by Anıl Can Sedef / info@eurohoops.net
Avrupa basketbolu artık Atlantik’in öte tarafıyla akraba sayılır.
Antetokounmpo, Porzingis, Nurkic, Jokic, Saric, Gobert, Schröder gibi genç yıldızlar; Parker, Batum, Diaw, Nowitzki, Gallinari, Goran Dragic ve Gasol Kardeşler gibi artık tecrübeli yıldızlar; Valanciunas, Bertans, Kuzminskas, Gortat, Bjelica, Bogdanovic, Abrines, Mirotic, Ersan gibi görev adamlarının hepsi Avrupa patentliyken kimsenin Eski Kıta basketbolunun NBA seviyesinde yetenekler çıkarıp çıkaramayacağını sorguladığını sanmıyoruz.
Peki ya bir adım daha ileri gitsek ve tamamen bu sezon Turkish Airlines EuroLeague’de görev yapan oyunculardan oluşan bir takım kurmayı denesek?
EuroLeague basketbolundaki rekabet seviyesi, fikstür yoğunluğu ve oyun kalitesi son yıllarda sürekli yükselişte, Avrupa’da parlayan yetenekler NBA’de eskisine nazaran kendilerine çok daha kolay yer bulurken, en azından hayallerde, olmayacak iş değil.
Ancak takımı oluşturmaya çalışırken gördük ki göründüğünden çok daha zor.
Kimseyi kandırmaya gerek yok. Senelerdir basketbol enkazından farksız Sacramento Kings’le New York Knicks 30 galibiyet seviyesine yaklaşabiliyorsa aşağıda anlatacağımız takım da pekala 30 galibiyet barajını zorlayabilir.
Daha doğrusu… Neden olmasın?
Karşınızda İstanbul Eurohoopers…
Arka Alan
Birinci Oyun Kurucu – Milos Teodosic: Herhalde bu seçime şaşıran ya da başka türlü seçim yapacak kimse yoktur. Gerçek NBA takımları da bu aralar gelecek sezon Amerika’ya gideceği haberleri arasında onu bekliyor. EuroLeague’in ve dünyanın en elit pasörlerinden biri, saha görüşü ve oyun zekası dendiğinde kendisine denk sayılabilecek basketbolcuların tüm dünyadaki sayısı bir elin parmaklarını geçemez.
Üçlük çizgisinin gerisindeki keskinliği yıllar geçtikçe artan, liderlik özelliklerini, sorumluluk alma cesaretini gittikçe sağlamlaştıran Teodosic’e takımın anahtarlarını vermekte hiç tereddüt etmedim. Ama sezon uzun, zorlu NBA yılında tek seçeneğimiz de o olmayacak.
Slasher – Nando De Colo: Kabul, CSKA Moskova’nın ikilisindem kopya çektik. Ama bugün EuroLeague’de oyun mekanikleri, istikrarı, birbirine uygunluğu, istatistiksel ve oyun içi verimiyle NBA seviyesindeler. Ve muadilleri yok. EuroLeague’den NBA’e bir temsilci çıkarırken böyle bir alışkanlıktan yararlanmamak saflık olacaktır.
Diğer yandan De Colo (pek iyi gitmese dahi) NBA tecrübesinin bulunması, atletizmi, fiziksel, direkt ve bir yandan da çok yönlü oyun tarzıyla Avrupa’da Amerika havasını hem solumuş hem de hissettiren sayılı oyunculardan.
Kısacası Teodosic’in NBA’deki tecrübesizliğine, De Colo’nun oralardaki kötü anılarına rağmen CSKA’nın as ikilisine elit özelliklerinin birbirini mükemmel tamamlaması, hem atletizm hem şut hem oyun zekası hem de soğukkanlılığı aynı anda sunması sebebiyle güveneceğiz.
Peki onlar sahada değilken ne olacak?
İkinci Oyun Kurucu – Sergio Llull: Avrupalı bir oyun kurucuyu NBA’in istemesi her zaman çok anlamlıdır.
Avrupalı bir oyun kurucuyu NBA’in analitik devriminin en şiddetli takipçisinin istemesi daha da anlamıdır.
Sergio Llull’un çelik gibi sinirleri, gerçeklik sınırlarını zorlayan şut becerisi, her geçen gün büyüyen liderlik ve sürükleyicilik özellikleri var. Ama onu tam anlamıyla NBA ölçülerine uygun yapan bunlar değil. Bunlar onu özel bir oyuncu yapan şeyler.
