Cheeseburger’i Efsane, Kendisi Gerçek: Milos Teodosic

01/Mar/18 10:30 Ağustos 4, 2018

Bugra Uzar

01/Mar/18 10:30

Eurohoops.net

Kahvaltıda cheeseburger yiyor mu? NBA’e rötarlı geldiğine pişman mı? 30 yaşında bir çaylak olmak nasıl hissettiriyor? All-Star hafta sonunda yer bulamamasına ne diyor? Milos Teodosic, NBA basının en saygın isimlerinden biriyle kahvaltı yaptı, Los Angeles Clippers’la ilk günlerinden aklında kalanları anlattı.

By Marc Stein / Çeviri: Anıl Can Sedef

Bu yazı ilk olarak 12 Şubat 2018 tarihinde New York Times’da yayınlanmıştır.

Los Angeles’tan gelen davete karşı koymak imkansızdı: Beni kahvaltıya çağırıyorlardı, Milos Teodosic’le.

Kim reddedebilirdi ki?

Birçokları tarafından NBA dışındaki en iyi basketbolcu olarak gösterilen gizemli adamla oturup konuşacaktım. 30 yaşında dünyanın en iyi ligine gelme kararını neden aldığını bizzat kendisinden öğrenecektim. Ayrıca Teodosic’in, Clippers’lı yeni takım arkadaşı Sam Dekker’ın Eylül 2017’de paylaştığı bir tweet’le ortaya attığı iddianın doğru olup olmadığını öğrenecektim: Acaba gerçekten güne cheeseburger yiyerek başlıyor muydu?

Baştan ve üzülerek bildiriyorum, Teodosic kahvaltıda cheeseburger yemiyor.

Sorduğumda şöyle dedi: “Çok ağır.”

Clippers’ın antrenman tesislerindeki kantininden protein ağırlıklı kahvaltı favorisiymiş: Bol bol yumurta, peynir, pastırma ve zaman zaman “Biraz çimen” yani ıspanak. Dekker’ın iddiasının gerçek olmasını tüm kalbiyle isteyen Teodosic sevdalılarına bir kötü haber daha: Kendisi sabahları bir şey yemekte bile zorlanıyormuş.

“Uyandığımda hemen bir şeyler yiyemiyorum. Günde 10 kere yemek yiyebilirim ama hep lokma lokma.” Takım tesislerindeki sohbetimiz sırasında da sanki zorla yediriliyormuş gibi önündeki yemekten küçük lokmalar alıyor.

Milos mitolojisinin en leziz kısımlarından bazılarını mahveden bu gerçekler sizi üzmesin: Çünkü muhteşem pas yeteneklerini gösteren YouTube videoları hala bol ve bir tık uzakta. Üstüne hızlı bir internet taramasıyla NBA’in en yaşlı çaylağı olarak nasıl başa çıkacağı merakla beklenen üst seviye atletizm ve uzunluğa karşı yaptıklarına da ulaşılabilir. Savunmadaki eksiklerine rağmen Clippers formasıyla da muhteşem anlar izletmeye devam ediyor.

Dekker durumu şöyle anlatıyor: “Cakası buralarda da sönmüş değil.”

Chris Paul adeta zorla takımdan ayrıldıktan sonra Clippers, Teodosic’i iki yıl sürecek 12.3 milyon dolarlık bir sözleşme ile kadrosuna kattı. İsrail’deki bir Basketball Without Borders kampında lig adına çalışan Dekker o gün İsrailli muhabirler tarafından görülmemiş bir saha görüşü ve oyun zekasına sahip bir oyun kurucu konusunda soru yağmuruna tutuldu:

“İlk reaksiyonum şu oldu: Bir an önce gidip bu adamı bir araştırmam gerekiyor.”

NBA’in yardımcı koçlarının Teodosic’i geleneksel Yükselen Yıldızlar maçına layık görmemesi bu açıdan gerçekten üzücü. Hele All-Star’ın bu sezon Los Angeles’ta olduğu düşünülürse. Teodosic hem gösterişli ve sanatkar oyunu hem de oynadığı maçlarda takımının 25 maçın 17’sini kazanmış olmasıyla kadroda olmayı hak ediyordu.

