“Playoff Basketbolu” Gerçekte Ne Anlama Geliyor?

05/May/17 13:12 Mayıs 5, 2017

Bugra Uzar

05/May/17 13:12

Eurohoops.net

Gerçekten her top önemli mi? Gerçekten savunma şampiyonluk kazandırır mı? Baskı gerçekten playoff’ta yükseliyor mu? Rekabet gerçekten daha yüksek mi? Koçlar ve analistler basketbol klişelerinin arkasındaki gerçekleri sizin için anlattı.

by Ryan O’Hanlon / Çeviri: Mehmet Bahadır Akgün

Bu yazı ilk olarak 14 Nisan 2017 tarihinde The Ringer’da yayınlanmıştır.

Kyrie Irving ve DeMar DeRozan aynı oyuncular.

DeRozan, çok daha güçlü bir şekilde potaya giderken, Irving daha isabetli şut yüzdesine sahip ve daha sık üretiyor. Irving, her pozisyonda kararsızlık ve dikkatsizlik sınırlarında etkili biçimde dans ederken; DeRozan, bitkin crossover adımlarının süzgün sıkışıklığında oynuyor. Oyunları onları farklı yönlere götürse bile, verimlilikleri aynı noktaya çıkıyor: Basketball-Reference’a göre, Irving ve DeRozan 2017’de takımlarının galibiyetlerinde neredeyse aynı oranda rol oynadılar.

Yeterince uzaklaştırırsanız, ikisi arasında neredeyse fark yok.

Fakat playofflar nedeniyle artan dikkat oranı, tekrar yakınlaştırıyor bizleri görüntüye. Her takım, her oyuncu, her hakem, her yayıncı ve parke kenarında gördüğümüz her masum yüzü mikroskop altına alıyor playofflar. Onların oyununa özellikle odaklanan bir lens ile, DeRozan çılgına dönerken, Irving de parıldıyor.

Geçtiğimiz iki normal sezon boyunca, Raptors DeRozan’ın sahada bulunduğu sürelerde, 100 pozisyon başına 105’ten fazla sayı buldu ve bu sayı, elit seviyede bir sayı. Geçtiğimiz iki playoff dönemi boyunca, bu rakam 100’ün altına düştü. Geride kalan normal sezonda, ligin en kötü derecesine sahip Philadelphia’nın istatistiği 100,7 idi. Cleveland’ın Irving sahadaykenki istatistiği 2015’te normal sezondaki 111 değerinden 108’e düşmüşken, geçen sezon ise 110’dan 116’ya yükseldi.

Geçtiğimiz birkaç yıl boyunca, normal sezon süresince Raptors ve Cavs ligin en iyi hücumuna sahip takımlar oldu. Playofflar döneminde, Cavs yine öyle kaldı. Fakat Raptors berbat durumda.

Eski Houston Rockets koçu, günümüzde NBA TV ve TNT’de yorumculuk yapan Kevin McHale, “Playofflarda yoğunluk daha fazla oluyor, her şey daha anlamlı. Tamamen farklı bir dönem.” diyor.

Ama nasıl farklı? Her bahar, “baskı” kelimesi basketbol konuşmalarında ortaya çıkmaya başlıyor. Bazı takımların baskının altından nasıl kalktığı, diğerlerinin nasıl altında kaldığı konuşuluyor.

Belki Irving ve takım arkadaşlarının, her maç ulusal televizyonda yayınlandığı ve rakiplerinin hiçbirinin aktif olarak kaybetmeye çalışmadığı dönemde bile inanılmaz seviyede işlerlik göstermelerini sağlayan tarifsiz bir “şey”e sahiptir. Ve belki DeRozan ve ekibi, sınırın kuzey tarafında baskının bulunmadığı bir ortamın tam da ortasında saklanmak suretiyle, ligin kalanını orta mesafe şutları ve serbest atışların oluşturduğu bir setin altında dağıtarak maçlarının yarısını farklı bir ülkede oynamanın avantajından faydalanıyorlardır.

Ya da belki playoff basketbolu, normal sezon basketbolundan biraz farklı bir seviyede oynanıyordur. Kurallar yine aynı, fakat ilk turun başlangıcından itibaren, daha fazla dinlenme, hazırlanmak için daha fazla zaman ve daha fazla yetenek denklemin kazanan tarafını değiştirir.

