by Melikşah Bayrav / info@eurohoops.net
Eurohoops Türkiye’nin Instagram hesabını takip etmek için tıklayın!
Turkish Airlines EuroLeague’de ilk altı hafta sanki göz açıp kaparcasına geride kaldı.
Bu altı haftalık süreçte biz basketbolseverler, heyecan dolu geçen mücadelelere ve birbirinden etkili bireysel performanslara şahitlik ettik. Yine de bazı sürprizler de yaşanmadı değil.
Mesela sezon başında Playoff yarışında olması beklenen bazı takımlar, sahada aldığı sonuçlarla ve parkedeki basketboluyla hayal kırıklığı yarattı. Sadece takımlar da değil, oyuncularda da bir benzerini gördük.
Bazen de bu durumun 180 derece tersi yaşandı.
Sezon başında soru işaretleriyle anılan takımlar, oyuncular veya başantrenörler, belki de kimsenin onlardan beklemediği kadar sezona iyi bir başlangıç yaptı ve bir anda dikkatleri üstlerine çekti.
Bu kesintisiz heyecan fırtınasının ardından Eurohoops Fırın, siz değerli okuyucularımıza sezonun şu anki bölümüne kadar dikkat çekenleri huzurlarınıza taşımaya karar verdi.
Hazırsanız, karşınızda sezonun ilk bölümünde beklentilerin üstüne çıkanlar:
Tarık Biberovic
İstatistikleri: 5 maç, 12.5 sayı, 3.2 ribaund, %46 üçlük!
Fenerbahçe Beko’nun genç yıldızı Tarık Biberovic, kulübün altyapısına katıldığı ilk günden bu yana beklentilerin çok yüksek olduğu bir oyuncuydu. Buna karşın Tarık, profesyonel kariyerinin başlarında kendisine yönelik beklentileri karşılamakta zorlanmıştı.
A takımda düzenli olarak şans bulmakta zorlanarak geçirdiği yılların ardından geçtiğimiz sezon, Tarık Biberovic’in kariyeri için bir kırılma noktası oldu. Özellikle koç Saras Jasikevicius’un göreve gelişinden sonra süreleri belirgin şekilde artan genç oyuncu, EuroLeague maçlarında rotasyonun düzenli süre alan isimlerinden biri haline geldi.
Açıkçası Tarık, geçtiğimiz sezon eline geçen fırsatları gayet iyi değerlendirdi. Bir rotasyon oyuncusu olarak takımına hem hücumda, hem de savunmada önemli katkılar yapan genç oyuncu, özellikle köşelerden ve forvetlerden denediği ceza üçlüklerinde yüksek bir yüzde tutturdu.
Hal böyle olunca Tarık Biberovic’ten yeni sezon için geçen yılki performansının üzerine koyarak devam etmesi bekleniyordu. Potansiyelini bir önceki sezon bariz şekilde ortaya koyan Tarık, çoğu kişiye göre ana oyunculuğa doğru ilerleyen serüveninin ilk adımını atmıştı ve adım adım bu yolda ilerlemeye devam edecekti.
Yine de Tarık Biberovic’in ana oyunculuğa doğru ilerleyen serüveni, açıkçası beklentilerden çok daha çabuk ilerledi.
Sezon öncesi dönemde yaşadığı sakatlığa rağmen yeni sezona müthiş bir başlangıç yapan Tarık, en başından itibaren bu sezon kadronun en önemli skor potansiyellerinden biri olacağını gösterdi. Açıkçası bu noktada Scottie Wilbekin’in yaşadığı ağır diz sakatlığı da Tarık’ın hücumdaki önemini farklı bir boyuta çıkardı.
Geçtiğimiz sezon ağırlıklı olarak ceza şutlarıyla hücumda fark yaratan Tarık, bu sezon topla çok daha fazla oynuyor. Müthiş öz güveni sayesinde genç oyuncuyu sıklıkla üçlüklerde ve orta mesafelerle kendi skorunu yaratmaya çalışırken görebiliyoruz.
Bu sezon birebirlerde de şu ana dek kendini çok geliştiren Tarık, uzun kollarının da yardımıyla dripling üzeri orta mesafelerde çok yüksek bir yüzdeyle oynuyor. Üçlüklerde ise maç başına deneme sayısının az olmamasına rağmen yüzde 46 gibi müthiş bir isabet oranı yakalamış durumda.
