EuroLeague Tarihin En İyi 10 Amerikalı Oyuncusu!

08/Ağu/18 10:45 Ağustos 8, 2018

Utkan Sahin

08/Ağu/18 10:45

Eurohoops.net

EuroLeague’de her yıl 100’den fazla Amerikalı oyuncu mücadele ediyor. Peki efsane dediğimizde hangileri akla geliyor? Eurohoops Fırın, sizler için EuroLeague tarihinin en iyi 10 Amerikalı oyuncusunu belirledi!

By Utkan Şahin / info@eurohoops.net

Kabul etmemiz gerekiyor ki Avrupa basketbolunda Amerikalı oyuncular her zaman birer risk!

Eski kıtanın basketbol gelenekleri, Amerikan basketbolunun getirdiği şeylere hem ihtiyaç duyuyor hem de bunu değiştirmeye çalışıyor. Bu iki taraflı bir problem. Hem koçların sabit kafalılığı hem de Amerikalı oyuncuların  Avrupa’ya bakış açısından kaynaklanıyor. Bundan dolayı da her zaman Amerikalı oyuncuların buraya gelişleri bir risk teşkil ediyor.

Avrupa basketbolu tarihinde gelirken büyük heyecan yaratan ancak sonrasında çok fazla hayal kırıklığı yaşatan pek çok Amerikalı oyuncu gördük. Fakat burada, Avrupa’da, işleri değiştiren pek çok Amerikalı oyuncuyu da izleme şansı bulduk. Bugünkü konumuz da o oyuncular. Avrupa tarihine geçen, burada dengeleri değiştiren Amerikalı oyuncular…

Tahmin edebileceğiniz gibi listeyi hazırlamak zor oldu çünkü her yıl ligde 60’tan fazla Amerikalı oyuncu izliyoruz ve bunlar arasında en özellerini çıkarmak kolay değil. Fakat birkaç münakaşa sonunda listeyi hazırladık ve size sunuyoruz.

Hanımefendiler ve beyefendiler, karşınızda EuroLeague tarihinin en iyi 10 Amerikalı oyuncusu:

Not: Listeyi daraltmak için sadece modern EuroLeague dönemini (2000-2018) ele aldık. 

Marcus Brown

EuroLeague kariyeri: Benetton, Anadolu Efes, CSKA Moskova, Unicaja Malaga, Maccabi, CSKA Moskova
EuroLeague istatistikleri: 179 maç 15.3 sayı, 2.5 ribaund, 2.6 asist (11 sezon)
EuroLeague şampiyonlukları: –

Modern EuroLeague’in en istikrarlı skorerlerinden biriydi.

Benetton’da başladığı EuroLeague kariyerini Efes‘e taşıyan ve lacivert beyazlı formayla iki yıl Türkiye’de izlediğimiz Brown, 11 yıllık EuroLeague serüveni boyunca boyunca 6 farklı takımın formasını giydi ve hepsinde de skorerliğini kanıtladı.

Şut ve birebir üzerinden sayı üretme konusunda bu ligin gördüğü en iyi oyunculardan biriydi. Bunun yanında klasik skorerlere göre en büyük farkı rakip savunmayı okuma becerisiydi. Savunmalar ona sert savunma yaparken o da rakiplerine basit diyebileceğimiz fauller aldırıyordu. Çok da iyi bir liderdi. Efes yıllarında Kambala’yla birlikte yakaladıkları uyumla Efes‘i hep elit takım seviyesinde tuttular ama o sezonlarda gruptan sadece bir takım çıktığı için hiç Final Four’a gidemediler.

Efes’ten CSKA’ya gidince sonunda Final Four oynama şansı yakaladı. Özellikle ilk yılında ligin Parker ile birlikte en iyi oyuncusuydu ama ilk yılında Final Four’da Anthony Parker’a, ikinci yılında ise Luis Scola’ya takıldı. Daha sonra Malaga’yla bir kez daha Final Four oynama şansı elde etti ama o sezon da sakatlıklar yüzünden pek formda değildi.

Onun gibi bir oyuncu için kariyerinde EuroLeague şampiyonluğu olmaması çok büyük talihsizlikti ama kariyerini tamamladığında EuroLeague’in en skoreri durumdaydı. EuroLeague tarihinin 2.500 sayı barajını geçen ilk oyuncusu olan Brown, şu anda tarihin genelinde 10. sırada olsa da hala hiçbir Amerikalı oyuncu, onun kadar bu ligde sayı üretmedi.

Anthony Parker

EuroLeague kariyeriMaccabi
EuroLeague istatistikleri: 90 maç 16.3 sayı, 5.8 ribaund, 3.2 asist (4 sezon)
EuroLeague şampiyonlukları: 3 kere

Bu listeyi sıralama şeklinde yapmıyoruz ama eğer o şekilde yapsaydık, Anthony Parker ilk sırada yer alırdı.

