By Vladimir Stankovic / Çeviri: Mehmet Bahadır Akgün
Bu yazı ilk olarak 15 Kasım 2015 tarihinde EuroLeague.net‘te yayınlanmıştır ve uyarlanarak çevrilmiştir.
Bu çevirinin tüm hakları Euroohops.net Ltd. Şti’ye aittir. Tamamının veya bir kısmının izinsiz paylaşılması ve kullanılması kesinlikle yasaktır.
1950’lerde kariyerlerine başlayan koçlarla ilgili harika olan şey, kendilerini eğitme konusundaki kapasiteleriydi. Birkaç kitap, televizyon yok, video ve internetten zaten bahsetmeye gerek yok… Kendi hatalarından ders almaları ve sezgileriyle yeni şeyler icat etmeleri gerekiyordu. Aleksandar Gomelsky, Ranko Zeravica ve Pedro Ferrandiz de öyle yapmışlardı. Her birini de daha önce bu seride yazdım. Bugün sıra, genelde Yugoslav basketbolunun babası olarak anılan Aleksandar Nikolic’te.
Onu uzun yıllar tanıyacak ve kendisiyle her defasında neden “Profesör” lakabını aldığını kanıtladığı birkaç röportaj yapacak kadar şanslıydım. Herkes onu bu isimle tanıyor. Bu isim onu tam anlamıyla anlatıyor. Lakabı beden eğitimi okulundan geliyordu fakat o, tüm gerçekliğiyle, bir basketbol profesörüydü. Sadece öğrencileri için değil… Kurduğu her cümle derin bir spor bilgisinden ileri geliyordu.
Arkadaşları için o hep “Aca” idi. Aleksandar’ın klasik bir kısaltması. Nikolic 28 Ekim 1924’te Saray Bosna’da doğmuştu fakat bir nedenle annesi, Nikolic ailesinin Aca’nın babasının yürüttüğü iş sayesinde refah içinde yaşadığı yine Bosna’daki Brcko’dan taşındı. Ailenin Belgrad’a taşınması genç Aca’nın kariyeri için hayati önem taşıyordu. II. Dünya Savaşı’ndaki Alman işgali sırasında basketbol oynamaya başladı ve savaşın ardından Yugoslavya milli takımının formasını giydi. Yalnızca 1,65’lik boyu nedeniyle oyun kurucu oynuyordu. Nikolic bir keresinde bana, 22 Eylül 1946’da Yugoslavya’nın Romanya karşısında 30-27’lik skorla aldığı ilk mağlubiyetten ötürü suçlandığını söylemişti. İki kez top kaybı yapmış ve maçın sonlarında bir de kolay atış kaçırmıştı.
1945-1947 yılları arasında Partizan forması giydi. 1947’den 1949’a kadar Kızılyıldız’da oynadı Nikolic ve sonrasında da 1950-1951 aralığında Zeleznicar Belgrade ve BSK Belgrade formaları giydi. Ancak oynamaya başladığı zaman koç olmak konusunda büyük bir ilgi göstermeye başladı. Moskova’daki EuroBasket’in ardından 1953’te milli takımın başına getirildi ve 1954 Rio Dünya Şampiyonası’nda ilk kez koç olarak takımının başında sahaya çıktı. Nikolic, 1966 yılına kadar görevde kaldı. Onun koçluk yaptığı dönemde Yugoslav basketbolunun ilk madalyaları kazanıldı: Belgrad’daki EuroBasket 1961’de gelen gümüş madalya ve iki yıl sonra Polonya’da kazanılan bronz madalya.
Onunla olan konuşmalarımdan bazı notlar var elimde. Bu notların, tüm genç koçların bilmesi gereken onun basketbol öğretisini açıklayabileceğini düşünüyorum.
- Sayı atmak için önce topu çalmalısınız.
- Galibiyetin övgüsünü oyuncular alır, mağlubiyetin sorumlusu koçtur.
- Yalnızca savunma veya yalnızca hücum oynayacak oyuncu yoktur.
- Siz değil oyuncular bir takımı inşa etmelidir.
- Oyuncuların erkenden özelleştirilmesi ölümcül bir hatadır çünkü daha sonra telafisi mümkün olmayan hatalara yol açar.
- Kazanan, en çok sayı atan takım değil en az sayı yiyen takımdır.
- Eğer mümkünse 50 veya daha fazla farkla kazanmalısınız ancak asla rakiple dalga geçmemelisiniz.