Ama Teodosic hakkının yendiğini düşünmüyor:

“All-Star’da herhangi bir şekilde olmak büyük ve güzel bir şey ama 30 yaşındayım. Belki de daha genç oyuncuların oraya gidip bu hisleri yaşaması daha iyidir.”

Teodosic 26 yaşında serbest bir oyuncuyken Memphis Grizzlies’in ilgisine mazhar oldu. 2013 yazında teklifi kabul etmenin eşiğindeymiş ama EuroLeague şampiyonluğu kazanmadan Amerika’ya gitme fikrine dayanamamış.

Şampiyonluğun gelmesi için de bir üç yıl daha beklemesi gerektiğini tabii ki bilmiyordu ama Avrupa’daki eleştirileri susturan CSKA Moskova’yı nihayet 2016’da Avrupa şampiyonluğuna taşıması oldu.

CSKA’yla olan ikinci üç yıllık sözleşmesinin bitimi artık NBA hayatına geçiş yapabileceği ve Atlantik’in iki yakasındaki eleştirmenlerini ABD kıyılarında bir kariyeri olmadan kariyerini eksik saymalarına izin vermeyerek susturacağı anlamına geliyordu.

EuroLeague’de En Değerli Oyuncu olması, 2014 Dünya Kupası ve 2016 Rio Olimpiyatları’nda ülkesini Amerika karşısında altın madalya maçına taşıması sonrasında “çaylak” etiketine sahip bir oyuncu olması ona da garip geliyor. Ama halinden memnun: “Clippers’lı takım arkadaşlarımın bana bir çaylak gibi davranmaması beni mutlu ediyor.”

Bu, antrenmanlara bagel ya da donut alarak gelme zorunluluğu olmaması anlamına geliyor. Ya da tecrübelilerin valizlerini taşımıyor veya takım arkadaşlarının doğum günlerinde diğer çaylaklarla beraber şarkı söylemek zorunda da değil. Gelirken öyle bir heyecan yaratmış ki çaylak angaryalarını ona yakıştıramıyorlar. Dekker durumun sadece izlenimle ilgili olmadığını da belirtiyor: “Özellikle basketbolu çoğumuzdan daha iyi bildiği düşünülürse…”

Teodosic, NBA macerası olmasa kariyerinin eksik kalacağını kendisinin de hissettiğini şöyle anlatıyor:

“Buraya gelmesem üzülürdüm. Herkese burada da oynayabileceğimi göstermek istedim. EuroLeague’i daha önce kazanıp buraya daha erken gelmediğim için üzgünüm.”

Yine de Avrupa ve NBA’de iki farklı oyun oynandığını itiraf etmekten çekinmiyor. Teodosic, Avrupa’da daha küçük saha, daha kısa maçlar ve daha hafif bir takvimle ikili oyun dehasını kullanarak başa çıkıyormuş. NBA’de daha çok koşması, savunma görevlerinde daha çok dikkat gerekiyor ve en önemlisi şutunu çıkarmak için daha az vakit var.

Clipper olarak karşılaştığı üstün seviye çabukluk, şut yüzdesinin düşmesinde önemli rol oynadı ama şu ana kadar en büyük sorunu belli: Sağlık. Teodosic şimdiye kadar kendisine bir türlü rahat vermeyen ayak sakatlığı yüzünden 28 maç kaçırdı. Ama Patrick Beverley’nin sezonu kapatmasıyla sezon öncesi beklenmeyen bir şekilde Doc Rivers’ın ilk beşinde sağlam bir yer edinmeyi de başardı.

Ondan şüphe edenlere rağmen yıllar içerisinde yeteneklerine tanıklık edenler arasında ona kefil olanları haklı çıkarıyor, kalitesinin hafife alınamayacağını gösteriyor. Duke koçu Mike Krzyzewski, Teodosic’in Rüya Takım karşısındaki saha içi liderliğinden öyle etkilenmiş ki Rio’da oldukça samimi ifadelerle onu övdü: “Onu seviyorum. Biz arkadaşız.”