Geride kalan altı maçın sonunda 12.5 sayı ortalamasını yakalayan Tarık Biberovic, şu an Nigel Hayes-Davis’ten sonra Fenerbahçe Beko kadrosunun en skorer ismi konumunda. Son olarak Maccabi Tel Aviv karşısında son bölümde büyük sorumluluk alan Tarık, takımının çift haneden geri dönerek galibiyete uzanmasında çok büyük pay sahibi oldu.
Tarık Biberovic’in şu ana kadarki performansı, muhtemelen Fenerbahçe Beko’nun sezon başlangıcına dair en pozitif konuların başında geliyor. Şu bir gerçek ki Fenerbahçe, bir kez daha Final Four’a kalmayı hedefliyorsa Tarık’ın skor katkısına fazlasıyla ihtiyaç duyacak.
Tyrique Jones
İstatistikleri: 5 maç, 14.9 sayı, 4.6 ribaund, 1.0 asist, 1.6 top çalma
Avrupa basketboluna adını ilk olarak bundan iki sezon önce Türk Telekom formasıyla duyuran Tyrique Jones, başkent ekibiyle geçirdiği muhteşem sezonun ardından Anadolu Efes ile kariyerinde önemli bir sıçrama yapmıştı.
Buna karşın ABD’li pivot için kariyerinin ilk EuroLeague serüveni, beklentilerin fazlasıyla altında geçmişti. İnişli çıkışlı bir sezonu geride bırakarak üst üste ikinci kez Playoffların dışında kalan Anadolu Efes‘te Tyrique Jones, bir türlü rolünü bulamamıştı.
Elbette Türk Telekom’daki koçu Erdem Can’ın da sezon ortasında takımdan ayrılması, bu süreçte Jones’a pek yaramamıştı. Sonuç olarak ABD’li pivot, kariyerinin ilk EuroLeague sezonunda beklentilerin altında kalmış ve sözleşmesinin bitimiyle birlikte Efes‘ten ayrılmıştı.
Beklentilerin altında geçirdiği sezonun ardından Jones’un EuroLeague’de bir şans daha bulup bulamayacağına dair soru işaretleri vardı. Buna karşın Zeljko Obradovic yönetimindeki Partizan, ABD’li pivota güvenerek oyuncuyu kadrosuna kattı. Acaba Zeljko Obradovic, Tyrique Jones’ta özel bir şeyler görmüş olabilir miydi?
Bu sorunun cevabının evet olduğu çok kısa bir süre içerisinde ortaya çıktı.
Partizan kariyerine ilk baştan itibaren muazzam bir başlangıç yapan Tyrique Jones; hem hazırlık döneminde, hem de EuroLeague’de harika bir performans ortaya koydu. Çoğu kişi ondan beş numara pozisyonunda Brandon Davies’in yedeği olmasını beklerken Jones, işlerin hiç de bu şekilde yürümeyeceğini gösterdi.
Pozisyonu için çok uzun olmayan boyuna rağmen atletizmiyle yeni takımında fark yaratan ABD’li pivot, geride kalan beş maçın sonunda Partizan kadrosunun en skorer ismi oldu. Jones, bu süreçte özellikle ikili oyunlar üzerinden bulduğu sayılarla durdurulması çok zor bir pivot görüntüsü sergiledi.
Hal böyle olunca Sırp basını, en baştan itibaren Tyrique Jones için sıkça ‘Mathias Lessort’ benzetmesi yaptı. Elbette henüz Lessort kadar kendini ispatlamış bir oyuncu olmasa bile Jones, gerçekten sahada zaman zaman bu yönde bir gelişim gösterebileceğinin sinyallerini veriyor.
Mathias Lessort’a benzer şekilde müthiş bir oyun motoruna sahip olan Jones, boyalı alandaki yırtıcı oyunu sayesinde bolca sayı imkanı buluyor. Partizan’ın oynadığı maçlarda Jones’un sürekli boyalı alanda erken pozisyon alarak sayı bulmaya çalıştığını veya hücum ribaundlarını fazlasıyla zorladığını görebiliyoruz.
