by Utkan Şahin / info@eurohoops.net
Türk basketbolunun en önemli kulüplerinden biri olan Fenerbahçe Beko, şubenin kuruluşundan bu yana büyük çıkışları da gördü, aşağıya doğru gidişleri de…
Sadece son 20 yılda değil, belki de 50 yıldır durum böyle!
1980’lerin sonuna doğru bir başkaldırı, ardından yaşanan uzun bir süre duraklama devri, 90’ların son bölümünde unutulmaz bir kadroyla ilk kez EuroLeague’de oynama ve 2001 kriziyle tekrar çöküş…
Modern dönemde Aydın Örs’ün gelişiyle birlikte artık kabuğuna sığmayan bir Fenerbahçe. Ülker ile birlikte gelen EuroLeague A lisansı, yerel ligde başarılı ama EuroLeague’de istediğini alamayan bir takım ve Zeljko Obradovic‘in gelişiyle birlikte her şeyin değişmesi…
Fenerbahçe Beko bir kez daha bir eşikte duruyor çünkü 2013’te İstanbul’a gelen ve kulüp tarihinin en unutulmaz başarılarını yaşatan Zeljko Obradovic, 7 yıllık döneminin ardından buradaki macerasına nokta koymaya karar verdi.
Böylesine yaşanan başarılardan sonra sarı-lacivertlilerin yeni döneminde işleri yoluna koymak kolay olmayacak ama bu konu, geleceği ilgilendiriyor.
Biz ise bugün geçmişe döneceğiz ve Zeljko Obradovic’in ayrılışıyla birlikte Fenerbahçe tarihinde en başarılı olan 5 koç performansını tekrar hatırlayacağız…
Çetin Yılmaz (1990-1991)
Ali Şen’in 1981’de başkan olmasıyla birlikte amatör sporlarda tekrardan ayağa kalkmaya karar veren Fenerbahçe, profesyonel ligde ilk şampiyonluğunu almak için çok uğraşmış fakat bir türlü şeytanın bacağını kıramamıştı. 1983’te ligi ikinci bitiren, 1985’te ise final oynayan sarı-lacivertli ekip, kupayı kaldırma anlamında problem yaşıyordu.
Fakat 1989’da Çetin Yılmaz ile birlikte başlayan süreç, mutlu son ile taçlandı. O yıl normal sezonu lider tamamlayan Fenerbahçe, playoff yarı finalinde Paşabahçe’ye kaybederek lig şampiyonluğu için biraz daha beklemek zorunda kaldı ancak 1967’den beri süre gelen kupa hasretine o yıl son verildi. Mayıs ayında oynanan Cumhurbaşkanlığı Kupası’nda Galatasaray‘ı yenen Fenerbahçe, hem bu değerli kupayı ilk kez müzesine götürdü hem de efsanelerinden Baba Necdet’in kariyerini kupayla bitirmesini sağladı. Ayrıca bu kupa bir sonraki sezon gelecek başarının ayak sesleriydi.
1990-1991 sezonunda Körfez Savaşı sebebiyle ligdeki birçok Amerikalı ülkeyi terk ederken o dönem yabancı oyuncu denilince akla gelen ilk isimler olan Larry Richard ve Pete Williams ise kalmayı tercih etmişlerdi. Richard Fenerbahçe forması giyerken Williams ise TOFAŞ’taydı. Hal böyle olunca iki takım finale geldi. Normal sezonu yine lider tamamlayan Fenerbahçe ise finale kadar sadece iki yenilgi aldı.
Final serisi ise oldukça çekişmeli geçti. Fenerbahçe’nin kazandığı iki maç oldukça farklı bitmişti. TOFAŞ ise 61-60 ve uzatmada kazandığı 76-74’lük kazandığı maçlar sayesinde seriyi son maça götürdü. Kural gereği serinin son maçı tarafsız sahada oynanması gerekiyordu ve 29 Mart günü gözler Antalya’ya döndü.
