemedi. Antrenman salonunun karşısına kusmaya başladı. Bacaklarına kramp girdi. Sonrasında vücudunun tamamına kramp girdi.
Callahan, Robinson’ı toplayıp yakındaki bir hastaneye götürdü.
Yapılan kan tahlillerinin ardından doktorlar Nate Robinson’ın böbreklerinin iyi çalışmadığını ve bunun da yüksek tansiyona neden olduğunu açıkladı. Nate Robinson tüm bunları dinliyordu.
Robinson bunun ne anlama geldiğini bilmiyordu.
Callahan, Nate Robinson’a bir NBA maçında oynamak gibi yoğun, kardiyovasküler bir faaliyette bulunmanın kan basıncında bir artışa ve belki de bir kalp krizine yol açabileceğini söyledi.
Robinson, Callahan’ın kendisine “Sahada kalp krizi geçirmeni istemiyoruz.’ dediğini söylüyor..
Robinson şaşkına dönmüştü. NBA kariyeri henüz yeni başlamıştı ve şimdi kariyeri bitmek üzere miydi?
Callahan’a “Ben basketbol oynayacağım. Olursa olur. Sevdiğim şeyi yaparken öleceksem, öyle öleyim.” demiş.
Kısa süre sonra Callahan, Nate Robinson’la birlikte New York’taki Cornell Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne gitti ve burada böbrek uzmanları onun korkularını doğruladı: Robinson’un böbrekleri düzgün çalışmıyordu. Doktorlar bunun da ötesinde, eninde sonunda bir böbrek nakline ihtiyacı olacağını söylediler. Robinson başını salladı, “eninde sonunda” tanımlamasının yıllar sürebileceğine inanıyordu. Şimdilik sadece basketbol oynamak istiyordu.
Tansiyon ilacı almaya başladı ve sık sık doktor kontrolüne gitmeye başladı.
Yıllar geçtikçe tüm bunlar onun rutini haline geldi. Nadiren de olsa şiddetli bir şekilde hastalanıp hastaneye gitmesi gerekirdi ancak toplamda sadece iki maç kaçırdı.
Callahan, Nate Robinson; Knicks’ten ayrılıp Boston’a, Oklahoma City’ye, Golden State‘e, Chicago’ya, Denver’a, Clippers‘a ve New Orleans’a gittikten sonra bile onu yakından takip etmeye devam etti.Bu deneyim onun için de yeniydi. Daha önce böbrek hastalığı olan hiçbir profesyonel sporcuyla ilgilenmemişti. Bildiği tek kişi 1990’larda ve 2000’lerin başında oynayan ‘Hall of Fame’ pivot Alonzo Mourning’di.
2016 yılına gelindiğinde Robinson, NBA’den ayrılmıştı. 11 sezon boyunca NBA’de oynamış; Knicks’teki son sezonu olan 2008-09 sezonunda 17,2 olmak üzere maç başına 11 sayı ortalaması tutturmuştu. 2006, 2009 ve 2010 yıllarında smaç yarışmasını kazanmıştı.
2018’e kadar iki sezon yurtdışında oynadı. Böbrek sorununun ne takımların kendisiyle sözleşme imzalamasını engellediğini ne de kariyerini erken bitirdiğini söyledi. Bu süre boyunca hep mutluydu ve dört çocuk babasıydı. Hayalini gerçekleştirmişti, huzur içindeydi.
Robinson böbreklerinin bir gün onu öldürebileceğini başından beri biliyordu. Sadece ne zaman olacağını bilmiyordu.
2021 yazında Robinson oğluyla birlikte bir basketbol kampı için Philadelphia’ya gitmişti. Robinson aniden hasta hissetmeye başladı. Baş ağrısı vardı, yorgun düşmüştü.
İştahı yoktu. Oğlu salonda basketbol oynarken o zamanının çoğunu arabasında geçirdi.
Seattle’daki evine döndüğünde bir hastaneye yatırıldı, burada COVID-19 testi pozitif çıktı. Hastanede yatarken kusmaya başladı. Bağırsaklarını kontrol edemiyordu ve şiddetli ağrı tüm vücuduna yayılıyordu.
Doktorlar bir dizi testler yaptı. Yaklaşık 15 yıldır bir olasılık olan şey artık bir gerçekti: Robinson’un böbrekleri iflas ediyordu, doktorlar
hemen diyalize başlamazsa ölebileceğini söylediler.
