By Andrew Sharp / Çeviri: M. Bahadır Akgün
Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Bu yazı ilk olarak 18 Ocak 2018 tarihinde SI’da yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.
Açılış gecesinde, NBA takımlarının kadrosunda 42 farklı ülke ve bölgeden 108 uluslararası oyuncu bulunuyordu. Ligdeki her takımın kadrosunda, ABD dışında doğmuş en az bir oyuncu vardı ve her yıl da evlerinden binlerce kilometre uzakta yeni kariyerlerine başlamaya hazır yeni uluslararası oyuncular lige geliyor. Bu artık bir rutin hâlini aldı. Peki bu rutinin ardından ne geliyor? O uluslararası oyuncuların lige uyum sağlamasına kim yardımcı oluyor? Yıllar içinde bu geçiş nasıl değişti ve NBA’i nasıl değiştirdi?
Neredeyse her akşam ligin küreselleşen gerçekliğine dair bir kanıt yaşanıyor. Letonyalı Kristaps Porzingis, Knicks krallığının mirasını devraldı ve New York’lu taraftarlara yeni umutlar verdi. Fin Lauri Markkanen de Chicago’da aynı şeyi yapmaya çalışıyor. Yunan ve Nijerya kökenlerien sahip Giannis Antetokounmpo, artık bir MVP adayı ve All-Star oylamalarının zirvesinde yer alıyor. Joel Embiid, Kamerun’dan gelip Philadelphia’da bir halk kahramanı oldu. Avustralyalı Ben Simmons, ligin 10 yıldır gördüğü en dominant çaylaklardan biri. Hepsi de 2017-2018 sezonunun ilk yarısında lige yeni bir yaşam şekli kattılar.
“Buraya çok sayıda oyuncu geliyor ve üst düzeyde, dünyanın en iyi liginde oynuyorlar,” diyor Porzingis. “Bunları görmek güzel. Demek ki basketbol sistemi olarak bir şeyleri doğru yapıyoruz.”
Antetokounmpo ise konuyla ilgili, “Dirk Nowitzki, Pau Gasol, Tony Parker, Manu Ginobili gibi adamlar sayesinde böyle bu durum. Daha da eskiye gidecek olursak Drazen Petrovic… Onlar bize bir yol açtı.”
NBA, yaklaşık 30 yıldır uluslararası oyuncularla çalışıyor ve taraftarların bugün sahip olduğu çağı inşa ediyor. Bu hikaye aslına bakılırsa 1988 Olimpiyatları’nda Sovyetler Birliği ile başladı ve oradan farklı aşamalarla devam etti. Oyuncuların ve ligin birlikte inşa ettikleri şeyi ve bugün oynanan oyunu nasıl değiştirdiğini görmek için The Crossover, bu süreçte bulunan kişilerle konuştu.
I. Zorluklar ve Çözümler
“Menajer, lig yönetimi, takım yönetimi, dışarıdan alınan tavsiyeler, hükümetimizle kurulan harika ilişki.”
1985 yılında Jerry Colangelo ve Suns, Bulgar uzun Georgi Glouchkov’u seçtiler draftta. Lakabı “Balkan Fişeği” idi ve takımın pazarlama departmanı tarafından büyük reklamı yapılmıştı. Ancak o asla beklentileri karşılayamadı. NBA’deki antrenman düzeniyle ilgili zorluklar çekti, dil sıkıntısı yaşadı ve yaşam tarzında uyumu yakalayamadı. Biri o günleri şöyle hatırlıyor: “Sık sık içmeye çıkardı akşamları.”
Glouchkov, Phoenix’teki ilk sezonunun ardından ayrıldı.
1985’ten bu yana iki çok önemli gelişme yaşandı. İlki, Sovyetler Birliği’nin Seul Olimpiyatları’nda aldığı altın madalya ve Atlanta Hawks‘ın Rusya turu sayesinde, Sovyetler Birliği gerçekten elit seviyedeki Avrupalı oyuncuların NBA’e geçişini sağlamaya başladı. “Oyunda düzen değişti o dönem,” diyor NBA’den Kim Bohuny. “Doğu Avrupa’daki birçok ülke, Sovyetler Birliği o adımı atana kadar böyle bir adım atamıyordu.”
İkinci gelişme ise Bohuny gibi çalışanların ortaya çıkmasıyla yaşandı. Vlade Divac, Sarunas Marciulonis, Drazen Petrovic ve diğer Avrupalı profesyoneller 1989 yılında NBA’de oynarlarken lig yönetimi de Glouchkov’da yaşanan hayal kırıklığının tekrarını önlemeye çalışıyordu. Bohuny de o dönemde lig ortağı Turner Sports’ta çalışıyordu ve Moskova’daki Goodwill maçlarının planlanmasına yardımcı olmak ile Hawks‘ın Sovyet Turu üzerine çalışmak arasında gidip gelmesi sayesinde uluslararası oyuncularla iyi ilişkiler kuruyor, Amerika’ya gelenlerin uyum sürecine yardımcı olmakta önemli rol alıyordu. “Günlük hayatım buydu,” diyor kendisi. “Ehliyetler, İngilizce dersleri, saha içi ve saha dışında yardımcı olmak…”
Bohuny için 1989 yılında yarı zamanlı bir iş olarak başlayan görevi, bugün NBA’de Uluslararası Basketbol Operasyonları ile resmileşti. Bu departman, dünya genelinde bir altyapı sistemi kuruyor ve 30 takımın tamamıyla günümüzdeki uluslararası oyuncuların başarılı olmaları için işbirliği içinde çalışmalarını yürütüyor.
Kim Bohuny
NBA Uluslararası Basketbol Operasyonları Başkan Vekili
Bu işi 26 yıldır yapıyorum ve zaman içinde iş tanımı biraz değişti. Manute Bol gibi mesela. Wes Unseld bana bir olay anlatmıştı. Bol’u bir eve yerleştirmişler, ertesi gün antrenmana gelmemiş. Eve gitmişler, “İyi misin?” diye sormaya. Daha önce hiç soğuk hava görmemiş ki Bol. Burnu akıyormuş. Artık ölecek seviyede hasta olduğunu falan düşünmüş. O dönemle bugün arasındaki fark, Giannis ve Kristaps, artık Amerika’yı biliyorlar. İlk uluslararası oyuncular geldiklerinde televizyonda hiç NBA maçı izlememişlerdi. Bilgisayarlar da yoktu o dönemde. Dil engeli de büyüktü.