- Genç oyuncular başa baş giden maçlarda şans bulmalıdır, 20 sayıyla önde olduğunuz maçlarda değil.
- Koç, oyuncularından bir şeyler öğrenir.
- Basketbol tekniği oyuncular tarafından icat edilmiştir, koçlar tarafından değil.
- Hatalarınızı düzeltmeyi bıraktığım zaman bu artık size inanmadığım anlamına gelir.
Özellikle bir tanesinin altını çizmek istiyorum: “Kazanan, en çok sayı atan takım değil en az sayı yiyen takımdır.” Bu cümle Nikolic’in felsefesini kusursuz biçimde ortaya koyuyor: Savunma her şeyin üzerindedir! Bir takımın potansiyelinin, o takımın savunma sertliğinden geldiğine inanıyordu Nikolic. Tüm takımları iyi savunma takımları karakterini oturtmuşlardı ancak iyi oyunculara da çok güvenirdi. Ayrıca birçok yıldıza koçluk yapma şansına da erişmişti. Bazen, idmanlarda oyuncularının yeteneklerini ve reaksiyonlarını geliştirmek için iki topla çalıştırırdı takımını. Fiziksel antrenmanı ise idmanların sonunda yaptırıyordu çünkü oyuncularının başlangıçta zinde olmasını istiyordu. Bunu o bulmuştu ama Birleşik Devletler’de de uygulandı.
Tokyo 1964’te Bir Hata
Nikolic, Yugoslavya ile EuroBasket’te iki madalya kazanıp bir de 1960 Roma Olimpiyatları’nı altıncı sırada tamamladıktan sonra Yugoslavya Basketbol Federasyonu 1963 yılında Nikolic’i oyun bilgisini artırması için altı aylığına Birleşik Devletler’e gönderdi. Bu uzun seyahat kariyerinde dönüm noktası oldu. Bir başka basketbolu keşfeden Nikolic, çok şey öğrendi fakat oyuncularının başka şeylere alışkın olduğunu ve okyanus ötesinden getirdiği yeni şeylere oyuncularının alışması için az zaman olduğunu düşünerek öğrendiği hiçbir şeyi uygulamamaya karar verdi. Nihayetinde, yeni şeyler denemek çok daha güç bir durumdu ve o da birkaç değişiklik denemek istedi. Özellikle de geniş alanda baskı ve vücudun kullanılması gibi şeyleri denemek istiyordu.
Milli takımdaki çalışmalarının dışında Aca, 1960’larda OKK Belgrad’ın da koçluğunu yaptı ve 1962’de kupayı, 1963’te de ligi kazandı. Radivoj Korac, Trajko Rajkovic, Miodrag Nikolic ve Slobodan Gordic gibi milli yıldızlardan oluşan harika bir takımdı o dönemki takımı.
1965’te Tiblis ve Moskova’da düzenlenen EuroBasket’in ardından yeni bir gümüş madalyası olan Nikolic, Yugoslavya milli takımından ayrıldı ve takımın yönetimini yardımcısı Ranko Zeravica’ya bıraktı. İtalya’ya gitti Sırp koç. İlk durağı Petrarca Padova oldu burada. İki dev Simenthal Milano ve Ignis Varese’nin ardından ligi üçüncü sırada bitiren mütevazı bir takımdı Padova. Evlerindeki 11 maçın 10’unu kazanmışlardı, ligi ise 22 maçta 16 galibiyet ile tamamladılar. Yıldız oyuncuları arasında Amerikalı Doug Moe da vardı. Moe, kaydettiği 674 sayı (maç başına 30,6 sayı) ile ligin en skorer oyuncusu olmuştu. Koçlar genelde “Şimdiye kadar koçluk yaptığınız en iyi oyuncu kimdi?” sorusunu cevaplamakta tereddüt ederler fakat bu soruyu Profesör’e sorduğumda onun hiçbir şüphesi yoktu: Doug Moe.
Amerikalı oyuncu İtalya’ya Milano‘ya gitme fikriyle gelmişti fakat oradaki biri yeterince iyi olmadığına karar verdi. Moe böylece Padova’ya gitti. Profesör Nikolic, Moe’yu harika bir şutör (her antrenmanda en az 300 şut atıyordu), hartika bir ribaundcu ve oyun zekası çok yüksek bir oyuncu olarak tanımlıyordu. İkinci yılında, Padova ligi 10. sırada tamamladı ve Moe maç başına 24,8 sayı ile 25,1 sayı ortalaması tutturan Bologna’lı Gianfranco Lombardi’nin ardından ligin en skorer ikinci oyuncusu oldu.
