Bidon d’Or: EuroLeague 2016/2017

2017-04-10T13:06:40+00:00 2017-04-10T13:08:31+00:00.

admin69

10/Nis/17 13:06

Eurohoops.net

Karşınızda EuroLeague 2016/2017 normal sezonunun bidonları!

by Mete Budak & Semih Tuna / info@eurohoops.net

EuroLeague’de 2016/2017 sezonunun normal sezon etabı tamamlandı. Takımlardan birçoğu sezon başındaki beklentilerinin altında performans gösterirken, bu takımlar aynı zamanda sezon başında takıma kazandırdıkları ya da hali hazırda ellerinde bulunan oyuncuların bazılarından da beklentilerinin altında bir performans aldı. Bunlardan bazıları neredeyse hiçbir beklentiye cevap veremezken bazıları isimlerinin getirdiği şöhretin altında ezildi.

Biz de oturduk, sezonun “bidonları kim olabilir” diye düşündük ve aşağıda okuyacağınız listeyle geldik. Listenin oluşturulmasında herhangi bir sert kriter kullanmadık, bazı isimler çok süre alan isimler olurken bazıları direkt “bidon” çıktığı için erkenden postalanan ya da rotasyondan çıkan isimler oldu.


Russ Smith (Galatasaray Odeabank)

Russ Smith’in Galatasaray ile ilk kez adım attığı Avrupa basketboluna ecnebinin tanımıyla “uzaylı gibi kalması” muhtemelen kendi suçu değildi. Bırakın Avrupa basketbolu için olgunlaşmayı, herhangi bir kapalı spor salonunda oynanacak olan bir profesyonel basketbol maçı için dahi olgun olmayan oyununu EuroLeague’e adapte etmek zorunda kalması da muhtemelen kendi suçu değildi.

Ama sezon başında Ergin Ataman’ın yaptığı “MVP” açıklamaları, menajerinin hakkındaki sözleri onun üzerindeki beklentileri öyle artırdı ki, sezonun yarısını bile göremeden ayrılmış olması ve 850 bin dolarlık kontratı onu bidonların arasına sokmamızı zorunlu kılıyor.

Alen Omic (Anadolu Efes)

Anadolu Efes onunla 3 yıllık sözleşme imzalarken onu muhtemelen Avrupa’nın en yüksek seviyesinde 30 dakika süre alacak 1. pivotu olarak görmüyordu. Asla kötü bir oyuncu değildi ama fundamental olarak bir oyuncu bir takımla ancak bu kadar uyuşamazdı sanırım. Ona verilen buy-out miktarını da düşününce Avrupa’nın en verimsiz 2-3 transferinden birisi oldu.

Şu sıralar kiralık oynadığı Malaga ile geçen sene Gran Canaria ile kazanamadığı Eurocup madalyasını boynuna astı. Buna rağmen seviyesi Anadolu Efes’in şu an bulunduğu yer değil gibi.

Alessandro Gentile (Olimpia Milano & Panathinaikos)

Milano’nun Final Four’u Maccabi’ye karşı son maçta kaçırdığı sezonda muhtemelen kariyerinin en iyi basketbolunu oynayan Gentile için o dönemde Avrupa’da kalmak bir ihtimal bile değildi. Tek soru NBA’e ne zaman ve hangi takımla gideceğiydi. Bugün ise Gentile bir sezondaki üçüncü takımına Hapoel Jerusalem’e imza atmış durumda. Ne fiziksel ne mental olarak hiç de iyi durumda gözükmeyen Gentile’nin Panathinaikos tecrübesi tam bir skandaldı.

Özellikle İstanbul’da oynanan Daçka maçında sahadaki görüntüsü bir basketbolcuyu andırmayan Gentile’nin bileti de erken kesildi. Sezonun en büyük bidonlarından biri de kendisi oldu.