Llull’u modern NBA için reçeteyle yazılmış bir oyun kurucu yapan özellikleri üçlük çizgisinden, penetreden ve serbest atış çizgisinden tereyağından kıl çekercesine skor bulabilmesi… Tüm bunları gerektiğinde oyunu zorlayacak cesaretle, gerektiğinde de oyunun akıcılığını bozmayan bir kontrolle yaparak takımına yön verebilmesi… Kadromuzda daha potansiyelli, daha iyi, daha atlet oyuncular bulunuyor ama hiçbirinin şu anki NBA’e Llull kadar uygun olduğunu sanmıyorum.
Kendisini Madrid’den koparmak için ailesine (ve yengeye) ağır markaj yapmamız, bir de sağlam bir bonservis ödememiz gerekecek ama… Feda olsun!
Bench’ten Gelen Gençlik Aşısı – Luka Doncic ve Bogdan Bogdanovic: Kadro hayali, yelpaze bütün EuroLeague olunca NBA’in ağzını sulandıran iki Balkan kökenli yeteneği paket yapıp kenara koymakta beis görmedik.
Vlade Divac ve Vivek Ranadive’yi kazıklamak kolay olduğundan ABD’deki tanıdık birkaç gazeteciye Bogdanovic’in NBA’e nasıl hazır olmadığına dair birkaç yazı yazdırıp sonraki yıllardan bir ikinci tur draft hakkına ve bir miktar paraya kıyıp Fenerbahçe’nin jokerini takıma kattık.
Bu ikilinin büyük yıldız olma potansiyeli bir yana, beceri havuzları NBA’de Spurs’le trend olan akıllı ve akıcı pas oyununa ve Warriors’la gelen şutun altın çağına adeta “cuk” diyerek oturuyor.
Teodosic’in yaşı büyük, De Colo’yu önceden çarpan Amerika havasının bu sefer nelere sebep olacağı belli olmaz: O yüzden girdiği her seviyeye bukalemun gibi adapte olan, basketbolun neredeyse hiçbir temel boyutunda eksiği olmayan Doncic mutlaka bu kadroda şans bulacak, büyük olasılıkla da geleceğimiz olacak.
Kim bilir? Belki İspanya ve EuroLeague’i fethettiği hızla olmasa da NBA’e de göz açıp kapatıncaya kadar alışıp rotasyonun önemli parçalarından biri haline gelir. Avrupa’dan Amerika’ya oyuncu getirmek isteyip de gözü Doncic’e takılmayan basketbol aklı, kibar olamayacağım, kıttır.
Bogdanovic ise Doncic’ten hem yaş hem tecrübe olarak daha olgun olması yanında gelişime, öğrenmeye her zaman açık olması ve tam anlamıyla komple basketbolcu özellikleriyle NBA eşiğini kolaylıkla aşıyor. Amerika’da hangi coğrafyadan kadro kurmak isterseniz isteyin, artık geçer akçe hem elinde top yokken hem de top teslim edildiğinde verimli olabilen oyuncular. Sırp yıldız basketbolun gerektirdiği her planda kendine verimli bir rol bulmasıyla, bulamasa da yaratmasıyla, takımı için savunmada, hücumda, gerekirse kendi vücudunda fedakarlık yapmasıyla göze giriyor.
Dahası, Bogdanovic’ten basketbol sahasında yapmasını isteyip de almakta zorlanabileceğiniz iki şey olabilir:
Penetre üzerinden skor üretmesi ve potayı koruması.
İlki için sezona başlamadan önce bol bol ağırlık kaldırması, o kolları, vücudu iyice kalınlaştırması lazım. Tabii bir de bol bol antrenman.
İkincisini de boyu 10-12 santim daha uzun olsa yapardı zaten. O kadar kusur kadı kızında da olur.
İşçi – Charles Jenkins: Şu ana kadar hep yetenekli isimlerden gittik. NBA’de becerinin, zekanın, iyi şut ve skor üretmenin öneminden dem vurduk. İşin efor kısmını oyuncularımızın aldığı Eski Kıta disiplinine, EuroLeague’de son topa kadar dişe diş geçen maçlarda edindikleri tecrübelere, savunmada yapacağımız planlara ve onların tecrübeleriyle alacakları sorumluluğa bıraktık.
Ama eski, yeni, modern, antika basketbol ya da NBA, EuroLeague fark etmez. Her takımın savunmasında perimetrede pis işleri yapacak, oyundaki başarısını attığı sayılarla değil formasının ıslaklığıyla, kağıt üstündeki istatistikleriyle değil saha içinde oyunda kendisinin değiştirdiği manzarayla ölçecek adamlara ihtiyaç vardır.
Onlar yalnızca takımının planını işletmek için değil, karşı tarafın planını bozmak, yıldızlarına hayatı zindan etmek için oynarlar. Her zaman çok dikkat çekmeseler de olmazsa olmazdırlar.
