EuroLeague Tarihinin Hayal Kırıklığı Yaratan 6 Süper Takımı

20/Ağu/18 10:51 Temmuz 12, 2020

Utkan Sahin

20/Ağu/18 10:51

Eurohoops.net

Büyük kadrolar, büyük hayaller kurdurur ama bu hayallerin sonucu bazen hayal kırıklığı olur.

by Utkan Şahin / info@eurohoops.net

Avrupa basketbolunun Final Four, geleneği oldukça tartışılır. Birçok basketbolsever, NBA’deki gibi şampiyonun playoff sonucunda ortaya çıkmasını ister. Bazıları da bu sistemin haksızlığından bahseder. Fakat ne olursa olsun, bir gerçek var ki, o da Final Four’un sürprizlere açık olduğu…

Bize inanmıyorsanız, EuroLeague tarihine bakın! Modern EuroLeague’de Final Four’un yapıldığı ilk tarih olan 2001’den bu yana favori takımların pek çoğu sezonu hüsran ile kapatmak zorunda kaldı.

Ancak bugün herhangi bir favori takımının hüsrana uğramasına bakmayacağız. Daha da yukarı çıkacağız ve EuroLeague tarihinde süper kadroların uğradığı hüsranları karşına getireceğiz.

Bu takımlar yıldızlarıyla, koçlarıyla o sezon şampiyon olmasına kesin gözüyle bakılmalarına rağmen beklenmedik bir şekilde şampiyon olamayan takımlar olacak.

Hazırsanız, başlayalım!

Not: Sadece modern EuroLeague dönemi ele alınmıştır.

Kinder Bologna – 2002

  • Son şampiyon unvanı
  • Final Four’un ev sahibi
  • Tarihin en iyi kadrosu
  • Avrupa tarihin en iyi koçlarından biri

Bütün bunlara sahip bir takımın hiç zorlanmadan şampiyon olması beklenir ama 2002’de İtalya’da işler hiç beklendiği gibi gitmedi.

Bir dönem Avrupa basketbolunda zirveyi İtalyanlar kaplarken o parıltılı dönemin son ekibi Virtus Bologna’ydı. – 2004’teki Bologna bile bu kadar güçlü değildi –  Nasıl olsun? Koç olarak Avrupa tarihinin en iyi isimlerinden Ettore Messina takımın başındaydı. Kadronun lideri ise o zaman NBA’e gitmeyen Manu Ginobilli’ydi. Üstelik kadroda Marko Jaric, Antoine Rigaudeau, Rashard Griffith, Matjaz Smodis, Sani Becerovic gibi yıldızlar vardı. David Andersen, Antonio Granger gibi isimler ise henüz Avrupa kariyerlerinin başlarındaydılar.

EuroLeague’in ilk yılında playoff’lu sistemde Baskonia‘yı 3-2 ile geçerek şampiyon olan Kinder Bologna, haliyle 2001-2002 yılınında en büyük şampiyonluk adayıydı. Önceki yıl ligde mücadele etmeyen Maccabi, Panathinaikos, Efes, CSKA Moskova gibi güçlü takımlar bu sefer EuroLeague’deydi ama kimse Bologna’nın kendi evinde düzenlendiği Final Four’u kaybetmesini beklemiyordu.

Sadece dört maç kaybederek Final Four’a gelen Bologna, yarı finalde Mike D’Antoni’nin Benetton’ını son çeyrekte geçerek finale çıktı. Finalde ise rakipleri Panathinaikos‘tu. Obradovic‘in takımı bir yıl önce SuproLeague’de Gershon’un Maccabi‘sine finalde kaybetmişti. Evet, takımın önemli oyuncuları vardı ama sezon boyunca ligdeki performanslarından dolayı çok eleştirilmişti. Finalde de mutlak favori bu yüzden Bologna’ydı. Fakat, Obradovic ile Messina arasındaki büyük rekabette her zaman olduğu gibi kazanan Sırp koç oldu.

Bologna, maça çok iyi başlayıp ilk yarıda 14 sayı öne geçse de Bodiroga önderliğinde geri dönen Panathinaikos, kimsenin beklemediğini başardı. Yunan ekibi, ikinci yarıda Bologna’yı 35 sayıda tutarken hücumda da Bodiroga’ya yardımcı olacak İbrahim’ı bulunca geriden gelip maçı kazandı.

