by Utkan Şahin / info@eurohoops.net
NBA’in son yıllarda Avrupa basketbolunun penceresini iyice daraltmasıyla ile birlikte eski kıtadaki büyük bütçeli takımların alışkanlıklarını değiştirdiğini görüyoruz.
Eskiden zirveye oynayan takımlar, ellerindeki opsiyon çeşitliliğinin de daha fazla olması sebebiyle daha radikal tercihlere gidebiliyordu. Şimdi ise sonuç ne olursa olsun, istikrarı düşünerek önceliği elindeki korumaya veriyor.
Birkaç somut örneğe bakarsak büyük transferlerin takımı CSKA Moskova, bir şampiyonluk dışında istediği başarıyı yakalayamasa da sisteminde büyük değişiklikler yapmadı. Keza son şampiyon Real Madrid de öyle. Bu iki takımın koçları tartışıldı, oyuncularının verimliliği tartışıldı ama ikisi de radikal hamleler yapmadı çünkü daralan pazarda kadro istikrarını korumak takımlar için bir zorunluluk haline geldi.
Aynısını Fenerbahçe‘de de görüyoruz. Obradovic, en son Nemanja Bjelica’nın ayrılışı sonrasında bambaşka bir oyun düzenine gitti. O günden beri ise sisteminde Bogdanovic ve Udoh gibi kritik isimleri kaybetse de oyun düzeninde büyük ölçekte değişiklikler yapmadı. Fenerbahçe, bunun yerine aynen bu yaz da olduğu gibi daha çok bir önceki sezon sistemin içinde sorun olan şeyleri değiştiriyor.
Sarı-lacivertliler, ilk değişikliğini geçen sezon bekleneni veremeyen Jason Thompson yerine Fransız pivot Joffrey Lauvergne’i alarak yaptı. İkinci hamle ise yine beklendiği gibi oyun kurucu pozisyona geldi ve NBA’e giden Brad Wanamaker‘ın yerine NBA’den Tyler Ennis transfer edildi.
Bu yazıda ise Ennis’in neler yapabileceğine ve Fenerbahçe’ye neler katabileceğine bakacağız. Fakat bunu anlayabilmemiz için öncelikle Ennis’in kariyer gelişimini incelememiz gerekiyor.
2013 Sınıfının En İyi 5. Oyun Kurucusu: Tyler Ennis
Bir oyuncunun hangi düzeye çıkacağını sadece yetenekleri belirlemez çünkü bu oyunu makineler oynamıyor. Nasıl kişisel hayatınızda zorluklara karşı verdiğiniz cevaplar sizin hayattaki yerinizi belirliyorsa aynısı basketbol için de geçerli. Tyler Ennis de bunu birçok kez hem de acımasız bir şekilde yaşadı ve öğrendi.
Kanada’nın son dönemde çıkardığı genç jenerasyonun bir parçası olan Ennis, lisedeki ilk yıldan sonra hemen Amerika yolcusu oldu. Saint Benedict Lisesi’nde çok çabuk parlayan Ennis, Amerika’da 2013 sınıfında en çok öne çıkan oyunculardan biriydi. O dönem ESPN’in yaptığı Top-100 listesinde kendisini 20. sırada bulan Ennis, listenin en iyi 5. oyun kurucusuydu. Öyle ki o listede Zach LaVine’nin çok üstünde yer alıyordu.
Liseden sonra ise Ennis, kendisi için olabilecek en iyi kolejlerden biri olan Syracuse’ye gitti. Her zaman draftın önemli kaynaklarından biri olan Syracuse, sadece 2010’dan beri NBA’e 16 oyuncu gönderdi. Bu isimler arasında en çok göze çarpan isimler ise 2010’da Wesley Johnson 4. sıradan, 2012’de Dion Waiters yine 4. sıradan, 2013’te Michael Carter Williams 12. sıradan NBA’e gitti. – Syracuse çıkışlı Carmelo da 2003’te 3. sıradan gitmişti –
Carter-Williams’ın NBA’e gitmesinden sonra takıma gelen Ennis ise çok iyi bir çaylak sezonu oynadı. Sahanın her iki tarafında da efektif olan Kanadalı oyuncu, özellikle oyun kurucu yetenekleriyle iyi iş çıkardı. Takımın asistlerinin %33.6’sını yapan Ennis, ana yaratıcı konumundaydı. Savunmada ise 2.4 top çalma ortalamasıyla öne çıkıyordu. Tam bir lider olan Ennis, genellikle maç sonlarında topun verildiği isim oldu.