Vlade Divac – Sırbistan
Kings Genel Menajeri; Lakers (1989-1996)
Şu an durum harika. Ama o zaman kültür şokundan ibaretti. Saha dışında tabii öyleydi ama basketbol tarzı bile şoke ediyordu. Sanki iki farklı spor gibi.
Alexander Wolff
Eski SI Yazarı, Big Game ve Small World’ün Yazarı
Antrenman standartları ve NBA’in beklentileri, bazı Avrupalıları şaşırtıp NBA’den erken kopardı. Zarko Paspalj vardı. Bir süre Spurs‘te oynadı. Soyunma odasında sigara içerdi. Split veya Dubrovnik’te bunlar görmezden gelinebilir ancak NBA soyunma odasında olmaz. Bu da basit bir klişe ama ben bir süre kendi çıkarlarını düşünmeyen savunmacılar oldukları iddialarında doğruluk payı olduğunu düşünüyorum.
Sarunas Marciulionis – Litvanya
Hall of Fame; Warriors (1989-1993)
Farklı bir yoğunluk vardı NBA’de. Farklı çalışmalar… Artık ister Avrupa’da olun ister ABD’de, çalışmalar aynı. ABD’li koçlar ile kolej koçlarının Avrupa’ya gelmesinin etkisi bu. Antrenman sistemi genel olarak aşağı yukarı aynı. Ancak o dönemde… Hiçbir fikrimiz yoktu. Rotasyonlar, ayak hareketleri, pas zamanlamaları… Zordu. Zaman alıyordu.
Alexander Wolff
Petrovic gibi birine bakıyorsunuz, oyunu tam Balkan Pete Maravich. Yaratıcılığı onu basketbola çeken şey. Sevdiği şey de bu. Ancak Nets antrenörü Rich Dalatri onu inanılmaz bir çalışma düzenine soktuktan sonra fiziksel açıdan bir canavar hâline geldi ve hücumdaki yaratıcılığı kadar savunmada da mücadeleci olabileceğini ancak o zaman gösterdi. Bence bu değişim bu oyuncuların birçoğu için yaşandı dolayısıyla. Onlardan neyin bekleneceğini anladıkları bir geçiş oldu.
Donnie Nelson
Mavericks Genel Menajeri; Warriors Yardımcı Antrenörü (1986–94)
İlk yıllarda Petrovic, Divac ve Sarunas… Bu ilk dalga oyuncular için ortalama çaylaklardan çok daha fazla zorlama, sınama yapıldı. Genel olarak insanlarda bu oyuncularla ilgili yanlış bir algı vardı. Sovyetler Birliği’nde oynamış olsalar da başka seçenekleri yoktu. Anlıyor musunuz? Yani Soğuk Savaş’ın bazı artıkları devam ediyordu.
Vlade Divac
Zordu. Yalnızca takım arkadaşlarımdan değil koçlardan, hakemlerden ve diğer oyunculardan saygı görmek için bu süreçten geçmem gerekti. Buraya gelip hayalini gerçekleştirmek isteyen, dünyanın her yerinde basketbol oynadığımızı göstermeye çalışan ilk Avrupalılardan biriydim.
Donnie Nelson
Golden State döneminde Marciulionis ile soyunma odasında yaşadığımız güzel bir olay var. Sonra başka soyunma odalarında da yaşandı. Magic Johnson, Vlade’ye yalnızca Magic’in kabul edebileceği gibi kucak açtı. İlk zamanlarda Magic, Chris Mullin ve Mitch Richmond gibi adamlar yaptı bunu. Böyle şeyleri diğer soyunma odalarında da yapan birçok oyuncu olmuştur eminim.
Vlade Divac
Doğru organizasyonu bulmak konusunda ben şanslıydım. İşin yönetim kanadından basketbol operasyonlarına, takım arkadaşlarıma, koçlara kadar herkes bir şekilde yardımcı oldu. Takım arkadaşım Mark McNamara gibi. Çok oynamıyordu ama benim ilk İngilizce öğretmenimdi. Bana İngilizce öğretti. Ben ona Sırpça öğrettim. Sonra A.C. Green de bana NBA’deki yaşam tarzını öğretti. Nasıl zamanında doğru yerde olacağımı, işimizi nasıl yapacağımızı… Sahada da Magic Johnson, Byron Scott, James Worthy vardı.
Donnie Nelson
Mitch Richmond, Chris Mullin ve tabii Magic gibi adamlar ön planda olup Divac gibi oyuncuların takımın kazanmasına yardımcı olabileceklerini fark ettikleri, onlara kol kanat gerdikleri ve onlara kendilerini takımın bir parçası gibi hissettirdikleri zaman basketbol, bütün siyasi, ırksal ve dini dogmalardan sıyrılıyor. İnsanlar birbirleriyle yakınlaşıyor.
Vlade Divac
Mychal Thompson’ın da bunda büyük payı vardı. Beni çok iyi hissettiriyordu. Eşi, benim eşime sosyal anlamda uyum sürecinde çok yardımcı oldu. Klay küçüktü o zamanlar ama benim çocuklarımla oynayan da onun çocukları oldu. Forum Club’da herkes beraberdi. Biri size böyle kucak açınca rahat hissediyorsunuz.
Donnie Nelson
İlk gelenlere karşı büyük eleştiriler vardı. Düzen de o dönemler sayesinde kuruldu.
Vlade Divac
Şu an işler tamamen farklı. Benim gençliğimde yılda 2-3 maç anca izleyebilirdik. Canlı da olmazdı o maçlar. Kasetlerden falan izleyebiliyorduk.
Giannis Antetokounmpo – Yunanistan
Benim NBA’e geldiğimi anladığım an… Kyrie Irving’i gördüm. Sezon öncesi yaptığımız ilk maçtı. Kyrie ısınmaya çıktı. Bu adamı NBA 2K’de görüyordum. Onu gördüm, “Aa Kyrie” dedim.
Aylton Tesch
Bazı Uluslararası Oyuncuların Menajeri
Buraya gelen oyuncuların çoğu internette araştırma yapmış oluyorlar. 20 yıl önce Avrupa’dan bir oyuncu buraya geldiğinde durum farklı olurdu. Ama artık hiç alakası yok. Hangi şehre giderseniz gidin, fotoğraflarını görmüş oluyorlar. Onları neyin beklediğini biliyorlar.