Bir hafta içinde diyalize başladı ve bu başlangıç yıllarca sürecek bir rutinin başlangıcı oldu. Sabah 4:20’de alarmı çalıyor. 4:45’te evden çıkıyor, ardından Seattle’daki bir kliniğe 20 dakikalık bir yolculuk yapıyordu. Haftanın üç günü bir tüp koluna sıvı pompalarken sabah 5:30’dan sabah 9’a kadar tam dört saat boyunca bir sandalyede oturuyordu.
Bu çok yorucu bir süreç, kelimenin tam anlamıyla ve mecazi olarak onu tüketti. İlk yıl içinde depresyona girdi. Robinson, Seattle’daki evinin ikinci katındaki bodasında uzun saatler geçirmeye başladı. Odada üç smaç yarışması şampiyonluğunun kupası bulunuyordu. Duvarlar, oynadığı NBA takımlarının formaları ve karşılık oynadığı kişilerin hediye ettiği formalarla kaplıydı: LeBron James, Dwyane Wade, Tracy McGrady. Bir langırt masası, bir projeksiyon cihazı ve bir perde vardı. Video oyunları oynadığı, arkadaşlarıyla film izlediği bir yerdi. Ona neşe veren, en güzel anılarını canlandıran bir odaydı.
Ama şimdi her şey karanlığa gömülmüştü, neredeyse bir yıl boyunca her gün karanlıkta oturdu.
Çocukluğundan beri arkadaşı olan Sylvester Dennis’e: “İçten dışıma doğru ölüyormuşum gibi hissediyorum.” dedi.
Dennis’in de aralarında bulunduğu arkadaşları Robinson’a yalvararak, “Bunun seni bitirmesine izin veremezsin. Üzgün olmak seni öldürecek.” O da onlara neler yaşadığını bilmediklerini söyleyerek karşılık veriyordu.
Robinson ESPN’e “O zamanlar çok karanlık zamanlardı.” dedi.
Robinson hem hastalığın teşhisi hem de belirsiz bir gelecek yüzünden felç olmuştu. Kendi ölümlülüğüyle ilk kez yüzleşiyor, uzun süre yenilmez hissettikten sonra kendini zayıf hissediyordu.
Çocukları ona Süpermen diyordu.
Robinson, “Çocuklarınız size böyle seslendiğinde siz de öyle hissediyorsunuz.” dedi.
Arkadaşlarına ve ailesine sessizce böbrek bağışında bulunup bulunamayacaklarını sormaya başladı, ancak suçluluk duygusu çok ağır basıyordu. Utanç da aynı şekilde, utanıyordu.
“Birinden böyle bir şey istemek çok zor.” diye anlatıyor Nate Robinson. “Birinden ‘Biraz şeker ödünç alabilir miyim?’ diye sormaya benzemiyor.”
Başlangıçta yeni bir böbrek için otomatik olarak bekleme listesine alınacağını düşünen Robinson, sürecin çok daha karmaşık olduğunu öğrenince şaşırdığını söyledi.
“Bir sürü testten geçmem gerektiğini söylediler” dedi.” Sonra sağlıklı olduğumdan ve böbreği hak ettiğimden emin olmak için bir komite var.” Kendi kendine durdu ve düşündü ‘Ne? Bir böbreği hak etmek mi?’
“Bu yeni bir ön çapraz bağ nakli yaptırmak gibi bir şey değildi.” dedi.”Ben öyle olduğunu düşünüyordum. Birini tanımanız, birinin ölmesi ya da birinin nakil vermesi gerektiğini bilmiyordum.”
Kendini bir anda fırtınaya yakalanmış gibi hissetti; bir yandan Amerikan sağlık sisteminin labirentinde yaşamaya çalışıyor, bir yandan da iflas etmiş bir bedenden sağ çıkmaya çalışıyordu.
Öfkesi giderek artıyordu.
Haftadan haftaya, aydan aya Robinson diyalize devam etti. Uzun süre yanında oturduğu hastalar artık orada değildi. “Bazıları ya böbrek aldı.” dedi, “ya da almadı.”
Nate Robinson’ın durumunu Washington Üniversitesi futbol takımında Nate Robinson’la birlikte bir sezon oynayan Tank Johnson öğrendi ve ikili yıllar boyunca iletişim halinde kaldı. Johnson, UW topluluğu aracılığıyla Robinson’ın hasta olduğunu duymuştu.
Robinson’a yaklaşık bir düzine mesaj gönderdi. Ancak bir cevap alamadı.