NBA kariyerinin ilk yıllarında başarılı olamayan Parker, 2000’li yılların başında eski kıtaya gelip Maccabi‘nin hem ligde hem de EuroLeague’de kurduğu büyük dominasyonda başrolü oynadı.

Pini Gershon’un o Maccabi’si efsane bir takımdı. Üzerinden 10 yıldan fazla geçmesine rağmen hala hücum verimliliği konusunda birçok önemli rekor o dönemin Maccabi’sine ait. Birçoklarına göre de zaten modern EuroLeague’in en iyi basketbol oynayan takımı o Maccabi’ydi.

O İsrail temsilcisinin yıldızlarla dolu bir kadrosu vardı. Sarunas Jasikevicius gibi oyun kurucuya, Nikola Vujcic gibi ise her şeyi yapabilen uzuna sahiptiler. Üstelik takımda rol adamı görevinde olan pek çok isim başka takımlarda yıldız olabilirdi. Fakat takımın sadece bir lideri vardı; o da Parker’dı.

Maccabi’yi istediğiniz kadar iyi savunun, istediğiniz kadar maçı onlar için çıkmaza sokun… Bu adamı durdurmak imkansızdı. Birisi öldürücü darbeyi vuracaksa o isim Parker’dı. Onun döneminde Maccabi; 3 EuroLeague – biri SuproLeague – şampiyonluğu kazanırken o da bireysel olarak EuroLeague’e hükmetti. İki sezon üst üste normal sezon MVP’si oldu. 2004 Final Four’unda gösterdiği performans Ekpe’yle birlikte hala EuroLeague tarihinin en iyisi!

Üst üste iki kere kazandıktan sonraki sezon Final Four’u kaybedince daha önce başarısız olduğu NBA’e dönmeye karar verdi ve yıllarca orada çok iyi bir rol adamı oldu. Fakat insan, burada kalsaydı acaba kaç tane MVP ödülü ve şampiyonluğu olurdu diye düşünmeden edemiyor.

Alphonso Ford

EuroLeague kariyeri: Peristeri, Olympiakos, Siena
EuroLeague istatistikleri: 54 maç 22.2 sayı, 3.9 ribaund, 2.7 asist (3 sezon)
EuroLeague şampiyonlukları: –

Avrupa basketbolu ona geç kavuştu, erken kaybetti.

Yunanistan’da küçük takımlarla oynadıktan sonra EuroLeague sahnesine Peristeri’yle çıkan Ford’un o sezon gösterdiği hücum performansını EuroLeague tarihinde kimse gösteremedi. O sezon Ford, tek başına 26.0 sayı ortalaması tutturdu; EuroLeague tarihinde 40 sayıyı geçen ilk oyuncu da oldu.

Öylesine bir performanstan sonra sıçrama yapmaması imkansızdı. Öyle de oldu. 12 milyon dolarlık inanılmaz bir kontratla Olympiakos yolcusu oldu. Amaç Olympiakos’u tekrardan Final Four’a taşımaktı. Bunu başaramasa da skorer yeteneğini yine herkese gösterdi ve bu sefer 24.8 ile sayı kralı oldu.

Üçüncü yılında Siena’ya geçen Ford, sonunda çok istediği Final Four’a kavuştu fakat yarı finalde Benetton’ın 65-62 kazanmasına engel olamayınca finale çıkamadı. O yaz efsane oyuncuya ileri derece lösemi teşhisi konuldu ama o basketboldan kopamadı. İtalya Ligi’nde oynamaya devam etti fakat bir Eylül günü hayatını kaybetti.

Ford, bu ligin gördüğü en özel skorerdi. Ne yaparsanız yapın onun izin verdiği kadar onu durdurabilirdiniz. Maalesef hayata erken gözlerini yumdu fakat ismi hiç yıllar geçse dahi asla unutulmayacak.

JR Holden

EuroLeague kariyeri: AEK Atina, CSKA Moskova
EuroLeague istatistikleri: 209 maç 11.4 sayı, 2.9 asist, 2.1 ribaund (10 sezon)
EuroLeague şampiyonlukları: 2 kere

Amerikalı bir Rus basketbolu efsanesi!

JR Holden, AEK’da gösterdiği performans sonrası CSKA Moskova’ya transfer olduğunda -muhtemelen- kimse ondan böylesine bir kariyer beklemiyordu. O, ekürisi Theodoros Papalukas ile birlikte tarihe geçti.

Papaloukas inanılmaz bir lider ve organizatördü; Holden ise onun yanında uyumlu bir parçaydı. CSKA, bu ikiliye daha sonra katılan Langdon ile birlikte inanılmaz bir dominasyon kurdu ve Holden, Rusya’da geçirdiği 9 sezonun 8’inde Final Four oynamayı başardı.