Tarihin en iyi takımı olarak lanse edilen Bologna ise üst üstte 2 kez şampiyon olma şansını kaçırırken bu darbe İtalyanların döneminin de sona erdiğini gösterdi.

Panathinaikos – 2008

EuroLeague tarihinin en iyi guardları deyince ilk beşte Sarunas Jasikevicius, Vassilis Spanoulis ve Dimitris Diamantidis’i saysak hangimiz şikayet edebiliriz ki? 2007-2008 Panathinaikos işte bu üç büyük oyuncuya birden sahipti ve playoff bile göremedi.

2007’de Diamantidis, Siskauskas, Becirovic ve Batiste önderliğinde Atina’da CSKA‘yı yıkarak şampiyon olan Panathinaikos, 2007 yazında Siskauskas’ı CSKA‘ya kaptırınca iki önemli isimle birden anlaştı.

O yaz Spanoulis, NBA’den daha iyi kontrat teklifleri almasına rağmen ailevi problemler sebebiyle eski takımı Panathinaikos’a geri dönerken Jasikevicius ise başarısız NBA kariyeri sonrası Avrupa’da başka bir büyük takımda oynamaya karar verdi ve Yunan ekibiyle anlaştı. O yaz Yeşiller, iki oyuncuya toplamda 5 milyon eurodan fazla para ödedi.

Obradovic‘in eline böylesine büyük 3 ismi, en iyi yıllarındayken verip yanına Becirovic, Batiste gibi oyuncuları da takımda tutarsanız herkes o takımın şampiyon olmasını bekler ancak öyle olmadı.

Sezona iyi başlayan Panathinaikos, savunmada bazı problemleri olduğunu gösterse de normal sezonda sadece 2 yenilgi alarak grubu lider tamamladı. Top-16’da karşısında Siena, Efes ve Partizan vardı. Kimse onların 1 maçta bile fazlasını kaybetmesini beklemezken Panathinaikos tepe taklak gitti. İlk üç maçta sadece Partizan’ı son topta yenebilen Panathinaikos, Efes ve Siena deplasmanlarını ise kaybetti. 4. maçta Efes‘i yenen Panathinaikos, 5. maçta Siena karşısında ecel telleri dökse de ayakta kaldı ve şansını son maça taşıdı.

Panathinaikos’un son maçta yapması gereken basitti; Pionir’de Partizan’ı yenmek!

Fakat bu büyük kadro bunu başaramadı. Seyircisiyle maça harika giren Partizan, Kecman ve Palacio’nun harika performansıyla Panathinaikos’u devirdi ve Panathinaikos, tarihinin en iyi kadrolarından biriyle playoff bile göremeden sezonu kapattı.

Yeşiller, bir sene sonra guard rotasyonun rol değişikliğine giderek ve Nikola Pekovic’i uzun rotasyonuna katarak şampiyon olmayı başardı ama EuroLeague bize, isimlerin şampiyon olmaya yetmediğini bir kez daha gösterdi.

Olympiakos – 2011

Hayal kırıklığı bazen alışkanlık yapar. Ne kadar yukarı çıkmaya çırpınırsanız çırpının sürekli yere çarpılırsınız. Ekonomik kriz öncesi Olympiakos dönemi de böyleydi.

1997’de Ivkovic’in önderliğinde tek EuroLeague şampiyonluğu kazandıktan sonra geçen 13 yıllık süreç Olympiakos için felaketti. Pire ekibi, EuroLeague’de zirveden sürekli uzaklaşırken yerel ligde ise bütün hakimiyeti Obradovic‘in Panathinaikos‘una kaptırdı.

Angelopoulos, kardeşler bu durumu değiştirmek için adeta para akıttı. Milyonlarca euroluk kadrolar kuruldu. NBA’den yıllık 8 milyon dolar karşılığında Josh Childress bile getirildi ama takım iki kere Final Four oynasa da kupayı kaldıramadı. Üstelik ligde de Panathinaikos‘a kaybetmeye devam ediyorlardı.

2010 yazında ise Olympiakos, darbeyi içten vurmaya karar verdi. Bugün bile çok konuşulan bir transfer sonrası Olympiakos, sözleşmesi sona eren Spanoulis’i Panathinaikos’u elinden kaptı. Büyük üçlüyü artık onlar kurmuştu: Milos Teodosic-Vassilis Spanoulis-Theo Papalouskas!

Bu üçlünün yanında kadroda Bourousis, Nesterovic, Nielsen gibi önemli isimler de vardı. Her şey bir yana takımın başına 1997’de şampiyonluğu getiren Ivkovic geçmişti ve tek hedef şampiyonluktu.

