By Buğra Uzar /buzar@eurohoops.net
Basketbol ya da sporseverler bir araya geldiği zaman daha önce izledikleri maçları, yaşanan olayları, önceki sezonları yad etmeyi çok severler… “Ne kadar iyi oynamıştık”, “Nasıl da yenmiştik”le başlayan sohbetler, elbet sonunda “Ya o top içeri düşseydi?”, “Ya sakatlanmasaydı?” gibi hayıflanılan ve sonunda uçsuz bir düşünme boşluğu bırakan cümlelere bağlanır.
Kendi arasında konuşurken tıpkı bunun gibi bir muhabbete dalan editör ekibimiz, bu cümleleri not alıp sizlerle beraber paralel evrenleri hayal etmeye karar verdi. Bu serinin ilk bölümünde Galatasaray’ı, ikinci bölümünde ise Fenerbahçe’yi yazmıştık. Şimdi sıra Ufuk Sarıca önderliğinde tekrar çıkışa geçen Beşiktaş‘ta!
Belki bizim bulduğumuz 5 kırılma anından daha fazlası sizin kendi arkadaşlarınız arasında yaptığınız sohbetlerde aklınıza geliyor ancak bizim akıl ettiğimiz ve takımın kaderini değiştireceğine inandığımız 5 an aşağıdaki şekilde!
1- Ratko Varda O Formayı Yere Atmasaydı?
Beşiktaş, 2004 – 2005 sezonuna girerken Khalid El-Amin liderliğindeki kadrosuna önemli takviyeler yapma kararı aldı. Bu takviyelerin belki de en çok ses getireni ise NBA’e uzanan kariyeri ve sıra dışı görünüşüyle Ratko Varda oldu. Varda – El Amin formülü saha içerisinde beklenenden çok daha iyi sonuç verdi. Siyah beyazlı ekip, ikilinin durdurulamaz performansları önderliğinde normal sezonu o dönemin devleri Efes Pilsen ve Ülkerspor’un ardında üçüncü tamamlamıştı.
Playofflar geldiğinde de Kara Kartal’ın hız kesmeye niyeti yoktu. Ligin dişli ekiplerinden Tuborg Pilsener’le eşleşen Beşiktaş, rakibini 3 maçta süpürürken ilk iki maçta toplam 62 sayı atan Ratko Varda başroldeydi. Yarı finalde rakip ise kadrosunda Stombergas, Dion Glover, Serkan Erdoğan, Kerem Tunçeri, Kerem Gönlüm gibi yıldızları bulunduran güçlü Ülkerspor’du. Ancak Beşiktaş için bu durum çok bir şeyi değiştirmedi. Siyah beyazlılar El Amin’in olağanüstü oyunu sayesinde rakibini geçerken Ratko Varda da pota altının tek hakimiydi.
Finale gelindiğinde ise büyü bozuldu. Beşiktaş’ın rakibi bu kez Solomon’lu Domercant’lı Prkacin’li Efes Pilsen’di. Siyah beyazlıların final serisinin favorisi olmadığı aşikardı. Fakat yine de mücadeleden sonuna kadar geri adım atmaması bekleniyordu. Nitekim serinin ilk iki maçında da buna benzer bir durum vardı. İki takım da sonuna kadar savaşmış ve maçlar paylaşılmıştı. Ama ne olduysa üçüncü maçta oldu. Varda kariyeri boyunca çok hırslı, agresif ve kazanma arzusu yüksek bir oyuncu olarak dikkat çekiyordu. Bununla birlikte maç içerisinde tabiri caizse dönem dönem oyuna küsmesi ise onun en büyük eksilerinden biriydi. Üçüncü maçta da durum tam da böyle oldu. İşlerin kötü gitmesiyle birlikte disiplinini kaybeden Varda, yüksek hırsının kurbanı oldu ve hiç yapmaması gereken bir hareket yaptı. Benche geldiği sırada formasını çıkartıp fırlatan Bosnalı oyuncunun bu hareketi herkeste şok etkisi yarattı. Beşiktaş yönetimi de bu davranışı affetmedi ve Varda’nın biletini o an kesip yıldız oyuncuyu takımdan gönderdi.
Varda’nın yokluğunda ise Beşiktaş’ın hiç şansı kalmadı ve siyah beyazlı ekip güçlü rakibine tamamen teslim oldu. Ama Varda o formayı fırlatmasaydı şu anda çok başka şeylerden bahsediyor olabilirdik. Kariyeri boyunca hırslı oyunuyla bilinen Varda, bir önceki maçta alınan mağlubiyetin acısını Efes‘ten çıkarabilir ve seriyi bambaşka bir noktaya götürebilirdi. Sonuçta favori olmayan takımlar seride kalmaya devam ettikçe inançları ve kazanma arzuları gittikçe artar. Beşiktaş da bunun avantajını kullanıp hiç beklenmedik bir sürprize imza atabilirdi.