Nate Robinson’ın çevresindeki pek çok kişi, dışarıda bir yerlerde böbrek bağışlayabilecek birileri olduğuna inanarak Nate Robinson’ın halka hastalığını duyurmasını istiyordu. Dahası, onun özellikle Afro-Amerikalılar arasında bir ses olabileceğine inanıyorlardı. Seattle’ın basketbol efsanesi ve yakın arkadaşı olan eski NBA guardı Jamal Crawford, Nate Robinson’ın halka açılmasını istiyordu. Yaklaşık iki yıl sonra, 2022 yılının ortalarında Nate Robinson’la nihayet temasa geçen TARIK ohnson da aynısını istiyordu.
Ama Robinson bunu yapmadı. Çevresindekilere giderek daha fazla diyalizde kalmaya razı olmuş gibi görünüyordu.
2022 sonbaharında Dennis, Seattle’daki Rainier Beach Lisesi’nde bir amerikan futbolu maçına gitti. Robinson’ın oğullarını izlemek için gitmişti. Dennis tribünde otururken Robinson yine hastanedeydi, hiç olmadığı kadar hasta ve zayıftı.
Dennis ESPN’e “Ölümün eşiğindeydi.” dedi.
Dennis, Robinson’a kendisi için olmasa bile çocukları için savaşmaya devam etmesi gerektiğini söylemişti. Robinson buna karşı çıktı: ‘Eğer ölürse, en azından Dennis onlara bakabilirdi’ dedi.
Bu haber kalabalığın içinde yayılmaya başladı.
Dennis telefonuna baktı ve iki yıldır “Robinson’a yapması için yalvardığı şeyi gördü: Böbrek yetmezliği tedavisi gördüğünü duyuran bir açıklama yayınlamıştı. Başkalarına bir ses olmak istediğini söylüyordu. İnsanlara onu destekledikleri için teşekkür etti.”
Dennis öfkeyle telefonunu kapattı. Açıklama iyiydi ancak önemli bir unsur, arkadaşını kurtaracak şey eksikti: “Robinson’ın bir böbreğe ihtiyacı olduğu gerçeği.”
Dennis ve Robinson birlikte büyümüştü, ilk tanıştıklarında Dennis 10, Robinson 8 yaşındaydı. Ancak Dennis önce sessiz kaldığı, sonra da kendisini daha fazla savunmadığı için Robinson’a sinirlenmeye başlamıştı.
Dennis, Robinson’ın kendisine: “Sadece tüm bunların bitmesini istiyorum.” dediğini söyledi.
Dennis, Robinson’ın çok hasta olduğu için hastaneye giderek daha fazla gittiğini, yıllık ziyaretlerden diyalize başladıktan sonra birkaç ayda bire, daha sonra da bazen ayda birkaç keze çıktığını izledi.
Robinson ne zaman hastaneye yatması gerektiğini migreni tutup, görüşü bulanıklaştığında anlardı.
Daha sonrasında öksürmeye başlar; yeşil safra gibi görünen bir şey kusardı.
Hastanede doktorlar Robinson’ın kan basıncını kontrol etti. Kalp basıncı o kadar yüksekti ki, kalp krizi geçirmesinden endişe ediyorlardı. Robinson açıklamasını yayınladıktan kısa bir süre sonra, Dennis ‘Ulusal Basketbol Oyuncuları Derneği’ ile bağlantı kurdu ve bu dernek Robinson’ı 2003 yılında kuzeninden böbrek nakli olan ve o zamandan beri bu konunun sesi olan Mourning ile temasa geçirdi. Mourning, Robinson’ı bunu yenebileceği ve tıpkı şimdi 54 yaşında olan Mourning gibi uzun bir yaşam sürebileceği konusunda cesaretlendirdi. Zaman geçtikçe daha fazla insan Robinson’ı cesaretlendirmeye çalıştı. Sonrasında ise bir hareketlilik başladı.
9 Nisan’da Udonis Haslem ve Mike Miller podcastlerinde Robinson’la bir röportaj yayınladı ve Robinson bu röportajda diyalize girdiği ilk iki yıl boyunca yaşadığı depresyonun derinliklerini anlattı.
10 Nisan’da Daily Mail, Robinson’ın yeni bir böbrek almazsa ne kadar yaşayacağını bilmediğini söylediği, durumunun ciddiyetini anlatan bir röportaj yayınladı.
