by Ben Falk / Çeviri: Anıl Can Sedef
Bu yazı ilk olarak “How to Get a Job in the NBA?” başlığıyla 14 Kasım 2017 tarihinde CleaningtheGlass.com’da yayınlanmış, uyarlanarak çevrilmiştir.
Rüya
Portland’daki ilk günüm tam bir karmaşaydı. Üniversiteden mezun olur olmaz Blazers’da tam zamanlı bir iş için Pacific Northwest bölgesine taşınmıştım. Haziran ayının başında, draft’a bir aydan kısa süre kalmıştı. İşte ben o sıralarda yeni ofisime gidip antrenman tesislerini öğreneyim diye tura çıkarıldım. Bina o kadar büyük sayılmazdı, kısa süre içinde bana evim kadar tanıdık olacaktı ama o ilk gün, labiretten farksızdı. Çok yakında yakın arkadaşlarım olacak yeni meslektaşlarımın yüzleri beni hoş karşılayan yabancı yüzlerden ibaretti. Bu kadar çok ismi hatırlamama imkan yok, diye düşünüyordum.
Ama bir tanışma anını hiç unutmayacağım. Son köşeyi döndüğümde, orada koridorun sonundaydı. Kaleb Canales, Blazers’ın yardımcı koçlarından biri. “Benny!” diye bağırıp bana doğru koştu ve beni kocaman kucakladı. Daha önce birbirimizi hiç görmemiştik. İçimden “Kim yahu bu adam?” diye düşünüyordum. Daha sonra öğrenecektim: O Kaleb’dı.
Ve Kaleb böyle biriydi: Görüp görebileceğiniz en sıcak kanlı, samimi ve insan canlısı insanlardan biriydi. Çalışkanlığı, çalışma ahlakı ve oyuncularla bağ kurma becerisine ilk elden şahit olmak inanılmazdı. Kaleb gençken kendine bir hedef koymuştu: 35’ine geldiğinde NBA’de koç olacaktı. Laredo, Texas’ta yüksek seviye basketbolla hiçbir bağlantısı olmadan büyümüştü. Yani NBA koçluğu yerine aya gitmeyi hayal etse çok da firk fark olmazdı. Ama kişilik özelliklerinin saf gücü ve biraz da şansla NBA’e ulaşmayı başarmıştı. Yani aslında hedefine ulaşmıştı.
Lisede koçluk yaparak başlamıştı yolculuğu. Sonra Texas-Arlington Üniversitesi’nde yardımcı koç olmak için daha az paraya razı olmuştu. Texas-Arlington’daki teknik ekip Kaleb Canales gibi çok insana denk gelmeyeceklerini bildiklerinden onu işi almışlardı. Tıpkı benim Portland’daki ilk günümde fark ettiğim ve San Antonio Express-News’ün daha önce yazdığı gibi:
“Üniversitedeki işi birkaç yıl önce lisans diplomasını aldığı sırada takım menajeri olarak bıraktığı izlenim sebebiyle almayı başarmıştı. Ve o görevi de o sırada takım için oynayan en iyi arkadaşı Hecky Noyola üzerinde bıraktığı izlenim sayesinde kapmıştı.
“Koça antrenmanımızı izleyip izleyemeyeceğini sordum. Hemen yerdeki terleri süpürmeye ve su dağıtmaya başladı. Yaptığı her şeyle gurur duyduğu her halinden belliydi.”
Kaleb, Texas-Arlington’dan NBA’e giden yolu araya araya buldu. Önce NBA’de oyunculuk tecrübesi ya da içeriden bağlantıları bulunmayan insanların ilk adımı nasıl attıklarını araştırdı ve çoğunun video analiz odasından yola çıktığını fark etti. Bunun için video koordinayon stajyeri olmak için her şeyi yapmaya karar verdi. Erik Spoelstra onun gitmeyi umduğu yoldan gitmişti, dolayısıyla ulaşılacak adam belliydi: “Canales geleceğin Miami Heat koçunu el yazması mektuplara boğmaya başladı. Hedefi kendisi için bir staj ayarlamaktı. Spoelstra her hafta özel bir motivasyon sloganıyla gelen mektuplara artık alışmıştı. Canales aslında haftada bir değil her gün bir tane gönderdiğini kendi hırsından utanarak itiraf edecekti.”