Ennis burada Pittsburg’u yıksa da NCAA Turnuvası’nda aynını yapamadı. Bir sezon önce Final Four oynayan Syracuse, konferansa 3. sıradan başlasa da 3. turda Dayton karşısında büyük bir sürpriz yaşadı ve Ennis’in son saniyede kaçırdığı üçlük ile elendi.
Sezonun sonu kötü bitse de Ennis, sezonun tamamının etkisiyle rüzgarı arkasına aldı ve 2014’te drafta girdi. Draft öncesi onunla ilgili fiziği, atletizm ve bitiriciliğiyle ilgili soru işaretleri vardı ama aynı zamanda oyun bilgisi, pasörlüğü de onu değerli kılıyordu. Üstelik o zamanlar hayal kırıklığı olmayan Michael Carter-Williams da Syracuse’den gelip kimsenin beklemediği bir şekilde sezonun çaylağı olmuştu.
Draft öncesi yazılan raporlarda hangi takıma gideceğinin öneminden bahsediyordu. Onun fiziksel problemlerini saklayan bir takımda iyi bir yedek guard olabilirdi ama olmadı çünkü draftta gidebileceği en kötü takıma gitti.
Dolu Rotasyon, Kidd’in Büyük Planı, Hayal Kırıklığı, Yalancı Bahar ve Büyük Çöküş
Ennis, ilk turdan hem de 18. sıradan seçilmeyi başardı ama onu seçen Phoenix Suns, adeta bir guard cennetiydi.
Takımda guard olarak Goran Dragic, Isaiah Thomas, Eric Bledsoe vardı ve bu isimler önündeyken onun oynaması imkansızdı. Öyle de oldu. Sadece 8 maça çıkabilen Ennis, sezon ortasına kadar G-League ile Phoenix arasında mekik dokudu. En sonunda ise Şubat ayında takas sonrasında Milwaukee yolcusu oldu.
Kaderin cilvesidir ki takımda önünde Michael Carter Williams vardı. Kenardan gelip Carter-Williams’ı yedekleyen oyuncu olan Ennis, çaylak bir oyun kurucuya göre fena bir sezon bitirişi yapmadı ama ikinci sezonunda onu Kidd’in büyük planı bekliyordu.
2015 yazında Kidd, o zaman için çok tartışılan bir karar alarak Giannis Antetokounmpo’yu bundan sonra oyun kurucu olarak oynatacaklarını açıkladı. 2.11 boyundaki Giannis, o sezon sürelerinin %40’ini oyun kurucu rotasyonundan aldı. Bu karar Bucks‘ın geleceğini kurtardı ama Ennis’e de büyük bir darbe oldu. Ennis’in süreleri çok düştü ve Bucks 2016 sezonun başında onu takasla Houston’a gönderdi.
NBA kariyerinin bu noktasına kadar Ennis’in kariyerinin kötü geçmesinin hep bir bahanesi vardı ama Houston’da onun için her şey açıkça gözüktü. Harden’ın yedeği olarak Ennis’i alan Rockets‘ın onun benchten gelerek katkı vereceğini düşündü ama öyle olmadı. Fiziksel olarak zaten dezavantajları olan Ennis, özgüvenini kaybetmiş bir şekilde sahada dolaşıyordu. Kanadalı oyuncu, sezon başında 15 dakika civarı süre alsa da Aralık gibi rotasyondan düştü ve büyük bir hayal kırıklığı olarak 34 yaşındaki Huertas karşılığında Lakers‘a takaslandı.
Aslında Lakers‘a geldikten sonra da Ennis için her şey kötüye gidiyordu. Hücumda hiç sorumluluk almayan, sahada neden var olduğu belli olmayan bir oyuncuydu fakat ona hep darbe vuran sezonun şartları bu kez işine yaradı. Sezon sonuyla birlikte Lakers draftta üst sıralarda yer almak için için kaybetmeye oynadı, bu durum da onun sürelerini artırdı. Kontrat almak için bir şeyler göstermesi gerekiyordu ve takımın as guardı D’Angelo Russell’ın sakatlanmasıyla birlikte sezon sonu bunu başardı. %39 ile şut atan Ennis, 7.7 sayı ve 2.4 asist en iyi ortalamalarını yakaladı ve bu yalancı bahar ona Lakers’tan bir yıllık kontrat getirdi.