Çetin Yılmaz’ın Fenerbahçe’si inanılmaz bir başlangıç ile TOFAŞ’ı sahadan sildi. Hüsnü Çakırgil’in harika performansıyla maçı kazanarak tarihinin ilk profesyonel lig şampiyonluğunu ilan etti. Bu maçtan sadece bir hafta sonrası ise Fenerbahçe, Cumhurbaşkanlığı Kupası’nda yine TOFAŞ ile karşılaştı, o maçı da kazanarak harika sezonuna bir kupa daha ekledi.
Yaşanan duraklama dönemi ve sonrasında bir türlü gelmeyen kupalar sonrasında Fenerbahçe, Çetin Yılmaz ile birlikte büyük bir dominasyon kurarak 1 yıl içerisinde 3 kupa birden kazandı. İki yıl daha Fenerbahçe’nin başında kalan Çetin Yılmaz, Efes‘e ligde kafa tutan takımı oluştursa da finalde 4-0 ile elenince görevi bıraktı. Fakat 4 yıllık süreçte yaptıklarıyla Fenerbahçe’nin tekrardan kazanan takım olmasını sağlamıştı.
Aydın Örs (2006-2007)
1990’ların son bölümü Fenerbahçe taraftarı için hem çok özel hem de çok üzücüdür.
Sarı-lacivertli ekibin taraftarı, o dönemde saha içerisinde pek çok unutulmaz oyuncuyu izleme şansı buldu. Altyapıdan gelen İbrahim Kutluay zaten kulübün göz bebeğiydi. Dallas Comegys, Henry Turner, Zan Tabak, Conrad McRae unutulmaz oyunculardı. Hatta taraftar, Fenerbahçe‘yi ilk kez EuroLeague’de izleme fırsatını bu dönemde elde etti. Fakat Efes, Ülker ve TOFAŞ’ın yükselişi, Fenerbahçe’nin saha içerisinde yaşadığı şanssızlıklar, Fenerbahçe taraftarı için sonucun üzücü olmasına neden oldu. Sonrasında gelen 2000 krizi ise zaten bütün gidişatı karanlık bir yöne doğru soktu.
2004’te Aydın Örs’ün takımın başına geçmesi, Fenerbahçe’nin tekrardan ayağa kalkmasını sağladı.
Damir Mrsic ve Marc Salyers’ın etrafına kadro kuran Aydın Örs, bir sezon önce sadece 9 galibiyet alabilmiş Fenerbahçe’nin normal sezonu 4. sırada tamamlamasını sağladı; 1999’dan beri ilk kez yarı final görmesine öncülük etti. Asıl büyük başarı ise Avrupa’da geldi. EuroChallenge’da mücadele eden Fenerbahçe, çeyrek finalde Mrsic’in unutulmaz bir performansı sonrası Beşiktaş‘ı 2-1 ile geçerken Final Four’a kaldı. İstanbul’da yapılan Final Four Fenerbahçe için beklendiği gibi geçmedi ama sarı-lacivertli ekip buna rağmen Avrupa’daki o dönem için en büyük başarılarından birini yaşamış oldu.
2005-2006 sezonu Mrsic’in sakatlığı yüzünden vasat olsa da 2006-2007 sezonu Fenerbahçe’nin geri dönüşünün başlangıcı oldu.
100. yılda her branşta şampiyonluk hedefiyle sezona giren Fenerbahçe, Ülker’in kulübe sponsor olmasıyla birlikte bütçesini de büyüttü. Şampiyon Ülker’in birçok oyuncusunu kadrosuna katan Fenerbahçe, Willie Solomon ile Kaspars Kambala’yı da getirerek sezona iddialı bir şekilde girdi.
Sarı-lacivertli ekip, aslında sezon içerisinde birçok kriz yaşadı. Kambala sezon ortasında doping yüzünden takımdan ayrılırken sezon boyunca yaşanılan Solomon mu Mrsic mi krizi de hep soru işareti yarattı. Fakat Aydın Örs ve büyük tecrübesi sezon sonunda kendisini açıkça ortaya koydu.