Elbette iz bırakan Kaleb’ın Spoelstra’yı mektuplara boğmaktaki ısrarı olmadı. Mektupların kendisinden çok arkasında yatanlar, içindekiler ve temsil ettikleri önemliydi. Uslanmaz bir pozitiflik, sarsılmaz bir inanç ve hayırı cevap olarak kabul etmeme konusunda değişmeyen bir inat. Heat bu üç şey sayesinde takım içinde eleman yükseltme politikasını değiştirmeyi bir kereliğine olsun düşündü. Ama sonuçta o politikaya sadık kalmaya karar verdiler. Ama Spoelstra ligdeki diğer takımları arayıp bu hırslı adama bir şans vermeleri gerektiğini söyleyecek kadar ikna olmuştu.
Blazers, Spoelstra’nın referansını kabul etme akıllılığını gösteren ilk takım olup Caleb’a maaşsız bir staj önerdi. O da cevabı düşünmeden verdi. Paranın önemi yoktu. Bu işi yapmak için ton balığı ve kraker yiyerek hayatta kalması gerekiyorsa öyle yapacaktı. Hayalini bir ucundan yakalamıştı, ne kadar zorlu olursa olsun bırakmayacaktı.
Görüntüler üzerinde incelemeler yapıp bölümler çıkararak o kadar çok zaman harcıyordu ki çoğu zaman antrenman tesislerinde oyunculara özel salondaki kanepede uyuyordu. Oyuncular gece geç saatlerde şut idmanına geldikleri zaman Kaleb kapı kilidinin tıkırtısına uyanıp oyuncular içeri girer girmez ayaklanıyor, antrenmanda ribauntçuları olmak için sahaya koşuyordu.
Kendine has kişiliğini orada da gösterdi, oyuncularla kısa sürede yakın ilişkiler kurdu. O dönemin koçu Nate McMillan bunu fark etti ve Kaleb video koordinatörlüğüne, oradan da teknik ekibe terfi etti. 2011-12 sezonunun ortasında McMillan kovulduğunda yılın kalanında kadroyu enerji ve tutkuyla oynatacak, ilham verici bir isim aranıyordu. Teknik kadro içerisinde bu iki özelliğin vücuda gelmiş hali misali bir adam olduğunu fark ettiler. Böylece Kaleb Canales 33 yaşında, kendisi için koyduğu inanılmaz büyük hedefi hedeflediğinden iki yıl önce gerçekleştirerek, NBA’de koç oldu. (Canales sezon sonunda baş antrenör pozisyonu için finalist adaylardan biriydi ama takım Terry Stotts’ı tercih etti. Canales bir sezon daha yardımcı olarak Blazers’da kaldıktan sonra aynı görevi yerine getirdiği Dallas Mavericks’e geçti.)
Kaleb’ın öyküsü birçok insanı kendisinin de böyle bir hikaye yazabileceğini inandırıyor. Tabii ki “o şans” verilirse. Ama Kaleb istisnalar içinde dahi bir istisna. Onun gibiler çok, çok nadir yetişiyor. Birçok insan mesele NBA’de çalışmak olunca önce soğuk ve sert bir matematiksel gerçekle karşılaşıyor: Sadece 30 takım ve onların içerisinde de bir avuç giriş seviyesinde basketbol operasyonları pozisyonu var. Ve binlerce insan o pozisyonlarda yer almak için uğraşıyor.
Bu sayılar NBA yönetimlerinde işe alma süreçlerinin işleyişini belirliyor. Takımlar görece kısıtlı zamanda görece küçük kadrolarla çalışıyor. Boş bir pozisyon için gelen sayısız özgeçmişi gözden geçirip doğru olanı bulmak kolay bir iş, hatta çoğu zaman bir öncelik değil. Bu durumda takımlar onlar için işi kısa sürede kolaylaştıracak bilgilere bakıyor: Yani bağlantılar, tavsiyeler, referanslar ya da basketbol tecrübesi.
Tam da bu sebeple giriş seviyesindeki işler olabildiğince az maaş veriyor. Çok basit bir arz/talep hesabı bu. Bu kadar az olan bir şey bu kadar çok isteniyorsa yarışçılar kapmak için maaş taleplerini (koca bir hiçe kadar) indirmekte sakınca görmüyor. Diğer yandan adaylar her takımda çalışabilecek insanlar, dolayısıyla neden birine diğerinden daha çok para versinler ki?
NBA’de bir iş istiyorsanız anlamanız gereken ilk şey bu. Hesap net ve değiştirmeniz mümkün değil. İşin sonunda ne olursa olsun hedefinize ulaşmak için eser miktarda şansa ihtiyacınız var. Ama tabii ki şansınızı artırmanın bazı yolları da var.