Brooks Meek
NBA Başkan Vekili, Uluslararası Basketbol Operasyonları & Elit Basketbol Başkanı
Günün sonunda yine de birçok şey geçiyor başlarından. Aileleri başka bir yerde ya da vize sorunları yaşıyorlar. Onları bir arada tutan genel sıkıntılar bunlar.
Kim Bohuny
Brooks ve ben, NBA Uluslararası Operasyonlar departmanının diğer üyeleriyle birlikte gidip her takımı ziyaret ediyoruz. İşbirliği içinde çalışıyoruz. Uluslararası bir oyuncu NBA’e geldiği zaman draft sürecinde ve takımlarına gidene kadar oyuncuyla birlikte oluyoruz. Ardından da takımlarla birlikte çalışıyoruz.
Brooks Meek
Draft edilip de bir kontrat imzaladıkları zaman, bizim yardımımızla çalışma vizesi başvurularını yapıyorlar. P1 vizesi deniyor buna. Burada oynamalarını sağlıyor. Evlilerse eğer eşleri de bunun bir parçası oluyor. Bir sevgilileri varsa, sevgili o vizenin bir parçası olmuyor. O zaman sevgilileri için ne yapacağımız konusunda takımla birlikte çalışmaya başlıyoruz. Bir oyuncu ve sevgilisi henüz nişanlanmadılarsa durum bu. Ama mesela hanımefendi okuyorsa, bir sonraki yıl okulunu belki ABD’de tamamlayabilmesi için öğrenci vizesi almaya çalışıyoruz. Her şey biraz daha farklı yani.
Aylton Tesch
Bazen ailelerin şunu anlaması gerekiyor: kardeşinizin ne kadar para kazandığı önemli değil. Buranın bir vatandaşı değilseniz ya da vizeniz yoksa evinize dönüyorsunuz. Vizeniz bittikten sonra kalmaya devam ederseniz bir daha ülkeye giremiyorsunuz. Bu tip sorunlardan kaçınmaya çalışıyoruz.
Giannis Antetokounmpo
İlk yılım zorlu geçti. Zaman zaman yalnız hissediyordum. Neyse ki etrafımda bana her gün yardım eden insanlar vardı. Ancak ailemden uzak yaşamak kesinlikle zordu.
Brooks Meek
Giannis harika bir örnek. Onun durumu eşsiz bir örnek. Giannis Nijeryalı. Tüm ailesi de Nijeryalı. Yunanistan’da mültecilermiş. Yani NBA’e gelmeden önce bile böyle bir durum var. Sonra NBA’e geldiği zaman ailesi hâlâ Nijeryalı ve o dönemde Yunanistan pasaportları bile yoktu. Tüm aile Giannis ile birlikte olmak istiyordu. Göçmenlik kanunlarına bakıyorsunuz, ailesiyle birlikte onu getirmenin doğru yolu ne diye düşünüyorsunuz.
Giannis Antetokounmpo
Hayatım boyunca birtek o zaman kendimi yalnız hissettim.
Brooks Meek
Bucks ile birlikte çalıştık ve babasının onun için bir destek mekanizması olacağına karar verdik. P1 vizesi var, sporcular için. Bir de P1-S vizesi var. O da aile üyelerine veriliyor. P1-S vizesini şöyle anlatabiliriz: Bir grupta solistsiniz. Bir de grubun davulcusu var. Giannis konusunu da böyle çözdük. Ama karmaşık ve zaman alıyor. Ayrıca doğru şekilde halledilmesi gerekiyor.
Giannis Antetokounmpo
Çok yardımcı oldular. Hem takım hem de lig yönetiminde her konuda en iyi kişiler var. Banka hesabı açmak gibi küçük işleri bile hallettiler. Her şeyi… Beni rahat hissettirmek konusunda harika iş çıkardılar. Ailemin burada olmadığını biliyorlardı. Vize işlerini hallettiler. Bütün küçük işlerde yardımcı oldular.
Brooks Meek
Bu iş 1-2 kişilik bir iş değil. Menajer, lig yönetimi, takım yönetimi, dışarıdan alınan tavsiyeler, hükümetimizle kurduğumuz harika ilişkiler… Hepsi birlikte çalışıyor. Herkes bu oyuncuların başarılı olmasını istiyor. Yalnızca işleri doğru şekilde halletmek lazım.
Arturas Karnisovas
Genel Menajer, Denver Nuggets
Kim ve Brooks ile beş yıl birlikte çalıştım. Uluslararası oyuncular ve aileleriyle birlikte çalışmaktan iftihar ediyorlar ve onları da rahat hissettiriyorlar. Takımlarla sürekli dirsek temasında çalışıyorlar.
Kim Bohuny
Her yıl yaptığımız iş değişiyor. Geçen yıl Nuggets ile bir öğle yemeğindeydik mesela. Juancho Hernangomez ile nasıl yerleşeceği konusunda konuştuk. Bir sorunu olmadığını teminat altına aldık. Jusuf Nurkic de “yeşil kart” almak istiyordu. Biz de o süreci başlattık. Destek mektupları yazdırdık. Teyzesi ile eniştesi böylece onu ziyarete gelebildiler. İlk kampını da Bosna’da yaptı. Bu yıl onu nasıl destekleyeceğimiz konusunda plan yapıyoruz. Gelecek yaz, Saraybosna’da 3 günlük bir kamp yapacak. Gallinari de mesela dokuzuncu yılında.
Brooks Meek
Gallinari artık ailenin bir parçası oldu. Tüm uluslararası oyuncularla iyi, kötü zamanlar geçiriyor, sakatlıklar görüyor, dil sıkıntıları çekiyorsunuz.
Kim Bohuny
Bir çaylak ile bir araya geldik. İngilizcesi iyi ama küçük şeyleri kaçırıyor. Takım ile konuştuk. Hemen bir İngilizce öğretmeni ayarlıyoruz. Hep birlikte sürekli temas halindeyiz. Artık basketbol daha evrensel bir boyut kazanmış olsa da hâlâ… Kendi ülkenizde değilsiniz. Aileniz ve arkadaşlarınız uzakta.