Tank Johnson, Nate Robinson ile tekrar iletişime geçti. Nate Robinson’ın onayıyla Johnson, Washington Üniversitesi’nin 3 Mayıs’ta Seattle’da oynadığı bahar futbol maçı sırasında yayınlanan bir videonun anlatımını yaptı. Bu videoda izleyiciler, böbrek bağışı için doğru eşleşme olup olmadıklarını görmek için bir form doldurabilecekleri bir üniversite sitesine yönlendirildi. Birkaç gün sonra, 6 Mayıs’ta okul aynı bilgileri sosyal medyadan paylaştı. Kısa bir süre sonra, 18 Mayıs’ta Crawford, Johnson’ın video paylaşarak “Bu konuda herkese ihtiyacımız var” dedi. Aynı gün Robinson da bu videoyu Instagram hesabından paylaştı.
Ardından nakil isteyen yüz binlerce insanın yaptığı gibi bir yanıt bekledi.
Yaklaşık bir hafta sonra bir cevap geldi. Robinson, Okul, böbreklerini bağışlamak isteyen insanlardan gelen nakil teklifiyle dolup taşıyordu.
“Binlerce kişi nakil teklifi yapmştı.” diye anlatıyor Nate Robinson.
Nate Robinson camdan bakarken gözyaşları yanaklarından aşağı süzülmeye başladı.
Robinson’ın aklına telefonunda “Anne” diye kaydettiği Callahan geldi. En hasta günlerinde Callahan onun yanındaydı. NBA kariyeri boyunca ona göz kulak olmuştu.
Ayrıca “Tanrı tarafından gönderilmiş bir melek” dediği Jones-Smith de aklına geldi.
İlk konuşmalarında ona Ulusal Böbrek Kayıt Merkezi’nden bahsetmiş. Yardım edebilme umuduyla Nate Robinson’ı oradaki yöneticilerle telefonda görüştürmüştü. Jones-Smith, Nate’i hala destekliyor ve ihtiyaç duydukları bakımı bulmakta zorlanan çok daha az ünlü ve şanslı başkaları için farkındalık yaratabileceğine dair umudunu koruyor.
Cumartesi sabahı Robinson Seattle’daki evinde çamaşırlarını katlıyordu. Cuma günü kötü bir gün geçirmiş, sürekli kusmuştu.
İnatçı davranıp mide bulantısı ilacıyla hastalığı atlatmaya çalışmış ama onu da kusmuştu. Robinson Cumartesi günü sabah 5’te hastaneye gitti, sabah 7’de serum takıldı ve sabah 9’da taburcu edildi.
Artık Nate Robinson, insan içine çıktığında insanlar onun için dua ettiklerini ve yakında yeni bir böbrek bulmasını umduklarını söylüyorlar. Geçen hafta kızını Seattle Storm maçına götürdü. Saha kenarında otururken bir kadın yanına yaklaştı.
“Basketbolu takip ediyorum. 89 yaşındayım. Huskies için yaptıklarına hayranım. Daha genç olsaydım böbreğimi sana anında verirdim.” Robinson gözyaşlarını tutamayarak kadına teşekkür etti.
“İnsanlar bana böyle yaklaştığında, bu bana umut veriyor. Devam edebilmem için bana güç veriyor” diyerek anlatıyor.
Şu anki mücadelesinin ötesinde geleceğini hayal ediyor.
“Hayatımın ilerleyen dönemlerinde yani bir böbrek nakli aldığımda, geriye dönüp baktığımda, ‘Lanet olsun, tüm bunları gerçekten yaşamışım’ diyeceğim,” diyor. “Böbreğimi aldığımda ona değer vereceğim. Ona bir bebek gibi davranacağım. Yapmam gereken her şeyi yapacağım.”
Robinson geriye dönüp yaptıklarına ve yapmadıklarını da konuşuyor:
“Eğer en başa dönebilseydim keşke çaylak yılımda böbrek nakli alsaydım ve sağlıklı olmak için ne kadar oynamamam gerekiyorsa o kadar oynamayıp bu işi tamamen bitirseydim.”
Eğer yapabilseydi üç yıl öncesine yani diyalize ilk başladığı zamana geri döner ve tüm bunların ne kadar zor olacağına zihinsel olarak kendisini hazırlanmaya çalışırdı.
Şimdilik her gün, aldığı her nefes için minnettar olmaya çalışıyor.
Robinson, “Her uyandığımda ve gözlerimi açtığımda dua ediyorum.” diyor. “Uyumaya gidiyorum ve dua ediyorum. Sadece şükrediyorum. Diyelim ki yarın uyanamadım.
İyi bir hayatım oldu. Bulunduğum yere gelmek ve insanların kim olduğumu bilmesi için çok çalıştım. Bunun için çok çalıştım. Çamurdan kurtulmak için çok çalışmam gerekti…
ve bu çamurdan kurtulmak için de çok çalışacağım.”