By Les Carpenter / Çeviri: M. Bahadır Akgün
Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Bu yazı ilk olarak Bleacher Report’ta yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.
I. Uzun Bir Veda
Basketbol, nazikçe çekip gitmez. Bir güz günü, evindeki basketbol sahasının pencerelerinden süzülen güneş ışıkları eşliğinde Tracy McGrady, asla başaramayacağı NBA’e geri dönüş hedefi için çok çalışmaktadır.
Yüzünde ter damlaları birikmiş, gri bir tişört göğsüne yapışmıştır. Çocukluk rüyası olan profesyonel basketbol oynama hayalini gerçekleştirdiğinden beri her gün yaptığı üzere bir saatten uzun süredir üçlük atıyor McGrady. Çalışmayı bitirmek için 500 üçlük atması gerekiyor. Yakınındaki bir hoparlörden müzik sesleri yükseliyor. Sakince saymaya devam ediyor… 455… 456… 457.
Görevinin beyhudeliğinin farkında zaten. Bir gösteri maçında maçı kazandıran şutu attığı, saatlerce fotoğraf çektirdiği ve yatırımları ile muhtemelen milyonlarca dolar kazandığı bir aylık Çin gezisinden birkaç gün öncesi.
Çin gezisi, ta Ocak ayında planlandı. Yani bir NBA takımı, yan tarafına koyduğu telefonunu çaldırsa bile hazırlık kampına gidemeyecekti. Kampa gidemezse herhangi bir takımla anlaşamayacak. Bu da doğru olmaz. Eğer NBA’e geri dönecekse, ki pek de mümkün gözükmüyor, doğru olanı yapmalı.
Yine de McGrady bu çalışmaları yapmaya devam ediyor. Çünkü NBA’den uzak geçen 15 ayın sonunda, hâlâ bu şutlarda bir umut var. Vücudu hâlâ genç sanki.
En güzel dönemlerini sabote eden sırt ağrıları artık yok. Hızını elinden alan sol diz ağrısı kayboldu gitti. Gün gibi taze. Çok ama çok iyi çalışır ve o “tip-top” olarak adlandırdığı forma girerse yine bir takımın dikkatini çekebileceğine emin.
“Ligin yarısından daha iyiydim yahu,” diye söylenecek daha sonra.
Artık 35 yaşında ve koleje gitmeyen her çocuğun hayal edebileceğinden daha zengin. Bir araştırma ve inceleme şirketi olan Wealth-X’in verilerine göre, net kazancının 80 milyon dolar civarında olduğu hesaplanıyor.
Aylar boyunca, iş insanları insanların hayat tarzını değiştirerek, şehirlerimizin yapısını yeniden inşa ederek ve kariyeri sekteye uğramış binlerce profesyonel sporcunun kaderlerini yeniden çizerek onun sporcu geçmişini gölgede bırakacak bir planın üzerinde tartışmak için buraya gelip gittiler.
“Daha en güzel çağlarına gelmeden sakatlıklar ondan büyük oyuncu olma fırsatını aldı.” – Jeff Van Gundy
Bir zamanlar McGrady’nin yanıp küle dönmüş mahalleleri ekonomik olarak yeniden canlandırıp oralara yeni bir miras getiren Magic Johnson gibi olmaya heves ettiği bir dönem vardı. Şimdilerde Magic’ten daha büyük olabilir mi, daha çok para kazanıp daha çok insana yardım edebilir mi diye sorguluyor.
Basketbola, kendisi için gerektiğinden fazla ihtiyacı yok. Ancak onun için 2014 yılı, emekli bir atletin geçiş sürecinde kaybolan çığlığı gibi alelade oyalanmalar ile dolu geçti. Hatta hedefi bile asla daha açık gözükmedi.
“O bir Hall of Fame yıldızı. Büyük, çok büyük bir oyuncu. Daha en güzel çağlarına gelmeden sakatlıklar ondan büyük oyuncu olma fırsatını aldı,” diyecekti Houston Rockets‘taki koçu Jeff Van Gundy sonraları.
“Böyle sakatlıklar yaşadığınızda, kariyerinizin en iyi yıllarını kaçırdığınızda; o yıllarda aslında neler yapabileceğinizi aklınızdan geçirmek güç.”
