By Mike Schmitz / Çeviri: Anıl Can Sedef
Bu yazı ilk olarak 15 Şubat 2018 tarihinde ESPN’de yayınlanmıştır.
714 NBA maçı, 145 Avrupa mücadelesi, 91 milli maç sonra… Goran Dragic resmen NBA All-Star unvanını aldı.
Sakatlık sonrası bir kararla gerçekleşmiş olsa da Miami Heat’li guard son iki sezonda kariyerinin en iyi basketbolunu oynadığı ve ligdeki birçok guard form düşürürken yıldızını parlatarak bunu hak ettiği bir gerçek.
Dragic’in parkedeki kararlılığı ve dirayeti NBA kariyeri boyunca hiç değişmedi. Ama bu muhteşem hikaye hiç başlamadan bitebilirdi.
Kendisi anlatıyor:
“İlk sezonumda çok zorlandım, Avrupa’ya dönmeyi düşündüm. Yalnızdım. Odamda babamla konuşurken ağlıyordum. “Bana bir şans vermiyorlar. Bu bana göre değil” diyordum. Farklı bir durumda farklı bir takımda olsam Avrupa’ya dönmüş olurdum.”
Slovenya’da başlayan yükseliş
Ljubljana’da büyüyen Dragic kariyerine şehrin küçük ekiplerinden Ilirija’da başladı. Bazı yazlar NBA pivotu Rasho Nesterovic için antrenmanlarda ribaunt toplayıp şut çalışmalarında pas atan çocuk oldu. Kulübün koçu Nesterovic’e sık sık Dragic’in de bir gün NBA’de oynayacağını söylüyor, tecrübeli uzun gülüp geçiyordu.
“O zamanlar farklıydım. Sıska, kısa, çok çabuktum. Skorer değildim. Daha çok pozisyon hazırlıyordum. Şutum henüz temiz değildi. Çok çabuktum, boyalı alana girmeyi çok seviyordum, daha oyunum üzerine çok çalışmamıştım.”
Aradan 10 yıl bile geçmemişken 20 yaşındaki Dragic, Sloven milli takımındaki ilk maçına Nesterovic’in takım arkadaşı olarak 2006 Dünya Kupası’nda çıktı. O dönemde o takımda olmak genç Dragic için kariyerinin zirvesiydi, menajeri o dönem David Griffin’in yönettiği Phoenix Suns’a Slovenya’nın yükselen yıldızını takip etmelerini önerdi. Aynı zamanda Zarko Cabarkapa’nın temsilcisi olmasıyla kurulan bu bağlantı fazlasıyla enerjik solak guard’ın ülkesinde gelişimi sürerken NBA radarına girmesini sağladı. Dragic’in ismi Avrupa’da çoktan duyulmuş, ünü prestijli İspanyol kulübü Tau Ceramica’yla ona dört yıllık bir sözleşme getirdi. Bugünlerde Baskonia adıyla sahaya çıkan Dragic’in çıkış bedeli için sözleşmeye 1.6 milyon euro yazmıştı.
Sözleşmesindeki ilk yılda Murcia’ya kiralandı. Daha küçük hedefleri olan İspanyol kulübünde kenardan gelerek sınırlı bir katkı yapıyordu. Ancak eli kırılınca iki ay parkeden uzak kaldı. Ancak o yaz Avrupa şampiyonasında dokuz maçın altısını kazanan bir Slovenya’da 25 dakika süre aldı.
2007-08 sezonu geldiğinde Tau Ceramica’yla parkeye çıkmaya hazırdı. Ama sonra Union Olimpija kapıyı çaldı. Ona ilk beş garantisi verip bir sezon için onu kiralık istedi. Tau onu memleketi Ljubljana’ya göndermeyi kabul etti ve orada kendini NBA draft’ının ilk sırasında seçilecek bir yetenek olarak göstermeyi başardı. Bazıları birinci sırada Derrick Rose’un seçildiği o draft’ın en iyi ikinci oyun kurucu olduğunu söylüyordu.
Olimpija’da 13 EuroLeague maçının 11’ine ilk beş çıkan Dragic, Adriatik Ligi’nde de dördüncülük yaşadı. Luka Doncic’in babası Sasa Doncic’le beraber takımı Sloven Ligi’nde 18-2’ye ve sonra da şampiyonluğa taşıdı.
Luka’nın babası, dönemin veteran forveti Sasa anlatıyor:
“Bu çok güzel bir anı. Dragic basketbolu o zaman da çok severdi. Antrenmana ilk gelir, son çıkardı. Çok, çok kararlıydı. Gelecek fırsatlara hazırdı. Sürekli olarak o şans için hazırlanıyordu.
Şampiyonluğu getiren zaferden sonra Dragic, Treviso’ya NBA’in düzenlediği Reebok EuroCamp’a gitti. NBA takımları ve gözlemciler onu hayranlıkla izledi. Dragic’in yanı sıra Serge Ibaka, Nicolas Batum, Ömer Aşık, Alexey Shved ve Donatas Motiejunas gibi yeteneklerle dolu bir buluşmaydı.