Normal sezon basketbolu ve playoff basketbolu arasındaki en büyük fark, playofflardaki her takımın playofflara ulaşacak kadar iyi takımlar olması.

ESPN’in NBA yorumcusu P.J. Carlesimo’ya göre “En basit hâliyle, her seride iki playoff takımı var. İnsanlar ‘Playoffların nesi farklı?’ diyorlar. Bilin bakalım nesi farklı? .500 galibiyet oranının altındaki 14 takımla oynamıyorsunuz.”

Ayrıca bir de ulaşım konusu var. 2016-2017 normal sezonunda, takvimde 488 maç arka arkaya günlerde oynandı. ESPN The Magazine’den Baxter Holmes’ün Ekim ayında yazdığı gibi; “2016-2017 sezonunda, takvimin takımlardan biri için ciddi dezavantaj yarattığı 42 maç var.”

Bu tartışma, bu sezonki NBA’in genel tartışma konusu olurken -ve yetkili birisi çok ciddi kelimelerle bir e-mail yazmaktan fazla bir şey yapana kadar öyle olmaya devam edecekken-, normal sezonun kısaltılmasına dair eleştiriler de önümüzdeki ay boyunca dile getirilmeyecektir. (Playofflarda yıldız bir oyuncu sakatlanana kadar böyle.)

Arka arkaya maç oynamak yok, dahası her serinin ilk dört en maçının arasında en az bir gün seyahat/dinlenme günü var ve her eşleşmede iki takım da aynı takvimde maçlarını oynuyor.

“Bir maç yapıyorsunuz, iki gün tatiliniz var. Her iki takım da bir sonraki şehre uçuyor ve diğer maçı oynuyorsunuz.” şeklinde konuşuyor Carlesimo. “Normal sezonda takımlardan birine ket vuran yorgunluk faktörü ortadan kalkıyor çünkü playofflarda önemli bir seyahat avantajı yok.”

Daha iyi yönetilebilir bir takvimle, daha çok hazırlık süresine sahip oluyorsunuz. Normalde, bir hafta içinde, rakibinin spesifik eğilimlerini incelemek şöyle dursun, NBA takımları antrenman yapmaya bile zor vakit buluyor. Playoff dönemine gelindiğinde, takımlar olası rakiplerini çoktan incelemeye başlamış oluyor, fakat başlangıçta hazırlıkla aşılan bir uyuşma dönemi oluyor ve daha sonra her maçın arasında strateji belirlemek, ikinci takımınıza karşı antrenman yapmak ve maç planına karar vermek için en az bir gün oluyor.

McHale, “Eğer arka arkaya maçların ikincisini oynuyorsanız, sabah kahvaltıda bir toplantı yapıyorsunuz, yürüyüşe çıkıyorsunuz ve sonra maçtan önce konuşmak için 15 dakikanız kalıyor. Playofflarda, ‘Sağ kanatta pick-and-roll konusunda sıkıntı yaşıyorlar ve bunlar da boş kalacak olan yerler. Buraya fazla yükleniyorlar, buraya az yükleniyorlar.’ Diyebilecek dört-beş maçınız oluyor.” diyor.

Geçen yılın final serisinde, Cavs’in Stephen Curry’yi durdurmanın bir yolunu bulması gerekiyordu. Ama aynı zamanda standart altı savunmasını da kendi lehlerine kullanma şansları vardı. Golden State, Curry’ye genelde Cleveland’ın en güçsüz hücum oyuncusuna vererek saklamaya çalıştı. Cleveland da onun LeBron gibi biriyle kalması için perdelerle adam değiştirmeye zorladı. O zaman da durum şundan kolay olmuyor hiç:

Normal sezonda, takımlar ayrıca aynı takımla arka arkaya nadiren oynuyorlar. Playofflarda, aynı takımla yedi kereye kadar oynadıkları oluyor. İki takım birbirini rotasyonları bu, şu setleri oynuyorlar diyecek kadar, yeterince tanımaya başladığı zaman da, herkesin en sevdiği playoff kelimesi ortaya çıkıyor: ince ayarlar.

