by Yılmazcem Özardıç / info@eurohoops.net
Bu yazıda ESPN ve Chicago Bulls tarafından yayınlanan yazılar kaynak olarak kullanılmıştır.
“Dış görünüşünü beğenmiyorum. Gitmek zorundasın.”
Bu sözler Jimmy Butler’ın biyolojik annesi onu kaldırım kenarına atmadan önce duyduğu son sözler.
13 yaşında. Gidecek bir ailesi yok. Evim diyebileceği bir yer yok. Cebinde parası yok.
Onun yaşındaki çoğu çocuk okul, spor, kızlarla ilgilenirken, Butler hayatta kalmaya çalışıyordu. Tek başına.
“Ben böyle yaşadım” diyor Butler, “Günübirlik yaşıyordum. NBA her zaman benim hedefim olmuştu.”
“Onun hikayesi” diyor Draft döneminde görüşme yaptığı bir GM, “Basketbolda gördüğüm en akılda kalacak hikayelerden biri. Hayatı boyunca hep başarısız olmanın eşiğindeymiş ancak her defasında çok büyük olumsuzlukları aşmış. Hayatına dair konuşmak pek istemiyor ancak onunla konuştuğunuz zaman içinde harika bir insan olduğunu görebiliyorsunuz.”
ESPN’e Draft’a girmeden önce verdiği röportajda da Butler kendini acındırmak istemiyor.
“Lütfen, bir şey yazacağını zaten biliyorum. Ama senden rica ediyorum, insanların bana acıyacağı bir şekilde yazma” diyor Butler, “Bundan nefret ediyorum. Üzülecek bir şey yok. Bana olanları seviyorum. Beni kendim yapanlar bunlar. Karşı karşıya kaldığım meydan okumalar içim minnettarım. Lütfen insanların bana acımasına neden olma.”
13 yaşında Texas, Tomball’dan ayrıldıktan sonra hayatta kalmak için her şeyi yaptı. Kendini bildi bileli babasını tanımayan Jimmy, arkadaşlarında olabildiğince kalmaya çalıştı. Birkaç haftada bir başını sokabileceği yeni bir yere gidiyordu.
Basketbol hayatı olmuştu ancak onu keşfeden yoktu. Lisede son sınıfa geçmeden önce onu izleyen biri vardı. 9.sınıf talebesi, Jordan Leslie diye bir çocuk. Leslie de Tomball’lıydı ve Butler’ı izliyordu. Bir Yaz Ligi maçından sonra Butler’a üçlük yarışmasında meydan okudu. Leslie de amerikan futbolu oynayan bir çocuktu. Üçlük yarışmasından sonra ikili yakın arkadaş oldu. Leslie, Butler’ı bilgisayar oyunları oynamak ve gece birlikte kalmak için evine davet etmeye başladı ve Jimmy’nin hayatı tamamen değişti.
Leslie’nin annesi Michelle Lambert’ın dört çocuğu vardı ve kocası ölmüştü. Yeni kocası kendi üç çocuğunu daha eve getirmişti ve para olarak sıkışık durumdalardı. Yeni koca Jimmy’nin sadece birkaç geceliğine kalabileceğini söylemişti. Ancak her gece başka bir çocuk, “Bugün Jimmy’nin kalmasını isteme sırası bende” diyordu. Birkaç ay böyle geçti ve daha sonra Lamberts’lar pes etti. Jimmy ailenin bir parçası olmuştu.
Ancak uyması gereken kurallar vardı. Derslerine gitmeli ve notlarını geliştirmek zorundaydı. Ev işlerine yardım edecekti. Daha da önemlisi, Michelle Jimmy’e çocuklarına bir rol model olması gerektiğini söylemişti.
“O’na çocuklarımın kendisini örnek aldığını söyledim” diyor Lambert, “Başını beladan uzak tutmak, derslerine çalışmak, örnek olmak zorundaydı. Ve Jimmy bunu yaptı. Ondan istediğim her şeyi soru sormadan yaptı.”