Tabii ki bununla birlikte gelecek sezon siyah beyazlıların kadrosunda büyük bir değişim de yaşanmayabilirdi. Beşiktaş, El-Amin, Varda çekirdeğini tutabilir ve etrafına doğru eklemeleri yaparak çok daha iddialı bir takım kurabilirdi. Dolayısıyla siyah beyazlı taraftarlar da bir şampiyonluk daha görmek için o kadar uzun süre beklemeyebilirdi. Varda da bir gezgin gibi ülke ülke gezmez ve aradığı eve kavuşarak çok farklı bir kariyer inşa edebilirdi. Ne olursa olsun El-Amin ve Varda önderliğindeki o kadro hala siyah beyazlıların dilindedir ve o kadronun neler yapabileceğini tam olarak görememek de bir yaradır.
2- Pooh Jeter Transferi Gerçekleşseydi
Üst üste geçen hayal kırıklığı yaratan sezonların ardından Beşiktaş, takımın başına Ufuk Sarıca‘yı getirmişti. Siyah beyazlıların bu hamlesi hemen olumlu sonuç vermiş ve başarılı koç da siyah beyazlıları tekrar basketbolla barıştırmıştı. Sarıca‘nın kurduğu takım saha içerisinde rakiplerini bir bir dize getiriyordu ancak oyun kurucu pozisyonundaki Michael Thompson dönem dönem aksıyor ve Beşiktaş‘ın yumuşak karnı oluyordu.
Siyah beyazlıların Türkiye Kupası’nda Banvit’e yenilerek erken veda etmesiyle birlikte Michael Thompson’ın yetersizliği hepten ayyuka çıkmıştı. Sonunda bu bölgeye takviye yapma kararı alan Beşiktaş yönetimi, yıldız oyuncu Pooh Jeter’ı İstanbul’a getirmişti. Ancak takımın geçmiş borçları bu transfere taş koydu. Jeter’ın takımla idmanlara çıkıp 1 ay boyunca İstanbul’da kalmasına rağmen bu sorunların çözülmemesi sebebiyle lisansı çıkmadı ve Beşiktaş bu transferi tamamlayamadı. Bunun sonucunda oyun kurucu pozisyonunda sorunlar yaşanmaya devam etti ve siyah beyazlı ekip sezonu kupa kazanamadan tamamladı.
Tabii ki Jeter transferi gerçekleşseydi durum çok daha farklı olabilirdi. Öncelikle Jeter hem tecrübesi hem de yetenekleri göz önüne alındığında rahatlıkla Beşiktaş’ın saha içerisindeki komutanı olabilirdi. Böylelikle Roll ve Strawberry‘nin omuzlarındaki yükü azaltıp onların daha iyi yaptıkları işlere konsantre olmalarını sağlayabilirdi. Ters eşleşmeleri değerlendirme açısından da Beşiktaş’ı çok daha iyi bir noktaya çekeceğinden başta Stimac ve Clark olmak üzere diğer oyuncuların verimleri yükselebilirdi. Kısacası hali hazırda çok iyi bir savunma takımı olan siyah beyazlı ekip, hücumda da birkaç seviye birden atlayabilirdi.
Jeter’ın gelmesi Beşiktaş için de hedeflerin büyümesi anlamına geliyordu. Siyah beyazlıların ligde final oynaması sezon öncesinde beklenen bir başarı değildi. Bu yüzden bunu kesinlikle küçümsemiyorum. Ancak Beşiktaş her ne kadar Fenerbahçe‘ye 4 maçta mağlup olsa da bu maçların tamamında başa baş bir mücadele ortaya koymayı başarmıştı. Eğer ki Jeter kadroda olsaydı durum çok farklı olabilirdi çünkü Obradovic‘in rakip sahada yaptığı baskı Michael Thompson’ı sindirmiş ve siyah beyazlıların dengesini fazlasıyla bozmuştu. Jeter ise tecrübesiyle bu baskının üstesinden gelebilirdi. Bu da Beşiktaş’ın EuroLeague şampiyonluğunu kazanarak üzerindeki baskıyı atan ve psikolojik olarak rahatlayan güçlü rakibi karşısında bir sürpriz yapmasını sağlayabilirdi.