Carlesimo, “Biraz daha satranca benzemeye başlıyor oyun. Kolejdeyken playofflarda koçluk yapmayı hep çok severdim. Çünkü her maça hazırlanmak için birkaç gününüz oluyor, dolayısıyla maç üzerinde daha fazla kontrol sahibi olabiliyorsunuz. Fakat normal sezonda, neredeyse hiç kontrol şansınız yok.” şeklinde konuşuyor.

Birçok ince ayar, ortalama bir NBA taraftarı için bilinirlikten uzak ve birçoğu da fark yaratmıyor. Yaratırlarsa da, bu gelişim yalnızca diğer taraf kendi hamlesini yapana kadar sürüyor. Ama bazen, bazı ayarlar oluyor ki karşı ayar yapılamıyor.

Son yıllarda bu anlamda yapılan en ünlü ve lig tarihinde felsefik açıdan en önemli ayarlardan biri olarak görülebilecek olay Golden State baş antrenörü Steve Kerr, o sırada 2-1 önde olan Cleveland karşısında 2015 final serisinde, pivot Andrew Bogut’u Warriors’ın ilk beşinden alarak yerine kısa forvet Andre Iguodala’yı aldığında gerçekleşti. Bin yıllık yardımcının emriyle, Kerr “Ölüm Beşlisi”ni yarattı ve Golden State toplamda 42 sayı farkla sonraki üç maçı kazandı.

Fakat, böylesine yaratıcı olaylar, gün aşırı tekrarlanan playoff serilerinin yarattığı umutsuzluklardan tezahür ediyor. Ve bazen, Gregg Popovich’in 2014’teki SpursHeat final serisinde Boris Diaw’ı Tiago Splitter ile değiştirmesinde olduğu gibi, bu ayarlamalar, oyuncu değişiminin daha komplike bir stratejik değişimle birleşimi oluyor. (Bu muhteşem iki ayarlamanın da LeBron James’e karşı gelmiş olması sürpriz değil. Onun çok yönlülüğü, koçları geleneksel basketbol düşüncesinin ötesine geçmeye itiyor.)

Finlandiya’da NBA yorumculuğu ve basketbol koçluğu yapan Mika Honkasalo: “Her defasında aynı şey oldu. Perdede bir engel geldi, sonra da Spurs serbest atış çizgisini buldu. Diaw ya da başka biri, gözleri kapalıyken bile rotasyonun nasıl olacağını biliyor. Oyuncuları o kadar iyi görevlerini yerine getiriyor ki, her defasında aynı matematik sorusunu çözmek gibi oluyor.”

Bir başantrenörün, geri döndürülemez bir ayarlama yapması sıklıkla aynı hisse yol açar. Sanki oyuncuları, şık, donatılmış bir yazı tahtası denklemine son rötuşları yaparlar. Rakibin antrenör ekibi ne kadar iyi ve oyuncular ne kadar yetenekli olursa olsun, birden kaçınılmaz olan bir maç planına karşı çaresizlerdir.

Bir yıl kadar önce, Honkasalo, hangi takımların playoff beklentilerinin üzerine çıktığını ve hangilerinin altında kaldığını görmek için bir çalışma yürüttü. Başka bir deyişle, “Normal sezon istatistikleriyle karşılaştırıldığında, hangi takımlar playofflarda daha iyi istatistikler yakaladı, hangileri daha kötü?” sorusunun cevabını aradı.

Savunma verimliliği daha yüksek olan takımların beklentileri aştığını ve hücum verimliliği daha yüksek takımların ise beklentilerin altında kaldığını gördü. (Fakat, oyunları serbest atış çizgisine dayanan takımların playofflarda normal sezondaki kadar iyi olmadıkları varsayılarak, daha verimli saha içi isabet yüzdesine sahip takımlar da beklentileri aştı. Rockets taraftarları, sizler her ikisinde de başarılı olan bir takımı desteklemenin belirsizliğinin tadını çıkarabilirsiniz.) Yine aynı çalışmada ortaya çıkan sonuçlara göre, hücum ribaundu istatistiği yüksek takımların playofflarda daha kötü performans gösterdiği ve topu daha iyi paylaşan takımların ise daha iyi performans gösterdiği görüldü.