McGrady, son şutunu atıyor, dönüyor ve yere yatıyor. Sızlanıyor, açıyor sonra bacaklarını. Güzel bir çalışma oldu.
“Boşa gidecek olması çok yazık,” diyor.
II. T-Mac Zamanı
21. yüzyılın başlarında, sırt ağrıları ve dizleri henüz bu duruma gelmemişken Tracy McGrady, basketbol sahasında neredeyse her şeyi yapabiliyordu. “T-Mac”ti o, güç ve kudretin egzotik bir karışımı, uzun forvet vücuduna bürünmüş bir şutör guard, yağ gibi kayarak turnikeler atabilen, çemberi kıracak smaçlar basan T-Mac.
T-Mac pas verebiliyordu. T-Mac ribaund alabiliyordu. T-Mac rakip takımın en iyi skorerini savunabiliyordu. En sağlıklı döneminde T-Mac, çok az oyuncunun olduğu kadar komple bir oyuncuydu.
Sonra sayı atmaya başladığı zaman, avuçlarından bir demet muazzam görüntü dökülüyordu ve her biri kendisinden bir miras bırakıyordu: 35 saniyede 13 sayı, Washington’a atılan 62 sayı, Shawn Bradley’in üzerinden vurduğu smaç.
“İnsanlar, onun nasıl inanılmaz yeteneklere sahip olduğunu unutuyorlar,” diyor Orlando Magic başkan yardımcısı Pat Williams.
O günler, çok da geçmişte kalmış gibi değil.
“Olay şu, hâlâ yapabilirim.” – Tracy McGrady
2013 NBA Finalleri’nden çıktığından beri dört çocuk babası, eş, iş adamı, takım elbiseler giyip toplantılara giden ve kendisine mali projeler yaratan Tracy McGrady olmak için çok çalıştı.
Ancak sonra bugünkü gibi, 35 yaşın genç hissettirdiği, Kobe Bryant’ın kendisinden “bana en çok sorun yaratan adam” diye bahsettiği günler geldi, gururu okşandı. Tracy, T-Mac’e dönüştü.
“Olay şu, hâlâ yapabilirim,” diyor T-Mac. Öğle yemeğinden sonra kızı Layla’nın lise voleybol maçına gidiyor ama aklında hâlâ o çalışma var.
“Vücudum hâlâ formda. Yapabilirim. Ama fırsat bulmak lazım. Kendime ve yapabileceğim şeylere sınır koymak istemiyorum, köşede dikilip şut atmayacağım,” diyor. “İşin içinde olmak istiyorum. Bu 10-15 şut atayım demek değil, işin içinde olmak istiyorum. Köşede bekleyip üçlük atmak istemiyorum. O ben değilim.”
“En doğru takım,” diyor T-Mac, “Lakers olurdu. Lakers deneyimsiz. Lakers’ın oyunculara ihtiyacı var.” Lakers’ın Bryant ile birlikte kullanacağı ikinci yıldız olması gerekiyordu.
“Bu Kobe,” diyor, “onunla oynayabilirdim.”
Keşke T-Mac, kendisiyle anlaşacak bir takım bulabilse. 10 yıl kadar önce Magic’te forma giyerken kazandığı arka arkaya skorer ödüllerini sıcak bir anı olarak hatırlayan Williams bile, McGrady’nin dönüşü konuşulduğunda nazikçe geçiştiriyor.
“Tracy’nin vücudundaki her bir basketbol yeteneği zerresi sağıldı,” diyor Williams. “Kalmadı hiçbir şey.”
Kendilerine McGrady’nin geri dönüşünün mümkün olup olmadığı sorulan iki eski NBA koçu, bu ihtimali çok zayıf buluyorlar. “Dünyadaki en rekabetçi işlerden birinden bahsediyorsunuz,” diyor biri. “Harika bir oyuncuydu ama bir yıldır oynamıyor. İmkansız geri dönmesi.”
Yine de T-Mac direksiyonun başında kafasını sallıyor. O günlerde NBA’i üç beş çocuğun attıkları sıradan şutlar ve güzel hareketlerle mutlu oldukları, büyük oyuncu olmak için ne kadar çalışmaları gerektiğinden bihaber oldukları bir platformdan başka bir şey olarak görmüyor çünkü. Kendisinden daha hızlı olabileceklerini ama oyunlarının farklı boyutları olmadığını söylüyor. Komple oyuncular değiller.