Patric Young (Olympiakos)

1 ay önce onun hakkında yazdığımız yazıdan bir pasaj vermek yeterli olacaktır:

“Geçtiğimiz hafta AEK ile oynanan deplasman maçı, 24 yıllık hayatının en kötü günüydü herhalde. Mavroeidis’i Tim Duncan’a çevirdiği yetmezmiş gibi o kadar çok hata yaptı ki, her zaman arkasında duran (daha doğrusu durmak zorunda kalan) Sfairopoulos bile daha fazla dayanamayıp onu kenara çekti.

Kenara geldikten sonraki hali ise tabir caizse asıl rezalet oldu. Tüm dünyaya karşı hırsıyla mücadele eden (ya da etmesi gereken) bir adam, bir çocuk gibi kenara sinmiş, istediğini yapamamaktan, o psikolojik eşiği atlayamamaktan ötürü ağlamak üzereydi.”

Bu psikolojik eşiği atlayamamış olmanın bedeli Olympiakos için 900 bin dolarlık ölü bir yatırım oldu.

Andrea Bargnani (Baskonia)

Bargnani hakkında ne denilebilir ki? Kariyeri draft sonrası baştan aşağı bir faciaydı, Baskonia’da da farklı olmadı durum. Önce sezon başında Sito Alonso tarafından daha çok emek vermesi konusunda uyarıldı, sonra sakatlandı, döndü, felaket haldeydi. Şimdi rotasyondan tamamen düşmüş durumda, kendisini arada bench’te pedal çevirirken izliyoruz.

Avrupa’ya dönüşü hiçbir takım için dengeleri değiştirmeyecekti ama bu kadar felaket olmasını da beklemiyorduk açıkçası. Bargnani EuroLeague’in kuşkusuz en büyük bidonlarından birisi oldu.

Ante Tomic (Barcelona)

Çok değil… Sadece 3 sene önce Tomic Avrupa’nın en iyi pivotu diye konuşuyor, bu topraklarda onu izlemek için içten içe heves yapıyorduk. 2.17’lik boyu ile sahayı herkesten daha iyi görebilmesini nadir bulunan basketbol zekasıyla birleştirince tabii ki “En İyi Pivot” tartışmalarında adı geçecekti. Sadece 3 yıl gibi kısa bir zaman diliminde şu geldiği nokta, oyunun ne kadar hızlı değiştiğini de önümüze koyuyor.

Barcelona bu yıl tarihinin Avrupa’daki en kötü sezonunu bitirdi. Bizler ve -muhtemelen- taraftarları onları izlerken ‘Bu cezayı hak etmek için ne yaptık?’ sorularını kendilerine sormuşlardır. Bu takımın 12 oyuncusunun 9’unun dahi aynı anda sağlıklı kaldığı tek bir an dahi olmadı muhtemelen. Olsa bile bu uyumsuz kadronun aynı zamanda verimsiz olacağını tahmin etmek çok da zor değil. Peki ya Tomic?

Tomic, bu kötü sezonun meydana gelmesinin en büyük sebeplerinden biri değil. Oyunculardan önce Barcelona yönetimi baş suçlu. Ancak bu durum Tomic’in de rezalet bir yıl geçirdiğini değiştirmiyor. Son 5 sezonun en düşük rakamlarını yakaladı. Artık iki taraf için de bu ilişkinin monotonlaştığı açık. Bu yaz olası bir ayrılık makul gözüküyor.

Pero Antic (Fenerbahçe)

Belki tecrübeye gereğinden fazla önem verdik. Tamam, sakatlıklar da Pero Antic’e yardımcı olmamış olabilir ama yaşının da etkisiyle hareket kabiliyeti de artık son derece kısıtlı bir hale geldi. Kontratında yazan miktar ile sahaya koydukları arasında korkunç bir fark var. Fiyat/performans olarak Avrupa’nın en verimsiz oyuncusu olabilir.

Fenerbahçe’nin onun sözleşmesinden çıkamaması Sarı Lacivertlilerin hareket alanını da sınırlamış durumda. Zeljko Obradovic, sezona mobil bir 4 numara ile başlayabilmiş olsa muhtemelen tüm kulübün eli çok daha rahat olurdu.