Bu değişiklikler niye oluyor? Honkasalo, sebebinin ayarlamalar olduğunu söylüyor. Normal sezon boyunca, maç planı ve maçtaki performansı uyuşmayan rakiplere iyi hazırlanan takımlar galip gelebiliyor. Bu yılın Spurs ve Heat gibi takımları da, Honkasalo’ya göre “tembel box-outlar ya da geçiş hücumları gibi basit avantajlardan” faydalanıyor. Bununla birlikte playoff dönemi başladığında, her takım hazır oluyor. Dolayısıyla oyun yavaşlıyor, geçiş hücumlarından bulunan sayıların oranı düşüyor ve kolay hücum ribaundu fırsatları da artık bulunmuyor. Daha geniş bir açıdan bakmak gerekirse, playofflarda koçluk fark yaratıyor.

Russel Westbrook, MVP adaylığını, basketbolu futbola çevirerek yarattı. Organize olamayan savunmalara karşı patlama gücüyle hücum etti ve maç başına fast-break sayılarında lig lideri oldu. Bununla birlikte, playofflarda, Thunders pozisyon başına bulunan sayı ortalamasında ligi 25. sırada tamamlayan yarı saha hücumuna daha çok güvenmek durumunda. Peki ya ilk turdaki rakiplerinde durum ne? Rockets, ligde, yarı sahada en iyi hücum eden takım.

“Oynanan oyun yine basketbol ve kararları veren yine aynı oyuncular. Ama şansa bırakılan çok daha az bileşen var.” diyor Carlesimo.

Artan hazırlık süresi ve tekrar eden takvimin getirdiği aşinalık ile birlikte, salı akşamı Barclays Center’da hasır altı edilen zaaflar, mayıs ve haziran aylarında gün yüzüne çıkıyor. Eğer belli bir takımdaki bir kanat oyuncusu, verimli bir yüzdeyle üçlük atamıyorsa, rakipler ona pek de özen göstermiyor.

“2015 Batı Konferansı yarı final serisinde, Steve Kerr, Grizzlies’in şutör guard’ı Tony Allen’ı savunmadı, fakat Andrew Bogut’u onun üzerine verdi” diyor McHale. “Bogut sadece geziyordu. Bu da onlara savunmada bambaşka bir görüntü verdi.”

Eğer uzun bir oyuncu, daha kısa bir rakibe karşı savunma yapamıyorsa, aldığı süreler düşecektir. Son iki sezonun final serilerinde Bogut’a olan da bu. Ve eğer uzun bir oyuncu skor üretebiliyor, fakat savunmada işlevsellik katamıyorsa, normal sezonda üst düzey bir takımın ikinci opsiyonu olabilir, fakat playofflarda benche mahkum olacaktır.

“Eğer, söz gelimi, JaVale McGee’yseniz, iyi bir takıma karşı savunma yapamazsınız.” diyor Honkasalo. “Nerede durmanız gerektiğine dair tüm nüansları anlamıyorsunuz. İyi hazırlanmış, kaliteli bir takıma karşı oynadığı zaman, hiçbir işlevi olmuyor.”

Playoff savunması daha yaratıcı ve daha az affedici. Ligdeki en kötü hücum takımları 82. maçtan sonrasını göremiyor olsa bile, verimlilik ve skor değerleri playofflarda düşüş gösteriyor. Kyle Korver ve Klay Thompson gibi topu alıp şut atabilen oyuncular, şutları için normalde olduğu kadar boşluk bulamıyorlar ve takvimler nisan ortasını göstermeye başladığı zaman yüzdeleri düşüyor.

Yine de, Korver ve Thompson gibi tehditler hâlâ hücumda alan açmak için etkili oluyor, DeRozan gibi etkisiz bir skorer ise artan baskının altında eziliyor. Bu yıl, şutlarının %90’ından fazlasını üç sayı çizgisinin iç kısmından attı. Dolayısıyla DeRozan’ın hâlâ verimli bir skorer olabilmek için bu şutları inanılmaz yüksek bir yüzdeyle atması gerekiyor.

Tamamen “üç ikiden büyüktür” konusu. Normal sezonda, bu ince ipin üzerinde yürüyebiliyor, fakat playoffta şutları sokmak daha zor ve DeRozan’ın saha içi isabet yüzdesi birazcık bile düşse, hücumda direkt eksi yazmaya başlıyor. Playofflarda, saha içi isabetlerde %5 düşüş gösteriyor.