by Arma Kaynar / info@eurohoops.net
Eurohoops Türkiye’nin Instagram hesabını takip etmek için tıklayın!
Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Bu yazı 28 Ağustos 2024 tarihinde Bleacher Repor’ta yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.
Anthony Edwards’ın geçtiğimiz günlerde yaptığı 1990’lı yılların NBA’inde çok yetenekli oyuncular yoktu açıklamalası fazlasıyla yankı uyandırmıştı.
Edwards, “Eskiden NBA’in daha zorlayıcı olduğunu söylüyorlar. Ancak o zamanlar ligde yetenekli oyuncuların olduğunu düşünmüyorum. Michael Jordan gerçekten çok yetenekliydi, daha sonra Kobe Bryant’a kadar çok da yetenekli bir oyuncu yoktu. Şu andaki NBA’de herkes çok yetenekli.” İfadelerini kullanmıştı.
Tabii ki bu açıklamalar bazı tepkiler aldı.
Stephen A. Smith ile beraber katıldığı bir etkinlikte Magic Johnson, “Daha şampiyonluk kazanmamış bir oyuncuya cevap bile vermem.” Demişti.
Daha sonra Kevin Garnett de tartışmaya dahil oldu ve “Dürüst olmam gerekire bu jenerasyondan kimsenin 20 yıl önceki NBA’de barınabileceğini düşünmüyorum.” Şeklinde cevap verdi.
Bu efsane isimlerin Edwards’ın sözlerini neden kişisel algıladığını anlamak çok da zor değil. Ama eski oyuncuların çok da masum olduğunu söylemek mümkün değil. Yıllardır emekli oyuncuların günümüz NBA yıldızlarına ithafen, yukarıda Garnett’in söylediklerine benzer açıklamalar yaptığını biliyoruz.
Tamamen objektif olmak gerekirse bu tartışmanın iki tarafının da tamamen haklı olduğunu söyleyemeyiz. Genellikle bu tarz anlaşmazlıklarda doğru cevabı iki argümanın ortalarında bir yerlerde buluyoruz.
Evet, kural değişiklikleri sayesinde günümüz NBA’inde skor üretmek çok daha kolay, ancak bu günümüz oyuncuların eski dönemlerde barınamayacağı anlamına gelmiyor.
Genel olarak baktığımızda NBA’in neredeyse her jenerasyonu, önceki nesillerden daha yetenekli oyunculardan oluşuyor. Çoğu sporda olduğu gibi basketbolda da genel yetenek ortalaması yıllar geçtikçe artıyor. Günümüz NBA’inde oyuncuların ligde barınabilmek için daha çok yönlü yeteneklere sahip olması gerekiyor.
Ama tabii ki bu durum eski dönemlerdeki oyuncuların yeteneksiz olduğunu anlamına da gelmiyor. Hatta 1990’lara yakından bakarsanız ligde çok fazla yetenekli oyuncu olduğunu da rahatlıkla görebilirsiniz.
Biz de buradan yola çıkarak 1990’lardaki en yetenekli oyuncuları sıralamaya karar verdik. Tabii ki bu sıralamayı yaparken göz testi kadar skorerlik ve asist istatistiklerini de göz önünde bulundurduk.
Onur Konukları
1990’ların en yetenekl 10 oyuncusunu sıralamak başlı başına zorlu bir görev. Subjektif bir liste olsa bile dönemin oyuncularını 10 kişiye indirgemek hiç de kolay değildi. Biz de bu yüzden ilk 10’a giremeyen, ancak en azından adından söz edilmesi gerektiğini düşündüğümüz oyuncuları burada anacağız.
Karl Malone, John Stockton’ın NBA tarihine geçmesini sağlayan asist sayılarını yakaladığı dönemde ona yardımcı olan elit bir skorerdi. Scottie Pippen, lig tarihinin gördüğü en çok yönlü oyunculardan biri olmakla birlikte underrated bir point forvetti. Chris Mullin, ikincil top yönlendirici olmasının yanında lig tarihinin gördüğü en keskin şutörlerden biriydi. Larry Bird’ün bile 1990’ların ufak bir bölümünde de olsa ligde yer aldığını söymelek gerekiyor. Tim Hardaway de muhteşem dribling yetenekleriyle günümüze kadar gelen “bel kıran” crossoverların öncülerinden biriydi.