Bu 8 Final Four’dan ise iki kere şampiyonluk çıkarmayı başardı. İlkinde yarı finalde Barcelona’yı eleyen adam olan Holden, ikincisinde de 14.5 sayı ortalamasıyla takımına yardımcı oldu.

CSKA’da yaptıklarının yanında Rusya Milli Takımı’nda da devşirme olarak görev alan Holden, 2007’de Avrupa Şampiyonası finalinde İspanya’yı yıkan o şutu soktu ve tarihe geçti!

2011’de CSKA tarihinin en kötü sezonunu geçirince Holden, basketbolu bırakma kararı aldı. Kariyerine nokta koyduğu zaman EuroLeague tarihinin en çok Final Four maçı oynayan oyuncusuydu.

Trajan Langdon

EuroLeague kariyeri: Benetton, Efes, CSKA Moskova
EuroLeague istatistikleri: 167 maç 13.0 sayı, 3.1 ribaund, 1.3 asist (8 sezon)
EuroLeague şampiyonlukları: 2 kere

Trajan Langdon ya da “Alaskalı Suikastçi”.

Avrupa’da lakabı kendisine bu kadar uygun başka bir oyuncu var mı bilmiyorum. Alaska’nın basketbolda çıkardığı en büyük yetenek olan ve alt yaş gruplarında Amerika Milli Takımı’nın formasını da giyen Langdon, mimiksiz ve gösterişsiz oyunuyla belki çok dikkat çekmezdi ama söz konusu öldürücü darbeyi vurmak ise ondan daha iyisini hiç görmemiş olabiliriz.

Duke’da geçirdiği kolej döneminden sonra NBA Draft’ında 11. sıradan seçilen fakat Amerika kariyeri beklendiği gibi gitmeyen Landgon, 2002’de Ettore Messina ve Maurizio Gherardini tarafından Avrupa’ya getirildi. Landgon; Tyus Edney ve Jorge Garbojasa’yla birlikte Benetton’ı finale kadar çıkartsa da takımının Barcelona’yla kaybetmesine engel olamadı.

Efes‘in Marcus Brown’u CSKA‘ya kaptırdığı yaz Antonio Granger ile birlikte gelen Türkiye’ye Langdon, takımını Final Four’a çıkartmaya çok yaklaşmıştı ama Bologna deplasmanında alınan 76-75’lik yenilgi Efes‘in yine grubu 2. sırada tamamlamasına neden oldu.

2005 yazında Messina, CSKA’ya geçince ilk istediği transfer Langdon oldu ve Amerikalı skorer, bir efsane olacağı CSKA’nın yoluna tuttu. 6 yıl boyunca Rus ekibinin formasını giyen Langdon, belki hiçbir zaman takımın birinci oyuncusu olmadı ama hem savunmada hem de hücumda her şeyi kolaylaştıran işini sessizce ve kusursuz yapan bir isimdi.

Öyle ki arka arkaya iki Final Four’u kaybeden Papaloukas-Holden ikilisinin de ona ihtiyacı olduğu hemen ortaya çıktı. Geldiği ilk senede CSKA, EuroLeague şampiyonluğunu kazandı. 2007’de CSKA, Panathinaikos‘a finalde kaybederken 2008’de bu sefer sahnede o vardı. Finalde Maccabi karşısında sadece bir şut kaçırarak 21 sayı atan Langdon, tarihin en iyi final performanslarından birini sergileyerek Final Four’un MVP’si oldu.

2009’da CSKA, bir kez daha finalde Panathinaikos‘a takıldı. 2010’da ise Papaloukas sonrası takımın liderliğine geçti ve kariyerinin en yüksek sayı ortalamasını tutturdu. Fakat CSKA, bu sefer de Barcelona’ya karşı tökezledi. 2011’de ise aynı Holden da olduğu gibi bir son yaşandı. CSKA, tarihinin en kötü sezonunu geçirince o da basketbolu bıraktı.

Langdon, şutörlüğü ve sahadaki o “cool” duruşuyla izlemesi çok zevkli bir oyuncuydu. Şimdilerde ise kariyerini Brooklyn Nets‘te genel menajer yardımcılığı yaparak devam ediyor.

Terrell McIntyre

EuroLeague kariyeri: Montepaschi Siena, Unicaja Malaga
EuroLeague istatistikleri: 69 maç 13.3 sayı, 4.5 asist, 2.0 ribaund (4 sezon)
EuroLeague şampiyonlukları: –

1.76 boyuyla herkese, her şeye meydan okuyan bir oyuncu!

