By Utkan Şahin / info@eurohoops.net
Ettore Messina ile Zeljko Obradovic, modern EuroLeague’in en büyük koçlarından ikisi!
2000’ler boyunca EuroLeague’in aradığı bir cevap da hangisinin daha iyi koç olduğuydu ve tabii sorunun cevabını ararken iki koçun hikayesi birbiriyle bağlantılı bir şekilde gelişti.
Ettore Messina’nın kurduğu harika hücum takımlarıyla geldiği noktayı “Final Four Savaşları” yazı dizisi boyunca takip ettik. Bologna’da yaşadığı başarılar sonrası CSKA Moskova ile iki kere Avrupa’nın zirvesine çıkan İtalyan koç, daha büyük bir kariyere sahip olabilirdi. Tabii karşısında Zeljko Obradovic gibi bir koç olmasaydı.
Messina ile Obradovic, 2009 öncesi daha önce iki kere finalde karşı karşıya gelirken gülen taraf hep Sırp koç oldu ve tarih bizi o sezon üçüncü finale götürdüğünde ise her şeyden önemli olan bu iki koçun rekabetiydi.
Aslında o sezon öncesi bütün şartlar Messina’nın lehineydi. CSKA ile son üç sezonda iki kere şampiyon olan Messina, ana kadrosundan David Andersen ve Papaloukas’ı kaybetse de çekirdeğine önemli rotasyon oyuncuları ekledi. Maccabi‘yi bir sene önce finale taşıyan Terrence Morris’i kadrosuna katan CSKA, Avrupa’nın yükselen yıldızı Zoran Planinic’i de kadrosuna ekledi ve şampiyonluk için en önemli aday olduğunu gösterdi. Rus ekibi Andersen’in boşluğunu ise Erazem Lorbek ile doldurdu.
Obradovic ise bir sene önce Spanoulis-Diamantidis-Jasikevicius üçlüsüne rağmen yaşadığı başarısızlığı bu sefer telafi etmek zorundaydı ve çekirdeğin üstüne çok önemli eklemeler yaptı. Partizan’da yıldızlaşan Nikola Pekovic’i alan Panathinaikos, Fotsis’i takıma geri döndürürken, bunun yanında Efes‘te parlayan Drew Nicholas’ı da kadrosuna kattı.
Sezon öncesi bu iki takım, zirvede gözükse de büyük takımların geçtiğimiz sezon attığı bazı adamlar meyve vermeye hazırdı. Xavi Pascual ile toparlanan Barcelona, geçen sezonki kadrosuna David Andersen’i kattı. Panathinaikos‘un Yunanistan’daki hükümdarlığına son vermek için büyük paralar harcayan Olympiakos, Papaloukas ve Vujcic’in yanında NBA’de ilk beş oynayan Josh Childress’e çılgın bir kontrat vererek kadrosuna kattı.
Final Four yapsalar da zirvenin uzağında kalan Tau Ceramica ile Maccabi ise kendilerini daha önce başarıya taşıyan iki koçu Pini Gershon ile Dusko Ivanovic’i takımın başına getirdi.
Sezon bu beklentilerle başlarken CSKA Moskova için her zamanki gibi sezon Final Four’a kadar rahat geçti. Normal sezon ve Top-16’da toplamda sadece dört yenilgi alan CSKA Moskova, playoff’ta ise karşısına gelen Partizan karşısında normal sezonun aksine zorlanmadı ve rakibini süpürerek üst üstte yedinci kez Final Four’a kaldı.
Panathinaikos içinse sezon o kadar iyi başlamadı. Grupta Barcelona ve Siena’nın arkasında kalan Yunan ekibi, ortaya koyduğu oyunla da pek ümit vermiyordu. Hücumda iyi bir performans ortaya koysa da savunma performansı hiç Obradovic takımı gibi değildi. Takımının durumundan rahatsız olan Obradovic, normal sezonun son maçında takımı Prokom’u 22 sayı farkla mağlup etse de maç sonrası çıldırdı.