Marcin Gortat – Polonya
Söylemem gereken şey şu: İngilizce öğrenmek zorundasınız. İlk fırsatta bunu yapmanız gerekiyor. Sonra da belli kelimeleri söylerken ya da farklı kavramlar kullanırken hata yapacağınızı, neyden bahsettiklerini anlamadığınız zamanlar olacağını bilmeniz gerekiyor. Bu konuda kendinizi güçlendirmelisiniz. Sizinle dalga geçecekler, şakalar yapacaklar. Böyle olacak. Onların ülkesindesiniz. Bu iş böyle. Amerikalılarla yaşamayı öğrenmeniz gerekiyor.
Ricky Rubio – İspanya
Aynı şekilde konuşmaktan bahsetmiyoruz. Bu, bir dilin konuşulduğu kültürün içinde yaşamak. İspanya’da insanlar İngilizce konuşuyor. Ama o kadar iyi değil. Ben buraya geldim, o süreçlerden geçtim, zor oldu. Başlangıçta sizinle takım arkadaşlarınız arasında, koçlarınızla aranızda bir duvar var gibi oluyor.
Timofey Mozgov – Rusya
İlk yılımda çok iyi İngilizce konuşmuyordum. Bana çaylak işleri verdikleri zaman İngilizce anlamıyor gibi yapıyordum. Ne yapmamı istediklerini anlıyordum. “Havluları getir” diyorlardı mesela. Ama ben gidip “Efendim? Pardon?” falan diye soruyordum.
Goran Dragic – Slovenya
Farklı bir dil tabii ama çok farklı şeyler var. Yiyecekler farklı mesela. Buraya geldiğim zaman her şey çok tatlıydı. Fazla tatlı yani. Bu konuda başta biraz sıkıntı çektim. Çok çalışıyorsunuz, çok antrenman yapıyorsunuz. Antrenmandan sonra da iyi beslenmeniz gerekiyor. Yiyecekler de… Bu tip yiyeceklere alışkın değilseniz biraz zor oluyor.
Dario Saric – Hırvatistan
Yiyecekler… Yağ… Hırvatistan’da alıştığımdan daha fazla yağ kullanılıyor. Bu yüzden biraz kilo alıyorum.
Timofey Mozgov
Biraz zaman alıyor. Rusya’da bulduğunuz çorbaları ya da diğer yiyecekleri bulamıyorsunuz.
Ricky Rubio
Minneapolis beni çok etkilemişti. O dönemde soğuktan biraz korkuyordum. Herkes bana oranın çok soğuk olduğunu söylüyordu. Ama aslında insanlar çok iyiydi. Harika restoranlar vardı. Ligdeki değeri en bilinmeyen şehirlerden biri kesinlikle.
Dario Saric
Şu dizi var bir tane. It’s Always Sunny in Philadelphia. Bence bu doğru değil. Son birkaç aydır güneşi görmedim. Los Angeles ve bir de belki San Francisco hariç. Philly’yi seviyorum ama ben Hırvatistan’ın çok güneşli bir bölgesinde doğdum. Hava biraz daha iyi olabilirdi o yüzden.
Ricky Rubio
Gençken Iverson’ı izlerdim. Cuma ve cumartesi akşamları geç saatlere kadar oturabiliyordum. Maçlar gece 2-3 gibi oynanıyordu. 10 yaşındaydım. Odamdan kaçıp oturma odasında gizli gizli maçları izlemeye çalışırdım. NBA’deki o oyuncuları izlerken hiç oynayacağımı düşünmüyordum. Ama sonra topu sahada elime alınca onların kim olduklarını unutup basketbol oynadım.
Dario Saric
James Harden, benim üzerimden her defasında skor buldu. İnanılmazdı. Beş, altı kez… Her defasında benim üzerimden sayı attı. “Ne yapabilirim ki?” diye düşünüyordum. Ona çok yakındım. Her şutunu bozmaya çalıştım ama her defasında atı. İnanılmaz bir akşamdı. Tüm oyucular… Russell Westbrook mesela, her pozisyon için mücadele ediyor. LeBron’ın oyun zekası herkesten yüksek. Bradley Beal’a karşı oynadığım maçta geri çekilerek üzerimden üçlük attı. Bana da “gel, gel” diyordu. Ben de ona “Çok iyi bir oyuncusun, neredeyse All-Star’sın. Neden benimle konuşuyorsun? Senin için üçlük atmak kolay,” dedim.
Giannis Antetokounmpo
İlk 5 başladığım ilk maçta Carmelo Anthony ne dedi hatırlamıyorum. Muhtemelen benim gibi birinin okyanus ötesinden gelip iyi oynaması ve NBA’deki istatistiklerini umursamaması onu rahatsız etti. Ben sadece mücadele etmeye çalışıyordum.
Dario Saric
Bir uyum süreci oldu. Tek bir şeyin değiştiğini söylemek zor. Sahada her şey bir seviye yukarıya çıktı. Saha dışında ise daha çok seyahat var. Takım antrenmanları için çok fazla zaman yok. Daha çok kişisel antrenmanlar.
Ricky Rubio
Yolculukta, otelde… Çok fazla maça çıkıyoruz ve bazen hangi odada olduğumu bile hatırlamıyordum. Otele gece 3’te geliyorsunuz. Ertesi gün de takım toplantısı oluyor. Arka arkaya maç yapıyorsunuz çünkü. Sonra odanıza dönüyorsunuz, anahtar kapıyı açmıyor. Anahtarın bozuk olmasından değil, oda sizin değil de ondan açmıyor kapıyı.
Kim Bohuny
Baş etmeleri gereken bir başka konu da yaz döneminde milli takıma gidiyorlar. Onlar da insan. Gorgui Dieng mesela. Senegal’e gidiyor. Senegal basketbolunun yüzü o. Ya da Tomas Satoransky. Wizards‘ta süreleri değişiyor ama Çekya’da? Çekya basketbolunun yüzü Satoransky.
Brooks Meek
Bütün bir ülke sizi izliyor. Oynamadıkları zaman gazetelerin ilk sayfalarında neler yazılıyor? Onlarla ilgili basında söylenen şeyler, evlerinde ailelerini etkiliyor.
Kim Bohuny
Oynamadıkları zaman gazeteler “Neden oynamıyor? Neden oynamıyor ki?” falan yazıyor.
Brooks Meek
İş o zaman “NBA’e gitmemeliydi. Ülkesinde kalmalıydı,” noktasına geliyor.