Basden ve Clark’ın gelişiyle çok iyi bir savunma takımı olan Fenerbahçe, finalde taraftarıyla birlikte Efes karşısında şov yaptı. Fenerbahçe, ipleri salınmış bir Solomon ile birlikte hücumda seviye atlarken tam anlamıyla üçlük şov yaptı. Efes‘i 4-0 ile geçen Sarı Lacivertli takım hem 100. yıl hedefine ulaşmış hem de 16 yıl sonra lig kupasını kazanarak geçmişin şanssızlıklarına bir sünger çekmiş oldu.
Türk basketbolunun efsanesi olan Aydın Örs, üst seviyede koçluk yaptığı son sezonu şampiyonlukla bitirdi.
Bogdan Tanjevic (2007-2008)
Açık konuşmak gerekirse, bu listeyi hazırlarken kafamda en çok soru işareti yaratan Bogdan Tanjevic’ti.
Taraftarın çok sevdiği Aydın Örs sonrası geliş şekli, taraftar ile arasının çoğu zaman iyi olmaması ve sonrasında yaşanan süreç yüzünden hep soğuk bir karakter oldu. Fakat aynı zamanda da Fenerbahçe‘de birçok ilki yaşanması ve kupa kazanma kültürünün oturması açısından oldukça özel bir 3 yıl geçirdi.
Tanjevic’in özellikle ilk senesinde başardığı, Fenerbahçe‘nin EuroLeague tarihi açısından önemliydi. O yaz Fenerbahçe’ye Emir ve Vidmar’ı getiren Tanjevic, Fenerbahçe’nin genç çekirdeğini de öne çıkartırken takımın bütün sorumluluğunu ise Willie Solomon’a verdi.
Solomon’un harika bir sezon geçirmesiyle birlikte Fenerbahçe için de her şey Avrupa’da çok iyi gitti. 2006-07’da normal sezonda elenen Fenerbahçe, bu sefer TOP-16’ya çıkarken TOP-16 Grubunu’da ikinci sırada tamamlayarak son sekize kalmayı başardı. Sarı-Lacivertli ekip son sekizde Siena’ya elense de bu, Obradovic dönemine kadar Fenerbahçe’nin en büyük Avrupa başarısı olarak kaldı.
Ligde normal sezonda kötü bir performans sergileyen Fenerbahçe, 9 yenilgi alarak sezonu 3. sırada tamamlasa da playoff’ta ayağa kalktı. İlk turda Antalya, yarı finalde Efes‘i geçen ekip, finalde de Türk Telekom’a sadece 1 maç vererek üst üste ikinci kez şampiyon oldu.
2008-2009 sezonu ise Tanjevic’e bütün eleştirilerin geldiği sezondu. Taraftarın sevgilisi Solomon’un gönderilmesi, onun yerine Marques Green’in gelmesi bütün sezon kriz yaratırken takım da sezonu her alanda hayal kırıklığıyla tamamladı.
Tanjevic’in son yılı, Fenerbahçe’nin o döneme kadarki en iyi sezonuydu. 1967’den beri Türkiye Kupası’nı kazanamayan Fenerbahçe, Tanjevic önderliğinde bu özlemine son verdi. Sezonun son bölümünde ise Tanjevic hastalığı sebebiyle sahada yoktu ama onun kurduğu kadro playoff’ta Efes‘ten bir önceki sezonun intikamını alarak şampiyon oldu. Bu başarı sayesinde tarihinde ilk kez bir sezonda hem ligi hem de kupayı kazanmış oldu.
O sezonun sonunda Fenerbahçe’den ayrılan Tanjevic, arkasında 4 kupa ve bir EuroLeague playoff’u bırakmış oldu.
Neven Spahija (2010-2011)
Ligde dört yılda üç şampiyonluk yaşayan Fenerbahçe‘nin gözü artık EuroLeague’deydi.
Tanjevic’in ilk geldiği sezon kendisine 2010 yılında Final Four hedefi koymuş fakat 2008 sezonu dışında beklenen seviyeye çıkamamıştı. Üstelik o sezon da dahil olmak üzere bir türlü ligin elit takımları karşısında varlık gösteremiyordu. Taraftar, özellikle deplasmanda büyük takımlara karşı oynanan maçlara direkt yenilgi yazmaktan çok sıkılmıştı.