“Lig, çok genç ve o oyuncuların yetenekleri de yok,” diyor T-Mac. “Atletikler ama yetenekleri yok. Bu oyuncuların yarısı, benim geldiğim zaman oynayamazlardı. İzlemekten keyif aldığım çok az oyuncu var zaten. Kevin Durant ile LeBron James de gidince kim taşıyacak ligi? Bir sonraki aşamada LeBron ya da Kevin Durant yok.”
Sözleri bir anlığına arabanın içinde, havada asılı kalıyor. Sonra yok oluyor T-Mac. Tracy, okulun park yerine giriyor ve salona doğru yürümeye başlıyor. Basketbol oynadıktan sonra kızının sporunu izlemek için okuluna gelen sıradan babalardan biri işte…
III. Yapılacaklar Listesi ve Beyzbol
Birçok açıdan McGrady’nin kısa süreli beyzbol kariyeri, T-Mac’ten ziyade Tracy’lik bir hareketti. Beyzbol, onun ilk aşkı; Florida’da büyük kuzeni C.J. ile paylaştığı tutkusu idi. McGrady’ye nasıl pozisyon alacağını öğreten, Yankees – Braves maçlarını izlerken koltuk yastıkları ile saha yapan da C.J. idi. Basketbol, lisede onu beyzbolu bırakmaya zorladı. Ancak oyuna olan hayranlığını asla kaybetmedi.
Yıllar sonra, McGrady NBA’e gitmiş, C.J. de vefat etmişken, Tracy yemin etti: bir gün profesyonel beyzbol oynama şansı olursa, bu fırsatı değerlendirecekti. Bağımsız Atlantic League takımlarından Sugar Land Skeeters formasını giydi öyle olunca. Tracy hâlâ formda ve o eşiği atlaması da çok mantıksız olmadı.
“Kaç insan iki hayalini birden gerçekleştiriyor ki?” diyor eşi CleRenda.
Belki McGrady, çıktığı iki maçı da kaybetti ve istatistikleri kötü, yaptığı en olumlu hareket All-Star maçında geldi ancak emekli olduktan sonra bunların hiçbir önemi olmayacak. Zaten büyük liglere gitmeyecek veya gelecek vaat eden bir gencin önünü tıkamayacaktı. Daha ziyade yapılacaklar listesinde bizim yapılacak maddelerimizden biraz daha büyük bir maddeyi yerine getirmekti bu.
“Beyzbolu fena oynamadım,” diyor Tracy. “Topu çitin üzerinden vurmuyorlardı.”
Uzun otobüs yolculuklarının getirdiği dostlukları sevdi ve takım uçakla seyahat ettiği zamanlarda sabah 6’daki Southwest Airlines uçuşlarına yetişti. Kulübün seçtiği bazı eski moteller konusunda tereddüde düştü. En azından yarım yıldızdan fazla yıldızı olan barınma olanaklarını tercih ediyordu ancak bu cakasını büyük şehirlerde oyunculara yemekler ısmarlayarak telafi etti.
Yine de en çok sevdiği şey, Tracy’nin içindeki T-Mac’i tatmin eden zorluk; gerçekte büyük liglerde oynayan ve onun karşılaştığı vurucular oldu. Bu durum, onları kafasında eşit bir konuma, kendi zanaatlerinde en üst seviyeye ulaşmış kişiler bilincine getirdi. O kişilerin hiçbiri Minnesota Twins’te oynayan ve kendi sahasında bir keresinde 15 maç kazanan dış saha oyuncusu Lew Ford’dan daha önemli değildi.
Diğer Skeeters oyuncuları, Ford’u “Bağımsız Lig’in Babe Ruth’u” olarak adlandırıyordu. T-Mac’in ihtiyacı olan tek şey de buydu. Birden Ford, hedefi hâline geldi. Beyzboldaki Kobe’si oldu bir anlamda. Mutlaka ona karşı bir şeyler yapmalıydı.
“Onu gördüğüm zaman gergindim,” diyor McGrady. “Beni dağıtacağına emindim.”
Ford sahaya çıktığında McGrady topu ona fırlattı. Ford savurdu sopayı, vuramadı. Bağımsız Lig’in Babe Ruth’u hataya zorlanmış oldu.