Dragic heyecanı büyüdükçe Phoenix’in onunla ilgili hevesi de artıyordu. Suns onu o dönemki yardımcı koçu Igor Kokoskov’un yönettiği bir draft öncesi antrenmanla izlemek için Amerika’ya getirdi. Daha sonra 2017 EuroBasket şampiyonu Slovenya’nın koçu olacak Kokoskov, Dragic’in yakın arkadaşı ve yol göstericisi olacaktı.
Antrenman uzun süredir bekleniyordu. Kokoskov, Dragic’i Pistons’ta yardımcı koç olduğu dönemde de Amerika’ya getirmek istiyor; Avrupa’da bir takım çalıştırırsa sürücü koltuğuna onu oturtmak istiyordu.
“Koçu olmayı en çok istediğim oyuncuydu. Oyununa bayılıyordum. Sonunda ona koçluk yapma hayalim gerçekleşti. Korkusuzdu.”
Pek çoklarınca ilk tura layık bir yetenek olarak görülmesine rağmen sözleşmesindeki çıkış maddesine ilişkin endişeler yüzünden 45. sıraya kadar düştü. Önce Spurs onu seçti, sonra 48. sıradan seçilen Malik Hairston’la takas edildi.
Sözleşmesinin feshi de nihayet gerçekleşince Phoenix’le dört yıl sürecek 10 milyon dolarlık bir sözleşme imzaladı. Üç yılı garantili, dördüncü yılı opsiyonluydu. Phoenix, Steve Nash’in veliahtını bulmuş gibi gözüküyordu ama halef için geçiş o kadar pürüzsüz olmayacaktı.
Phoenix’te zorlu başlangıç
Güçlü bir Yaz Ligi performansından sonra Dragic, NBA’e istikrarsız bir giriş yaptı. Mike D’Antoni gönderilip yerine Terry Poter getirilirken Shaquille O’Neal, Suns’taki ilk tam sezonuna başlıyordu. Phoenix fazlasıyla hızlı ve hücumcu basketboldan daha geleneksel bir düzene geçiş yapıyordu.
Toplama bir takım gibi gözüken grup 20 yıldan uzun süreli bir dönemde yalnızca üçüncü kez playoff kaçırdı. Dragic’in özgüveni giderek düşerken Nash, Grant Hill ve yardımcı koçlar ABD’ye gelme kararından şüphe duyan genç oyuncuyu ayakta tuttu.
“Kokoskov ikinci babam gibiydi. ABD’ye geldim, benle aynı dili konuşuyor, her gün her an yanımda olmaya hazırdı. Ona çok şey borçluyum. Onun, Dan Majerle’nin ve diğer antrenörlerin sayesinde NBA’de başarılı oldum.
“Igor en önemli adamdı benim için. Benle hep konuştu. Sürekli zihnimi ve gözümü açan şeyler söyledi. Hep şöyle dediğini hatırlarım: “Sadece çok çalış ve sabırlı ol.” Her zaman sabretmemi söylerdi, o zamanlar pek anlamazdım ama şimdi gerçekten anlıyorum. Şimdi onu koçum değil arkadaşım olarak görüyorum.”
İkinci yılında zaman zaman iyi oyunlar oynayan Dragic’in NBA’e gerçek girişi yeni koç Alvin Gentry yönetiminde 2010 playoff’unda Spurs’e karşı oynanan seride yaşandı. Geriden gelerek kazandıkları bir maçın son çeyreğinde tam 23 sayı attı. Kokoskov o maça “1 milyon dolarlık maç” diyor. Dragic, Tony Parker karşısında her yönden bir skor taarruzu başlattı. Yalnız, gözyaşı dolu gecelerle geçen çaylak sezonu artık uzak bir hatıraydı. Gerçek Dragic, NBA’e ulaşmıştı.
Zaman içerisinde takımla özdeşleşen bir isim olsa da Dragic’in yolu iniş çıkışlarla dolu olacaktı. Phoenix’ten Houston’a gönderildi, sonra Suns’a döndü, son olarak da Miami Heat’e gitti. Ama o bildik hırsı oyununu ateşlemeye devam etti.
Kokoskov anlatıyor:
“Diken üstünde oynadığında her zaman gerekeni yapıyor. Ve gerçekten diken üstünde oynadığı oldu. Phoenix onu takas ederek bu havayı kazanmasını sağladı, onlara hata yaptıklarını göstermek için hep diken üstünde oynadı.”
Dragic kendini Miami’de kanıtladı. Harika ortalamaları bu sezon All-Star arasında büyük maçın kadrosuna girmesini sağladı.
Heat bu aralar düşüşte ama Dragic tüm kariyerinde olduğu gibi sezon ilerledikçe gaza basıp vites yükseltiyor. Miami playoff’a yürürken en önemli faktör yine o olacaktır.