Fenerbahçe Tarihini Etkileyen 5 An: Ya Tersi Olsaydı?

28/Şub/18 11:02 Mayıs 3, 2020

Utkan Sahin

28/Şub/18 11:02

Eurohoops.net

Fenerbahçe basketbolunun tarihi de her takım gibi küçük farklarla büyük şekilde değişebilirdi. Eurohoops Fırın, Sarı-Lacivertliler’in tarihinde kırılma anı olan beş anı belirledi ve tersine döndürüp paralel evreni oluşturdu.

by Utkan Şahin /info@eurohoops.net

Basketbol ya da spor severler bir araya geldiği zaman daha önce izledikleri maçları, yaşanan olayları, önceki sezonları yad etmeyi çok severler… “Ne kadar iyi oynamıştık”, “Nasıl da yenmiştik”le başlayan sohbetler, elbet sonunda “Ya o top içeri düşseydi?”, “Ya sakatlanmasaydı?” gibi hayıflanan ve sonunda uçsuz bir düşünme boşluğu bırakan cümlelere bağlanır.

Kendi arasında konuşurken tıpkı bunun gibi bir muhabbete dalan editör ekibimiz, bu cümleleri not alıp sizlerle beraber paralel evrenleri hayal etmeye karar verdi. Bu serinin ilk bölümünde Galatasaray’ı yazmıştık. Bugün ise sıra yıllardır EuroLeague’de izlediğimiz Fenerbahçe‘de!

Belki bizim bulduğumuz 5 kırılma anından daha fazlası sizin kendi arkadaşlarınız arasında yaptığınız sohbetlerde aklınıza geliyor ancak bizim akıl ettiğimiz ve takımın kaderini değiştireceğine inandığımız 5 an aşağıdaki şekilde!

1- Milos Teodosic transferi olsaydı?

Sadece kendi döneminin değil, Avrupa tarihinin en iyi guardlarından biri olan Milos Teodosic ile Fenerbahçe‘nin ismi pek çok kez anıldı.

Dünya Şampiyonası’ndan bu yana onun Fenerbahçe’ye geleceğine dair pek çok iddia gördük ama herhalde iddiaların ciddileştiği ilk yaz, 2013 yazıydı.

O yaz, Avrupa tarihinin tartışılmaz bir numarası olan koç Zeljko Obradovic‘i takımın başına getiren Fenerbahçe, uzun bir süre Teodosic’i takıma katmak için uğraştı ama olmadı.  Daha sonraki yazlarda da bu iddiaların arkası kesilmedi. Teodosic, NBA yolcusu oluncaya kadar neredeyse her yaz Fenerbahçe yönetiminin, Sırp yıldızı kadrosuna katmak için uğraştığı iddia edildi.

Peki hem Fenerbahçe hem de taraftarı neden uzun süre Teodosic’i istedi. Çok büyük bir yetenek olduğu aşikar ama taraftarın onla bu kadar bağ kurmasının sebebi sadece bu değildi.

Transferin çok ciddileştiği 2013 yazını başlangıç olarak alalım.

En basit kısmından başlarsak, kenarda ne kadar iyi bir koçunuz olursa olsun taraftarın gözünde her zaman takımın lider oyuncusunun kim olduğu önemlidir. Fenerbahçe taraftarı, Willie Solomon’dan sonra bir türlü istediği lider oyuncuyu bulamadığı için hep bir boşluktaydı ve taraftarın gözünde Teodosic tam olarak bu lider kısmını dolduran oyuncuydu.

Bunun yanında Zeljko Obradovic döneminde Fenerbahçe’nin birçok yıldızı oldu ama bu yıldızlar her zaman belli bir gelişim sonrası bu noktaya geldiler. Ekpe, Bjelica, Bogdan yada Vesely… Hiçbiri bu takıma geldiklerinde kendi pozisyonlarında en iyisi değildi. Hepsi büyük bir gelişim sonucu o sıfata yükseldiler. Teodosic ise bunun tam tersiydi. O bu sahaya adım attığı günden beri bir yıldız, liderdi. Bu yüzden Avrupa’nın en büyük oyuncularından birisinin Fenerbahçe’ye gelmesi taraftarı her zaman heyecanlandırdı.

Bir de saha içerisine bakalım. Her şeyde olduğu gibi basketbolda oldukça hızlı gelişen bir oyun. Bundan 20 yada 30 yıl önce oyun kurucunuz üzerinden bütün oyunu kurgulayabilirdiniz. Fakat bugünün basketbolunda ise pozisyonların anlamı değerini yitirdi. Artık sahada ne kadar çok yaratıcı oyuncunuz olduğu ve bunun yanında bu yaratıcıların hangi seviyede olduğu önemli. Bu yüzden Fenerbahçe, başarılı olduğu son üç sezonda oyunun ana merkezinde bir oyun kurucu olmadan başarılı olabildi.