Normal sezonda 3 deplasmanda kaybetse de gruptan lider çıkan Olympiakos, Top-16’da ise ilk maçta evinde Fenerbahçe karşısında sürpriz bir yenilgi aldı ama sonraki 5 maçını kaybederek playoff’a kalmayı başardı.

Playoff’ta ise karşılarında Siena vardı. Pire ekibi, ilk maçta evinde EuroLeague tarihinin gördüğü en ezici galibiyetlerinden birini aldı. Siena’yı adeta sahadan silen Olympiakos, ilk yarıyı 47-9 önde kapatırken maçı ise 89-41 kazandı. Bu noktadan sonra kimse Siena’nın ayağa kalkmasına imkan vermiyordu. Fakat, Avrupa basketbolunun bir kuralı vardır. Rakibini çok ezersen karşılığını ödersin.

İkinci maçta harika savunma yapan Siena, Olympiakos’a tam 22 top kaybı yaptırırken ülkesine ev sahibi avantajını alarak döndü. Serinin geri kalan iki maçında da Siena, aynı sertlikle cevap verdi ve o durumdan ayağa kalkarak Pire ekibini elemeyi başardı.

Bir kez daha hayal kırıklığına uğrayan Olympiakos ise isimlerin değil, sistemin önemli olduğunu bir yıl sonra İstanbul’da anladı.

Barcelona – 2011

Bazen her şey yolunda giderken yere çakılırsınız. Pascual için de öyle oldu.

Üst seviyedeki ilk denemesinde Barcelona’yı iki yıl sonra Final Four’a taşıyan Pascual, ligde ise 4 yıl sonra şampiyonluğa taşımıştı. 2009-2010 sezonu ise her ikisi için de zirve oldu. Pete Mickael eklemesiyle birlikte sadece iki maç kaybederek Final Four’a gelen Barcelona, Paris’te yapılan Final Four’da hiç zorlanmadan rakiplerini geçti ve tarihinin ikinci şampiyonluğunu kazandı.

2010-2011 sezonu için ise bütün gücüyle şampiyonluğa gidiyordu. Top-16’da üç maç kaybetse de sakatların iyileşmesiyle birlikte Top-16’da vites artıran Barcelona, grubundaki altı maçı da kazanarak playoff’a yükseldi. Karşılarında ise bir yıl önce Top-16’da playoff dışına ittikleri Panathinaikos vardı. Üstelik Yunan ekibinden Pekovic, Spanoulis ve Jasikevicius gibi yıldızlar ayrılmıştı.

Ev sahibi avantajı ve kadro kalitesi olarak Barcelona üstündü. Ayrıca bugün çok tartışılsa da Pascual, o zamanlar Avrupa basketbolunun prensi gibiydi ve o prens, bu eşleşmeye kadar hep Obradovic‘i mağlup etti. Fakat her şey bu eşleşmeyle birlikte değişti.

İki takımın arasında EuroLeague tarihinin en çarpıcı serilerinden biri oynanırken Obradovic, neden en büyük olduğunu bir kez daha gösterdi. Rubio’nun şut problemini kullanan Obradovic, A takım seviyesinde pek kullanılmayan box-and-one savunmasıyla Barcelona’yı raydan çıkardı, hem de bunu playoff’ta yaptı.

İlk maçı 83-82 kaybetse de ikinci maçı Barcelona’da çalmayı başaran Panathinaikos, evinde de güçlü rakibini her iki maçta da yenerek Barcelona’ya geri döndü çünkü o sene Final Four, Barcelona’da yapılıyordu.

Barcelona ve Pascual için ise bu düşüşün başlangıcıydı. Obradovic’e hiç cevap verememesi Pascual için eleştirilerin odak noktası olurken Katalan ekibi o noktadan sonra yavaş yavaş erimeye başladı.

CSKA Moskova – 2012

Mitolojinin en güzel yanlarından biri de her zaman umut taşımasıdır.

Her zaman karşılarında insafını kaybetmiş bir güçlü vardır. Diğer tarafta ise umudunu taşıyan bir güçsüz. Fakat günün sonunda her zaman umut kazanır. Güçsüzün güçlüyü yenebileceğine dair umut! Bunun en güzel örneklerinden biri de Titanlar ile Tanrıların savaşıdır. Efsaneye göre kendi çocuklarını yiyen “Titanlar”ı yenebilecek hiçbir şey yoktur. Onlar dünyanın kurucusu ve hakimidir. Fakat onların çocukları olan tanrılar, büyük savaş sonrasında titanları hapseder ve hiç ümit yok iken kazanırlar.