Üç hafta sonra McGrady, beyzbolu bıraktı. Artık kanıtlayacak bir şeyi kalmamıştı.
IV. Sırada Ne Var?
Tracy McGrady, dünyayı işte böyle değiştirecek.
Sporculara, paralarını yönetmeyi öğretecek. Onlara son dört yıl içinde, sakatlıklar üst üste gelip de maçlara çıkamadığı dönemde öğrendiklerini; dili bildiğiniz zaman yatırım yapmanın kolay olduğunu anlatacak. Onlar bu bilince eriştiklerinde de doğru soruları sormak için fazla aptal oldukları kendilerine söylenen oyuncular arasında büyük bir devrimin öncüsü olacak.
Oyunculara, paralarını yönetmeyi öğretecek.
Bunu gerçekleştirmek için bir planı da var. Bu plan, birkaç yıl önce kendisine bu fikirle gelen ve o dönemden bu yana McGrady’yi fabrikaları inceleyip yöneticilerle görüşmeye zorlayan arkadaşı Rodney Woods tarafından ortaya atılan bir plan.
Bu plana göre sporcular ve girişimciler, kendisi gibi varlıklı konuma gelenler, azınlıkların sahip olduğu imalatçılar dair fikir sahibi olacak ve ardından o şirketler üzerine yatırım yapacaklar, büyüdükleri çevrelere sermaye ve iş imkanları sunacaklar.
Plan daha karmaşık tabii aslında. Sporcuların eğitimi ve onlara yönelik destek de bu planın bir parçası. O küçük azınlıkların sahip olduğu imalatçılar ile büyük şirketleri birbirlerine bağlayacak. Örneğin Memphis’teki bir halı fabrikası ile zemin döşemesi ihtiyacı duyan bir araba üretim merkezi arasında bağ oluşturacak. Şimdiden gelişiminde yüzlerce insan rol aldı ve Aralık ayında bu şirket tam anlamıyla hayata geçtiği zaman binlercesi daha gelecek.
“Böylesi büyük ölçütte bir şeyleri bir araya getiren kimseyi tanımıyorum,” diyor California’lı varlık yönetimi uzmanı Robert Pagliarini. Pagliarini, önceki yıllarda sporcuların da temsilciliğini yapmıştı ancak Woods veya McGrady ile hiçbir bağlantısı yok.
Her şey planlandığı gibi gider de sporcular yatırım yapar, azınlık şirketleri başarılı olursa; Tracy, T-Mac’ten çok daha büyük bir isim olacaktır. Kimsenin dokunmayacağı bölgelere el atan, kendi Starbucks markası ve sinemaları ile umut yaratan Magic Johnson’ınkinden farksız bir imparatorluğu olacak. Tracy, kendi imparatorluğunun daha büyük olacağından emin.
Virginialı ticaret ve patent uzmanı, Woods’un danışmanı David Martin’in dediği gibi “Yarım milyar dolarlık ilk sanayici NBA oyuncusu” olabilir.
“Kaç sporcuyu kurtarıyor Magic?” diye sordu Woods, McGrady’ye. “Magic, senin için ne yaptı bugüne kadar? Sporculara nasıl başarılı olacaklarını gösterdi mi? Sen, onlara bu işin nasıl olduğunu göstermelisin.”
Tracy de onlara göstermek istiyor. Geleceklerini, paralarının nereye gittiğini bilmeden kör kütük biçimde danışmanların ellerine bırakırken ne kadar büyük bir hata yaptıklarını onlara anlatmak istiyor. Kendi mal varlığına aptalca harcamalar yapmadan nasıl kimseye dokundurmadığını ve uçak aldığı zaman olduğu gibi, o hatalardan kendilerini nasıl uzak tuttuğunu onların görmesini istiyor.
Kariyeri baş aşağı inişe geçmişken eşi CleRenda’nın sözlerini duymalarını istiyor.
T-Mac’in kendisini sahaya çağırdığı, kaçırdığı şeyler ve sırt ağrılarına ve diz sıkıntılarına kaybedilen bir final şansıyla aklını çelmeye çalışan T-Mac olmaya bile ihtiyacı yok.
“Çok sevdiğiniz birini terk etmek gibi bir şey,” diyor CleRenda.
Ama artık yeni bir aşkı var.