Dario Saric
İyi basketbol oynadığınız zaman her şey çok daha kolay. Çünkü tamam, birçok oyuncu bu ligde iyi paralar kazanıyor ama herkes oynamak, herkes kazanmak istiyor.
Brooks Meek
Mesele, aldığınız süreler, attığınız sayılar. Üst düzeyde oynadığınızı hissetmek mesele. Günün sonunda bu çocuklar elit sporcular. Oynamak, kazanmak istiyorlar. İyi oynamak istiyorlar.
Marcin Gortat
En önemlisi beklentiler. Eğer Real Madrid, Barcelona, Maccabi Tel Aviv, CSKA Moskova gibi bir takımdan, o takımın süper yıldızı olarak geliyorsanız beklentiler de yüksek oluyor. Bir köyün süper yıldızı olarak şehre geliyorsunuz. Burada şehirdeki kayıp kişilerden birisiniz. Kendi zamanınızın gelmesini beklemeniz gerekiyor.
Timofey Mozgov
Artık çok daha rahatım. İngilizce konuşabiliyorum. Sonunda menüleri anlayabiliyorum. Ne sipariş verdiğimi anlıyorum artık. Her şey daha iyiye gidiyor.
Arturas Karnisovas
Bu, inanılmaz bir hayat. Çok sayıda maç olduğunu biliyorum ancak bunlarla böyle başa çıkabiliyor olmamız bir nimet. Houston ile çalıştım ve Luis Scola ile birlikteydim. Onun için basketbol kolaydı. Ama hayat… Kendi arabanızı kullanıyorsunuz, özel uçağın yanına park ediyorsunuz. Çantanızı almanıza gerek yok… Onca lüks… Bana “Bir daha Avrupa’ya dönmeyeceğim” demişliği var.
II. Her Şeyi Değiştiren Genç
“Dirk, bunu ilk gerçekleştirenlerden biriydi.”
Ekim ortasında Karnisovas, uluslararası oyuncuların gösterdiği gelişimden memnuniyetle bahsediyordu. Geçtiğimiz yaz Denver Nuggets‘ın genel menajeri olarak görevlendirilmişti ancak NBA’deki yöneticilik görevi öncesindeki hayatında Seton Hall forması giyen Litvanyalı bir uzun forvet idi. Amerika’ya, Olimpiyat takımından arkadaşı Marciulionis’in Warriors‘ta oynamak için geldiği dönemde kolej basketbolu oynamaya gelmişti Karnisovas. “Sarunas, yumuşaklık konusunda ligdeki algının değişmesine yardımcı oldu,” diyor kendisi. “Acayip bir yaratıktı. Sonra da tabii Dirk dönemi geldi. Sonra tüm NBA takımları, uluslararası oyuncuların peşine düştü.”
Mavericks genel menajeri Donnie Nelson, Nowitzki’nin yükselişini izleyen yılları düşünürken kendi kendine gülmeden edemiyor: “Bir ara herkesi, kardeşiyle birlikte getiriyorduk lige.”
Dirk’ün son hâli, başlangıçtaki Dirk’ten çok farklı. Nowitzki 14 yaşındayken Holger Geschwindner tarafından keşfediliyor. Koç, Nowitzki’nin ailesine şunları söylüyor: “Elinizde olan şeyin ne olduğuna dair zerre fikriniz yok, değil mi?”
Bir süre aynı soru NBA’de de geçerliydi.
Marc Stein
Gazeteci, New York Times
L.A. Daily News’de Lakers muhabiriydim. Chick Hearn vardı. O adamı anlatamayacağım kadar çok seviyorum ama Mavericks muhabiri olmak için Lakers‘tan ayrılacağımı söylemeye çekiniyordum. Anlamazdı yani. Los Angeles’taki son yılım, Shaq ile Kobe’nin de ilk yılıydı. Tabii ki Lakers’ı Mavs için bırakmıyordum. L.A. Daily News’i, Dallas Morning News için bırakıyordum. Gazetecilik açısından bakıldığında bu kararı sorgulamaya bile gerek yoktu. Ama Mavs, bu işin içinde bir etken bile değildi.
Donnie Nelson
1997-1998 sezonunun ortasında, Ocak ayında göreve geldim. Ondan önce üç yıl Hoop Summit’te görev yapmıştım. Suns‘ta çalışıyordum. Antrenman kampları hep Oregon’da oluyordu çünkü Nike ile bağlantılıydı. O yıl, Hoop Summit de Final Four ile ilk kez bağlantılıydı. San Antonio’da gerçekleşti Final Four. Bence herkesin Dallas’a gelip asıl maç için San Antonio’ya kısa bir uçuşla gitmesi daha kolay olduğu için o sene Dallas’ı seçtiler. Hepsinin bir araya gelmesi biraz şans oldu.
Marc Stein
Çok komik, Hoop Summit antrenmanlarının Dallas’ta gerçekleştiğini biliyordum ama çok sonrasına kadar ortadaki efsaneyi bilmiyordum. Yayını bile görmedim ben. Benim maça dair asıl hatıram Dirk’ün acayip işler yaptığıydı. Sonra Larry Bird dedi ki: “Yalnızca maçın kaydını izleyecek olursan, Dirk’ün gelmiş geçmiş en iyi oyuncu olduğunu düşünürsün.”
Don Nelson
Dallas Mavericks Koçu (1997-2005)
2,13’lük bir lise oyuncusunun Dirk Nowitzki gibi yeteneklere sahip olduğunu hiç görmemiştim.
Dirk Nowitzki – Almanya
Dallas Mavericks
Donnie, Hoop Summit takımının yardımcı antrenörüydü. Onu orada tanıdım. Ama ben drafta adımı, hiçbir şey olmasa Avrupa’da kalırım en azından diye yazdırdım. Barcelona kulübünü ziyaret ettim. Birkaç koleji ziyaret ettim. Ne yapacağımdan emin değildim.
Don Nelson
Yapabildiği şeyler… Dripling, pas, koşu, ribuand, dışarıdan oynaması… Diğer takımlarla görüşmemesi ve röportaj vermemesi için muhtemelen yapmamamız gereken şeyler yaptık. Onu elimizden geldiğince saklamaya çalıştık.
Donnie Nelson
Sanırım babam… Bunu asla yapamazdık. O dönemde herkes San Antonio’da Final Four’u izlemeye odaklanmıştı ancak işin aslı, bir oyuncuyu saklayamazsınız.