6 yıl önce, bu efsanenin çıktığı topraklara çok yakın bir yerde efsane gerçek oldu. Yunan tanrıları, EuroLeague’in Titanları’nı yıktı! Hem de harika bir hikayeyle!

Bazen kaybettiğiniz zaman, tek çareyi daha fazla saldırmakta ararsınız. Hataların sebeplerini aramak yerine daha fazla saldırırsınız.

2011 yazında da aynısını CSKA yaptı. Geride kalan sezonda tarihin en kötü kulüp performansını sergiledikten sonra EuroLeague tarihin en korkutucu kadrolarından birini kurdu.

Önce Olympiakos’un elinden Avrupa’nın en heyecan verici yeteneği olan, Milos Teodosic’i aldılar. Daha bir yıl önce tek başına 23 yaşında Sırbistan’ı Dünya Şampiyonası’nda yarı finale taşıyan Teodosic’i… Daha sonrasında o yaz Teodosic’in bir numaralı partneri olan Nenad Krstic, uzun NBA kariyeri sonrası CSKA formasıyla geri döndü.

Yetmedi mi? Üstüne Rusya’nın en büyük yıldızı Andrei Kirilenko, lokavt sayesinde geldi ve tüm sezon kaldı. Jamont Gordon, Darjus Lavrinovic gibi rol adamları da eklendi.  Hali hazırda zaten kadroda bulunan Ramunas Siskauskas, Andrey Vorontsevich, Sasha Kaun, Victor Khryapa, Alexey Shved, Anton Ponkrashov, Nikita Kurbanov gibi isimleri saymıyorum bile. Şöyle söyleyeyim, sıradan bir EuroLeague takımın yıldız olabilecek olan Sammy Mejia, o kadronun 12. adamıydı.

Normal sezonda maç başına 14 sayı fark atarak kazanan CSKA, elindeki yıldızları koruduğu için bu değişimden pek yaralanmadı ve Top-16’da sadece Galatasaray’a kaybetti. Playoff’ta ise dişli Bilbao karşısında sadece 1 maç kaybederek kendilerini İstanbul’a attı. Yarı finalde karşılarında son şampiyon Panathinaikos vardı. Hakemlerin damga vurduğu maçta Saras’ın efsane yazmasına engel olan CSKA, finale ismini yazdırdı.

Karşılarında ise Olympiakos vardı ama o eski halinden çok farklı olan bir Olympiakos! Yıllarca yıldızlarla dolu kadrolarla hayal kırıklığına uğrayan Pire ekibi, ekonomik kriz yüzünden daha mütevazı bir kadroyla yola çıktı. Kadroda tek yıldız vardı ve her şey onun üstünden dönüyordu. Sezona felaket başlasa da bu şekilde başarılı olmayı başaran Olympiakos, playoff’ta ise bir yıl öncenin intikamını alarak Final Four’a kadar geldi.

Finalde mutlak favori CSKA’ydı.

Maç inanılmaz sert ve sinir savaşı şeklinde başlayınca ilk çeyrekte sadece 17 sayı çıktı ve onda da CSKA’nın 10-7’lik üstünlüğü vardı. Fakat ikinci çeyrekte Teodosic’in üç tane üçlüğü gelince maç bir anda değişti ve CSKA, soyunma odasına 34-20 önde gitti. Üçüncü çeyrekte CSKA, zaman zaman farkı 17-16 sayı civarına getirdi ama Olympiakos, ya sürpriz bir üçlük ya da ekstra bir eforla maça tutundu ve Mantzaris’ten çeyreğin sonunda gelen üçlükle skoru 53-40’a getirdiler. Yine de paniğe gerek yoktu. CSKA gibi yıldızlarla dolu bir kadronun 13 sayı öndeyken maçı vermesini kimse bekleyemezdi.

Fakat, Olympiakos’un çeyreğin hemen başındaki 8-0’lık başlangıcı bir anda maçı 5 sayıya getirdi. Olympiakos o kadar sert savunma yapıyordu ki, CSKA dışarıdan şut atmaktan başka çare bulamıyordu. Bir noktadan sonra sert baskı yüzünden oyuncular toptan bile kaçmaya başladı.

