Baba Brad, Koç Stevens: Celtics’in Dahisi, Çocuklarının Kahramanı

04/Tem/18 11:03 Temmuz 4, 2018

Mehmet Bahadır Akgün

04/Tem/18 11:03

Eurohoops.net

Bir baba, bir NBA koçu… Brad Stevens…

by Art Eddy / Çeviri: M. Bahadır Akgün

Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.

Bu yazı ilk olarak Life of Dad’de yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.

İster inanın ister inanmayın bir NBA takımına koçluk yapmak ile baba olmak arasında benzerlikler var. En azından bir başantrenör öyle düşünüyor. Geçtiğimiz günlerde Boston Celtics koçu Brad Stevens ile babalık hakkında sohbet etme fırsatım oldu. Butler University’de koçluk yapmaktan Celtics ile profesyonel seviyede koçluk yapmaya geçişin nasıl olduğu ile ilgili de konuştuk.

NCAA March Madness Tournament esnasında koç Stevens’a hayranlık duymaya başladım. Butler döneminde takımını üst üste dört normal sezonda şampiyonluğa taşıdı, üç kez de lig turnuvası şampiyonu oldu ve altı kez playofflarda mücadele ettiler. Butler ve Horizon League tarihinde iki en yüksek galibiyet toplamına sahip ve okul tarihinde bir takımı NCAA Division I ulusal şampiyonluk maçına çıkaran ilk koç oldu.

NBA’de ise Brad, Celtics ile üst üste dört playoff deneyimi yaşadı.

Brad ve eşi Tracy’nin iki çocukları var: oğulları Brady ve kızları Kinsley.

Art Eddy: Öncelikle Boston Celtics koçu olarak işinden söz edelim. Daha öncesinde Butler University’de kolej seviyesinde koçluk yapıyordun. Kolejden NBA’e geçiş nasıl oldu?

Brad Stevens: Birçok açıdan gerçekten zorlu oldu çünkü 82 maçlık takvim ve koleje oranla farklı nüanslar nedeniyle çok daha farklı bir oyun oynanıyor. Birçok farklılık var. Geçiş sürecinde hızla öğrenmek ve mümkün olduğunca çabuk uyum sağlamak zorundasınız.

Benim gibi bir yerde 13 yıl geçirdiğiniz zaman o yerin iyisini kötüsünü gerçekten iyi biliyorsunuz. Ne zaman işleri düzeltmeniz gerektiğini biliyorsunuz. Aldığınız oyuncularda ne aradığınızı biliyorsunuz. Bir anlamda her oyuncunun gelişim olasılığını biliyorsunuz. İkisi arasındaki en büyük fark muhtemelen şu: Kolejde oyuncu alırken gerçekten şanslı değilseniz çok iyi bir oyuncuysa yanınızdan erken ayrılıyor. Bu oyunculara dört yıl boyunca sahip olacaksınız. Ondan önce ise 1-2 yıllığına kurulmuş bir ilişkiniz olacak. Bu oyunculara koçluk yaptığınız sürece onları tanıyorsunuz.

Sonra onlarla beş ya da altıncı yılın sonunda gerçekten bir ilişki kurulmuş oluyor. Uyumunuzu çok kolaylaştıran harika bir anlayış geliştiriyorsunuz. Profesyonel sporda ise bu biraz daha farklı. Çarşamba günü takımınıza biri geliyor, Perşembe günü onu oynatmanız gerekiyor. Akış halindeyken biraz daha uyum sağlamanız gerekiyor. Her maçta dev bir zorluk var. Harika koçlar var ve tabii ki dünyanın en iyi oyuncuları da burada. Sizi bekleyen bu zorluk nedeniyle her maça hazırlanmak ayrı keyif.

AE: Boston, ülkemizde en sevilen spor şehirlerinden biri. Buradaki taraftarlar duygularını çok derin yaşıyor. Boston’da koçluk yapmak nasıl bir his?

BS: Genel anlamda koç olmak ile ilgili zor şeylerden biri de benim bir basketbolsever olarak büyümüş olmam. Ben bu oyunun içinde büyüdüm. Ben bir basketbolseverdim. Indiana’da etrafımdaki takımların taraftarıydım. Etkilendiğim tüm oyuncuların hayranıydım. Yani işe koç olarak başladığınız zaman o hislerin bir kısmı sizden alınıyor. Mevcut görevinize odaklanmalı ve o ana göre yaşamalısınız.

Bazen büyük bir galibiyet alınca onun getireceği zorluklar olacağını biliyorsunuz. Büyük bir mağlubiyet alınca gözüktüğü kadar kötü olmadığını biliyorsunuz. Gösterildiği ya da gösterileceği kadar kötü olmayabilir. Sıradaki şeye bakıp yolunuza devam etmelisiniz. Mümkün olduğunca ifadesiz kalmalısınız hatta. Ama ben taraftarlığa bayılıyordum. Müthiş bir şeydi. Bunu anlıyorum. Taraftarların sunduğu tutkudan ötürü heyecan duyuyorum. Bence o tutku TD Garden’da bizi çok taşıdı. Oyuncularımız da o tutkunun farkında ve Boston Celtics‘te oynamanın getirdiği sorumluluğu anlıyorlar.

AE: Babalık konusuna geçelim. Baba olacağını öğrendiğin zaman ilk aklına gelen şeyler ne olmuştu?

BS: En güzeliydi o. Kendi çocuğunuzun doğumunu kutlama, onların büyümesine, gelişmesine, öğrenmesine, yeni şeyler deneyimlemesine tanık olmak asıl mutluluk işte. Son yıllarda hem kolejde hem de profesyonel sporda çocukları olan oyuncularım oldu. Yeni doğan çocuklarıyla ilgili bir şey yazacağım zaman onlara hep aynı şeyi yazıyorum. Daha iyi bir şey olmadığını söylüyorum onlara. Buna hiç şüphe yok.

