Krizi Çözebilecek Oyuncu: Tai Webster

08/Ağu/18 12:05 Ağustos 8, 2018

Utkan Sahin

08/Ağu/18 12:05

Eurohoops.net

Galatasaray, uzun süreli sessizliğini bozdu ve ilk yabancı transferi olarak Yeni Zelandalı guard Tai Webster ile anlaşmaya vardı. Peki sarı-kırmızılı taraftar yeni yıldızlarından ne beklemeli?

by Utkan Şahin / info@eurohoops.net

Bazen hayatta her şey kötü giderken çok umutsuz olduğunuz bir anda sizi ayağa kaldıran sizi ayağa kaldıran birileri olur. 23 yaşındaki Yeni Zelandalı genç bir çocuk ise şu aralar bu konuda büyük bir potansiyel teşkil ediyor.

Galatasaray büyük bir krizden geçiyor. Sadece ekonomik bir krizden bahsetmiyorum, onu zaten hepimiz çok iyi biliyoruz. Galatasaray bundan da büyük bir kriz yaşıyor. Kulüpleri büyük yapan şey taraftarıdır. Milyonlarca insanın kalbinin bir arma için atması onları değerli kılar. Aynı zamanda o insanlar, kulüplerin en büyük güçleridir. Paranız olmayabilir, başarısız da olabilirsiniz ama taraftarınız size inanmıyorsa ve ümitsizliğe düştüyse daha büyük problemleriniz var demektir. Türkiye’nin üç büyük kulübünden biri olan Galatasaray ise basketbol şubesinde bir süredir bunu yaşıyor.

EuroCup zaferinin ardından EuroLeague’de “satılan” büyük hedeflerin hayal kırıklığına dönüşmesi krizin ilk adımıydı. İkinci kriz adımı ise Ergin Ataman sonrasında yaşanılan süreçti. Galatasaray, tarihinde ilk kez başarısız olmadı. Her kulüp gibi onlarda daha önce başarısızlık yaşadı ama Ataman sonrasında şube o kadar kötü yönetildi ki taraftarın takıma ve şubeye olan inancı kalmadı. Üstüne bu yaz başından yaşananlar her şeyin üstüne tuz biber ekti.

Fakat taraftarlığın pis bir huyu da vardır; ne olursa olsun en ufak kıvılcımda taraftar geri döner. Galatasaray’ın dün kadrosuna kattığı Tai Webster ise işte o kıvılcım olabilir. 23 yaşındaki Yeni Zelandalı oyuncu, taraftarı geri döndürecek, tekrardan heyecanlandıracak o kişi olabilir çünkü yetenekleri ve potansiyeli bunun için çok müsait!

Bu yazıda bu “potansiyeli” taşıyan Webster’ın o yetenekleri ile kariyerine bakacağız ve Galatasaray için ne kadar doğru bir isim olduğunu inceleyeceğiz. Hazırsanız, gelin ve birlikte Webster’in transfer raporuna bakalım!

KARİYER BASAMAKLARI: Lonzo Ball’a Kafa Tutmak

4 milyon nüfuslu olan Yeni Zelanda, kış sporlarını bir yana koyarsak takım sporlarında eskiden bağımlı olduğu Büyük Britanya’nın etkilerini fazlasıyla hissediyor. Rugby ve kriket ülkenin en çok sevilen takım sporlarının başında geliyor. Fakat Büyük Britanya’dan öğrenmeyip başarılı oldukları başka bir takım sporu daha var: basketbol!

2002 Dünya Şampiyonası’nda tarihin en sürpriz sonuçlarından birini alan Yeni Zelanda, o günden beri dünya basketbolunda bilinen bir ülke. Steven Adams’ı NBA’e gönderen bu küçük ülke, 2002’den sonra yapılan bütün Dünya Şampiyonalarına da katılmayı başardı. Webster ailesi ise ülkede basketbol denilince akla gelen ilk ailelerden!