San Antonio Spurs’de yardımcı koçluk yapan CSKA Moskova’dan eski koçu Ettore Messina o günlerde ona “Vincent van Gogh” diye hitap ettiğini anlatıyor:

“O yaratıcılığın, hayal gücünün vücut bulmuş hali, bir sanatçı. Avrupa basketbolunun Pete Maravich’i.”

“Bir koç olarak, daha hedefe yönelik düşündüğüm için tabii ki çatışmalarımız oldu. Ama o çoğumuzun göremediği şeyleri görüyor. Bir koç topun nereye gideceğini tahmin etmeye alışıktır. Çoğu zaman topun nereye gideceğini bilirsiniz. Teo bu konuda bir koçu bile şaşırtabilecek az sayıdaki oyunculardan.”

Clippers da Teodosic’i şaşırtmayı başarmış diğer yandan. Ama saha dışında. Tabii ki Blake Griffin’i Detroit’e göndererek.

Diğer yandan kadrodaki en etkili ve güçlü asist hedefinin gidişi Teodosic’e de bir teselli ödülü getirdi: Teodosic’in milli takımdan eski arkadaşı ve odasını paylaştığı Boban Marjanovic takasla Clippers’a geldi.

Marjanovic’in varlığı Sırp takım arkadaşını daha da rahatlatıyor. Griffin ve Teodosic’in takımdaşlık öyküsü ise bir Eylül sabahı antrenman öncesinde McDonald’s’a çekip kahvaltı aradıkları o anıyla akıllarda kalacak.

Dekker’ın anlattığına göre Teodosic sıra onlara geldiğinde iki cheeseburger istemiş ve o saatte bütün menünün servis edilmediğini öğrenince de hayal kırıklığına uğramış:

“Kasiyer o saatte cheeseburger olmadığını söyledi. Milos’un kafası karıştı. Cheeseburger’i çok istiyordu.”

Teodosic ise isteğinin sadece bir şaka olduğunda ısrarcı.

Kahvaltıda cheeseburger yiyen bir basketbolcu fikri, savunmada tembel ve çok da kondisyon delisi gibi gözükmeyen Teodosic’in Avrupa kariyeriyle de çok uyuşuyor. Ama Teodosic, Dekker’e tweet’i konusunda hiç şikayet etmemiş:

“Hiç umurunda değildi. Milos böyle bir adam. İnsanlar onun hakkında ne düşünüyor, bunla ilgilenmiyor. Çıkıp kendisi ne isterse onu yapıyor. Sakalla ve dağınık saçlarla oynuyor, bir Beatle’a benziyor.”

Hep böyle değilmiş. Teodosic rahatsız edici fısıltılara kulağını kapatmayı öğrenmesi için çok, çok fazla zamana ihtiyacı olduğunu söylüyor.

“Eskiden çok üzülürdüm. Ama şunu fark ettim, insanlar zaten hep konuşur, konuşur, konuşur.”

“Hakkımda parke dışı konularda iyi ya da kötü şeyler söyleyenleri düşünmüyorum.”

Muhabirlere nadiren soyunma odasına giriş izni veren Avrupa’nın dünyasından buraya geldikten sonra Amerikan medyasıyla çok içli dışlı değil. Tam da bu sebeple onla bir sabah geçirme fikri çok ilgi çekiciydi. Futboldan, favori takımları Milan ve Liverpool’dan da konuştuk. Sırp basketbol tarihinden ve NBA’de hiç şans bulmayan favori basketbolcularından Dejan Bodiroga’dan da. Ve bir de pas atmayı sayı atmaktan daha çok sevdiğini söyledi:

“Çünkü bir değil iki kişiyi mutlu ediyor.”

Son olarak şunu da altını çizmek için söyleyeyim: Teodosic kahvaltı için istediği sandviç geldiğinde bir kupa gibi gururla ve yüzünde bir gülümsemeyle yemeğini gösterdi.

“Görüyor musun? Cheeseburger filan yok.”

NBA gündemindeki son gelişmeler için tıklayın!