Chris Webber, Arvydas Sabonis, Clyde Drexler, Gary Payton, Toni Kukoč ve Grant Hill gibi isimlerden de bahsetmemek olmaz.
Ancak yukarıda saydığımız isimlerin hiçbiri ilk 10’a girecek kadar da yetenekli değildi.
10 – Anfernee Hardaway
NBA tarihine dair oyuncu sıralamaları yaparken her zaman oyuncuların zirve performansını ve devamlılığını göz önünde bulundurmak gerekiyor. Yaşadığı sakatlıklar kesinlikle Anfernee Hardaway’in devamlılığını etkiledi.
Ancak 1990’lı yılların sağlıklı olduğu bölümünde Penny, ligin gördüğü en dinamik skorer ve yaratıcılardan biriydi.
NBA Finallerine kaldığı ikinci sezonunun başından itibaren altıncı sezonunun sonuna kadar 19.9 sayı – 6.3 asist – 1.8 top çalma ve 1.1 üçlük isabeti ortalamaları yakalayan Penny, ikinci ve üçüncü sezonunda ligin gördüğü en verimli skorerlerden biriydi.
Fiziği, atletizmi ve saha görüşü sayesinde Jordan ve Magic’in oyunundan esintiler taşıyan Penny, eğer sağlıklı kalmayı başarabilseydi bu listede daha yükseklerde olabilirdi.
9 – Kevin Johnson
Kevin Johnson, her zaman bu dönemin unutulan süperstarlarından biri gibi hissettiriyor.
1990’lı yıllar boyunca box plus/minus istatistiğinde ilk 20 içerisinde yer alan Johnson, 1990’lı yıllar boyunca 18.8 sayı – 9.3 asist ortalamaları yakalayan Johnson, 1990 ile 1994 yılları arasında ise 20.4 sayı – 10.1 asistlik bir performans göstermişti.
Oyunu kontrol etme şekli ise modern çağın NBA taraftarlarının pek alışık olduğu bir şekilde değildi.
Johnson, maç başına sadece 0.8 üç sayı denemesinde bulunuyordu ancak 90’lar boyunca oynadığı her sezonda lig ortalamasının üstünde bir true shooting yüzdesine sahipti.
Kararlı bir penetreci olan Johnson, istediği zaman çembere gidip savunmacıların üzerinden pozisyonları bitirebiliyordu.
Hiçbir zaman tam anlamıyla dış şutuyla nam salmamış olsa da orta mesafe şutlarıyla rakip savunmaları fazlasıyla zorlayabiliyordu.
1990’ların başındaki pasörlüğü ve skorerliğiyle Kevin Johnson, listemizde kendisine sekizinci sırada yer buluyor.
8 – David Robinson
David Robinson’ın dominasyonunun arkasında genellikle fiziği ve atletizminin olduğu düşünülür. Bunlar kesinlikle Hall of Fame’e giren oyuncunun önemli özelliklerindendi.
Ancak lig tarihi boyunca bu özelliklere sahip birçok uzun oyuncu gördüğümüzü de kabul etmek gerekiyor. Robinson’ın 1990’ların ilk yedi sezonu boyunca yakaladığı 25.6 sayı – 11.8 ribaund – 3.6 blok ve 1.7 top çalma ortalamalarına sahip olmak için bu fiziksel özelliklerden çok daha fazlası gerekiyor.
Robinson, günümüz uzunları gibi topla çok rahat hareket edebilen bir oyuncu olmasa da özellikle geçiş hücumunda bir yönlendirici olabiliyordu. Elit ayak fundamentalı sayesinde pick and roll hücumunda çok iyi devrilebiliyordu. Bunlara ek olarak savunmaları yakın ve orta mesafeden attığı şutlarla tehdit edebiliyordu.