Üstüne üstlük bunları yaparken taraftarın görmeyi istediği o ‘mücadeleci ruhu’ sahaya yansıtması, Tyrique Jones’u daha şimdiden Partizan tribünlerinin sevgilisi haline getirdi. Şu ana kadarki müthiş performansını tüm sezona yayabildiği takdirde ABD’li pivot, muhtemelen kariyer basamaklarını hızla yükselerek EuroLeague’in en değerli uzunları arasına girecektir.
Zalgiris ve Andrea Trinchieri
Derece: 5 maç, 4 galibiyet
Geçtiğimiz sezon fazlasıyla inişli çıkışlı bir süreçten geçen Zalgiris, kulüp tarihinin unutulmak istenecek türden sezonlarından birini geçirdi. Üst üste gelen istikrarsız sonuçların ardından sezon ortasında koç Kazys Maksvytis ile yollarını ayıran Litvanya ekibi, yerine Andrea Trinchieri’yi getirdi.
Buna karşın Trinchieri hamlesi, ilk başta Zalgiris’in dertlerine pek derman olamadı. Keenan Evans’ın sakatlığının da büyük etkisiyle Zalgiris, Litvanya Ligi’nde şampiyonluğu ezeli rakibi Rytas Vilnius’a kaptırdı.
Bunun üzerine Litvanya temsilcisi, kulüp tarihinin en çok para harcadığı yaz transfer dönemlerinden birini geride bıraktı. Başta Bayern Münih’in yıldızı Sylvain Francisco olmak üzere Zalgiris, kadrosuna birçok dikkat çeken takviye yaptı.
Tüm bunlara rağmen Zalgiris, sezon başında bakıldığı zaman Playoff veya Play-In yarışında yer almasına kesin gözüyle bakılan takımlardan biri değildi. Kadro kalitesi bakımından halen birçok EuroLeague takımının gerisinde görülen Zalgiris’in bir kez daha sezonu ilk 10’un dışında bitirmesi muhtemelen kimse için çok büyük bir sürpriz olmazdı.
Buna karşın koç Andrea Trinchieri ve takımı, sezona yaptığı muazzam başlangıçla şu an için bu düşünceleri değiştirdi.
Şu ana kadar çıktığı beş maçta sadece bir mağlubiyet alan Zalgiris, Barcelona ile birlikte EuroLeague’in tek mağlubiyetli iki takımından biri. Barça’ya şu ana kadarki tek mağlubiyetini tattıran Litvanya temsilcisi, sonrasında ise sırasıyla Virtus Bologna ve Olimpia Milano‘yu deplasmanda devirmeyi başardı.
Bu süreçteki tek mağlubiyetini zorlu Olympiakos deplasmanında alan Zalgiris, o maçta ise agresif savunmasıyla geri dönüp galibiyete uzanmaya çok yaklaşsa bile günün sonunda 74-68 mağlup olmuştu.
Savunma, şu ana dek Andrea Trinchieri’nin takımını tanımlayan kelimelerin başında geliyor. Evet; Zalgiris, yetenek seviyesi bakımından bu ligin en üst düzey takımlarından biri kesinlikle değil. Bu açığı ise savunma eforuyla, atletizmle, agresiflikle, sertlikle ve mücadeleyle kapatmaya çalışıyorlar. Açıkçası şu ana dek bunu fazlasıyla başardılar.
Geride kalan beş maçta potasında sadece ama sadece ortalama 70.8 sayı gören Zalgiris, şu an için EuroLeague’in açık ara en iyi savunma takımı konumunda. Kazandığı dört EuroLeague maçının üçünde (Barcelona, Virtus, Maccabi) Zalgiris, rakiplerini 70 sayının altında tuttu.
Şu ana kadar en çok sayıyı Milano‘dan yiyen (muhtemelen çift maç haftasının da etkisiyle) Zalgiris, o maçın ikinci yarısında tarihi bir geri dönüşe imza attı. Üçüncü çeyreğin son bölümüne 27 sayı farkla geride giren Litvanya temsilcisi, inanılmaz bir geri dönüşle 82-85’lik skorla galibiyete uzandı.
Elbette Zalgiris, sezonun kalan kısmında sadece ortalama 70 sayı yemeye devam etmeyecektir. Yine de ciddi sakatlık sorunları yaşamadığı takdirde Andrea Trinchieri’nin takımı, özellikle iç sahada bu ligin bileği bükülmesi en zor takımlarından biri olacaktır.
