by Mustafa Kocatürk/ info@eurohoops.net
Basketbol ya da spor severler bir araya geldiği zaman daha önce izledikleri maçları, yaşanan olayları, önceki sezonları yad etmeyi çok severler… “Ne kadar iyi oynamıştık”, “Nasıl da yenmiştik”le başlayan sohbetler, elbet sonunda “Ya o top içeri düşseydi?”, “Ya sakatlanmasaydı?” gibi hayıflanan ve sonunda uçsuz bir düşünme boşluğu bırakan cümlelere bağlanır.
Kendi arasında konuşurken tıpkı bunun gibi bir muhabbete dalan editör ekibimiz, bu cümleleri not alıp sizlerle beraber paralel evrenleri hayal etmeye karar verdi. Bu yazı serimizin ilk yazısında da sakatlıklardan ve saha dışı olaylardan belki de en çok etkilenen takım olan Galatasaray var…
Belki bizim bulduğumuz 5 kırılma anından daha fazlası sizin kendi arkadaşlarınız arasında yaptığınız sohbetlerde aklınıza geliyor ancak bizim akıl ettiğimiz ve takımın kaderini değiştireceğine inandığımız 5 an aşağıdaki şekilde!
1.Shipp Sakatlanmasaydı?
14 Mart 2012… EuroLeague’deki ilk sezonunda inanılmaz işler yapan ve yediden yetmişe tüm Galatasaray taraftarının gurur kaynağı olan Galatasaray Medical Park, ligde liderlik için kritik Banvit deplasmanında…
Üçüncü çeyrekte skor 42-43 Galatasaray lehineyken Banvit topu çalıp hızlı hücuma kalkıyor ve takımın mücadeleci oyuncularından Josh Shipp pozisyonu arkadan gelip blokluyor. Bloktan sonra ribaundu alan Keith Simmons pozisyonu bitiriyor. Buraya kadar her şey normal… Ancak Shipp yerden kalkamıyor.
O blok pozisyonu Galatasaray ve Shipp’in kariyeri için önemli bir dönüm noktası oluyor. Kariyerinde bir daha o sezonki seviyesine dönemeyen Josh Shipp’in gelecek vaat eden kariyeri büyük bir sekteye uğruyor, Galatasaray da oyunun iki yönünde de güveneceği bir oyuncunun yanı sıra takımın her açığını tutkalını kaybediyordu.
Galatasaray hikayenin geri kalanında Shipp’in boşluğunu doldurmak için Roma’dan o zamanlar genç yetenek olarak gösterilen Nihad Djedovic’i kadrosuna kattı ancak Djedovic’in yüksekten başlayan Galatasaray kariyeri play-off’ların başlamasıyla birlikte dibe vurdu. Beşiktaş serisinde de Shipp gibi şut atan, cut eden bir oyuncunun yokluğunu çeken Galatasaray, Ergin Ataman’ın eşleşmeli alan savunması silahına cevap veremedi.
Ancak Shipp olsaydı, Galatasaray’ın ev sahibi avantajı ve Shipp’in katacaklarıyla Beşiktaş serisinde kazanabilirdi. Evet, o sezonki Beşiktaş, Türkiye basketbol tarihinin en spektaküler kadrolarından biriydi ancak Galatasaray Gordon-Shipp ekseninde kendinden yetenekli takımları yenmeyi alışkanlık haline getirmiş bir yapıydı…
Peki Galatasaray o seriyi geçseydi ne olurdu? Muhtemelen finalde sezonu psikolojik olarak kapatmış ve bazı sorunlar yaşayan Ilias Zouros’un Anadolu Efes’ini de ev sahibi avantajıyla Abdi İpekçi’de geçerdi. Zaten taraftarın sevgilisi olan Oktay Mahmuti, taraftarın ondan tek isteği olan şampiyonluk kupasını alıp müzeye götürmüş olacaktı. Bu da onun yeni kontratı kesinlikle alacağı anlamına geliyordu…
Bazen tek pozisyon insanların ve camiaların kaderini değiştirebilir. Bu pozisyon kaderi değişen isimler de en başta Josh Shipp ve Oktay Mahmuti, sonra Ergin Ataman ve Carlos Arroyo, en sonda da sevdiği koçu kaybetmenin hayal kırıklığını yaşayacak Galatasaray ve Beşiktaş taraftarları…
Bu arada maça dönmek gerekirse; Galatasaray o maçı 64-73 kazandı. Galatasaray’ın Banvit deplasmanında kazandığı son maçlardan biri olan bu maçta Caner Topaloğlu ve Boris Savovic, o sezon Galatasaray formasıyla oynadıkları en iyi maçlardan birini çıkarttılar.