Bu sezon da oyun kurucu pozisyonunda sıkıntılar yaşayan Beşiktaş, sezon başında bir kez daha Jeter’la görüşmüştü ancak bu kez yıldız oyuncuyu transfere ikna edemedi. Ancak Jeter yarım sezon Beşiktaş forması giyseydi belki yazın bir kez daha buraya dönmeye olumlu bakabilirdi. Bu da siyah beyazlıların bu sezonki kadrosunun da seviye atlamasını sağlayabilirdi. Ancak tabii ki bunlar olmadı ve şu anda da Josh Adams her ne kadar büyük bir özveriyle oynasa da Beşiktaş Sompo Japan’ın oyun kurucu pozisyonu hala bir soru işareti.
3-Georgios Bartzokas Takımın Başına Geçseydi
3 kupa kazandıktan sonra serbest düşüşe geçen Beşiktaş basketbolu, 2015 yılında hepten kötü bir hal almıştı. Siyah beyazlılar, üst üste mağlubiyetler alan koç Ahmet Kandemir’in istifasıyla birlikte yeni bir koç arayışına başladı. Bu noktada devreye Beşiktaş taraftarı girdi!
Siyah beyazlı taraftarlar sosyal medya üzerinden büyük bir kampanya başlattı ve takımın başında görmek istedikleri isimi açıkça belli etti: Georgios Bartzokas! Olympiacos‘la EuroLeague şampiyonluğu yaşayarak Avrupa’nın zirvesine çıkan Yunan koç o sıralarda bir takım çalıştırmıyordu ve Beşiktaşlı taraftarlar da onun takımı bu düşüş döneminden çıkartabileceğine inanıyordu. Bu kampanya bir anda çok büyüdü. Öyle ki “Bartzokas Beşiktaş’a” etiketi Twitter’da trend listesine bile girdi. Siyah beyazlı yönetim de taraftarın bu büyük isteği sonrası planlarını değiştirdi ve Bartzokas’la görüşme kararı aldı.
İki taraf birkaç kez görüştü, öyle ki Bartzokas, Beşiktaş için İstanbul’a dahi geldi. Tarafların anlaşmaya varamadığı nokta ise Bartzokas’ın açıklamasına göre sonraki sezonun şartları oldu. Yunan koç, görüşmelerin ardından yaptığı açıklamayla durumu kamuoyunun bilgisine sunarken Beşiktaş taraftarlarına da büyük ilgileri sebebiyle teşekkür etti. Beşiktaş da daha sonra Henrik Dettmann’la anlaştı. Sonuç ise hüsran oldu ve Beşiktaş önce Dettmann’la daha sonra da Yağızer Uluğ’la peş peşe iki sezon playofflara kalamadı.
Peki ya Bartzokas gelseydi? Beşiktaş taraftarları, siyah beyazlıların basketbola verdiği önemin azaldığını ve oradaki vizyonun küçüldüğünü görmüştü. Dolayısıyla Avrupa basketbolunun en değerli antrenörlerinden birisini takımın başında görmek istediğini açıkça dile getirdi. Bartzokas’ın gelişi sadece saha içi etki yapmayacaktı. Onun gelişi, siyah beyazlıların kaybolan vizyonunun da geri gelmesi anlamına geliyordu. Bartzokas’ın özellikle sonraki sezon şartlarında anlaşamamasının sebebi de doğal olarak iddialı olabilecek bir kadro bütçesi istemesiydi. Yunan koçun rakiplerine göre çok daha düşük bir bütçeye sahip olan Olympiacos‘la birlikte Avrupa’nın zirvesine çıktığını düşünürsek Beşiktaş’ın kendisine vereceği bütçeyi de çok iyi bir şekilde kullanacağını söyleyebiliriz. Sonuçta onun takımın başında olması bile birçok oyuncu için cezbedici bir etmen olabilirdi. Bu da transferlerde Beşiktaş’ın elini rahatlatırdı.
Bartzokas’ın gelişi, taraftarın kaybolan heyecanını bulması ve takımla bütünleşmesi anlamına da geliyordu. Bu da tabii ki saha içine olumlu olarak yansıyacaktı. O sezon olmasa bile sonraki sezon da Beşiktaş iddialı bir kadroyla sahaya çıkacak ve bir kez daha kupalar için iddialı bir konuma gelecekti. Ancak durum böyle olmadı ve siyah beyazlılar kabus gibi iki sezon geçirip tarihinde ilk kez üst üste iki sezon playoffların dışında kaldı. Beşiktaş’ı bu çukurdan çıkartan isim ise Ufuk Sarıca oldu.