Baba Tony Webster, yerel ligin efsanelerinden biriydi. Abi Corey Webster’ı ise hem milli takımdan hem de Avrupa’daki maceralarından zaten biliyorsunuz. Tai Webster da kariyerinin en başından itibaren Yeni Zelanda’nın bildiği bir yetenek oldu. Webster, henüz 17 yaşındayken A Milli Takım seviyesinde oynamaya başladı. 19 yaşındayken de 2014 Dünya Şampiyonası’nda mücadele etti. – Türkiye’nin uzatmada kazandığı maçta 7 sayı atmıştı –

Koleje gitmeden önce Yeni Zelanda Ligi’nde oynayan Webster, en iyi çaylak oyuncu seçildikten sonra ise abisi gibi kolejin yolunu tuttu ancak abisi gibi bir yılda dönmedi ve gittiği kolej çok daha iyi bir konferansta yer alıyordu.

Webster’ın kolejdeki durağı olan Nebraska, NBA’e en son 1998’de Tyronn Lue’yi yolladı fakat BIG Ten Konferansında mücadele ediyorlar ve Webster’ın böyle bir konferansta oynaması onun kendini göstermesi açısında önemli oldu.

İlk yılında ilk beşte 30 maça çıkan ve savunmasıyla dikkat çeken Webster, Nebraska’nın 16 yıl sonra NCAA Turnuvasına katılmasına yardımcı oldu. İkinci yılında ilk beşten düştü fakat üçüncü yılı ileri doğru adım atmasını sağladı. Terran Petteway’in gitmesiyle birlikte Shavon Shields (Baskonia‘nın yeni transferi) ile birlikte takımın taşıyıcı parçalarından biri olan Webster, 10.1 sayı ortalama tutturdu. Üstelik şutu hiç beklenmedik bir şekilde seviye atlamıştı.

Webster’ın yakaladığı rüzgar dördüncü senesinde ise çok daha büyüdü. Shields’in de gitmesiyle genç guard, çok daha fazla öne çıkarken 17.0 sayı, 5.1 ribaund, 4.0 asist ortalama tutturdu. Sezon sonuna doğru Lonzo Ball karşısında sergilediği performans ise zirve noktası oldu. Webster, UCLA karşısında 19 sayı, 7 ribaund, 7 asist yaparken Ball ise 13 sayı, 7 asistte kaldı.O sezondan sonra draftta giren Webster’in ikinci turun sonunda seçilebileceği konuşuluyordu ama olmadı. O da kariyerini eski kıtaya taşıdı ve Alman ekibi Fraport Skyliners ile anlaştı.

Bir yıl önce playoff’a bile kalamayan Fraport, geçen sezon Webster ve Philipp Scrubb’un önderliğinde iyi bir sezon geçirdi ve sezonu 8. sırada tamamladı. Bitiricilik konusunda kolejden çok daha iyi bir performans sergileyen Yeni Zelandalı guard, özellikle ligin büyük takımları karşısında etkileyici performans sergiledi. Bayern’e normal sezonda 4-7 üçlükle 32 sayı atan Webster, ALBA Berlin potasına ise 29 sayı gönderdi. Playoff’ta ise şampiyon Bayern’e karşı istikrarsız bir performans sergilese de iki kere 20 sayılık performanslar ortaya koydu.

Yetenekleri gelecek sezon Galatasaray‘da sergileyecek olan Webster, geçen sezon gösterdiği performansla Avrupa’da sezonun en ilgi çekici çaylaklarından biriydi. Peki onun bu kadar ilgi çekmesine neden olan yetenekleri neler?

ARTILAR

Fiziksel değişimler birlikte günümüz basketbolunda artık pozisyon kavramının önemi çok fazla kalmadı. Çeşitlilik, uyumluluk ve yaratıcılık artık bir oyuncunun değerini belirlerken çok daha önemli.

