Shane Larkin Anlatıyor: Çocukluğunun Mental Sıkıntıları

20/Eyl/18 14:35 Nisan 15, 2019

Mehmet Bahadır Akgün

20/Eyl/18 14:35

Eurohoops.net

Basketbolda zihinsel sağlık sorunları ile ilgili farkındalık her geçen gün artıyor.

by Jackie MacMullan / Çeviri: M. Bahadır Akgün

Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.

Bu yazı ilk olarak 22 Ağustos 2018 tarihinde ESPN’de yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.

Shane Larkin açıyor gözlerini, doğruluyor ve Groundhog Day’in (Bugün Aslında Dündü) kendi versiyonunu görüyor. Kumandayı alıyor eline, SportsCenter’ı açıyor ve kendi “sayısını” beklemek için yatakta sıçrıyor. 8 yaşında ve onun için her sabah tamamen keyfi ve tahmin edilemez parametrelerle dolu bir macera sunuyor. Okul için giyinmeye başlayınca -o günün sayısına bağlı olarak bazen dakikalar, bazen de saatler sürüyor bu giyinme ritüeli- Ray Allen’ı görüyor ekranda. Allen belli ki bir gece önce bir maçta sekiz üçlük atmış. Birden bire Shane’in zihninde bir ışık yanıyor ve ona günün sayısını söylüyor: 8.

“Sonra,” diyor Larkin, “Ellerimi sekiz kez yıkamam gerektiğini anlıyordum.”

Titizlikle yıkadıktan sonra ellerini, kıyafetlerini alıyor. Ama eğer şortu yanlışlıkla halıya değecek olursa çamaşır sepetine atıp yeni bir şort giymekle kalmıyor, elini de banyoda tekrar yıkaması gerekiyor.

Sekiz kez.

Daha sonra Larkin, potansiyel mikroplarla dolu bir kazan olan mutfakta kahvaltısını yapmaya çalışıyor. Dökülmüş sıvılardan, ıslak süngerden, kirli bulaşıktan, engellerden kaçıyor. Otobüsü saniyelerle yakalamadan hemen önce ön kapıya yaklaşınca birlikte yaşadıkları köpek ona doğru geliyor, kuyruğunu sallıyor ve elini yalıyor. Larkin’in hiçbir şansı yok: Tekrar banyoya yollanıyor. Ellerini sekiz kez daha yıkamaya. Günün sonuna kadar elleri yıkanmaktan o kadar buruşuyor ki kanlı açık yaralar ile gidiyor yatağına.

Daha sonraları obsesif kompulsif bozukluk (OCD) olarak teşhis edilen bu durum, nüfusun yalnızca %2.3’ünde ve her 100 çocuktan yalnızca birinde görülüyor. Bu rastgele düzenin kendisini neden tutsak ettiğini bilmeyen küçük bir çocuğu fazlasıyla yoruyor bu durum, kafasını karıştırıyor ve inanılmaz biçimde korkutuyor.

“Neler olup bittiğini bilmiyorsunuz,” diyor Larkin. “Arkadaşlarınız ellerini bir kez yıkıyor ya da hiç yıkamıyor, bunu görünce diyorsunuz ki, ‘Benim sorunum ne?'”

İşin ilginci Larkin’in “sayısını” yıllar önce belirleyen o adam, Ray Allen da gün içerisinde kendisine Hall of Fame kariyer fırsatı tanıyan belli bir maç hazırlığı dahil tam bir düzen ve belli bir yapı ihtiyacı nedeniyle OCD sınırında olduğunu düşünüyor.

Allen’ın üçlüklerinin Larkin’in gününü belirlemediği durumlarda bazen sayıyı belirleyen şey pencerenin önünden geçen üç kuş kadar masum şeyler oluyormuş. Sayı yalnızca üç olunca da Larkin, sonraki 24 saat boyunca obsesif davranışı daha kolay idare edilebileceği için bir soluk alıyormuş.

Söz konusu bozukluk, açıklanamayacak bir şekilde basketbol sahasına çıkınca kayboluyormuş. Orada mikroplar veya bakterilerle ilgili hiçbir derdi olmayan, özgür bir çocuk oluyormuş.

“En acayibi de buydu,” diyor Larkin. “Asansörde düğmeye dokunamıyordum, musluğu açamıyordum çünkü çok kirli olduklarını düşünüyordum ama çocukların koltuk altlarına dokundukları, burunlarını karıştırdıkları ve sonra da topa dokundukları basketbol sahasında yürüyebiliyordum.

O topla saatlerce oynar, sonra sahadan çıkar, ellerimi bile yıkamadan hamburger yiyebilirdim. Hiçbir mantığı yoktu.”

Larkin durumunu arkadaşları ve takımdaşlarından gizlemiş. Yalnızca ailesi haberdarmış günü geçirebilmek için sarf ettiği cefalı çabalardan. “İnsanların deli falan olduğumu düşünmelerini istemiyordum,” diyor Larkin.

