by Utkan Şahin /info@eurohoops.net
Basketbol ya da spor severler bir araya geldiği zaman daha önce izledikleri maçları, yaşanan olayları, önceki sezonları yad etmeyi çok severler… “Ne kadar iyi oynamıştık”, “Nasıl da yenmiştik”le başlayan sohbetler, elbet sonunda “Ya o top içeri düşseydi?”, “Ya sakatlanmasaydı?” gibi hayıflanan ve sonunda uçsuz bir düşünme boşluğu bırakan cümlelere bağlanır.
Kendi arasında konuşurken tıpkı bunun gibi bir muhabbete dalan editör ekibimiz, bu cümleleri not alıp sizlerle beraber paralel evrenleri hayal etmeye karar verdi. Bu serinin ilk bölümünde Galatasaray’ı yazmıştık. Bugün ise sıra yıllardır EuroLeague’de izlediğimiz Fenerbahçe‘de!
Belki bizim bulduğumuz 5 kırılma anından daha fazlası sizin kendi arkadaşlarınız arasında yaptığınız sohbetlerde aklınıza geliyor ancak bizim akıl ettiğimiz ve takımın kaderini değiştireceğine inandığımız 5 an aşağıdaki şekilde!
1- Milos Teodosic transferi olsaydı?
Sadece kendi döneminin değil, Avrupa tarihinin en iyi guardlarından biri olan Milos Teodosic ile Fenerbahçe‘nin ismi pek çok kez anıldı.
Dünya Şampiyonası’ndan bu yana onun Fenerbahçe’ye geleceğine dair pek çok iddia gördük ama herhalde iddiaların ciddileştiği ilk yaz, 2013 yazıydı.
O yaz, Avrupa tarihinin tartışılmaz bir numarası olan koç Zeljko Obradovic‘i takımın başına getiren Fenerbahçe, uzun bir süre Teodosic’i takıma katmak için uğraştı ama olmadı. Daha sonraki yazlarda da bu iddiaların arkası kesilmedi. Teodosic, NBA yolcusu oluncaya kadar neredeyse her yaz Fenerbahçe yönetiminin, Sırp yıldızı kadrosuna katmak için uğraştığı iddia edildi.
Peki hem Fenerbahçe hem de taraftarı neden uzun süre Teodosic’i istedi. Çok büyük bir yetenek olduğu aşikar ama taraftarın onla bu kadar bağ kurmasının sebebi sadece bu değildi.
Transferin çok ciddileştiği 2013 yazını başlangıç olarak alalım.
En basit kısmından başlarsak, kenarda ne kadar iyi bir koçunuz olursa olsun taraftarın gözünde her zaman takımın lider oyuncusunun kim olduğu önemlidir. Fenerbahçe taraftarı, Willie Solomon’dan sonra bir türlü istediği lider oyuncuyu bulamadığı için hep bir boşluktaydı ve taraftarın gözünde Teodosic tam olarak bu lider kısmını dolduran oyuncuydu.
Bunun yanında Zeljko Obradovic döneminde Fenerbahçe’nin birçok yıldızı oldu ama bu yıldızlar her zaman belli bir gelişim sonrası bu noktaya geldiler. Ekpe, Bjelica, Bogdan yada Vesely… Hiçbiri bu takıma geldiklerinde kendi pozisyonlarında en iyisi değildi. Hepsi büyük bir gelişim sonucu o sıfata yükseldiler. Teodosic ise bunun tam tersiydi. O bu sahaya adım attığı günden beri bir yıldız, liderdi. Bu yüzden Avrupa’nın en büyük oyuncularından birisinin Fenerbahçe’ye gelmesi taraftarı her zaman heyecanlandırdı.
Bir de saha içerisine bakalım. Her şeyde olduğu gibi basketbolda oldukça hızlı gelişen bir oyun. Bundan 20 yada 30 yıl önce oyun kurucunuz üzerinden bütün oyunu kurgulayabilirdiniz. Fakat bugünün basketbolunda ise pozisyonların anlamı değerini yitirdi. Artık sahada ne kadar çok yaratıcı oyuncunuz olduğu ve bunun yanında bu yaratıcıların hangi seviyede olduğu önemli. Bu yüzden Fenerbahçe, başarılı olduğu son üç sezonda oyunun ana merkezinde bir oyun kurucu olmadan başarılı olabildi.