Bizim bu ihtiyacı karşılamak için EuroLeague’den NBA’e götüreceğimiz adam, Kızılyıldız’ın emekçisi Charles Jenkins. Kendisi bizim Avrupa patentli Tony Allen’ımız; NBA’in atom karınca guard’larının karşısına attığımız fedaimiz olacak.
Marifetlerini bilmeyenler De Colo’yla Teodosic’in toplam 12 sayıda kaldığı, Jenkins’in bu sırada 11 sayı, 6 asist, 6 top çalma, 3 ribaunt ve 0 top kaybı yaptığı bu sezonki meşhur CSKA Moskova maçını açıp izleyebilirler.
Kombank Arena seni çok özleyecek ama sensiz olmaz Jenkins.
X-Factor – Bradley Wanamaker: Onu bu kadroda bu kadar arkalara yazıyor olmaktan hoşnut değilim. Ama mevzu NBA olunca çıta çok yükseliyor. Wanamaker yukarıda saydığımız isimlerin arasında penetre üzerinden skor üretmek, faul almak, uzun süreler sahada kalıp tükenmemek gibi konularda öne çıkıyor.
Üçlük sokabiliyor, kendi şutunu yaratabiliyor, çizgiye gidebiliyor, elit bir oyun kurucu olmasa da hücumu yönetmesini biliyor. Savunmada kalıplı vücudu, dinamik elleri, çalışkanlığı ve atletizmiyle takımını eksik bırakmıyor.
Beni düşündüren tek yanı topu çok seviyor olması. Yukarıdaki dominant oyun kurucular sahadayken oyunda kendine bir rol bulabilecek mi, bilemiyorum. Ama o kadarını da koç düşünüp çözsün artık.
Wanamaker gibi atletik ve becerikli bir hücumcuya her zaman ihtiyaç vardır. NBA’e biraz geç kalmış gözükse de oyuncu olarak sahip olduğu beceriler hâlâ oralarda iş yapabilecek cinsten.
3’te İlk Seçenek – Adam Hanga: NBA’i dikkatle takip edenlerin zaten bildiği bir bilgiyle bu seçimin hayatiliğini açıklamaya başlayayım…
NBA’de dahi sağlam bir üç numara bulmak artık zor iş. Oyunun geldiği nokta kısa forvetten uzun, çabuk, becerikli, atletik, istikrarlı, akıllı ve patlayıcı olmasını, top elindeyken bocalamamasını, top elinde değilken oyunun akışında kaybolmamasını bekliyor.
Ayrıca kendisinin şut atması gerektiğinde rakibe “Bu adamı boş bıraksak ne olacak?” dedirtmemesi, sırtını döndüğü zaman çevresindeki boş adamları bulacak oyun görüşüne sahip olması lazım.
Savunmada atletizmi ve zekasıyla birden fazla pozisyonla eşleşmesi gerektiğini ve enerjisiyle fark yaratmasının şart olduğunu da unutmayalım.
Kısacası NBA’e layık bir üç numara bulmak şu ara deveye hendek atlatmaktan zor iş. Hele EuroLeague yelpazesine bakınca o deve, oluyor bir mamut.
Hanga da birçok basketbol oyuncusu gibi yukarıdaki “sekiz kollu” beklentilerin bir kısmını karşılayamıyor. Şutu sıkıntılı, top elindeyken bocalıyor, çok da becerikli sayılmaz.
Ama basketbol zekası, atletizmi ve enerjisiyle birçok sorunu çözebilecek esnekliğe sahip. Ettore Messina’dan San Antonio’daki haklarını yok pahasına bu Avrupai girişime vermesi için ricacı olmaktan başka çare yok.
Pop Hocam, Hanga bize lazım!
Enerji ve Tecrübe – Will Clyburn / James Anderson: Forvet faslını bu iki “cengaverle” kapatacağız. Yukarıda saydığım tarife ikisinin de tam anlamıyla uymadığının farkındayım. Ama yukarıda da dediğim gibi Amerika’nın okyanus boyutundaki oyuncu havuzunda dahi üç numaraya oyuncu bulmak zorken Avrupa’dan çıkanla idare etmek zorunda kalacağız.
Clyburn yıkılmaz gözüken oyun hırsı, skor becerisi, takımı için kendini feda etmekten çekinmeyen tarzıyla takımın üslubunu da sertleştirecektir. Hücumda kendisine topu uzun uzun teslim etmemiz zor olacağı için kendisini kullanmak konusunda biraz dersimize çalışmamız gerekeceği aşikâr.
Ama NBA’e takım kuruyoruz. Fazla atletizm de dayanıklılık da skor becerisi de disiplin de göz çıkarmaz.