Büyüdükçe semptomlar da devam etmiş. Eğer köpek, halı üzerine pislese Larkin odasından çıkamaz, koridorda yürüyemezmiş. Banyoya giden yolda çamurdan ve pislikten kaçmak için bir havlu merasimi yapması gerekirmiş. Annesi Lisa Larkin’in günde 20 banyo havlusu yıkadığı olurmuş. Lisa, oğlunun durumunu anlarmış. O da o dönemde zihinsel sağlık sorunları çekiyormuş. Ancak babası, emekli beyzbol Hall of Fame oyuncusu Barry Larkin’i oğlunun davranışları afallatır ve “bağrına taş basarmış.”

“Babam denerdi beni,” diyor Larkin. “Banyoya gider ve bilerek ellerini yıkamaz, sonra da koluma dokunurdu. Derdi ki ‘İyisin, bunu yapabilirsin.’ Onun çözümü buydu. Çok zordu ve aramızda sorun yaratıyordu bu durum.”

Barry Larkin de oğlunun semptomları ile ilk karşılaştığında Shane’in temizlik takıntısının daha külfetsiz bir durum, bir mazeret olduğunu düşünmüş.

“Bunu aşması için zorladım,” diyor Barry. “Geçmişte ne zaman zorlasam o da benim meydan okumamı kabul ederdi.”

Ancak bu kez durum farklıydı. Bir şeylerin değişmesi gerekiyordu. Orta okul dönemi geldiğinde Larkin’in semptomları daha da kötüye gidiyordu. Annesi zihinsel sağlık konusunda bir uzman buldu. Uzman, Shane’in bunlarla başa çıkabilmesi için bir antidepresan tedavisi önerdi. O da kafa karıştırıyordu. “Ben depresyonda değilim,” diyordu Larkin annesine. “Öyle değil mi?”

Hap tedavisini denemiş. OCD semptomlarının bazıları böylece kaybolmuş ancak aynı zamanda o hapların kendi iradesini, enerjisini, basketbol yıldızı olarak onu ayrı kılan nitelikleri de elinden aldığını söylüyor. “O tedavi beni dümdüz biri yaptı,” diyor Larkin. “Gereğinden fazla rahat, boş bir insan oldum. Olmak istediğim hırslı kişi olabilmek için diken üzerinde olmam gerektiğini hissediyordum. Tedaviyi aldığım dönemde rahat takılıyordum. Anneme böyle devam etmemin mümkün olmadığını söyledim.”

Tedavi almak mı, almamak mı? Her gün NBA soyunma odalarında dolaşan konu bu. Profesyonel sporcular da zihinsel sağlık sorunlarıyla başa çıkabilmek için sessiz bir mücadele veriyorlar. Zihinsel sağlık belirtisi ayrı bir konu. Meslektaşları, oyuncuların tedavi gördüklerini öğrendikleri zaman belirtiler de on misli artıyor. Bazı oyuncular bu riski almanın anlamsız olduğunu çünkü şüpheci bir koç veya genel menajerin onları almak konusunda isteksiz davranabileceğini düşünüyor.

“Hayatım boyunca sürekli tedavi görüp bıraktım,” diyor bir NBA yıldızı. Kendisi bu yazı dizisinde yardımcı olurken başta ismini vermiş olsa da sonra gizleme kararı almış. “Bunun önemli olmadığını düşünmek istiyorum ama serbest oyuncu piyasası başladığı zaman bu şüphenin gerçek olup olmadığından emin değilim. Hayatımı özel yaşamayı tercih ediyorum çünkü sosyal medyadaki b*k püsüre ihtiyacım yok. Zaten yeterince zor.”

Los Angeles’ta hizmet veren ve oyuncular birliği tarafından NBA’de giderek artan zihinsel sağlık krizini ele alması için görevlendirilen Dr. William Parham da bazı zihinsel sağlık sorunlarının tedavi edilmesi gerektiği görüşünde. “Ancak çok büyük çoğunlukla tedavi, yalnızca semptomları iyileştiriyor. Asıl sorunu düzeltmiyor,” diyor Parham. OCD teşhisi konulan NBA oyuncularının sayısı az olsa da tedavi konusundaki tartışmaların anksiyete, depresyon ve dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (ADHD) ile ilgili. Sporcular için zihinsel sağlık ve bakım hizmetleri sunan Houston Rockets yardımcı koçu John Lucas’a göre ADHD, NBA’de artık ayyuka çıkmış durumda.