Marc Stein
Drafta yakın günlerde Dirk ile ilgili bir şeyler yazıyordum. Nellie o ara bana hedef şaşırtmaya çalıştı. Dan Gadzuric’in Hoop Summit çalışmaları sırasında Dirk’ü ezdiğini söyledi bana.
Don Nelson
O draftta iki oyuncuya bayılmıştım. Paul Pierce, favori Amerikalı oyuncumdu. Sonra draft gerçekleştiğinde altıncı sıra ile dokuzuncu sırayı takasladık ve bunun için ekstra milyon dolarlar aldık sanırım. Ama Milwaukee’ye, bir oyuncuyu draft edemeyeceklerini söyledim. O adam Dirk idi. Tüm bunları yaptık, Dirk de hala seçilmemişti. Ama Pierce da seçilmemişti!
Donnie Nelson
Siz düşünün nasıl eziyetli bir karardı. O dönemde Dirk ile yaptığımız görüşmelerde büyük aşama kaydetmiştik. Hepimiz onu çok seviyorduk. Paul Pierce’ın da beşinci sıranın arkasına düşmeyeceğini düşünüyorduk.
Don Nelson
Kendi draft odamızda özel bir kısma geçtik ve beş gözlemcimizin yanı sıra Donnie ile ben vardık orada. “Donnie, en sevdiğim oyuncu Pierce’ı seçebiliriz. Bu adamı çok seviyorum. Şüphesiz All-Star olacak. Dirk’ü çok seviyorum ama bu adam…” dedim.
Donnie Nelson
Babam Pierce’ta kaçmayacak, lige hazır girecek bir oyuncu görüyordu. İlk iki yılımızı çok daha acısız kılabilirdi. Gözlerinin önünde canlandırdığı şey muhtemelen “mutlak yılın çaylağı, kalıcı bir All-Star”dı. Diğer çocuğun ligde etki yaratması ise zaman alacaktı. Dirk’ün daha iyi bir oyuncu olacağını düşünüyorduk ancak eğer o noktaya gelmemiz zaman alacak olursa ilk iki yılı nasıl geçireceğimizi bilmiyorduk. Bana baktı, bıyık altından gülerek “Ee evlat, ne yapacaksın?” diye sordu.
Don Nelson
Donnie de “Yapma baba, anlaşma yaptık. Adamla konuşuyoruz,” dedi.
Michael Finley
Dallas Mavericks (1996-2005)
Onunla ilgili hiçbir şey okuyup duymamıştım. Sonra draft gecesi birkaç arkadaşımla beraberdim. Onlara sordum: “Kim bu çocuk? Oynayabiliyor mu?”
Marc Stein
Draftta Dirk’ü seçtikten sonra Nellie’ye “Gadzuric’in Dirk’ü ezdiğini söylemiştin,” dedim. Bana, “Drafttan önce benim söylediğim hiçbir şeye inanmaman gerektiğini biliyorsun,” dedi.
Don Nelson
Dirk doğal bir adamdı. Antrenman kampına geldi. Herkes de bunu anladı. Koçlar, takımdakiler… Hepsi “Vay be!” dediler onu izleyince.
Michael Finley
Onun boyundaki biri için inanılmaz yetenekleri vardı. Guard gibiydi yetenekleri. Epey etkileyiciydi. İki eliyle de şut atabiliyordu, dripling üzerinden hayli atletikti. Her şeye sahipti. Ama işte hâlâ hamdı. Amerikan kültürüne, Amerikan basketboluna uzaktı. Öğreneceği şeyler vardı hâlâ.
Dirk Nowitzki
Zor oldu. Lokavt sezonuydu, ben de Almanya’da oynuyordum çünkü henüz sözleşme imzalamamıştım. Donnie’den bir telefon aldım, Ocak ortası falandı. “Gel,” dedi, “İki hafta içinde sezon başlıyor.” Nasıl yani?
Marc Stein
Lokavtın bitmesini beklemiyordu. Tüm sezonu Almanya’da geçirebileceğini düşünüyordu. Üst düzeyde hiç oynamamıştı. Porzingis mesela, İspanya’da üst ligde bir sezon geçirmişti. Knicks onu seçmeden önce üst seviyede basketbol oynamıştı. Ama Dirk oynamamıştı.
Dirk Nowitzki
Her halükarda bir geçiş olacaktı. Ama her şeyi 10 gün içinde antrenman kampında kavramaya çalışırken kendimi kaybettim. Ailemden uzak yaşamamıştım hiç. Onlardan uzak olmak, 11 saatlik uçuş… Zor geldi. Dilim de çok iyi değildi. İyi anlıyordum ama gerçekten utangaçtım. Pek konuşmuyordum. Oyun da çok farklıydı.
Donnie Nelson
Alışık oldukları kulüp sistemi çok daha tasarlanmış bir sistem. Burası resmen kurtlar sofrası. Antrenmana gelirken gladyatör miğferi taksanız iyi olur. İnsanlar iş için, aileleri için kavga veriyor. Dirk gibi 2,13’lük bir sırık gelip Karl Malone gibi adamlara karşı uzun forvet oynamaya çalışıyor. Sonra da çuval gibi atıyorlar bir kenara.
Dirk Nowitzki
Her takımda hayatı zorlaştıran biri vardı. Anthony Mason… Charles Oakley de hâlâ oynuyordu. 90’ların eski basketbolcuları hâlâ oynuyordu. Büyüklerdi, fiziğe dayalı oynuyorlardı, güçlülerdi… Sertlerdi.
Marc Stein
O sezon başlamadan önce Don Nelson, benim için harika bir şey yaptı. Ama Dirk için o kadar muhteşem değildi. Dirk’ün Yılın Çaylağı olacağını söyledi. Bana da harika bir haber vermiş oldu. Ama bu bir anlamda Dirk’ün üzerinde büyük baskı oluşturdu.
Michael Finley
Zaten çoğu kişi onu izliyordu, bütün gözler onun üzerine çevrildi. Herkes onu zorlayacak ve savunmada onun üzerine gidecek ya da hücumda onu top kullanmaya zorlayacaktı.
