“İntikam, İntikam İstiyor Mu?”

17/May/17 14:10 Mayıs 17, 2017

Utkan Sahin

17/May/17 14:10

Eurohoops.net

Onlar masumlardı, kandırılmışlardı ve her şeyden çok intikam istiyorlardı.

By Utkan Şahin / info@eurohoops.net

Taraftarlar doğal olarak her zaman başarı ister ama onları kulüplerinin peşinden koşturan şey başarı değil, takımlarına olan inançlarıdır.

Fenerbahçe basketbol tarihi de böyleydi. Fenerbahçe taraftarı, her sene Ezel’deki Ömer gibi koşulsuz inanmayı seçti. Onlara satılan hayalleri, koşulsuz kabullenmeyi seçtiler. Sürekli hiç vazgeçmeden inandılar. Çünkü taraftar olmaları bunu gerektiriyordu.

Ama sürekli aldatıldılar. Her seferinde daha fazla hayal kırıklığına uğradılar ama vazgeçmediler.

Peki intikam? İntikam istiyorlar mı?

Kuşkusuz.

Onlara gerçekten inanacakları bir şey veren kişi Zeljko Obradovic oldu. Obradovic, aynı Ramiz Dayı’nın Ömer’e yaptığı gibi Fenerbahçe taraftarına uğruna mücadele edecek gerçek bir şey verdi: Kırılan hayallerine karşı alınan intikam gibi!

Ancak bunun gerçekleşmesi için önce Fenerbahçe ile taraftarının değişmesi gerekiyordu ve her değişimin başlangıcı zorludur.

Öyle de oldu. Alınan sonuçlar bakımından ilk sene Fenerbahçe taraftarı için yine bir hayal kırıklığı oldu ama her zaman sonuç ile gerçek aynı değildir. Alınan o sonuçlar, Fenerbahçe taraftarının ilk sınavı oldu. Ya Obradovic’in arkasında duracaklardı ya da hayal kırıklıklarının acısını her zaman olduğu gibi koçtan çıkartacaklardı. Onlar süreç içerisinde ilkini seçtiler.

2014-2015 sezonu Fenerbahçe‘de bir taraftarın alışkın olduğu şekilde başladı. OAKA’da alınan ağır yenilgi, bütün hayallerin acımazca sorgulanmasına neden oldu. Basketbol şubesinin belki de en kritik dönemi, o günlerde taraftarın gösterdiği duruş ile belli oldu. O günlerde Fenerbahçe taraftarı rüzgara kapılsa, bugün yaşanılan başarılar büyük ihtimalle olmayacaktı ama onlar inanmaya devam etmeyi tercih ettiler. Çünkü bu adamda diğerlerinden farklı bir şey vardı. Onun gözlerine baktıkları zaman kendileri için mücadele ettiğini biliyorlardı.

Ve o sezon Fenerbahçe birçok sallantı yaşasa da tarihinde ilk kez Final Four’a kalmayı başardı. Sallantıda oldukları günlerde inançlarından vazgeçselerdi, karşılığını alamayacaklardı. O yüzden şubenin geleceğini Obradovic ile birlikte taraftar değiştirdi.

Taraftar, bütün inançlarının kazanımını ilk kez o zaman aldı ve bir kez hayal ettikleriniz size verilirse, daha fazlasını istersiniz. Hayatın kuralıdır bu. Final Four öncesi de öyle oldu. Ancak ne taraftar, ne kulüp, ne de oyuncular buna hazırdı.

Yarı finaldeki Final Four maçı, bir taraftar için sinir harbi gibiydi. Takımları yetenekliydi ama karşılarındaki rakip onlardan daha yetenekliydi. Takımları mücadele etmeyi severdi ama rakip mücadele etmelerine izin vermiyordu ve her şeyin ötesinde Fenerbahçe, kazanmak için yeteri kadar “kötü” değildi.

Buna siz sert olmak diyebilirsiniz ama bana ben “kötü”, acımasız taraftır demek istiyorum. Oyunu kazanmanın noktalarından biri budur. Rakibinizden daha kötü ve acımasız olarak onların aklına girmek… Fenerbahçe taraftarı pek hoş hatırlamasa da Real Madrid‘li oyuncuların yaptığı buydu. Oyun içinde yapılan ufak pisliklerle acımasız bir şekilde Fenerbahçe’li oyuncuları yoldan çıkartmak. Başarılı oldular çünkü Fenerbahçe’li oyuncular toydular. Aynı şekilde karşılık veremediler ve kaybettiler. Fenerbahçe o gün kaybetti. Taraftarları büyük acı çekti ama en büyük hayalleri için o acıyı çekmeleri gerekiyordu.

2015-2016 sezonunda ise Zeljko Obradovic,  taraftara bir sene önce yaşadığı acıyı yaşatmayacak bir kadro kurdu. Yetenek tavanları belki geçen seneki kadro kadar yüksek değildi ama kazanmak için yeteri kadar acımasız olabilecek bir kadroydu. Sezon başında Genel Menajer Gherardini’nin “Mücadele etmekten asla vazgeçmeyecek, karakterli bir takım kurmaya çalıştık” sözleri Fenerbahçe’nin istediği şeyi ortaya koyuyordu.