Ennis, sezona bu sefer Lonzo Ball’un yedeği olarak başlarken yine eski haline döndü. 23 yaşındaki guard, sezon ortasında Ball sakatlandığı için ilk beşe bile geçti. Fakat resmen sahada yoktu. İlk beşte geçirdiği Ocak ayında %28.7 ile üçlük attı ve Lakers taraftarı tarafından istenmeyen adam ilan edildi. En sonunda koç Walton, onun yerine G-League’den gelen Alex Caruso’ya süre verdi ve NBA kariyeri büyük bir çöküşle – şu an – için sona erdi.
Fenerbahçe Neden Ennis’i Tercih Etti?
Fenerbahçe için geçen sezonun en büyük sorunlarından biri yaratıcı oyuncuların performansıydı. Dixon’ın sakatlığı, Guduric‘in henüz Avrupa standartlarında tecrübeli bir oyuncu olmaması bütün yükü Sloukas ve Wanamaker‘ın üstüne bıraktı. Fakat onların saha içerisindeki istikrarsız yapısı da Fenerbahçe için her şeyi tetikledi.
Koç Obradovic, Melli‘yi çok kısıtlı anlar dışında hiç yaratıcı oyuncu olarak düşünmedi ve Fenerbahçe’nin kadrosundaki diğer isimlerin başka isimlerin yaratıcılığına muhtaç olması Fenerbahçe’de her şeyin bu iki guardın performansına bağlı olarak yaşanmasına sebep oldu. İki guard, takımlarının kaybettikleri maçlarda toplamda 6.6 asist ortalaması tuttururken kazandığı maçlarda ise 9.6 asist ortalama tutturdu.
Üstelik bunun yanında, Fenerbahçe’nin şampiyon olduğu sene elinde Bogdanovic gibi lider bir oyuncu vardı. Kritik anlarda topu sonsuz güvenle bırakabileceği bir yıldız… Geçen sezon her iki guard da böyle bir performans gösteremedi. Bu yüzden yeni sezon için Obradovic ve Gherardini’den beklenti, bu sorunu çözmeleriydi ve Wanamaker‘ın da ayrılması birlikte doğal olarak ilk düşünce bunun “transfer” ile çözülmesiydi.
Peki, o zaman Fenerbahçe, transferde neden özgüven olarak bu kadar düşmüş olan bir oyuncuya gitti?
Açıkça konuşmak gerekirse dün İsmail Şenol’un da belirttiği gibi Ennis, Fenerbahçe‘nin transferdeki ilk hedefi değildi. Teodosic dönmedi, Delaney ile kontrat görüşmeleri çıkmaza girdi. Bu ikisinden biri olsaydı, bugün zaten onların Fenerbahçe’ye ne katabileceğini okuyor olacaktınız.
Fakat Obradovic‘in diğer adaylar arasında ise Ennis’e gitmesinin ise bir sebebi var. Hepsi üzerinden teker teker detaylandırarak göz yormak istemiyorum, bu yüzden sadece Larkin üzerinden bakarsak açık bir şekilde Obradovic‘in ana hedefinin yine tempoyu tutmak olduğunu görüyoruz.
Larkin, Boston’da geçirdiği son sezon, oyun içerisinde verebilecekleri ve Avrupa’da geçirdiği son sezon bakımından bana göre Ennis’ten daha değerli bir oyuncu fakat Fenerbahçe, ona gitseydi büyük ihtimal Wanamaker‘da yaşadığı problemleri yaşamaya devam edecekti.
Son 3 yılın istatistiklerine baktığımız zaman ligin en düşük tempoyla oynayan takımlarının başında Fenerbahçe geliyor. Obradovic kariyerinin büyük bölümünde zaten bunu tercih etti ve kadro yapısına baktığımız zaman da savunmanın verimliliği için de bu Fenerbahçe’ye gerekiyor. Larkin ise Wanamaker‘a göre oyun kurucu yetenekleri daha gelişmiş olsa da aynı onun gibi oyun temposu düşünce verimliliği azalan ve oyunun temelinde birebir olan bir oyuncu. Bu yüzden Obradovic bir kez daha aynı kumarı oynamaktansa oyun sistemini koruyabileceği ve keskinleştirebileceği bir transferi tercih etti.
Buradaki soru da bu; Ennis bunu yapabilecek bir oyuncu mu?
