by Grant Hughes / Çeviri: M. Bahadır Akgün
Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Bu yazı ilk olarak 15 Ağustos 2018 tarihinde BR’da yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.
Fiziksel teması kısıtlayan kurallar ve bir savunmacının rakibinin düşüncelerini okuyamaması, NBA’deki savunmacıların hep dezavantajlı olduğu anlamına geliyor. Genelde bire bir kaldıkları durumlarda yapabildikleri en fazla şey rakiplerinin belli hareketlerini kısıtlamak oluyor.
Örneğin sağ omzundan döndürmüyorlar. Ya da üçlüğü engellemek için yakın savunuyorlar. Veya zayıf eline zorluyorlar.
Bu tip şeyler.
Geçilmekte bir sorun yok ama kimse rakibi tarafından rezil edilmek ya da en azından skorerin en sevdiği hücum yöntemini yemek istemez.
Peki ya rakibinizin tam olarak istediği şutu atmasını önlemenin bir yolu yoksa? Ya onun karar ağacındaki ilk seçenek hep uygunsa?
İşler tam da bu anda savunmacılar için zorlaşıyor. Herkes ne olacağını biliyor ama kimse durduramıyor ve böylece imza hareketler doğmuş oluyor.
Huzurlarınızda o imza hareketlerin bazıları.
Kareem Abdul-Jabbar’ın Skyhook’u
Bu aşamadan başlamamız gerekiyor çünkü Kareem Abdul-Jabbar, 1989 yılından beri NBA’de maça çıkmamış olsa da ve hatta gezegendeki kimse düzenli olarak onun imzası olan skyhook’u atmasa bile bir oyuncu ile en çok özdeşleştirilen şut tipi bu oldu.
Bir düşünün: Ne zaman birisi benzer bir hook şutu denese -ki bu artık günümüzde çok nadir gerçekleşiyor- Abdul-Jabbar’ın ismi anılıyor. Zorunlu sanki. Bir de eğer şut Abdul-Jabbar’ın tarzına yakınsa salondaki herkes çılgına dönüyor.
Joel Embiid, taraftarları nasıl harekete geçireceğini bildiğini Kasım ayında göstermişti:
Wilt Chamberlain değilseniz bu şutu bloklamak imkansız. Abdul-Jabbar’ın NBA kariyerinde attığı 38.387 sayının ciddi bir kısmı bu atış şeklinden geldi. Savunmacılar dengesiz kalıyor ve rakibin topu çıkardığı o yüksek noktaya asla erişemiyorlardı. Zamanlamayı doğru yapsalar bile Abdul-Jabbar’ın vücudunu aşmak zorunda kalıyorlardı.
Umudu bünyesinden barındırmayan bir deneme oluyordu blok denemeleri ve binlerce kez dönüyordu aynı hareket. Bunu biliyoruz çünkü YouTube’da bunu gösteren bir dolu video var. Eğer altı dakikanız varsa kısa bir toplama videosu izleyebilirsiniz.
Michael Jordan’ın Fadeaway‘i
Kariyerinin sonundaki ince ayarlar da eklendikçe Michael Jordan’ın post-up cephanesinde rakiplere korku salan silahları listede daha da yukarıya tırmandı.
Azalan atletizmine rağmen Jordan güçlenmeye devam etti ve kendi tarzı olan, rakipleri yıldıran oyununu kusursuzlaştırdı. 30’undan sonra MJ, rakiplerini alçak bloktan, orta post oyunları ile acımasızca cezalandırdı.
Jordan’ın fadeaway şutundaki asıl numara, bunun tek bir hareket olmayışıydı. Bu sabırla, kontra saldırılarla ve büyük bir özgüvenle işlenen bir sürecin sonucuydu. Her iki omzundan da dönebiliyor, kısa bir duraksama ile rakibinin ayaklarını yerden kesebiliyor ve hatta küçük bir fake ile turnikeye bile uzanabiliyordu. Neticede Jordan’ın ilerleyen yıllardaki imajı daha ziyade savunmacısını zaafı olan noktaya iten ve daha sonra da hareketini yapan bir teknisyen gibiydi.
Ayaklarıyla yaptıkları bu noktada kıymetliydi. Şut öncesi hareketlerini okumak imkansızdı. Jordan’ın savunmacısı dikiliyorken hareket etkili biçimde tamamlanmış oluyordu. Savunmacısının baskısını nerede hissettiğine bağlı olarak o baskıdan kurtulup şutu atacak boşluğu yaratabiliyordu. Yaşlanmasına rağmen genç Shawn Marion’ın üzerinden bu hareketi yapabilecek kadar iyiydi:
Jordan’ın fadeaway şutu en güvenilir silahıydı.
En güzeli de Jordan’ın kariyerinin yalnızca son iki yılı için şut isabet verilerine sahip olmamız. Bu da zihinlerimizin o şutların yalnızca %40’ını sokmuş olması ihtimaliyle yüzleşmemesini sağlıyor. Biz MJ’in büyüklüğünü anımsıyor, şutların tamamını soktuğunu varsayıyoruz.