Mükemmel geçen normal sezon ve Top-16 grupları sonrası Fenerbahçe taraftarı, karşısında belki de en çok görmek istediği rakibi buldu. Bir sene önce onların hayallerinin önüne geçen takımı, Real Madrid‘i…

Fenerbahçe takımı da taraftarı da bu sefer hazırdı ancak hayat her zaman olduğu gibi adil değildi. Gelin, kabul edin. Ne zaman hazırım deseniniz, karşınızda daha büyük bir zorluk bulursunuz. Ne zaman tamam, bu sefer oldu derseniz, daha da büyük hayal kırıklığı yaşarsınız. O zaman da aynısı oldu. Fenerbahçe taraftarı karşısında daha büyük bir zorluk buldu. Kendileri adına sezonun en büyük yıldızını playoff öncesi kaybettiler ve bu kaybediş onlar için sezonun bittiği yer olabilirdi ama öyle olmadı. Yazının başında dediğim gibi, Obradovic sadece basketbol şubesini değiştirmedi. Taraftarını da değiştirdi.

“Onlar masumdular, kandırılmıştılar ve her şeyden çok intikam istiyorlardı”

Fenerbahçe basketbol şubesinin, en büyük dönemeçlerinden biri oldu o meşhur seri. Yeni salon sonrası maça etki edemediği söylenen taraftar, “Sarı Tribün” ile bütün her şeyi yıktı. Çünkü bu zamana kadar çektikleri bütün acılar onları bu zamana hazırlamıştı.

Serilerin ilk maçı her zaman en zor olanıdır. O seride de öyle oldu. Fenerbahçe maça iyi başladı. Taraftarıyla birlikte adeta savunmada altı kişi mücadele etti ve son şampiyonu ilk yarıda 29 sayıda tuttu. Ve o meşhur 5 kısalı sistemle Obradovic, seri öncesi taraftarlar arasında büyüyen bütün endişeleri sildi. Sahada bir oyun oynanıyorsa Obradovic‘in istediği gibi oynanacağını bütün herkese gösterdi ve Fenerbahçe devreyi farkla önde kapattı.

Ama bu tek taraflı bir oyun değil. Rakibinizin de hamle yaptığı bir oyun. Üçüncü çeyrekte öyle oldu. Real Madrid‘i şampiyon yapan yetenekler devreye girdi ve maçı ortaya getirdi. Fenerbahçe taraftarının yavaş yavaş kafasının içine “yine mi hayal kırıklığı” dediği anlarda bütün sene beklentilerin altında kalan bir oyuncu sahneye çıktı ve “Hayır” dedi.

Lider olması beklentisiyle Olympiakos’tan gelen ancak sakatlıkların etkisiyle bekleneni veremeyen Kostas Sloukas, son çeyrekte arka arkaya attığı sayılarla Fenerbahçe’yi galibiyete taşıdı. Bunu yapabildi çünkü Gherardini’nin dediği gibi Fenerbahçe karakterli bir takım kurmuştu. Bütün sezon eleştirilen Sloukas, neden o takımda olduğunu o çeyrekte ortaya koydu.

İkinci maç ise Fenerbahçe basketbol tarihinin zirvesiydi. Fenerbahçe her anlamda hazırdı. Bütün kuşkular sona ermişti ve bir sene önce Madrid’in kendisine yaptığını, bu sefer Madrid’e onlar yaptı.

Fenerbahçeli oyuncular kendilerinden daha yetenekli olan bir takımın aklına girdi. Çünkü kazanmak için yeteri kadar kötüydüler. Ekpe Udoh, 17 yaşındaki Luka Doncic’i bloklarken acımadı. Dixon, Rodriguez karşısında bir adım bile geri atmadı. Taraftar Madrid’li oyuncuların dikkatini bozabilmek için bir anlık bile olsa susmadı.

Ve bir an bile kendilerinden şüphe etmeyen Fenerbahçe, tarihinin en iyi basketbolunu oynayarak rakibini sahadan sildi.

Madrid’deki üçüncü maç öncesi ise her iki taraf da artık gerçeği biliyordu. Nasıl Fenerbahçe bir sene önce Final Four’da Madrid ile mücadele edecek sertlikte değilse o sene de Madrid, Fenerbahçe ile aynı sertlikte değildi.

Fenerbahçe, rakibinin bir an dahi umutlanmasına izin vermeyecek kadar acımasızdı. Bunu bitime 4 dakika kala Fenerbahçe 10 sayı öndeyken, Datome‘nin bütün gücünü kullanarak geriden koşup Carroll’a yaptığı bloktan anlayabiliyoruz.

Bütün bu acımasızlık Fenerbahçe’nin Real Madrid‘i elemesini sağladı. Hem de hayatın onlara çıkardığı bütün zorluklara rağmen!

Size Final Four’un hikayesini anlatmayacağım. Çünkü taraflı tarafsız herkesin acı duyacağı bir son ile bitti. Alınamayan bir ribaund, taraftarlarının ve oyuncuların bütün hayatları boyunca kurduğu bir hayalin önüne geçti.

Fenerbahçe o gün kupayı kazanamadı. Belki hazır değildi, belki de taraftarların daha da değişmesi gerekiyordu ya da hayat daha fazla sorun çıkartmak istedi. Bilemiyorum. Çünkü bu acı, üzerine yorum yapılamayacak kadar yoğun bir duyguyu içeriyor.

Sadece şunu biliyorum; Fenerbahçe taraftarı hala “Ömer” karakterinin bedeninde hapsolmuş devam ediyor ve hala bir intikama ihtiyaçları var. Ancak bu intikam somut bir takımdan alınacak bir intikam değil. Hayatın kendisinden alınacak bir intikam. Ve bunun için gözlerinde pırıltı ve ellerinde olabilecek en iyi Ramiz dayı var!