Marc Stein
Morning News’de o dönem NBA yazarımız Bart Hubbuch’tu ve her pazar kendi köşesinde Dirk’ün istatistiklerini Paul Pierce’ın istatistikleri ile kıyaslardı. NBA’e daha geldiği gün hazır olan Pierce harika oynuyordu. İnsanlar Dirk – Pierce kıyasını konuşadursun, Steve Nash’in topu eline her alışında yuhalandığı bir iç saha maçı vardı. Her ikisi için de zordu yani. O takımın etrafında olsanız “bu takımda geleceğin iki MVP’si var” diye düşünmezdiniz.
Michael Finley
Saha dışında da bir o kadar zordu. Amerika’ya ilk kez gelen genç bir oyuncuydu ve sahada doğrudan iyi işler yapmamıştı. Gelmesinde de sebep buydu zaten. Oyuncu olarak kendisini sorgulamaya başladı. “Drafta girerek doğru bir karar mı verdim?” diye soruyordu kendisine.
Dirk Nowitzki
Genç oyuncular buraya gelip ligin onlara borçlu olduğunu falan düşünüyorlar. Ben öyle değildim. Ben endişeliydim.
Don Nelson
Elimizden geleni yaptık. Ailesini özleyeceğini biliyordum. Yolun dörtte üçlük kısmı geride kalmışken evine gitmek istedi. Sıkıntı çekiyordu. Takımımız da sıkıntılıydı. “Eve gitmek istiyorum, eve gitmek istiyorum,” diye çıktı geldi.
Michael Finley
Üzerindeki baskıyı almaya çalıştık. Antrenmanlardan önce ve sonra birlikte çalışmalar yaptık. Onun evinde, Steve’de veya bende birlikte takıldık. Birbirimizi tanımaya başladık. Basketbol kısmı sonra geldi. Steve’in Dirk’ün erken gelişiminde ve Almanya’ya dönmek istememesinde benden de çok payı oldu.
Dirk Nowitzki
Otelden çıkıyorduk, sürekli evi düşünmüyorduk. Nash’in arkadaşlarıyla tanıştım. Steve, koleje gitmişti çünkü. ABD’nin her yerinde arkadaşları vardı. Birlikte yemeğe çıkıyorduk, filme gidiyorduk. İnsanları tanımaya başladım. Yalnızca evimde olmayışımla ilgili değil, evi özlemeyişime de yardımcı oldu bütün bunlar.
Don Nelson
Steve Nash en iyi arkadaşıydı. Her gün birlikte takılıyorlardı. Steve, o ve Finley hep birlikteydi. Benim de en iyi üç oyuncum onlardı.
Dirk Nowitzki
Fin bana profesyonel olmayı, basınla başa çıkmayı, saha içi ve saha dışında neler yapacağımı öğretti. Nasıl hazırlanacağımı… Sürekli yanımdaydı ve ikisi de hâlâ çok iyi arkadaşlarım. Saha dışında birçok şeyi onlar sayesinde hallettim. Beni daha rahat hissettirdiler.
Marc Stein
Fin takımın yıldızıydı. Ancak çocuklar büyüdükçe, rolünü onlarla paylaşmaya fazlasıyla istekliydi. “Takımın yıldızı benim” diye dolaşmadı ortada. Öyle yapmadı. Üçü gerçekten harika bir birliktelik kurdular.
Michael Finley
Başta biçimsiz parçalar gibiydik ancak birlikte büyüdük. Takıldık, sinemaya gittik. Birbirimizi tanıdık. Bu sebeple de gerçekten iyi bir takım olmaya geçiş sürecimiz düşünüldüğünden de hızlı gerçekleşti.
Donnie Nelson
Steve Nash’in “jumpshot” atabilmesi iki sene aldı. Dirk’ü de herkes eziyordu. O ara Mark Cuban gelip takımı satın aldı. Hepimiz tarih olduğumuzu düşünüyorduk. Babamın draft gecesindeki korkusu muhtemelen gerçek olacaktı.
Marc Stein
Cuban, 4 Ocak 2000’de geldi. Herkes Nellie’nin gideceğinden emindi.
Donnie Nelson
Hem yerel düzeyde hem de ülke çapında ciddi eleştiriler alıyorduk. Kanadalı guard, Dirk’ün Uwe Blab ve Mavericks‘in diğer draft hataları ile kıyaslanması… Mark’ın bizi kovmaya hakkı vardı. Açıkçası o dönemde genel olarak böyle de düşünülüyordu. Ama Mark içgüdülerini dinledi ve bizi kabul etti.
Marc Stein
Sezonu gerçekten iyi bitirdiler. Dennis Rodman’ın gelişinin onları raydan çıkardığını söyleyebilirsiniz. Playofflara da kalabilirlerdi. Rodman 12 maç falan oynadı sanırım orada ama 120 maç gibiydi. Ama Cuban, takımı devraldıktan sonra kesinlikle galibiyet yüzdeleri %50’nin üzerindeydi. O dönemde Dirk gerçekten iyi oynuyordu. Birden genç ve yükselişte bir takım hâline geldiler.
Donnie Nelson
Benim için kişisel olarak o ikinci sezonda -Dirk kendine gelmeye başlamıştı. Steve ile ikisi iyi bir uyum yakalamışlardı. Bence o dönemde duyduğumuz memnuniyet kadar bir rahatlama da vardı.
Michael Finley
Dirk nihayet ligdeki en iyi oyunculardan biri olabileceğini fark edip de omuzlarına bu sorumluluğu, süperyıldız egosunu aldığında iyi bir takım olabileceğimizi orada anladım. Utah’a gidip de Stockton ile Malone’un takımını beş maçın üçünde yendiğimizde rakip takımların ve oyuncuların dikkatini çekiyordu ve geri adım atmıyordu. İstatistikleri de yine iyiydi. Tam da o noktada Dirk’ün yaşayacağı yükselişi fark ettim.
Kim Bohuny
Lige geldiği zaman Holger’i arayıp şunları söyledim: “İşlerin nasıl gittiğini görmek için bir gidip Dirk’ü kontrol edeceğim.”
Marc Stein
Dallas’a gelene kadar ailesiyle yaşamıştı. Dallas organizasyonunda bir hanımefendi vardı. İsmi Lisa Tyner. Dirk’e fatura yatırmayı ve kendisine nasıl bakacağını öğretmesi gerekti kendisinin. Hiçbir hazırlığı olmadan yetişkinlerin dünyasına atılmıştı Dirk.