Fakat sahada bir de Teodosic olsaydı, yaratıcı oyuncunun sayısı ve elitliğinin artacak olması Fenerbahçe için çok büyük bir kazanç olabilirdi. Sarı-lacivertli ekip, başarılı olduğu üç yılda guard rotasyonundaki oyuncularından önemli katkılar aldı ama hiçbir zaman Obradovic, oyun planını oyun kurucularının üzerinden kurgulamadı. Elinde Teodosic olsaydı ise bambaşka bir oyun planı izleyebilirdik ve kabul etmek gerekiyor ki Teodosic ile Bogdan’ın aynı anda sahada olduğu bir takımı izleme fikri, insanı çok heyecanlandırıyor.

Fakat bunların hepsi pratik olarak kaldı ve teoriye geçmedi. Fenerbahçe taraftarının onu çok istemesinin en büyük sebebi de bu.  Onlar ne kadar hayal ederse etsin transferin hep hayalde kalması. Bu yüzden de Fenerbahçe taraftarının için de hep bir ükte kaldı.  

2- Geçen sezonki sakatlıklar olmasaydı?

 

2019-20 sezonu belki de Fenerbahçe basketbol şubesinin Avrupa kupalarında geçirdiği en dominant normal sezondu. Hatta “belkilere” yer bırakmayacak şekilde öyleydi.

Takımın hikayesi de o dominasyona uygun bir şekilde yazıldı. Öyle ki Fenerbahçe 30 normal sezon maçında topladığı 25 galibiyetle 2016-17’de getirilen yeni formatın tarihine geçiyor.

Ekibe baktığınız zaman iki sezon önce şampiyon olmuş bir çekirdeğin üzerinde gelenler – gidenler oynaması yapılmış ancak keyif veren basketbolundan hiçbir şey kaybetmemiş bir ekipti.

Öyle bir baskın yaptı ki Avrupa basketbolunun üzerine Sarı-Lacivertliler, sahasında temsilcimizi çok çekişmeli bir mücadelenin sonunda mağlup eden Bayern Münih’in taraftarları hiçbir galibiyete sevinmeyecekleri kadar seviniyorlardı…

Playofflar’da da bu hikaye aynen devam etti. 2011 Playoffları’nda Olympiakos’un Siena’yı 89-41 yendiği maçtan sonra gördüğümüz en dominant performanslardan biriyle ilk maçta Ataşehir’i Zalgiris‘e dar etti 76-43’lük bir sonuçla Obradovic‘in öğrencileri.

Nitekim İstanbul’da bir iş kazası verilse de Zalgirio Arena gibi bir salonda 2 maçı da kazanan temsilcimiz sezonun kader dönemi adına belirli vaatlerde bulunuyordu.

Sakatlıklar ise aynı fikirde değildi.

Sezon ortasında normal sezon MVP’sini sakatlığa kurban eden Fenerbahçe, onun ameliyat olmasının ardından erken dönüşüyle daha uzun vadeli bir sıkıntıya kucak açarken Final Four’a Jan Vesely, Joffrey Lauvergne, Nikola Kalinic, Gigi Datome gibi oyunculardan ya tam anlamıyla katkı alınamadı, ya da hiç Vitoria’ya götürülmediler bile.

Bu da halihazırda alev alev yanan bir diğer temsilcimizin guardı Shane Larkin’in ekmeğine yağ sürdü ve rekor bir performansla Sarı-Lacivertliler ihtişamlı bir sezonun dışında kaldı.

BSL’de final serisini de rakibine kaybeden Fenerbahçe’de sezon sonunda sakat sakat mecburen oynamak durumunda kalan Nicolo Melli, Nikola Kalinic gibi isimler ameliyat masasına yatacak, Vesely ve Lauvergne’in dönüşü içinse yeni sezonun başlaması beklenecekti.

3- İlk Final Four öncesi sakatlık laneti olmasaydı?

Son üç sezonda Final Four oynayan Fenerbahçe, üç sezonda da belki de en büyük sınavlarını sakatlıklar karşısında verdi.

2013-2014 sezonunda beklenen başarı gelmeyince gözlerini 2014-2015 sezonuna döndüren Fenerbahçe, karışık girdiği sezonda büyük bir çıkış yakalayarak Final Four’a ulaşmıştı. O sezon Zeljko Obradovic, oyunun ana planını Nemanja Bjelica üzerinden kurgularken bizlere hızlı basketbol oynamaya çalışan ve bunu Bjelica’yla başlatan bir Fenerbahçe izletti.