Bunun cevabına bakmadan önce bir şeye dikkatinizi çekmek istiyorum. 26 yıllık koçluk kariyeri boyunca Zeljko Obradovic, daha önce hiç Avrupa’da oynanamamış sadece iki guard ile çalıştı. Bunlardan bir tanesi hatırlayacağınız gibi Pierre Jackson’dı – o da daha önce ASVEL ile anlaşmış ama oynamamıştı. Üstelik sezon ortası transferiydi – Diğeri ise bir oyun kurucudan çok combo guard olan 32 yaşındaki Tony Delk’ti. Yani, bu Obradovic’in kolay kolay kabul edeceği bir risk değil.
Soruya geri dönersek ise NBA’de izlediğimiz Ennis, bunu sahaya asla koyamaz ama kolejde izlediğimiz Ennis, bu sistemin devamlılığını sağlayabilir ve Obradovic büyük ihtimal bu kararı tamamen Ennis’in kolej kariyerine göre verdi.
Bir kere kolejde geçirdiği sezonda Ennis’ın takımı Syracuse, kendi konferansının (ACC) en az pozisyon sayısıyla oynayan 4. takımıydı ve o takımın saha içi lideri Ennis’ti. Yani 23 yaşındaki oyuncu, belki de verimli olduğu son dönemi düşük tempoda geçirdi.
Diğer yandan ise onu değerli kılan her şey oyun kurucu yetenekleriyle alakalı. Çok iyi ikili oynayan, topu yönlendiren ve özellikle boş şutörü bulma konusunda başarılı bir oyuncu profili çizdi. Bunlar tam da Obradovic’in aradığı özellikler.
İşin savunma tarafında ise Ennis, hiçbir zaman tembel bir oyuncu olmadı. Zaten draft öncesi raporlarda da boyuna göre geniş kol açıklığı ve pas kanallarına yaptığı baskıyla dikkat çekti. Top çalma istatistiği üzerinden bir oyuncunun savunmasını değerlendirmek doğru değil. Fakat NBA’de fiziksel ve atletizm olarak yaşadığı sorunlar yaşadığı dönemde bile savunmada tembellik yapmadı. Üstelik orada yaşadığı savunma problemlerini Avrupa’da bu sorunları yaşamayacak.
Ennis, Amerikan basketbolundan gelen bir oyuncu olarak tabii ki Avrupa savunmasının temel kurallarına alışmada bazı uyum sorunları yaşayacak ama eğer beklenen uyumu sağlarsa burada iyi bir ön alan savunmacısına dönüşebilir. Bu da şu açından önemli; geçen sezon Fenerbahçe, ön alanda çok fazla delindi ve onun göstereceği uyum gelecek sezon için bu soruna cevap verebilir.
Peki her şey bu kadar kusursuz mu? Yani, Ennis’in 4 yıl önceki oyun karakterine dönmesi Fenerbahçe‘nin bütün sorunlarını çözecek mi? Tabii ki hayır!
Wanamaker, birden çok hücum opsiyonu olan çok iyi bir skorerdi. Ennis ise kolejde bile bireysel hücum özellikleriyle dikkat çekmedi. 23 yaşındaki oyuncu, bireysel hücum silahı olarak hepsinden biraz yapabiliyor ama hiçbirinde elit değil.
Genellikle soluna vurarak potaya gidiyor ve şutlarının çoğunu drive üzerinden kullanıyor fakat burada da temas aldığı zaman çok çabuk dağılabiliyor. Dış atış konusunda ise büyük iniş ve çıkışlar yaşıyor. Bazı aylar %40 ile oynayıp, diğer ay ise %28’lere düşebiliyor. Koç Obradovic çok kullanmasa da Fenerbahçe’nin geçen sezon Wanamaker‘ın birebirleri gibi bir opsiyonu vardı. Ennis ise hiçbir zaman bu konuda ‘elit’ olmadı.
Bu da bizi şu noktaya getiriyor; Dixon fiziksel olarak 2 yıl önceki haline dönmezse – ki o yaşta kalça sakatlığından dönen birisi için bu zor – ya da Guduric oyununda büyük bir patlama yaşamazsa Fenerbahçe’nin oyun içerisinde kendi skorunu üretebilecek, bir kısaya ihtiyacı var. Bu isim Nunnally olamaz çünkü Amerikalı oyuncu, birebir üzerinden sayı üretme konusunda EuroLeague’de seviyesinde başarılı olmadığını gösterdi. Bu yüzden Fenerbahçe’nin bir transfere daha ihtiyacı var gibi gözüküyor.
Bu, maçların son bölümünü oynamak açısından da önemli çünkü öbür türlü Fenerbahçe, son anlarda ya Sloukas ya da Avrupa açısından çaylak Ennis’e kalmış olacak! Bu da pek iç rahatlatıcı değil.