Obradovic, unutulmaz bir basın toplantısıyla bütün oyuncularına mesaj verirken tahmin edebileceğiniz gibi açıklamaların etkisi de büyük oldu. Top-16’da savunmada toparlanan Panathinaikos, sadece bir maç kaybederek, playoff’lara kaldı. Playoff’ta Pianigiani’nin Siena karşısında ise Panathinaikos’un performansı çok değişkendi. Yunan ekibi, serinin ikinci maçında evinde maçı kaybetse de deplasmanda oynadığı iki maçı da kazanarak kendisini Final Four’a attı.
Final Four’a kalan diğer iki takım ise bir sezon öncenin meyvelerini toplayan takımlar oldu. Pascual yönetimindeki Barcelona, hem normal sezon, hem de Top-16 grubunu lider tamamlayarak playoff’a kaldı. Playoff’ta karşısında beş yıldır Final Four’a kalan Tau Ceramica’yı bulan Barcelona, çekişmeli geçen seride 1-2 geriye düşse de son iki maçı kazanarak iki yıl aradan sonra son dörde kaldı.
Büyük paralar harcayarak kadro kuran Olympiakos ise sahaya iyi bir basketbol koyamasa da yıldızlarıyla Final Four’a kaldı. Normal sezonda hayal kırıklığı yaşayan Yunan ekibi, Top-16’da ise Tau Ceramica’yı iki maçta da mağlup ederek sürpriz bir şekilde grubu lider tamamladı. Karşısında playoff’ta Real Madrid‘i bulan Olympiakos, seride sadece üçüncü maçı kaybetti ve tam on yıl sonra Final Four’a kaldı.
Berlin’de düzenlen Final Four’a kalan dört takım bu şekilde belli olurken bütün şartlar iki koçun finalde karşı karşıya gelmesi için hazırdı ancak yarı finaller beklenenden daha zor oldu.
Yarı finalin ilk maçında Panathinaikos ile Olympiakos karşı karşıya geldi.
Maça Pekovic ve Spanoulis’in önderliğinde iyi giren Panathinaikos, savunmada bir türlü Olympiakos kısalarını durduramasa da çeyreği altı sayı farkla önde kapattı. İkinci çeyreğe de iyi başlayan Panathinaikos, Pekovic’in pota altındaki dominant performansı sayesinde maçı kontrol etse de Lynn Greer’i durduramayınca ikinci devre öncesi fark iki sayıya düştü.
Üçüncü çeyrekte Olympiakos’ta Vujcic’in devreye girmesiyle birlikte pota altı dengelenirken Pire ekibi ,maçta ilk kez öne geçti. Ancak ilk yarı ortalıklarda olmayan Jasikevicius sahneye çıkınca Panathinaikos tekrardan maçı kontrolü altına aldı ve son çeyreğe önde girdi.
Son çeyrekte Panathinaikos kaçarken Olympiakos kovaladı. Pire ekibi ne zaman yaklaşsa devreye giren Jasikevicius rakibinin öne geçmesine izin vermedi. Son bölümde yine de Bourousis ile Olympiakos bu fırsatı yakalasa da Yunan pivot başarılı olamayınca finale kalan taraf Panathinaikos oldu.
Panathinaikos’ta Spanoulis, Batiste, Pekovic ve Jasikevicius dörtlüsü dışında diğer oyuncular skora sadece 9 sayı katkı verirken, özellikle Diamantidis hayal kırıklığı yarattı. Pire ekibinde ise Greer ile Vujcic’in performansı yeterli olmadı.
Obradovic ise on birinci Final Four’unda yedinci kez finale çıktı.
İkinci yarı final ise beklentilerin çok ötesinde gelişti.