2) Oktay Mahmuti gitmese?
Galatasaray taraftarlarının geçmişe dair en büyük soru işaretlerinden biri de kuşkusuz Oktay Mahmuti’nin ayrılma meselesi. Sonuçta Oktay Mahmuti, Galatasaray’daki hiçbir gününde başarısız bir koç değildi. Takımı alıp EuroLeague’e taşıdı, play-off’ların ucundan döndü, lig normal sezon lideri yaptı ve bir finali de kendinden asimetrik olarak güçlü bir rakibe karşı iyi mücadele ederek kaybetti.
İlk olarak iki sezonluk sözleşme imzalayan Oktay Mahmuti’nin kontratı 2011-12 sezonunun ardından bitiyordu. Yarı finalde elenmeye rağmen tüm taraftarlar Mahmuti’nin takımda kalacağını ve sonraki sezon o kupayı kazanacaklarını düşünüyordu. Aslında bekledikleri gibi de oldu…
14 Mayıs 2012 gününde, hala Galatasaray resmi internet sitesinde bulabileceğiniz bir açıklama yayınlandı. Açıklamada şu ifadelere yer veriliyordu:
“Galatasaray Medical Park Erkek Basketbol Takımı baş antrenörü Oktay Mahmuti ile varolan kontratımız 2 + 2 yıl olarak yenilenmiştir.
Hocamıza bugüne kadar göstermiş olduğu başarılı hizmetlerinden dolayı teşekkür eder, katkılarının artarak devam edeceğinden emin olduğumuzu ifade etmek isteriz.
Galatasaray Spor Kulübü”
Ancak sonrasında işler değişti. Ortaya Mahmuti’yle Aysal’ın arasının bozuk olduğu ve aralarındaki terbiye sınırlarının aşıldığına dair bazı haberler çıktı. Bu haberler anlaşmanın bozulmasını takip etti ve Galatasaray, Oktay Mahmuti’yle imzaladığı yeni sözleşmenin süresi başlamadan feshetti.
Sonrasında olaylar gelişti ve 2012-13 sezonunun ilk hava atışı yapılırken Galatasaray’ın başında Ergin Ataman, Anadolu Efes’in başında da Oktay Mahmuti vardı. Ancak bu değişiklik Galatasaray için bir koç değişikliğinden çok daha fazlasını ifade ediyordu. Galatasaray, Ergin Ataman’la beraber çok farklı bir döneme adımını attı.
Ergin Ataman – Galatasaray birlikteliği tam 5 sezon sürdü. Kaoslar, sakatlıklar, sezon ortası transferler bu dönemde eksik olmadı ancak başarı ve hedef de eksik olmadı. Ergin Ataman, Galatasaray’daki 5 yılında, ligde bir şampiyonluk kazandı, bir oynanmayan 7. maça ulaştı. Avrupa’da da bir EuroCup kazandı, bir kere de EuroLeague çeyrek finali oynadı. Ancak zaferlerinin düşüşü de ağır oldu; iki kez play-off’lara ilk turdan veda etti ve iki ayrı dönemde şubedeki ekonomik sıkıntıların sebebi gösterildi.
Galatasaray, Mahmuti’nin gidişi ve Ataman’ın gelişiyle kuşkusuz bir başarı evresine girdi. Ancak ya Mahmuti gitmeseydi? Galatasaray, planlı yükselişini sürdürüp 25 milyon taraftarlı bir Baskonia olabilir miydi? Ya da sürekli ucuna kadar gelip kaybeden bir Unicaja Malaga mı olurdu?
İhtimaller çok fazla ve bilirsiniz salonun içinde kanat çırpan bir kelebek tüm ihtimalleri tersine değiştirebilir… Ancak şunu biliyoruz ki taraflar 14 Mayıs 2012’deki anlaşmaya sadık kalsaydı; Galatasaray basketbolunun kaderi çok daha farklı olacaktı.