Fenerbahçe, özellikle Zisis transferiyle birlikte saha içerisinde tempoyu ayarlayabilecek bir guarda da kavuşunca Sarı-lacivertli takım, beklenmedik bir başarıya imza attı ve uzun yıllar sonra playoff’ta ev sahibi avantajını alan ilk Türk takımı oldu. Fakat lanet ilk kez burada başladı.

Sezona kötü girse de Zisis transferi sonrası saha içerisinde kendi rolünü bulan Ricky Hickman, Malaga maçında kendisi için çok talihsiz bir sakatlık yaşadı ve sezonu kapattı. Hickman bir rol oyuncusuydu, bu yüzden saha içerisinde küçük ayarlamalarla Fenerbahçe işleri yolunda götürebilirdi. Zaten öyle de oldu. Fenerbahçe, Maccabi karşısında kimsenin beklemediği kadar büyük bir üstünlük kurdu ve tarihinde ilk kez Final Four’a kaldı.

Fakat Sarı-lacivertli ekip, asıl büyük darbeyi Final Four öncesi yedi. Oyunun merkezinde olan Nemanja Bjelica, Final Four’dan önce sakatlandı. Korkulan olmadı, Sırp yıldız Final Four’a yetişti ama hazır değildi. Onun hazır olmadığı bir Final Four’da da Fenerbahçe başarılı olamazdı.

O sakat olmasaydı, Fenerbahçe Real Madrid‘i elerdi demek çok kolay değil. İspanyol ekibi, tecrübe, yetenek ve ev sahibi avantajlarına sahipti ama Bjelica’nın formda olduğu bir dönemde Fenerbahçe, en azından 2. çeyrekte o çöküşü yaşamayabilirdi.

Bir yıl sonra ise aynı dert, bu sefer playoff öncesi Fenerbahçe’nin başına geldi. Bjelica’nın ayrılışı sonrası Vesely, hücumda merkez haline geldi. Çek yıldız, o dönem belki de kariyerinin en iyi sezonunu geçiriyordu ancak playoff öncesi Karşıyaka maçında aşil tendonundan sakatlandı.

Top-16’yı lider bitiren Fenerbahçe, bir anda son şampiyon karşısında en önemli yıldızı olmadan, üstelik elinde onun yerini doldurabilecek pek alternatifi olmadığı bir durumda kendini buldu. Bütün olasılıklar onlara karşıydı ama Fenerbahçe buna rağmen Ekpe Udoh’un efsaneleştiği bir seri sonucu Real Madrid‘i elemeyi başardı.

Fakat bir yıl önce olan durum yine Fenerbahçe’yi aşağıya düşürdü. Vesely, Final Four’a yetişse de aşil tendonu gibi önemli bir sakatlıktan döndüğü için hazır durumda değildi ve kötü bir Final Four oynadı. Onun hazır durumda olmaması da oldukça çekişmeli geçen Final Four’da Fenerbahçe’nin yaralanmasına neden oldu.

Onun yokluğu, Bjelica’dan da önemliydi. Eğer bu kadar kötü bir maç geçirmemiş olsaydı ve o meşhur ribaund pozisyonunda Antic ve Ekpe bu kadar yorulmuşken sahada olabilseydi Fenerbahçe için ilk EuroLeague şampiyonluğu daha erken gelebilirdi.

Geçen sezon ise sakatlık laneti çok daha erken başladı. Önce Bogdan sakatlandı, sonra sırasıyla birçok oyuncu zaman zaman sakatlıklarla uğraşmak zorunda kaldı ve Fenerbahçe kimsenin beklemediği bir şekilde ilk dörde giremedi. Fakat belki de bu sefer sakatlıkların erken olması Fenerbahçe’nin işine geldi. Playoff’lardan önce tam kadro olmayı başaran Sarı-lacivertli ekip, sakatlık belasıyla uğraşmak zorunda kalmadı ve şampiyonluğa yürüdü.

Fenerbahçe’nin iki şampiyonluğunun daha olmamasını sadece sakatlıklara bağlamak büyük bir yanlış olur. Sonuçta Fenerbahçe’nin bu süreçte geçirdiği başka gelişmelerde çok önemliydi ama bütün bunların hep en kritik anlara denk gelmesi, her zaman Fenerbahçe taraftarının aklından, “Ya böyle olmasaydı” sorusunu geçirtti.