1969 yılında, Avrupa’nın zirvesine çıkmayı amaçlayan projesinin başlangıcında Varese, koç Nikolic’e çağrıda bulundu. İtalya Ligi’nde sezonun bitişiyle birlikte Varese 20 galibiyet ile şampiyon oldu ve Meksikalı harika skorer Manuel Raga, maç başına 25,4 sayı ile takıma liderlik ederken ligde sayı krallığında da ikinci sırayı aldı. Gorizia’dan Elnardo Webster liderliği almıştı o sezon. O takımda aynı zamanda Ottorino Flaborea, Aldo Ossola, Dino Meneghin, Antonio Bulgheroni ve Edoardo Rusconi gibi oyuncular da vardı ve 87,0 sayı ortalaması tutturmuşlardı. Ki bu sayı ortalaması o dönem için hayli yüksek bir rakamdı.
Bir sonraki sezon büyük Avrupa hedefi de gerçekleştirildi. Ignis, Finlandiya ekibi Tapion Honka’yı eleyerek çeyrek finallerin B Grubu’nu da CSKA Moskova’nın ardından ikinci sırada tamamladı ve yarı finale kaldı. Yarı finalde Pedro Ferrandiz’in Real Madrid‘i ile karşılaştı Varese. İlk maç 11 Mart 1970’te oynandı ve Madrid’de oynanan karşılaşmayı Ignis 90-86 kazandı. Ricky Jones 29, Raga 22, Paolo Vittori 14, Meneghin ise 8 sayıyla oynadı. İtalya’daki ikinci maçı çok farklı kazandı Nikolic’in öğrencileri. Jones’un 36 sayı attığı maçta galip gelen taraf 108-73’lük skorla İtalyanlar oldu.
Finalde ise rakip son şampiyondu: CSKA Moskova. Rus temsilcisi bir önceki finalde Barcelona’da Real Madrid‘i harika bir maçın sonunda 103-99 mağlup etmişti. Grupta karşı karşıya geldikleri iki maçta her iki takım da birer galibiyet almış ve 9 Nisan’da Saraybosna’da oynanacak final ile mücadelenin galibi belli olacak, yeni şampiyonun adı konulacaktı. Ignis o maçı 79-74 kazandı. Meneghin 20, Raga 19 sayı attı o gün. Belov’un 21 sayısı yetmedi CSKA’ya. Bu zafer, Milano’nun 1966 yılında Slavia Prag karşısında aldığı şampiyonluğun ardından İtalyan basketbolunun ikinci zaferi oldu.
Bir yıl sonra, CSKA Moskova rövanşı 67-53 ile aldı. Ancak 1972’de Varese, Jugoplastika’yı Tel Aviv’de 70-69 ile mağlup etti ve kupayı bir kez daha İtalya’ya getirdi. Üst üste dördüncü kez finale kalan Varese, 22 Mart 1973’te kupayı üçüncü kez kazandı. Ignis, bir kez daha CSKA’yı geçti. Raga’nın 25, Bob Morse’un 16 sayı ile tamamladığı maçta Varese 71-66 kazandı. Morse, o sezonu İtalya Ligi’nde 31,5 sayı ortalaması ile sayı kralı olarak tamamladı. Nikolic ile Aleksandar Gomelskiy arasında sonu gelmeyen düellolar yıllarca hem kulüp hem de milli takım seviyelerinde devam etti.
1973-1974 sezonunda Nikolic, Kızılyıldız ile Yugoslavya’ya geri döndü. Geleneği sürdürdü ve Udine’de Kupa Galipleri Kupası’nı kazandı. Kızılyıldız finalde Spartak Brno’yu 86-75 mağlup ederken Dragan Kapicic 23, Zoran Slavcnic 20, Ljubodrag Simonovic de 19 sayı ile mücadele etmişti. Çeklerin de harika bir takımı vardı. Jan Bobrovski, Kamil Brabenec ve Frantisek Konvicka gibi yıldızları olan bir takımdı Brno.