Terrell McIntyre’yle Avrupa basketbolunun tanışması biraz geç oldu. Aslında hep buralardaydı ama hep alt seviye takımlarda oynadı. Fakat yükselişi inanılmaz oldu. 29 yaşında Siena’ya gelen Amerikalı guard, sezona kenardan gelerek başlasa da beklenmedik bir çıkış yakaladı. Siena’nın o meşhur basketbol sisteminin aradığı lider oyuncuydu ve kısa süre içerisinde bunu herkese kanıtladı.

EuroLeague’de daha ilk senesinde yılın beşine seçilen McIntyre, Siena’nın elini kolunu sallayarak Final Four’a gelmesini sağladı. Final Four’un ilk maçında karşılarında Maccabi vardı. 26 sayı attı, inanılmaz zor şutlar soktu ama Maccabi‘nin finale çıkmasına engel olamadı. Fakat asıl patlayışı ikinci sezon geldi.

İkinci sezonunda yine yılın beşine seçilen McIntyre, kariyer ortalamalarının zirvesine çıktı ve playoff’ta unutulmaz bir performans sergiledi. Panathinaikos karşısında OAKA’da maç çalan McIntyre, %82.6 ikilik, %41.7 üçlük yüzdeleriyle seride 24.8 sayı ortalaması tutturdu. Serinin son maçında da takımının 81 sayının 35’ini tek başına attı ama Panathinaikos‘un kendilerine elemesine engel olamadı.

Siena’da bir yıl daha geçirdikten sonra Malaga’ya giden McIntyre, fiziksel olarak çok yıprandığı için eski günlerinden uzaklaştı. İlk yılın arkasından basketbolu bıraktı. Fakat o kötü sezonunda bile söz konusu son topu kullanmaksa ne kadar etkili olduğunu gösterdi.

McIntyre, harika bir skorer ve çok iyi bir liderdi. O fiziğine rağmen ne yapar eder bir şekilde o şutu atmanın yolunu bulurdu ve EuroLeague’de oynadığı 4 yıllık süreçte bize inanılmaz performanslar izletti.

Mike Batiste

EuroLeague kariyeri: Charleroi, Panathinaikos, Fenerbahçe
EuroLeague istatistikleri: 237 maç 10.5 sayı, 4.7 ribaund, 0.5 asist (12 sezon)
EuroLeague şampiyonlukları: 3 kere

Mike Batiste, Avrupa basketbolunun değiştirdiği oyuncuların başında geliyor. NBA’de sürelerini kısa forvet pozisyonundan alan Batiste, burada ise Avrupa tarihine geçecek bir uzuna dönüştü.

EuroLeague’de ilk kez Belçika ekibi Charleroi ile mücadele eden Batiste, Panathinaikos‘ta ise simge bir oyuncu haline geldi. Panathinaikos’un eşsiz guardları için inanılmaz uygun bir isimdi. Hem geniş kalçalarıyla onlara ikili oyunda büyük alan açtı hem de ikili oyun bitiricisi olarak takımına yardımcı oldu.

Bunun dışında belki bir çember savunucusu değildi ama çok sert bir oyuncu olduğu için pota altına girenlere yıldırabiliyordu.  Kabul etmek lazım, sertliğin bazen dozajını kaçırabiliyordu. Prokom maçında yerde yatan rakibinin ayağıyla tekme atması hala hafızalarda!

İşin bu tarafında çok acımasız bir oyuncuydu ama Panathinaikos’un üç şampiyonluğunda da çok önemli roller oynadı. 2007’deki Final Four’da yarı finalde 15 sayı atan Batiste, tarihe geçen CSKA finalinde ise 12 sayıyla şampiyonlukta önemli rol oynadı. 2009’da ise Final Four yarı finalinde ezeli rakibi Olympiakos karşısında Pekovic ile birlikte finalin biletini alan isim olmuştu.

En özel performansı ise 2011 yılındaki şampiyonluktaydı. Bir yıl önce sakatlıklar yüzünden pek ortalıkta gözükmeyen Batiste, 2011’de beklenenden çok daha iyi bir şekilde geri döndü ve Panathinaikos, Barcelona’yı elemesinde büyük rol oynadı. Final Four’da da harikalar yaratan Amerikalı pivot, finalde 18 sayıyla takımının en skoreri oldu ve 3. şampiyonluğunu kazandı.

O günden sonra ise düşüşe başladı. Obradovic‘in ayrılışıyla birlikte Fenerbahçe‘ye gelen Batiste, Türkiye’de çok kötü bir performans sergiledi. Panathinaikos’a tekrar geri döndü ancak orada da çok etkili olmadan 2013’te basketbola veda etti.

Batiste, Panathinaikos gibi Avrupa’nın en büyük takımlarından birinde en uzun süre oynayan Amerikalı oyuncu olmayı başardı ve -belki de Panathinaikos taraftarı dışında seveni çok olmasa da- Avrupa’nın efsanelerinden biri olmayı başardı.