Yine de her şey o kadar mükemmel gitmedi. Sonuçta bu bir efsane değildi ve gerçekler her zaman daha zorlu gerçekleşmiştir. Olympiakos ne kadar mücadele ederse etsin CSKA, faul çizgisine gelerek son 20 saniyeye 3 sayı önde girmeyi başardı. Papanikolaou, çizgiye gelerek bitime 10 saniye kala farkı bire indirdi. Olympiakos’un bir mucizeye ihtiyacı vardı. Ve o mucize geldi.

Kariyeri boyunca çok iyi bir serbest atışcı olarak bilinen ve o sezon sadece 7 faul kaçıran Siskauskas, bitime 9 saniye kala çizgiye gelmişti. O an en normal Olympiakos taraftarı bile sadece 1 tane kaçırması için ömründen bir süre vermeye razıydı fakat bundan daha garibi oldu. Siskauskas, ikisini birden kaçırdı.

Daha sonrasını ise biliyorsunuz. 9, 8, 7, 6, 5, 4, 3, 2, 1, 0!

Printezis’in unutulmaz son saniye basketi ve tanrıların, titanları yıkışı!

Gerçekten unutulmaz bir son! 97’de tarihinin ilk EuroLeague şampiyonluğunu Ivkovic ile kazanan Olympiakos, 15 yıl sonra bir bahar akşamı İstanbul’da yine aynı isimle EuroLeague kupasını kazandı ve Avrupa basketboluna bir şeyi gösterdiler; efsanelerin gerçek olabileceğini, titanların yıkılabileceğini!

Real Madrid – 2014

Her şeyi planlayıp farklı yollara sapmaya çalışırsanız, hayat sizi cezalandırabilir. 2013-2014 sezonunda ise bunu Real Madrid yaşadı.

Madrid, EuroLeague tarihinde bu kupayı en çok kazanan takım olsa da 2015’e kadar büyük bir özlem içerisindeydi. Son EuroLeague kupasını 1995’te Obradovic ve Sabonis ile kazanan Madrid, o günden sonra ise hiç kupayı kaldıramadı. 2013’te 1995’ten beri ilk kez final oynama başarısı gösterdiler ama favori oldukları finalde Olympiakos’a kaybettiler.

Fernandez, Llull, Rodriguez ve Mirotic gibi 4 İspanyol süper yıldızın yanına Bourousis’i katan Madrid, Top-16’ın son haftasına kadar kusursuz geldi. Takım olarak Maccabi‘nin efsane kadrosundan beri ortaya konulan en iyi hücum performansını sergileyen Madrid, sadece 2 maç kaybetti. Son hafta ise bir karar almaları gerekiyordu. Ya kazanıp playoff’a lider gitme şanslarının peşinden koşacaklardı ya da kaybedip onları finalde eleyen Olympiakos’a karşı playoff’ta ev sahibi avantajıyla mücadele edeceklerdi. İspanyol ekibi, ikincisini seçti ve bilerek maçı kaybederek Olympiakos’yla eşleştiler.

Her şey onlar için çok iyi gitti. Playoff’ta evindeki üç maçı da kazanarak son iki yılın şampiyonu Olympiakos’u dışarıda bıraktılar. Böylece onları tek maçta eleyebilecek Spanoulis’i dışarıda bıraktıklarını düşündüler. Final Four’un yarı finali ise daha güzeldi. Ezeli rakipleri Barcelona’yı sahadan silen Real Madrid, maçı 100-62 kazanarak tarihinin en unutulmaz galibiyetlerinden birini aldı.

Finalde kimsenin oraya kadar gelmesine imkan vermediği Maccabi‘yle karşılaşan Madrid, maçın mutlak favorisiydi. İddia’da onların kazanmasında 1.25’e veriyordu.Fakat karma onları eninde sonunda buldu.

Tyrese Rice önderliğindeki Maccabi’yi bir türlü durduramayan Madrid, Bourousis’in faul atışlarıyla maçı uzatmaya götürmeyi başarsa da uzatmada İsrail ekibine boyun eğdi ve bir kez daha finalde kaybetti.

İspanyol ekibi, o sezon açık ara favoriydi ve büyük ihtimal playoff’ta Maccabi’yle oynasa da seriyi 4-0 kazandırdı ama tek maç, onları bir kez daha şampiyonluktan etti. Onlar bunu düşünerek Spanoulis’i playoff’ta istemişti ama basketbol tanrıları karşılarına başka bir sürpriz çıkardı!

Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!