Maça Andersen&Jakovic ikilisiyle harika bir başlangıç yapan Barcelona, hücumda her istediğini yaparken çeyreği çift haneli farkla önde kapattı. Messina, hücumdaki krizi ikinci çeyrekte pota altıyla çözerken geniş rotasyonu sayesinde pota altında üstünlük sağladı ve soyunma odasına gidilirken CSKA maçı ortaya getirdi.
Üçüncü çeyrekte maç Andersen-Lorbek düellosu şeklinde geçti. CSKA‘nın eski oyuncusu Andersen yeni takımını taşırke, onun yerine gelen Lorbek ise takımının geriye düşmemesini sağladı ve son çeyreğe girilirken maçın heyecanı aynı kaldı.
Son çeyrekte ise bir oyuncu bütün maçın kaderini değiştirdi. O zamana kadar 11 sayıyla oynayan Siskaukas, son çeyrekte tek başına 18 sayı attı ve Barcelona’yı evine göndererek takımını dördüncü kez üst üstte finale taşıdı.
CSKA’da Siskaukas 29 sayı, Langdon ise 15 sayıyla oynarken bu ikili takımlarını finale taşıdı. Barca’da ise Andersen eski takımına 24 sayı atsa da kısalardan beklediği katkıyı alamayınca eve mutsuz döndü.
CSKA ile dördüncü kez finale kalan Messina ise karşısında yine ezeli rakibi Obradovic‘i buldu.
Tarihin en büyük iki koçun karşılaşması tabii ki heyecanın en üst seviyede olduğu bir maça sahne oldu.
Maça iyi giren taraf CSKA olsa da Panathinaikos uzunlarının kurduğu üstünlük sayesinde çeyreği önde kapatmayı başardı. İkinci çeyrek ise Panathinaikos‘un geçen 2 yıla cevabı oldu. 3 büyük guardla oynayamadığı iddia edilen Yeşiller, bunun aksini en kritik yerde kanıtlarken, periyodu domine ederek soyunma odasına 20 sayı önde gitti.
Tabii maçın orada biteceğini kimse düşünmedi. CSKA üçüncü çeyrekte savunma değişikliğine giderken bu plan işe yaradı ve Panathinaikos, 8 sayıda kaldı. CSKA’da işler hücumda gitmese de bu savunma performansı son çeyreğe girilirken farkı ona düşürdü.
Son çeyrek ise tam bir film senaryosu oldu. Maç boyunca hiç üçlük sokamayan CSKA Moskova, bu çeyrekte ilk üçlüğünü buldu. Panathinaikos, adam değişmeli savunma karşısında zorlanmaya devam etse de CSKA’da Siskaukas dışında başka skorer çıkmaması Yunan ekibinin önde kalmasını sağladı.
Son bölüm ise oldukça epik oldu. Oldukça tartışmalı düdükler sonrası CSKA, farkı bire kadar düşürse de son topta Siskaukas o üçlüğü sokamayınca Panathinaikos bir kez daha Avrupa’nın en büyüğü oldu.
Final Four’un MVP’si olan Spanoulis 13 sayıyla oynarken Diamantidis ve Jasikevicius ise ona 10’ar sayıyla karşılık verdi.
CSKA’da ise Siskaukas, Lorbek ve Langdon’ın toplamda 42 sayılık katkısı yeterli olmadı.
1991 dışında genellikle Final Four’u kendi içinde kutlayan Obradovic, bu sefer bütün duygularını ortaya koydu. Belki galibiyetin Messina karşısında olması, belki beş yıl sonra Milano maçında kapışacağı Arteaga ile yaşadığı kriz. Nedenini bilmiyoruz ama onun için kariyerinin en anlamlı şampiyonluklarından biri olduğu kesin.
İki koçun hangisinin daha iyi koç olduğu, sadece subjektif bir tartışmanın konusu. Pek de önemli değil. Önemli olan, böylesine büyük iki koçun, birbirlerinin hikayelerini çizmiş olması..
Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!