Bayern Münih ve Carsen Edwards
Derece: 6 maç, 4 galibiyet
Carsen Edwards’ın istatistikleri: 6 maç, 21.5 sayı, 2.3 asist
Geçtiğimiz sezon takımın başına Pablo Laso gibi efsanevi bir başantrenörü getiren Bayern Münih, kağıt üzerinde bir yeniden yapılanma projesinin ilk adımını atmıştı. Bu sezon yeni salonu SAP Garden’ın da açılışını yapan Bayern, koç Laso ile birlikte yıllar içerisinde EuroLeague’de çok daha rekabetçi bir hale gelmeyi umuyordu.
Buna karşın işler hiç ama hiç beklendiği gibi ilerlemedi. Koç Laso’nun ilk senesinde beklendiği üzere Playoff’un dışında kalan Bayern, Almanya Ligi’nde ise şampiyonluğa ulaştı. Dolayısıyla Pablo Laso’nun kulüpteki ilk sezonu, beklentiler ışığında son derece pozitif bir şekilde noktalanmıştı.
Burada beklentilerin dışında gelişen durum ise koç Pablo Laso’nun bir anda yazın takımdan ayrılmak istemesi oldu. Devam eden kontratına rağmen ilk senesinin sonunda takımdan ayrılmak isteyen Laso, oyunculuk kariyerinde yaptıklarıyla efsanesi olduğu Baskonia‘nın başına geçti.
Böylelikle Bayern, bir anda kendini beklenmedik bir krizin içerisinde buldu. Yaz döneminin neredeyse tamamını yeni koçu netleşmeden geçiren Alman ekibi, Almanya Milli Takımı’yla başarılarla dolu geçen bir süreçten sonra görevi bırakan Gordon Herbert’ı takımın başına getirdi.
Almanya Milli Takımı’nı bir sene önce FIBA Dünya Kupası şampiyonluğuna taşıyan koç Herbert, elbette son dönemde yaptıklarıyla heyecan uyandırıyordu. Buna karşın çok dikkat çekici bir kulüp geçmişine sahip olmayan Herbert’a dair ciddi soru işaretleri de vardı.
Açıkçası Bayern Münih ve koç Gordon Herbert, yeni sezona yapılan müthiş başlangıçla birlikte bu soru işaretlerini büyük ölçüde ortadan kaldırdı. Şu ana dek çıktığı altı maçın dördünü kazanmayı başaran Bayern, hücumda muazzam bir yaratıcılık ortaya koydu.
Bu süreçte Real Madrid ve Olympiakos gibi çok zorlu iki rakibi devirmeye başaran Bayern Münih, maç başına tamı tamına 89 sayı ortalamasıyla oynuyor. Muhtemelen sezon başında kimsenin kolay kolay tahmin edemeyeceği şekilde Bayern, şu sıralar ligin maç başına ortalama en çok sayı atan takımı konumunda.
Bu noktada ilk olarak öne çıkan isimse elbette Carsen Edwards. EuroLeague kariyerine ilk olarak Fenerbahçe Beko formasıyla adım atan Edwards, büyük potansiyeline rağmen ülkemizde son derece istikrarsız bir görüntü sergilemişti. Bunun üzerine geçtiğimiz yaz Bayern’in yolunu tutan ABD’li skorer, yeni kulübünde de bariz bir istikrar sağlayamamıştı.
Buna karşın bu sezon koç Gordon Herbert’ın göreve gelişiyle birlikte bambaşka bir Carsen Edwards görüyoruz. Shabazz Napier ile birlikte takımın iki ana top yönlendiricisinden biri olan Edwards, artan rolünün de etkisiyle çok daha öz güvenli bir basketbol oynuyor. Bu durum, yeteneklerini daha özgür bir şekilde sahaya yansıtabilmesine olanak sağlıyor.
Geride kalan altı maçta ortalama 21.5 sayı atan Carsen, bu süreçte iki kez 30 sayı barajını aştı. Skorerliği, patlayıcı ilk adımı, çabukluğu ve şut mekaniğiyle her daim çok büyük bir potansiyele sahip olduğu bilinen ABD’li oyuncu, bu potansiyeli belki de ilk defa bu kadar net şekilde sahaya yansıtıyor.
Kısa rotasyonundaki yeni partneri Shabazz Napier ile de müthiş bir uyum yakalayan Carsen Edwards, bu tempoyla devam ettiği takdirde adını MVP yarışında bile geçirebilir.