by Ryan O’Hanlon / Çeviri: Mehmet Bahadır Akgün
Bu yazı ilk olarak 14 Nisan 2017 tarihinde The Ringer’da yayınlanmıştır.
Kyrie Irving ve DeMar DeRozan aynı oyuncular.
DeRozan, çok daha güçlü bir şekilde potaya giderken, Irving daha isabetli şut yüzdesine sahip ve daha sık üretiyor. Irving, her pozisyonda kararsızlık ve dikkatsizlik sınırlarında etkili biçimde dans ederken; DeRozan, bitkin crossover adımlarının süzgün sıkışıklığında oynuyor. Oyunları onları farklı yönlere götürse bile, verimlilikleri aynı noktaya çıkıyor: Basketball-Reference’a göre, Irving ve DeRozan 2017’de takımlarının galibiyetlerinde neredeyse aynı oranda rol oynadılar.
Yeterince uzaklaştırırsanız, ikisi arasında neredeyse fark yok.
Fakat playofflar nedeniyle artan dikkat oranı, tekrar yakınlaştırıyor bizleri görüntüye. Her takım, her oyuncu, her hakem, her yayıncı ve parke kenarında gördüğümüz her masum yüzü mikroskop altına alıyor playofflar. Onların oyununa özellikle odaklanan bir lens ile, DeRozan çılgına dönerken, Irving de parıldıyor.
Geçtiğimiz iki normal sezon boyunca, Raptors DeRozan’ın sahada bulunduğu sürelerde, 100 pozisyon başına 105’ten fazla sayı buldu ve bu sayı, elit seviyede bir sayı. Geçtiğimiz iki playoff dönemi boyunca, bu rakam 100’ün altına düştü. Geride kalan normal sezonda, ligin en kötü derecesine sahip Philadelphia’nın istatistiği 100,7 idi. Cleveland’ın Irving sahadaykenki istatistiği 2015’te normal sezondaki 111 değerinden 108’e düşmüşken, geçen sezon ise 110’dan 116’ya yükseldi.
Geçtiğimiz birkaç yıl boyunca, normal sezon süresince Raptors ve Cavs ligin en iyi hücumuna sahip takımlar oldu. Playofflar döneminde, Cavs yine öyle kaldı. Fakat Raptors berbat durumda.
Eski Houston Rockets koçu, günümüzde NBA TV ve TNT’de yorumculuk yapan Kevin McHale, “Playofflarda yoğunluk daha fazla oluyor, her şey daha anlamlı. Tamamen farklı bir dönem.” diyor.
Ama nasıl farklı? Her bahar, “baskı” kelimesi basketbol konuşmalarında ortaya çıkmaya başlıyor. Bazı takımların baskının altından nasıl kalktığı, diğerlerinin nasıl altında kaldığı konuşuluyor.
Belki Irving ve takım arkadaşlarının, her maç ulusal televizyonda yayınlandığı ve rakiplerinin hiçbirinin aktif olarak kaybetmeye çalışmadığı dönemde bile inanılmaz seviyede işlerlik göstermelerini sağlayan tarifsiz bir “şey”e sahiptir. Ve belki DeRozan ve ekibi, sınırın kuzey tarafında baskının bulunmadığı bir ortamın tam da ortasında saklanmak suretiyle, ligin kalanını orta mesafe şutları ve serbest atışların oluşturduğu bir setin altında dağıtarak maçlarının yarısını farklı bir ülkede oynamanın avantajından faydalanıyorlardır.
Ya da belki playoff basketbolu, normal sezon basketbolundan biraz farklı bir seviyede oynanıyordur. Kurallar yine aynı, fakat ilk turun başlangıcından itibaren, daha fazla dinlenme, hazırlanmak için daha fazla zaman ve daha fazla yetenek denklemin kazanan tarafını değiştirir.
Normal sezon basketbolu ve playoff basketbolu arasındaki en büyük fark, playofflardaki her takımın playofflara ulaşacak kadar iyi takımlar olması.
ESPN’in NBA yorumcusu P.J. Carlesimo’ya göre “En basit hâliyle, her seride iki playoff takımı var. İnsanlar ‘Playoffların nesi farklı?’ diyorlar. Bilin bakalım nesi farklı? .500 galibiyet oranının altındaki 14 takımla oynamıyorsunuz.”
Ayrıca bir de ulaşım konusu var. 2016-2017 normal sezonunda, takvimde 488 maç arka arkaya günlerde oynandı. ESPN The Magazine’den Baxter Holmes’ün Ekim ayında yazdığı gibi; “2016-2017 sezonunda, takvimin takımlardan biri için ciddi dezavantaj yarattığı 42 maç var.”
Bu tartışma, bu sezonki NBA’in genel tartışma konusu olurken -ve yetkili birisi çok ciddi kelimelerle bir e-mail yazmaktan fazla bir şey yapana kadar öyle olmaya devam edecekken-, normal sezonun kısaltılmasına dair eleştiriler de önümüzdeki ay boyunca dile getirilmeyecektir. (Playofflarda yıldız bir oyuncu sakatlanana kadar böyle.)
Arka arkaya maç oynamak yok, dahası her serinin ilk dört en maçının arasında en az bir gün seyahat/dinlenme günü var ve her eşleşmede iki takım da aynı takvimde maçlarını oynuyor.