Nikolic, sonraki iki yılı Fortitudo Bologna’da geçirdi fakat 1976-1977 sezonunda Yugoslavya koçluğuna dönüş yaptı. İlk döneminde iki gümüş EuroBasket madalyası, bir bronz madalya kazanmış ve Dünya Şampiyonası finalinde boy gösterme başarısı göstermişti fakat altın madalyası eksikti. İki yıl içinde iki altın madalya kazandı Nikolic: Biri EuroBasket 1977’de Belçika’da SSCB’yi 74-61 mağlup ederek, diğeri de 1978’de Manila’da yine SSCB’yi bu kez Dünya Şampiyonası’nda mağlup ederek kazanıldı.
Bundan sonraki süreç ise herkesi şaşırttı: Nikolic, Dünya Şampiyonası’nda altın madalyayı kazandıktan hemen sonra Borac’a koçluk yapmak için Cacak’a gitti. Cacak, geleneği bulunan ve Radmilo Misovic ve Dragan Kicanovic gibi harika oyuncular çıkaran bir şehirdi fakat takım, koçluk görevine Nikolic gibi bir figürü getirecek bir seviyede değildi. Nikolic, takımı Korac Kupası’na götürmeyi başardı ve genç bir guard keşfetti. O guardın ismi… Zeljko Obradovic…
Borac’tan İtalya’ya geri döndü ve 1980’lerin ortalarında koçluğu bıraktı ancak basketboldan asla tamamen kopmadı. Parkelere izini çoktan bırakmıştı Nikolic:
Ignis Varese ile tamamı 1970 ve 1973 arasında kazanılan üç Avrupa şampiyonluğu, üç İtalya Ligi şampiyonluğu, üç İtalya Kupası şampiyonluğu ve iki Kıtalarararası Kupa. Yugoslavya’da 1962’de kupayı, 1963’te ligi kazandı. Yugoslavya milli takımı ile EuroBasket 1977’de şampiyon oldu. 1961 ve 1965’te gümüş, 1963’te bronz madalya kazandı. 1963’teki Dünya Şampiyonası’nda ise yine gümüş madalya kazandı.
1980’lerin ortasında Nikolic’in danışman olmasını isteyen ilk kişinin Bogdan Tanjevic olduğu sanılır fakat Nikolic bunu zateen Partizan’da yapmıştı. Takımın 1983’te düzenlediği bir İtalya turunda genç koç Borislav Dzakovic’in danışmanıydı Profesör. Zeljko Obradovic o dönemde hâlâ bir Cacak oyuncusuydu ve bu tur için Partizan’a kiralık gönderilmişti. 38 dakika oynayıp yalnızca 2 sayı ürettiği bir maçın ardından genç Obradovic hayal kırıklığına uğramıştı. Ancak Nikolic gitti ve genç oyuncusunu takımın en iyisi olduğu için tebrik etti.
“O gün,” diyor Obradovic, “Bir oyun kurucu için kaç sayı attığının hiç önemli olmadığını öğrendim ben.”
Milano‘da Tanjevic ile çalıştıktan sonra Nikolic, Boza Maljkovic’in kendisine Jugoplastika’da genç oyuncular konusunda yardımcı olması için davetini kabul etti. O takım 1989-1991 yılları arasında üç kez Avrupa şampiyonu oldu. Kapısını çalan bir sonraki isim ise Zelimir “Zeljko” Obradovic oldu. Obradovic, ilk koçluk senesinde, 1991-1992 sezonunda Partizan’ı çalıştırıyordu. Sonuç? Partizan, 1992’de İstanbul’daki finali kazandı ve Avrupa şampiyonu oldu.
Nikolic’in hep karamsar olduğu söylenir ancak bu doğru değil. Oyuncularıyla ilgili sahte bir karamsarlık ve eleştiriler, oyuncularını motive etme şekliydi Nikolic’in. Vasatlıkla ilgilenmiyordu ve hep kusursuzun peşinde, yeteneği disiplinle birleştiren bir koçtu. Antrenmanlarda oyuncularıyla hep mesafesini korurdu ancak özel hayatlarında bazılarıyla kart bile oynardı.
1998 yılında Springfield’da Basketball Hall of Fame’e seçildi. Daha sonra 2007 yılında aynı onura FIBA tarafından bir kez daha layık görüldü ancak bu onur 12 Mart 2000 yılındaki ölümünden yedi yıl sonra geldi. Cenazesinde Maljkovic, onu “Sırp Basketbolunun Atası” olarak andı. Belgrad’da “Büyükler Vadisi”ne gömüldü, Ekim 2015’te vefat eden asistanı ve halefi Zeravica gibi.
Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!