Zeljko Obradovic gelinceye kadar bu anlayışın bozulduğu tek sene Neven Spahija’nın ilk senesi olmuştu. Daha önce Baskonia ve Maccabi‘yle başarılı olan, Valencia‘ya da EuroCup şampiyonluğunu kazandıran Spahija, 2010’da Tanjevic sonrasında Fenerbahçe taraftarına çok iyi bir basketbol izletti.
O yaz Fenerbahçe, takımın genç uzunlarını NBA’e kaptırsa da Spahija ile ana çekirdeğin üstünde küçük eklemeler yaparak doğru bir takım planlaması oluşturdu. Ön alanaa Marko Tomas’ı transfer eden Sarı-lacivertli takım, o zamanlar sağlıklı olan Ukic’in sadece skorer yönüyle parladığı, Emir ile oyunu organize ettiği bir takım yarattı.
Sarı-lacivertli ekip hücumda Tomas’tan dış şut, Kinsey’den ise agresiflik katkısı alırken savunmada bu ikiliye Ömer Onan’ın da katılmasıyla birlikte kıskanılacak bir ön alan oluşturdu. Pota altına sadece Darjus Lavrinovic katkısıyla sezona başlansa da Vidmar’ın gelişim göstermesiyle birlikte, sert ve birden çok hücum opsiyonu olan bir uzun rotasyonu ortaya çıktı.
Doğru takım planlaması Fenerbahçe’ye sahada pozitif sonuç olarak dönerken EuroLeague’deki ilk dört maçında içinde Barcelona, ve Siena olan galibiyetler almayı başardı. 4. haftadan sonra yaşanılan Vidmar’ın sakatlığı Fenerbahçe’ye darbe vursa da Sarı-lacivertli ekip gruptan 3. olarak çıktı.
Fenerbahçe, Top-16 öncesi herkesi heyecanlandıran bir transfer yaptı. EuroLeague tarihinin en büyük efsanelerinden olan Sarunas Jasikevicius artık Kanarya adına mücadele edecekti. Fenerbahçe’nin o kadrosunda iyi ikili oyun oynayan bir uzun olmasa da Ukic’in oyun kurmadaki eksikleri kapatmak adına Saras çok önemli bir transferdi.
Bu heyecanla Top-16’ya başlayan Fenerbahçe, ilk maçına fırtına gibi girdi. Sarı-lacivertli ekip, birçok yıldızı barındıran Olympiakos’u deplasmanda 14 sayı farkla mağlup etti. İkinci maçta Emir’in unutulmaz blokları, Fenerbahçe’nin Valencia’yı da mağlup etmesini sağladı. Üçüncü maçta ise kurban bu kez Zalgiris’ti. Top-16’da ilk üç maçın sonunda Sarı-lacivertli ekip bir anda kendini kimsenin beklemediği bir durumda, zirvede, buldu.
Fakat her şey deplasmanda oynanan Zalgiris maçıyla birlikte ters gitmeye başladı. Ukic’in hastalığı, Mirsad’ın Türkiye Kupası’nda sakatlanması ve Saras’ın kötü performansı yüzünden Fenerbahçe, uzatmada mağlup olarak TOP-16’yı garantileme şansını kaybetti. İstanbul’da oynanan maçta Olympiakos’un karşısında çıkan Fenerbahçe, eline gelen fırsatı İstanbul’da da kullanamadı. Son hafta Valencia’ya kesinlikle kazanmak zorunda olarak giden Fenerbahçe, istediği sonuçla ayrılamayınca 3-0 ile başladığı Top-16 grubundan çıkamadı.
Spahija’nın Fenerbahçe’si teselliyi ise yerel ligde buldu. Türkiye Kupası’nı bir kez daha kazanan Fenerbahçe, ligde ise Galatasaray‘ı unutulmaz bir seri sonrası 4-2 ile geçti ve son 5 yılda 4. şampiyonluğunu kazanmış oldu.
2011-2012 sezonu, Spahija yönetiminde hiç iyi geçmedi. Buna rağmen ilk senesinde İstanbul’da yaptıklarıyla Fenerbahçe tarihine iz bırakmayı başardı.