“Bir maç yapıyorsunuz, iki gün tatiliniz var. Her iki takım da bir sonraki şehre uçuyor ve diğer maçı oynuyorsunuz.” şeklinde konuşuyor Carlesimo. “Normal sezonda takımlardan birine ket vuran yorgunluk faktörü ortadan kalkıyor çünkü playofflarda önemli bir seyahat avantajı yok.”
Daha iyi yönetilebilir bir takvimle, daha çok hazırlık süresine sahip oluyorsunuz. Normalde, bir hafta içinde, rakibinin spesifik eğilimlerini incelemek şöyle dursun, NBA takımları antrenman yapmaya bile zor vakit buluyor. Playoff dönemine gelindiğinde, takımlar olası rakiplerini çoktan incelemeye başlamış oluyor, fakat başlangıçta hazırlıkla aşılan bir uyuşma dönemi oluyor ve daha sonra her maçın arasında strateji belirlemek, ikinci takımınıza karşı antrenman yapmak ve maç planına karar vermek için en az bir gün oluyor.
McHale, “Eğer arka arkaya maçların ikincisini oynuyorsanız, sabah kahvaltıda bir toplantı yapıyorsunuz, yürüyüşe çıkıyorsunuz ve sonra maçtan önce konuşmak için 15 dakikanız kalıyor. Playofflarda, ‘Sağ kanatta pick-and-roll konusunda sıkıntı yaşıyorlar ve bunlar da boş kalacak olan yerler. Buraya fazla yükleniyorlar, buraya az yükleniyorlar.’ Diyebilecek dört-beş maçınız oluyor.” diyor.
Geçen yılın final serisinde, Cavs’in Stephen Curry’yi durdurmanın bir yolunu bulması gerekiyordu. Ama aynı zamanda standart altı savunmasını da kendi lehlerine kullanma şansları vardı. Golden State, Curry’ye genelde Cleveland’ın en güçsüz hücum oyuncusuna vererek saklamaya çalıştı. Cleveland da onun LeBron gibi biriyle kalması için perdelerle adam değiştirmeye zorladı. O zaman da durum şundan kolay olmuyor hiç:
Normal sezonda, takımlar ayrıca aynı takımla arka arkaya nadiren oynuyorlar. Playofflarda, aynı takımla yedi kereye kadar oynadıkları oluyor. İki takım birbirini rotasyonları bu, şu setleri oynuyorlar diyecek kadar, yeterince tanımaya başladığı zaman da, herkesin en sevdiği playoff kelimesi ortaya çıkıyor: ince ayarlar.
Carlesimo, “Biraz daha satranca benzemeye başlıyor oyun. Kolejdeyken playofflarda koçluk yapmayı hep çok severdim. Çünkü her maça hazırlanmak için birkaç gününüz oluyor, dolayısıyla maç üzerinde daha fazla kontrol sahibi olabiliyorsunuz. Fakat normal sezonda, neredeyse hiç kontrol şansınız yok.” şeklinde konuşuyor.
Birçok ince ayar, ortalama bir NBA taraftarı için bilinirlikten uzak ve birçoğu da fark yaratmıyor. Yaratırlarsa da, bu gelişim yalnızca diğer taraf kendi hamlesini yapana kadar sürüyor. Ama bazen, bazı ayarlar oluyor ki karşı ayar yapılamıyor.
Son yıllarda bu anlamda yapılan en ünlü ve lig tarihinde felsefik açıdan en önemli ayarlardan biri olarak görülebilecek olay Golden State baş antrenörü Steve Kerr, o sırada 2-1 önde olan Cleveland karşısında 2015 final serisinde, pivot Andrew Bogut’u Warriors’ın ilk beşinden alarak yerine kısa forvet Andre Iguodala’yı aldığında gerçekleşti. Bin yıllık yardımcının emriyle, Kerr “Ölüm Beşlisi”ni yarattı ve Golden State toplamda 42 sayı farkla sonraki üç maçı kazandı.
Fakat, böylesine yaratıcı olaylar, gün aşırı tekrarlanan playoff serilerinin yarattığı umutsuzluklardan tezahür ediyor. Ve bazen, Gregg Popovich’in 2014’teki Spurs–Heat final serisinde Boris Diaw’ı Tiago Splitter ile değiştirmesinde olduğu gibi, bu ayarlamalar, oyuncu değişiminin daha komplike bir stratejik değişimle birleşimi oluyor. (Bu muhteşem iki ayarlamanın da LeBron James’e karşı gelmiş olması sürpriz değil. Onun çok yönlülüğü, koçları geleneksel basketbol düşüncesinin ötesine geçmeye itiyor.)
Finlandiya’da NBA yorumculuğu ve basketbol koçluğu yapan Mika Honkasalo: “Her defasında aynı şey oldu. Perdede bir engel geldi, sonra da Spurs serbest atış çizgisini buldu. Diaw ya da başka biri, gözleri kapalıyken bile rotasyonun nasıl olacağını biliyor. Oyuncuları o kadar iyi görevlerini yerine getiriyor ki, her defasında aynı matematik sorusunu çözmek gibi oluyor.”