Augusto Lima (Zalgiris Kaunas)

Oysa ne hayallerimiz vardı. Pangos havaya sallayacak, Lima içine vuracaktı. Kısalar savunmada geçilse bile emniyet sibobu olarak arkada aslanlar gibi kavruk bir Brezilyalımız vardı.

Yalan yok, bazen oldu da. Lima, her dört haftanın birinde Euroleague’de gecenin smacını/bloğu yaptı. Başka da bir şey yapmadı. Ülkeye mi alışamadı (Bir insan Litvanya’ya nasıl alışamaz, o ayrı bir soru işareti), yoksa sistem mi ona uygun değildi (Sarunas Jasikevicius’un elinde neredeyse tüm oyuncular seviye atladı)… Sorun nerede olursa olsun, 25 yaşındaki pivot üst seviyede bu kadar rol aldığı ilk sezonda sınıfta kaldı. Skor bulma kısmını sezon içinde bir şekilde rayına oturtan Zalgiris, Lima yerine işe yarar bir pivotla muhtemelen 8. sıradan playoff yapmıştı.

Maik Zirbes (Maccabi Tel Aviv)

Kızılyıldız’daki harika sezonun ardından Maccabi’nin yolunu tuttu ancak Perşembenin gelişi Çarşambadan belliydi. Maccabi’nin felaket takım kurgusunun bir kurbanı olan Zirbes kendisini olduğundan iyi bir oyuncu olarak gösterebilmesi için gerekli olan ne süreyi ne ritmi kazanabildi.

Sonra da takımdan yollandı. Bidon olmasını sağlayan sebeplerin çoğu kendisi kaynaklı olmasa da o da ilk büyük kontratını kaptıktan sonra sahada açıkçası çok aç gözükmedi. Yine de EuroLeague’e dönüşünde önemli bir parça olabilir gelecek sezonlarda.

Xavier Munford (Barcelona)

Munford için çok söylenebilecek bir şey yok açıkçası. Barcelona’nın korkunç sezonunun hiç hatırlanmayacak bir üyesi olarak adeta şöyle “geçerken bir uğradı.” EuroLeague’de süre aldığı ilk maçta Galatasaray’a karşı sahada hangi sporun oynandığından bile bihaber gibiydi. D-League’den skor potansiyeliyle gelip Avrupa’da kültür şoku yaşayan Euro-zedeler arasına o da katıldı.

Russ Smith ve Pierre Jackson da arkadaki otobüslerde olsalar gerek

Miroslav Raduljica (Olimpia Milano)

Raduljica bir kez daha milli takım performansının kendisine verdiği şöhreti kulüp takımına aktaramadığı bir sezonu geride bırakıyor. Milano gibi artık başarısızlığı kulüp genlerine gömmüş bir takıma gelen hemen hemen her oyuncu gibi o da sezonu genelde ense yaparak geçirdi. Raduljica’nın 2016/17 sezonundan aklımızda bir tane şey kalacaksa o da bu olacak:

Nicolas Laprovittola (Baskonia)

Laprovittola, en sonunda Baskonia’nın piyangoyu vuramadığı bir transfer oldu gibi. Hâlbuki her şey müsaitti. Baskonia’nın oyuncu kültürüne uygun, Arjantinli, pass-first, NBA’de denenmiş ama olmamış, ismi de harika…

Laprovittola ilk geldiğinde Baskonia’yı bir sınıf yukarı taşır mı diye düşündük ama demek ki kendisini kimse çok izlememiş, “Spurs’ten kontrat alan adam boş çıkmaz” diyerek referans noktasını orada almıştı. Laprovittola sahada kaldığı her an hayal kırıklığına uğrattı ve rotasyon dışında kaldı. Sezonun bidonlarından birisi de kendisi oldu. Kutluyoruz.