Anderson’ı ise EuroLeague’in NBA’de en çok şans ve tecrübe bulmuş oyuncularından olduğu için kadroda üçüncü forvet seçeneği olarak alıyoruz. Bu sezon Darüşşafaka Doğuş’taki oyunuyla çok müthiş şeyler hayal ettirmediğinin farkındayım ama San Antonio Spurs tarafından seçilmiş ve üç sezon o okulda NBA terbiyesi almış bir oyuncu olduğunu unutmamak lazım.
Bu takıma tecrübe de gerekli. Anderson bize bu tecrübeyi getirecek.
Derrick Brown’ı yukarıda anlattığım tarifteki birçok tanıma uymasına rağmen kadroya almadım. Çünkü kendisini etkili hale getirecek kadar topu teslim edebileceğimizi düşünmüyorum. Topu teslim alamayınca ya da istediği kadar dakika bulamayınca huzursuzluk çıkarabilir. Bu risk şu kadroda bence gerekli değil.
Ama kadroya bir kişi daha alabilecek olsaydık, ondan başkası olmazdı.
Belki de hata yapıyorumdur. Hangi GM yapmıyor ki?
4’ten Gelen Güç – Chris Singleton ve Anthony Randolph: Herhalde kadronun en kolay iki seçimi oldu. Anthony Randolph çılgın atletizmi, %56’yı bulan 2’lik, %39’la göz kamaştıran 3’lük yüzdesiyle bu takımın olmazsa olmazı.
Chris Singleton da %46’yı bulan 3’lük yüzdesi ve penetre becerisiyle çıtayı biraz daha yükseltiyor. Bu iki isimden de beklentimiz şut yüzdelerini en azından buralara yakın tutarak takıma hücumda alan açmaları.
Savunmada güçlerini korkmadan kullanıp hücumda gerektiğinde perimetreden potaya giderek, gerektiğinde de potayı yaydan bularak takıma denge unsuru olmaları. Hatta ve hatta kısalarımızın ve yıldızlarımızın kötü gecelerinde sahneye çıkıp takımı taşımaları.
Kolay iş değil fakat altından kalkabilirler.
Pota Altı – Ekpe Udoh, Ante Zizic ve Ognjen Kuzmic: Udoh’u neden seçtiğimizi uzun uzun anlatmaya gerek yok sanırız. EuroLeague’in pota çevresindeki en korkutucu kulesi olarak kendisinin gücüne NBA’de de ihtiyacımız olacak.
Daha önemlisi çabuk ayaklı guard’ın karşısında bırakabileceğimiz bir pota koruyucusuna sahip olmak elimizi rahatlatacaktır. Ama tabii ki bu konuda Avrupa’daki kadar etkili olmasını beklemek hayalcilik olur.
Artan yükü kaldırma konusunda onun bireysel çabaları, 82 maçlık yoğun programın rakiplerin yorması gibi ekstra faktörlere güveneceğiz.
Ante Zizic’i ise Boston Celtics’in elinden kapmak imkansız. Ama en azından hayallerimiz var. Avrupa’da şu an verdiği röportajlarda dahi gelecek yıl NBA’de kovalayacağı ribauntların hayaliyle yaşadığını belli eden genç bir deve biz de şans vermek zorundayız.
Aldığı şansları çalışkanlığı ve öğrenme azmiyle daha fazlasına çevireceğine şüphe yok.
Kuzmic konusunda ise ne kendimi ne de sizi kandıracak değilim… Kendisini olağanüstü durumlar dışında beş dakikadan fazla oynatmayacağız. Ama Boban Marjanovic, Nemanja Bjelica, Bojan Bogdanovic, Nikola Jokic ve Jusuf Nurkic tekrar tekrar ispat etti:
NBA’de doğru basketbolun “moda” olduğu şu günlerde Balkan oyun terbiyesi beş dakika da alsa iş görüyor. Kuzmic daha fazlasını hayal etmediğim için belki beni de utandırır.
Koç – David Blatt: EuroLeague’de daha iyi koçlar olduğu söylenebilir, daha başarılıları da var. Zeljko Obradovic‘in Avrupa kariyeri, Itoudis’in kariyer formu kendisine nazaran daha etkileyici.
Ancak hiçbirinin hem EuroLeague hem NBA tecrübesi yok. Böyle bir takım hayallerde dahi olsa kurulacaksa başına getirilebilecek adam, iki kıtadaki tecrübeleriyle ondan başkası değil. Seninleyim, Koç.
Eee, ne dersiniz? Şimdiden 2019 Draft’ında birinci sıradan kimi seçeceğimizi düşünmeye başlayayım mı?