Yazımızın kahramanı olan Tai Webster ise bu üç kriter yüzünden oldukça değerli bir potansiyel teşkil ediyor. En basitinden bakarsak Webster, oyun içerisinde birden çok pozisyon içerisinde oynayabiliyor. Özellikle kolejin 3. yılında boyunun uzaması ve 1.94 civarına gelmesi bu konuda onun elini kolunu daha rahatlattı. 1.94 boyun iki numara için hala kısa olduğunu düşünebilirsiniz ama atletizmi ve üst vücudu bu konuda onun sıkıntı yaşamamasına sebep oluyor.

Oyun yapısına bakarsak ise kolejde şutunu geliştirmesiyle birlikte Webster’ın birden çok silaha sahip bir oyuncu haline geldiğini görüyoruz. Bir kere oyunu hem tepeden hem de forvetten oynamayı biliyor. Bu da onun oyun içerisinde çeşitliliğini artırıyor.

Hücumda en önemli silahı ise atletizmi ve deliciliği. Lisedeyken voleybol takımında da yer alan bir oyuncu için hiç de garip değil. Driplingi çok yukarıdan yapsa da çok hızlı ilk adamı sayesinde potaya gidebiliyor ve özellikle esnekliği sayesinde turnikeyi farklı şekillerde bitirebiliyor.  Geçen sezon Almanya Ligi’nde potaya en çok giden 4. guard oydu. Bazı atışları size garip gelebilir ancak bitiricilik yüzdesinin sürekli arttığını söylemem gerek. Üstelik Fraport’un hücum temposu ve verimliliğine bakarsak bitiricilik konusunda şartlar onun için o kadar kolay değildi. Öte yandan bu deliciliği ve agresifliği onun fazlasıyla faul çizgisine gelmesine de neden oluyor. Geçen sezon Scrubb ile birlikte ligde faul çizgisine en çok gelen iki guarddan biriydi.

İşin şut kısmında ise çok büyük bir gelişim gösterdi. 2014 Dünya Şampiyonası’nda belki hatırlarsınız şutu tamamıyla riske edilen bir oyuncuydu. Zaten turnuvada da 1 üçlük soktu fakat Webster, artık böyle bir oyuncu değil. Gençlik yıllarında şut konusunda böyle sorun bir oyuncunun, oyun içerisinde tereddüt etmesini beklersiniz fakat Webster da hiç öyle bir tereddüt yok. Zaten onu izlerken en çok bunu seviyorsunuz. Kendine, içgüdülerine çok güveniyor ve buna göre oynuyor. Üstelik şut elinden bazen gerçekten çok kötü çıkabiliyor. Şaşıp kalıyorsunuz ancak bir pozisyon sonra gelip bu sefer el üstünden üçlük atabiliyor.

İstatistiklere bakarsak Webster, geçen sezon maç başına 1.4 üçlük isabetiyle %39.8 üçlük yüzdesi tutturdu. Bu kariyerinin en iyi ortalamasıydı. Şunu şimdiden belirtmekte fayda var, çok fazla birebir üstünden üçlük atmadı. Fraport onu daha çok bir bitirici gibi kullandığı için daha çok isabetlerini asist üzerinden buldu. Dış şut dışında hücum içerisinde orta mesafeler de onun bir silahı. İkili oyunları genellikle kendi bitiriciliği için kullanıyor ve orta mesafeden dripling üstü şut atmayı seviyor.

Oyunun diğer yönleri bakarsak ise yine çeşitlilik açısında önemli katkılarının olduğunu görüyoruz. Bir kere ribaund konusunda özel bir isteğe sahip. Geçen sezon oyunda olduğu bölümlerde takımının ribaundlarının %15.0’ini (guardlar arasında 3.) o aldı ve bu özelliği onun sevdiği açık sahayı yakalaması konusunda ona büyük bir şans veriyor.

Topu yönlendirme ve takım arkadaşları için yaratma konusunda ise önemli bir potansiyele sahip. Fraport hücum içerisinde ondan daha çok bir skorer gibi yararlanmaya çalıştı. Bu yüzden genel eğilimi de ikili oyun sonrası genellikle potaya gitmek ama pas açılarını görebilme ve yetenek açısından gayet yeterli bir oyuncu. Özellikle penetre yeteneği ona bu konuda yardımcı oluyor. Savunmayı dağıttığı için dışarıda doğru adımı bulabiliyor. Üstelik bu konuda da şutu gibi sürekli gelişim gösteriyor.