Kim Bohuny
Dirk ve Holger ile oturup dedim ki, “Amerikalı menajerinin kim olacağına karar verdin mi?” diye sordum. O da “Holger halledecek her şeyi,” dedi. “Peki,” dedim, “Her şey yolunda giderse büyük paralar kazanacaksın. Mali bir menajeri düşünmeli miyiz?” Dirk dedi ki, “Yok, annem muhasebe mezunu. O halleder.” Söylediğim her şeyi ailesinden biri halledecekti. “Yok, vakıf kurarsam hepsini kardeşim yapar.” Ve bu arada hiçbir şey değişmedi. Gidin vakfının yönetim kuruluna bakın. Annesi, kardeşi, Holger, eşi, Mavs‘den Lisa Tyner ve kendisi. Hepsi bu. Onunla ilgili harika olan şey de bu.
Dirk Nowitzki
19 yıl sonra dönüp bakınca acayip geçti biraz. Gerçek üstüydü. İnanılmaz bir süreç. Şanslıydım. Harika bir takım sahibi, harika bir koç vardı en başta. Bana büyük güven verdi. Harika takım arkadaşlarım vardı, en başta da Steve ve Mike. J-Kidd, yüzük kazanmamı sağladı. İnanılmaz bir süreç oldu ve her yılından keyif aldım.
Michael Finley
İnsanlar bunu söylediğim için benden nefret edecek ama bence Dirk ile ilgili en güzel şey koleje gitmemiş olmasıydı. Eğer koleje gitmiş olsaydı onu ön alanda kullanacaklardı ve iç oyuncu olacaktı. Ama koç Nelson sayesinde üçlük atabiliyor, guardların yaptığı birçok şeyi yapıyordu. Dirk, bunu yapan ilk oyunculardan biriydi.
Marc Stein
O günlerde çok komikti. Dirk, büyük bir şüphe ile karşılanıyordu. “Diğer yabancı oyuncular gibi o da yumuşak olacak,” diyorlardı. Sonra birden bire “Yeni bir Nowitzki bulmaya başlamalıyız,” demeye başladılar.
III. “Hayır Letoyna Değil, Letonya!”
“Onlar senin ailen, arkadaşların.”
Yeni Dirk’ü bulma yarışında yanlış adımlar atıldı. Darko Milicic, Nikoloz Tsikitishvili ve Andrea Bargnani gibi isimler yeni uluslararası Hall of Fame yıldızını bulmaya çalışan takımların mutsuz sonla biten masallarına dönüştü. Her hikaye dil sıkıntıları, mantıksız beklentiler, deneyim eksikliği gibi sebeplerle kendi içinde karmaşık olsa da o geçişi bugün daha az aldatıcı kılan genel değişiklikler de vardı.
“İspanya Ligi’nde oynuyordum ben,” diyor Kristaps Porzingis. “17 yaşındayken yetişkin oyunculara karşı oynuyordum. Bu da geçiş sürecinde bana yardımcı oldu. Tabii ki hayat tarzında, basketbol anlamında farklılıklar var. NBA çok daha atletik. Daha hızlı oynanıyor, herkes daha güçlü. Ama İspanya Ligi’nde oynamak beni bir sonraki seviyeye hazırladı.”
Nowitzki’nin Almanya ikinci liginde profesyonel basketbol oynadığı dönemden bu yana bazı dinamikler evrim geçirdi tabii. Ancak Nowitzki’nin öyküsünde nesiller geçse de hâlâ geçerli olan bir ders var. Tıpkı Dirk’ün Nash ve Finley’ye ihtiyacı olduğu gibi ligdeki hangi uluslararası oyuncuya sorsanız onlar da kendileri için uyum sürecini kolaylaştıran bir koç veya takım arkadaşından bahsederler.
Kristaps Porzingis – Letonya
Benim için geçiş süreci, 15 yaşındayken geçirdiğim süreçle kıyaslayınca bir anlamda kolay oldu. Letonya’dan İspanya’ya gitmiştim ve tek kelime İspanyolca bilmiyordum. İşin zor kısmı o’ydu. Bu benim için kolay oldu. Tabii ki hayat ve basketbol açısından bazı şeyler farklı. Ama Seville’deki son yılım bana çok yardımcı oldu. Amerikalı bir koçla çalışınca İngilizcem gelişti. Basketbol lûgatını öğrenmiş oldum.
Jordi Fernandez – İspanya
Yardımcı Antrenör, Denver Nuggets
Dünyanın her yerinde basketbol için bir numaralı dil İngilizce. İspanya’da bile öyle. Belki tüm antrenmanlar İngilizce olmayabilir ama asıl kavramlar İngilizce. Bu da oyuncular NBA’e geldiğinde işleri kolaylaştırıyor.
Kristaps Porzingis
Takımımdaki oyuncularla çabucak bağlantı kurdum. Carmelo ve Sasha Vujacic gibi iyi tecrübeli oyuncular vardı. Benim rahat hissetmemde yardımcı oldular. Benim için yumuşak bir geçiş oldu. Buraya gelmenin en kötü yanı, tekrar bütün çaylak işlerini yapmam gerekmesi oldu. Bilmem kaç yıl profesyonel oynuyorsunuz, sonra gelip yine pembe çanta takıyorsunuz.
Willy Hernangomez – İspanya
Madrid gibi büyük bir şehirden gelince New York ile başa çıkmak o kadar zor olmadı. Daha çok insan, daha çok gürültü ama zor değil. Ama İspanya Ligi’nden NBA’e gelmek… O zordu.
Kristaps Porzingis
Willy gibi birinin de başta biraz yardıma ihtiyacı oldu. Takımda Avrupalı oyuncuların olması onun için önemliydi.
Willy Hernangomez
Herkes KP’nin benim kardeşim gibi olduğunu biliyor. Porzingis, benim için işleri kolaylaştırmaya çalıştı. Bana tavsiye verdi. Saha içi ve saha dışında yardımcı oldu. Ben de ona harika tavsiyeler vermeye çalıştım. Bu sezon onun için önemli bir sezon ve birbirimize göz kulak olacağız.
Brooks Meek
Uluslararası oyuncuların aralarında farklı, daha derin bir bağ oluyor. İster Slovenya’dan geliyor olsun, ister Fransa’dan ya da ister Brezilya veya Rusya’dan gelsinler. Her neresi olursa olsun aynı deneyimi yaşıyorlar. Farklı bir kültürün içine giriyorlar.