Bu listede şu ana kadar çok bahsetmesek de iyi bir savunmacı olabilmek için de oyunun bu alanında yetenekli olmanız gerekiyor. Robinson, kariyeri boyunca atletizmini ve oyun farkındalığını kullanarak çok iyi bir çember savunucusu oldu.
7 – Reggie Miller
Bu listeyi hazırlarken mümkün olduğu kadar çok yönlü oyunculara yönelmeye çalıştık. Örnek olarak Robinson hem çok iyi bir skorer hem de çok iyi bir savunmacıydı. Listede yer alan diğer oyuncular ligin en iyi şutörleri ve pasörleri arasındaydı.
Reggie Miller’ın durumunda ise zaman zaman uzun kolları savunmada işine yarasa da, listede yer almasının arkasındaki yegane sebep şutörlüğü.
Miller, basketboldaki en önemli diyebileceğimiz yeteneği kusursuz hale getirdi ve dış şutuyla oynadığı dönemin yıllarca ötesinde bir basketbolcuydu.
Miller, 2005 yılında NBA’den emekli olduğunda play-off kariyerinde toplam 820 üçlük denemesinde bulunmuştu. O dönemde lig tarihinde sadece iki oyuncu 600 barajını aşmayı başarmıştı (Scottie Pippen & Robert Horry). Ki, Miller’ın eline geçirdiğini potaya fırlatan sıradan bir şutör olmadığının altını da bir kez daha çizmek gerekiyor.
Kariyeri boyunca normal sezonda %39.5 ile üçlük isabetli bulan Miller, bu dönemde lig ortalamasının tam olarak 4.9 puan üstündeydi. Ligde mücadele ettiği 18 sezonunun tamamında da lig ortalamasının üstünde bir effective field goal yüzdesine sahip oldu.
Miller’ı çok izleme şansına erişememiş kişiler için şunu da söylemek gerekiyor, onun skorerliği sadece boş şutlara dayalı değildi.
Miller, NBA tarihinin topsuz oyundaki en etkili isimlerinden biriydi. Motoru neredeyse asla durmuyordu. Hızlı bir şekilde perdelerin arasında dolaşırken bulduğu ilk boşlukta hızlu şut stiliyle cezayı kesebiliyordu.
Miller, günümüzde oynanan pace and space basketbolunun öncüsü şutörlerinden biri olarak listemizde bulunmayı sonuna kadar hak ediyor.
6 – Charles Barkley
Anthony Edwards, Charles Barkley emekli olduktan sonra dünyaya geldi. Günümüzdeki birçok NBA taraftarı, Barkley’i oynarken görme şansına sahip olmadı bile. Çoğu basketbolsever, Barkley’i televizyon ekranlarından tanıyor.
Barkley, medya kariyeri boyunca çok ses getirmiş olabilir ama oyunculuk kariyerinde yaptıkları çok daha gürültülüydü.
1990 ile 1996 yılları arasında 24.2 sayı – 11.r ribaund – 4.2 asist ve 1.7 top çalma ortalamaları yakalayan Barkley, bu dönemde üç sayı çizgisinin gerisinden sadece %28.4 ile oynamasına rağmen bu sezonların hepsinde true shootin yüzdesi lig ortalamasının üstündeydi.
Üç sayı çizgisinin içerisinde Barkley gerçekten durdurulması imkansıza yakın bir oyuncuydu. Fiziği ve orta mesafe şutu sayesinde sürekli olarka savunmaları zorlayan Barkley, dribling fundamentalı ve çember etrafındaki bitiriciliğiyle de rakiplerini çaresiz bırakıyordu.
Ancak Barkley’nin bu listede yer almasının arkasında sadece skorerliği bulunmuyor. Efsane oyuncu, aynı zamanda pozisyonuna göre çok iyi bir top yönlendiriciydi. Tüm bunlara ek olarak Barkley, zamanının en iyi ribaundçularından biri olarak da ön plana çıkıyordu.
Fiziğine göre çok atletik bir oyuncu olan Barkley (kariyerinin başında Zion Williamson bu yüzden Barkley ile kıyaslanıyordu), NBA tarihinin gördüğü en yetenekli oyunculardan bir tanesiydi.