by Jackie MacMullan / Çeviri: M. Bahadır Akgün
Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Bu yazı ilk olarak 22 Ağustos 2018 tarihinde ESPN’de yayınlanmış
Shane Larkin açıyor gözlerini, doğruluyor ve Groundhog Day’in (Bugün Aslında Dündü) kendi versiyonunu görüyor. Kumandayı alıyor eline, SportsCenter’ı açıyor ve kendi “sayısını” beklemek için yatakta sıçrıyor. 8 yaşında ve onun için her sabah tamamen keyfi ve tahmin edilemez parametrelerle dolu bir macera sunuyor. Okul için giyinmeye başlayınca -o günün sayısına bağlı olarak bazen dakikalar, bazen de saatler sürüyor bu giyinme ritüeli- Ray Allen’ı görüyor ekranda. Allen belli ki bir gece önce bir maçta sekiz üçlük atmış. Birden bire Shane’in zihninde bir ışık yanıyor ve ona günün sayısını söylüyor: 8.
“Sonra,” diyor Larkin, “Ellerimi sekiz kez yıkamam gerektiğini anlıyordum.”
Titizlikle yıkadıktan sonra ellerini, kıyafetlerini alıyor. Ama eğer şortu yanlışlıkla halıya değecek olursa çamaşır sepetine atıp yeni bir şort giymekle kalmıyor, elini de banyoda tekrar yıkaması gerekiyor.
Sekiz kez.
Daha sonra Larkin, potansiyel mikroplarla dolu bir kazan olan mutfakta kahvaltısını yapmaya çalışıyor. Dökülmüş sıvılardan, ıslak süngerden, kirli bulaşıktan, engellerden kaçıyor. Otobüsü saniyelerle yakalamadan hemen önce ön kapıya yaklaşınca birlikte yaşadıkları köpek ona doğru geliyor, kuyruğunu sallıyor ve elini yalıyor. Larkin’in hiçbir şansı yok: Tekrar banyoya yollanıyor. Ellerini sekiz kez daha yıkamaya. Günün sonuna kadar elleri yıkanmaktan o kadar buruşuyor ki kanlı açık yaralar ile gidiyor yatağına.
Daha sonraları obsesif kompulsif bozukluk (OCD) olarak teşhis edilen bu durum, nüfusun yalnızca %2.3’ünde ve her 100 çocuktan yalnızca birinde görülüyor. Bu rastgele düzenin kendisini neden tutsak ettiğini bilmeyen küçük bir çocuğu fazlasıyla yoruyor bu durum, kafasını karıştırıyor ve inanılmaz biçimde korkutuyor.
“Neler olup bittiğini bilmiyorsunuz,” diyor Larkin. “Arkadaşlarınız ellerini bir kez yıkıyor ya da hiç yıkamıyor, bunu görünce diyorsunuz ki, ‘Benim sorunum ne?'”
İşin ilginci Larkin’in “sayısını” yıllar önce belirleyen o adam, Ray Allen da gün içerisinde kendisine Hall of Fame kariyer fırsatı tanıyan belli bir maç hazırlığı dahil tam bir düzen ve belli bir yapı ihtiyacı nedeniyle OCD sınırında olduğunu düşünüyor.
Allen’ın üçlüklerinin Larkin’in gününü belirlemediği durumlarda bazen sayıyı belirleyen şey pencerenin önünden geçen üç kuş kadar masum şeyler oluyormuş. Sayı yalnızca üç olunca da Larkin, sonraki 24 saat boyunca obsesif davranışı daha kolay idare edilebileceği için bir soluk alıyormuş.
Söz konusu bozukluk, açıklanamayacak bir şekilde basketbol sahasına çıkınca kayboluyormuş. Orada mikroplar veya bakterilerle ilgili hiçbir derdi olmayan, özgür bir çocuk oluyormuş.
“En acayibi de buydu,” diyor Larkin. “Asansörde düğmeye dokunamıyordum, musluğu açamıyordum çünkü çok kirli olduklarını düşünüyordum ama çocukların koltuk altlarına dokundukları, burunlarını karıştırdıkları ve sonra da topa dokundukları basketbol sahasında yürüyebiliyordum.