AE: Bir NBA takımında başantrenör olmak ile baba olmak ne açıdan benziyor?

BS: Öncelikle bence iki sorumluluk da önemli. Bu işe imzanızı atmak istiyorsunuz. Elinizden gelenin en iyisini yapmak istiyorsunuz. Birlikte çalıştığınız insanların onlara vaktiniz ile yatırım yaptığınızı, çok fazla zaman geçirdiğinizi ve onları düşündüğünüzü hissetmelerini istiyorsunuz. Bunu çocuklarınızla da yapmak istiyorsunuz. Harika bir gün geçirebilmeleri için elinizden gelen her şeyi yaptığınızı bilmelerini istiyorsunuz.

Siz onları ve tutkularını desteklemek, ne yapmaktan hoşlandıklarını bulmalarına yardım etmek için oradasınız. Hayattan keyif almalarına ve hayatı daha da iyi deneyimlemelerine yardımcı olabilecek her türlü tavsiyeniz ile onları doğru bir noktaya getirmeye çalışıyorsunuz. Çocuklarım küçük. Biri 7, diğeri 10 yaşında. Yani onların karşılaştığı zorluklar 22 yaşındaki insanların karşılaştıklarından çok daha farklı ama yine de ikisi konusunda da büyük bir sorumluluk hissediyorsunuz.

AE: Bu büyüme dönemlerinde çocuklarınıza kazandırmak istediğin temel değerler neler?

BS: Bu gerçekten zor çünkü ben bu listenin sonsuz olduğunu düşünüyorum. Bir sürü harika standart ve değer var. Her gün hakkında konuşmaya çalıştığımız ve etrafımızdaki insanlardan ilham almak için en doğru olduğuna inandığımız şey nezaket. Doğruyu yapıp yanlışa varamazsınız. Mümkün olduğunca çok konuştuğumuz şeyler bunlar.

Onlar daha çocuk sonuçta ama bence böyle bir yaşta çok fazla insanla bağlantı kurdukları için hem onlar hem de biz şanslıyız. Arkadaşlarıyla bağlarını koruyorlar. Ailemizde bir geçiş yaşandı. Teknoloji sayesinde onlar bağlarını koparmıyorlar. Çocuk olmak için çok iyi zaman. Bizim işimiz de onların tutkusunu bulmalarına yardımcı olmak ve onları mümkün olduğunca desteklemek bence.

AE: Yeni baba olacaklara nasıl tavsiyelerin var?

BS: (Gülüyor.) Tavsiye vermeli miyim bilmiyorum aslında. İnsanların bana söylediği ve benim de saygı duyarak dinlediğim şey çocuklarınızı gerçekten dinlemek ve onları tutku ile ilgilerine yönelik cesaretlendirmek.

Sporda çok erken uzmanlaşmamak gibi kesinlikle inandığım şeyler var. Grup içinde çalışma konusunda bir sürü fırsatınız olduğundan emin olmanız gerekiyor. Takım çalışmasının değerine inanıyorum. Bir takımın parçası olmanın faydaları olduğuna inanıyorum. Bir takımda bulunabilecek ve ortak bir nesneye yönelik çalışılabilecek bir yoldaşlık anlayışına inanıyorum. Çocuklarımızı üzerlerine fazla yük binmeyecek aktivitelere dahil etmeye çalışıyoruz. Aynı zamanda da grup düzeninde çalışma deneyimi ediniyorlar. Neticede hayatınızın ilerleyen dönemlerinde yapmanız gereken şey genelde bu oluyor.

AE: Bir aile için mükemmel seyahat nedir?

BS: Bizim için mükemmel seyahat, birçok aktivitenin olduğu seyahattir. Dışarıda takılmaktan hoşlanan iki küçük çocuğumuz var. Aktif olmayı seviyorlar. Ebeveynleri de dışarıda takılmayı, keşfetmeyi ve aktif olmayı çok seviyor. Geçen yıl NBA vasıtasıyla Güney Afrika’ya gidip üç günlük safariye çıktık. Çok özel bir şeydi işte o. Açık havada çocuklarla olup onca güzel hayvanı görmek özel bir deneyim oldu. Özel şeyler paylaştık ve ailemiz için özel hatıralarımız oldu.

AE: Hangi yaşa geldiğinde basketbol koçu olmak istediğini fark ettin?

BS: Ben çocukluğumda bunu bilenlerden biri değildim. Bence çok az insan çocukluğunda basketbol koçu olma hayali kurar. Bence basketbol oynama hayali kuran çok insan var. Ben de o noktadaydım. Basketbol oynama hayali kuruyordum. Oyuncu olmak istiyordum. Hiç profesyonel basketbolcu olma hayali kurduğumu sanmıyorum. Biliyordum doğrusunu.

Kolejde oynamayı gerçekten istiyordum. Muhtemelen sebebi de 1984 Olimpiyatları’nda koç Knight’ın çalıştırdığı takım olmuştu. Her ne sebeple olduysa Olimpiyatlar da o hayalin bir parçasıydı. Profesyonel oyuncularımızı göndermiyorduk o dönemde. 1987’de Indiana’da bazı kolej oyuncuları ile Pan-Am maçları düzenlendi. Orada ülkenizi temsil etme fırsatı ilham verdi bana. Koçluk da yeterince iyi bir oyuncu olmayışımın getirdiği yan etki oldu sanırım.