“Beni ailelerine kabul ettiler” diyor Butler, “Sadece basketbol nedeniyle de değildi. Çok sevecendi. Hep böyle şeyler yapardı. Buna inanamıyordum.”
Hayatını düzene sokmasıyla birlikte Jimmy’nin basketbolu da gelişti. Lise son sınıfta 19.9 sayı 8.7 ribaunt ortalamaları yakalasa da büyük kolejlerin dikkatini çekememişti. O da bunun üzerine evinin yakınındaki Tyler Junior College’a gitmek zorunda kaldı.
İlk yılında kendini geliştirmeye devam eden Butler, başka bir oyuncuyu izlemeye gelen Marquette koçu Buzz Williams’ın dikkatini çekti. Başka okullardan da teklifler alan Butler, ‘annem’ dediği Lambert’ın sözünü dinleyecek ve akademik olarak da başarılı olan Marquette’i seçecekti.
Buzz Williams’ın koçluğu altında Marquette’te hayat kolay değildi ki Butler, Williams’ın kendisine söylediği ilk sözlerin, “Jimmy, çok kötüsün” olduğunu söylüyor.
Marquette koçu Williams’ın çok ağır idmanları ünlüdür. Butler’ın kolejde olduğu zamanlar Williams takımı bulduğu her boşlukta Wisconsin’in vahşi alanlarına götürüp iki günlük kondisyon antrenmanı kampı yaptırıyormuş. İkinci yılında sadece 20 dakikanın altında dakika alan Butler, Lambert’ı arayıp eve dönmek istediğini söylüyormuş.
“Buzz çok sertti” diyor Michelle, “Jimmy’nin hayatında ona ‘hayır’ diyen bir erkek figürü olmamıştı. Hep ben ‘hayır’ diyen taraftım. Koçları ona hep daha olumlu yaklaşan ve olanak veren kişilerdi. Ancak Buzz’la çalışmak onun için de bir olgunlaşma şansı oldu.”
“Hayatım boyunca hiçbir oyuncuma Jimmy’den daha sert davranmadım” diyor Williams, “Ne kadar iyi bir oyuncu olabileceğini bilmediği için ona merhamet göstermiyordum. Hayatı boyunca yeterince iyi olmadığı kendisine söylenmişti. Benim onda gördüğüm ise takımımıza birçok alanda olumlu katkı verebilecek bir oyuncuydu.”
Williams’a da alıştıkça kendini daha üst seviye bir oyuncuya dönüştüren Butler, üçüncü ve dördüncü yılında istatistiklerini ve oyununu yukarı çekti. İki yıl boyunca sayısız NBA gözlemcisi onu izlemeye geldi. Ancak ne gözlemcilerin geldiğinden, ne de NBA oyuncusu olabileceğinden kolej sezonu bitene kadar haberi yoktu.
“Takımımıza ve kazanmaya odaklıydım” diyor Butler, “Evet, hayalim NBA’di. Ancak dediğim gibi günübirlik yaşıyordum hayatı.”
Kolej kariyeri bittiği gün Lambert seramonide deliler gibi ağladığını söylüyor.
“O gece sanki bulanık gibiydi” diyor Lambert, “Tüm gece ağladım. Çok fazla şey başarmıştı. Hem mutlu hem de onurluydum. Herkes ona şüpheyle bakmıştı. Lisedeki koçu hiçbir şey başaramayacağına inanıyordu. Kolej biterken tüm kalabalık onu alkışlıyordu. Ancak aynı zamanda üzgün ve korkmuş durumdaydım. Bebeğiniz gidiyor ve korkunç dünyayla yüzleşiyor. Jimmy hep bizim ona ne yaptığımızdan bahsediyor. O’nun bize yaptıklarının yeterince farkında olduğunu düşünmüyorum. O da bizim hayatımızı değiştirdi. O’nu ailemize kattıktan sonra daha iyi kişilere dönüştük.”