O topla saatlerce oynar, sonra sahadan çıkar, ellerimi bile yıkamadan hamburger yiyebilirdim. Hiçbir mantığı yoktu.”
Larkin durumunu arkadaşları ve takımdaşlarından gizlemiş. Yalnızca ailesi haberdarmış günü geçirebilmek için sarf ettiği cefalı çabalardan. “İnsanların deli falan olduğumu düşünmelerini istemiyordum,” diyor Larkin.
Büyüdükçe semptomlar da devam etmiş. Eğer köpek, halı üzerine pislese Larkin odasından çıkamaz, koridorda yürüyemezmiş. Banyoya giden yolda çamurdan ve pislikten kaçmak için bir havlu merasimi yapması gerekirmiş. Annesi Lisa Larkin’in günde 20 banyo havlusu yıkadığı olurmuş. Lisa, oğlunun durumunu anlarmış. O da o dönemde zihinsel sağlık sorunları çekiyormuş. Ancak babası, emekli beyzbol Hall of Fame oyuncusu Barry Larkin’i oğlunun davranışları afallatır ve “bağrına taş basarmış.”
“Babam denerdi beni,” diyor Larkin. “Banyoya gider ve bilerek ellerini yıkamaz, sonra da koluma dokunurdu. Derdi ki ‘İyisin, bunu yapabilirsin.’ Onun çözümü buydu. Çok zordu ve aramızda sorun yaratıyordu bu durum.”
Barry Larkin de oğlunun semptomları ile ilk karşılaştığında Shane’in temizlik takıntısının daha külfetsiz bir durum, bir mazeret olduğunu düşünmüş.
“Bunu aşması için zorladım,” diyor Barry. “Geçmişte ne zaman zorlasam o da benim meydan okumamı kabul ederdi.”
Ancak bu kez durum farklıydı. Bir şeylerin değişmesi gerekiyordu. Orta okul dönemi geldiğinde Larkin’in semptomları daha da kötüye gidiyordu. Annesi zihinsel sağlık konusunda bir uzman buldu. Uzman, Shane’in bunlarla başa çıkabilmesi için bir antidepresan tedavisi önerdi. O da kafa karıştırıyordu. “Ben depresyonda değilim,” diyordu Larkin annesine. “Öyle değil mi?”
Hap tedavisini denemiş. OCD semptomlarının bazıları böylece kaybolmuş ancak aynı zamanda o hapların kendi iradesini, enerjisini, basketbol yıldızı olarak onu ayrı kılan nitelikleri de elinden aldığını söylüyor. “O tedavi beni dümdüz biri yaptı,” diyor Larkin. “Gereğinden fazla rahat, boş bir insan oldum. Olmak istediğim hırslı kişi olabilmek için diken üzerinde olmam gerektiğini hissediyordum. Tedaviyi aldığım dönemde rahat takılıyordum. Anneme böyle devam etmemin mümkün olmadığını söyledim.”
Tedavi almak mı, almamak mı? Her gün NBA soyunma odalarında dolaşan konu bu. Profesyonel sporcular da zihinsel sağlık sorunlarıyla başa çıkabilmek için sessiz bir mücadele veriyorlar. Zihinsel sağlık belirtisi ayrı bir konu. Meslektaşları, oyuncuların tedavi gördüklerini öğrendikleri zaman belirtiler de on misli artıyor. Bazı oyuncular bu riski almanın anlamsız olduğunu çünkü şüpheci bir koç veya genel menajerin onları almak konusunda isteksiz davranabileceğini düşünüyor.
“Hayatım boyunca sürekli tedavi görüp bıraktım,” diyor bir NBA yıldızı. Kendisi bu yazı dizisinde yardımcı olurken başta ismini vermiş olsa da sonra gizleme kararı almış. “Bunun önemli olmadığını düşünmek istiyorum ama serbest oyuncu piyasası başladığı zaman bu şüphenin gerçek olup olmadığından emin değilim. Hayatımı özel yaşamayı tercih ediyorum çünkü sosyal medyadaki b*k püsüre ihtiyacım yok. Zaten yeterince zor.”