Savunmasına baktığımız zaman ise atletizminin ve fiziğinin ekmeğini yediğini görebiliyoruz. Savunmada tembellik yaptığını çok fazla görmezsiniz. Hızlı ayakları sayesinde de kolay kolay geçilmiyor, uzun kolları sayesinde de rahatsızlık veriyor. Ayrıca fiziği sayesinde birçok farklı pozisyonu savunabilmesi onu değerli kılıyor.

Okuduğunuz gibi Webster, modern basketbolunun birçok gerekliliklerini karşılıyor. Takımına oyunun her açısında çok fazla şey sunabiliyor ve inanın bana her yıl oyunun üzerine daha çok koyuyor. Bu da 23 yaşındaki bir oyuncunun Avrupa’daki değerini de daha da artırıyor. Fakat her oyuncu gibi onun da bazı problemleri var.

EKSİLERİ

Tai Webster’ın oyundaki problemleri değerlendirmeden önce şunun altını çizmek istiyorum, hala toy bir oyuncu. Kolej seviyesini ve 17 yaşında oynadığı Yeni Zelanda deneyimini bir kenara koyarsak, ilk kez geçen sezon böyle bir seviyede oynadı ve doğal olarak oyunun içerisinde bu toyluğu açıkça gözüktü. Daha çok oynadıkça kesinlikle bu sorunların bazılarını çözecektir.

Genç guardın oyun temelinde en büyük problemler, oyun kuruculuk yetenekleriyle ilgili. Webster, oyunu okuma yeteneğini son 2 yılda önemli ölçüde geliştirdi ama hala yeterli değil. Açıkçası şu an için de bir takımın ana top yönlendiricisi olabileceğini düşünmüyorum. Bunun için fazla dağınık. Geçen sezon maç başına 3.2 top kaybıyla oynadı ve bu rakam bir oyun kurucu için çok yüksek. Üstelik oyunun temposunu belirleme gibi oyun kuruculuk vasıflarında da yetersiz. Bu yüzden Galatasaray‘ın onu bir oyun kurucudan daha çok, skorer gibi kullanması gerekiyor.

İstikrar ve topsuz oyun gelişimi konusunda önemli aşamalar kaydetmesi gerekiyor. Oyun içerisinde bazen yok oluyor. Ki bu sadece kötü oynadığı maçlar için geçerli değil. Topla ilişkisinin azalması onun oyun içi konsantrasyonun çok fazla azalmasına sebep oluyor. Bu aslında pek çok oyuncu için geçerli bir durumdur ama Webster gibi bitiriciliği öne çıkan bir oyuncu için daha çok tehlike arz ediyor. Enerjik ve agresif bir oyuncu ama oyunun henüz keskinleşmemesi de onun bu düşüşlerine sebep oluyor.

Son olarak ise işin savunma kısmında bazı problemleri var. Bir kere şutör oyuncu kovalama konusunda fundamental problemleri var. Perdelerden çok yavaş çıkıyor. Yukarıda söylediğim gibi savunmada tembel bir oyuncu değil. Hatta ters eşleşmelerde sonuna kadar arkasında kalmaya çalışır, yardım savunmasında da dikkatlidir ama kariyerinin son yıllarında bir skorere doğru evrilmeye başlamasıyla birlikte agresifliğini daha fazla hücum tarafına saklamaya başladı. Bu çok büyük bir problem değil ama skorer oyuncular için kötü bir alışkanlık. Onun yaşlarında iyi savunmacı olarak tanıdığımız pek çok skorer, bu yüzden kariyerin devamında tembel sıfatı yedi.Bu yüzden gelecek sezon savunmadaki agresifliği kariyeri için onun adına belirleyici olacak.