Fakat sahada bir de Teodosic olsaydı, yaratıcı oyuncunun sayısı ve elitliğinin artacak olması Fenerbahçe için çok büyük bir kazanç olabilirdi. Sarı-lacivertli ekip, başarılı olduğu üç yılda guard rotasyonundaki oyuncularından önemli katkılar aldı ama hiçbir zaman Obradovic, oyun planını oyun kurucularının üzerinden kurgulamadı. Elinde Teodosic olsaydı ise bambaşka bir oyun planı izleyebilirdik ve kabul etmek gerekiyor ki Teodosic ile Bogdan’ın aynı anda sahada olduğu bir takımı izleme fikri, insanı çok heyecanlandırıyor.
Fakat bunların hepsi pratik olarak kaldı ve teoriye geçmedi. Fenerbahçe taraftarının onu çok istemesinin en büyük sebebi de bu. Onlar ne kadar hayal ederse etsin transferin hep hayalde kalması. Bu yüzden de Fenerbahçe taraftarının için de hep bir ükte kaldı.
2- Geçen sezonki sakatlıklar olmasaydı?
2019-20 sezonu belki de Fenerbahçe basketbol şubesinin Avrupa kupalarında geçirdiği en dominant normal sezondu. Hatta “belkilere” yer bırakmayacak şekilde öyleydi.
Takımın hikayesi de o dominasyona uygun bir şekilde yazıldı. Öyle ki Fenerbahçe 30 normal sezon maçında topladığı 25 galibiyetle 2016-17’de getirilen yeni formatın tarihine geçiyor.
Ekibe baktığınız zaman iki sezon önce şampiyon olmuş bir çekirdeğin üzerinde gelenler – gidenler oynaması yapılmış ancak keyif veren basketbolundan hiçbir şey kaybetmemiş bir ekipti.
Öyle bir baskın yaptı ki Avrupa basketbolunun üzerine Sarı-Lacivertliler, sahasında temsilcimizi çok çekişmeli bir mücadelenin sonunda mağlup eden Bayern Münih’in taraftarları hiçbir galibiyete sevinmeyecekleri kadar seviniyorlardı…
Playofflar’da da bu hikaye aynen devam etti. 2011 Playoffları’nda Olympiakos’un Siena’yı 89-41 yendiği maçtan sonra gördüğümüz en dominant performanslardan biriyle ilk maçta Ataşehir’i Zalgiris‘e dar etti 76-43’lük bir sonuçla Obradovic‘in öğrencileri.
Nitekim İstanbul’da bir iş kazası verilse de Zalgirio Arena gibi bir salonda 2 maçı da kazanan temsilcimiz sezonun kader dönemi adına belirli vaatlerde bulunuyordu.
Sakatlıklar ise aynı fikirde değildi.
Sezon ortasında normal sezon MVP’sini sakatlığa kurban eden Fenerbahçe, onun ameliyat olmasının ardından erken dönüşüyle daha uzun vadeli bir sıkıntıya kucak açarken Final Four’a Jan Vesely, Joffrey Lauvergne, Nikola Kalinic, Gigi Datome gibi oyunculardan ya tam anlamıyla katkı alınamadı, ya da hiç Vitoria’ya götürülmediler bile.
Bu da halihazırda alev alev yanan bir diğer temsilcimizin guardı Shane Larkin’in ekmeğine yağ sürdü ve rekor bir performansla Sarı-Lacivertliler ihtişamlı bir sezonun dışında kaldı.
BSL’de final serisini de rakibine kaybeden Fenerbahçe’de sezon sonunda sakat sakat mecburen oynamak durumunda kalan Nicolo Melli, Nikola Kalinic gibi isimler ameliyat masasına yatacak, Vesely ve Lauvergne’in dönüşü içinse yeni sezonun başlaması beklenecekti.