“NBA’de ADHD tedavisi gören çok sayıda isim biliyorum. Tedaviyi almak istemiyorlardı,” diyor Lucas. “Almaları gerekiyordu ama sahada o kadar rahat olmak istemiyorlardı. Bu çılgın koşturmacanın içinde olmaları gerekiyor. Tedavi gördükleri zaman koçlar ‘Neden ondan daha fazlasını alamıyoruz?’ diye soruyorlar. Ama ilacı almadığı zamanlarda ‘İşte istediğim oyuncu bu’ diyorlar. Buradaki asıl sorun maçlar bittiği zaman oyuncunun o öfkeyi, o yoğunluğu nasıl uzaklaştıracağını bilmiyor olması.”

Clippers koçu Doc Rivers, Celtics‘te koçluk yaptığı dönemde bir kişilik testi yaptırdığını ve test sonucunda hem kendisine hem de Celtics başkanı Danny Ainge’e ADHD teşhisi konulduğunu söylüyor. Eski oyun kurucuya göre bu sonuç pek de şaşırtıcı değilmiş. “Bence elit oyuncuların birçoğunun bir şeyi var,” diyor Rivers. “Emin değilim elbette. Çok heyecanlılar, fazla hırslılar ama takıma enerji veren ve onları sahaya çıkaran da bu. ADHD’li oyuncuların takımda bulunması benim için sorun değil.”

Batı Konferansı’ndan bir GM buna katılmıyor. Ona göre iki oyuncunun yetenekleri eşitse ve bir oyuncuya ADHD teşhisi konuşmuşsa diğer oyuncuyu tercih edeceğini çünkü böylece saha dışı sorun ve antrenmanda yaşanacak sıkıntı ihtimalini azalttığına inanıyor.

“Otel odalarını mahvettiklerini okuduğumuz oyuncuları mı diyorsunuz?” diyor GM. “Oyuncuların haplarını almadıkları çok oluyor. Öyle olunca diğerleri yetmiyormuş gibi bir de bu konudan endişe etmek, uzun forvetimizin her hafta tedavinin gerekliliklerini yerine getirdiğinden emin olmak durumunda kalıyoruz.”

Lakers‘ın sahibi Jeanie Buss, zihinsel sağlık ile uğraşmak konusunda ciddi bir deneyime sahip ve bu konu Ron Artest’e kadar dayanıyor. Artest’in Indiana Pacers forması giydiği dönemde yaşadığı patlama, NBA’in en karanlık fasıllarından birine yol açmış, Malice at the Palace olarak bilinen skandal yaşanmıştı. İlerleyen yıllarda Artest için antidepresan tedavisi uygun görüldü ancak haplarını tuvalete attı. Jimmy Kimmel Live isimli programa iç çamaşırı ile çıkan Artest, daha sonra Dr. Santhi Periasamy isminde bir psikolog keşfettiğini ve Periasamy’nin hayatını değiştirdiğini söylüyor. Lakers, 2010’da Artest’in yıldız performansıyla şampiyon olduğunda Artest de kamuoyu önünde Dr. Santhi’ye kariyerini kurtardığı için teşekkür etmişti.

“Biz zihinsel sağlık sorunları yaşayan oyunculardan kaçınmıyoruz çünkü takımımız zaten böyle sorunları olan oyuncuları draft etti ve o isimler bizim için çok başarılı işlere imza attılar,” diyor Buss. “Asıl bakmanız gereken bununla başa çıkabiliyorlar mı? Nasıl başa çıkıyorlar? Bu durum onları kendi sağlıkları için zararlı kararlar almaya itiyor mu? Tedavi bazen cevap oluyor, bazen olmuyor.”

Aşırı ruh hali geçişlerine sebep olan bipolar bozukluk ile mücadele eden oyuncular için genelde sağlıkları için kritik olan tedaviler uygun görülüyor. Bipolar hastalardaki intihar oranı, nüfusun genelinden yüksek ve bipolar bozukluk teşhisi konulan insanların hayatlarında en az bir kez intihar teşebbüsü gerçekleştirme sıklığı diğerlerine oranla çok daha yüksek görülüyor. Lucas, NBA oyuncularının yaklaşık %10’unun bipolar olduğuna inanıyor. “Bazıları tedavi görmeden başa çıkamıyor da,” diyor Lucas. “Tedavi görmedikleri zaman kendileri için tehlikeliler.”

Rivers, oyuncular durumu teknik ekibe anlatmasa bile hangi oyuncuların zihinsel sağlık sorunu yaşadıklarını tespit etmenin kolay olduğunu söylüyor. Bu durumda gizliliğe saygı göstermek ile oyuncuya yardım etmek arasındaki ince çizgide yürümek durumunda kalıyorlar.

“Koç olarak bunu fark ediyorsunuz,” diyor Rivers. “Bir oyuncum vardı, geldiği zaman ‘Bugün ilacını almamış’ diyebiliyordunuz.”

Jalen Rose 1996 yılında Pacers‘a takaslandığında mest olmuştu. Başkan Donnie Walsh ile çok çabuk bir bağ kurdu ancak koç Larry Brown ile karşı karşıya geldi. Rose’a göre Brown, kendisine ADHD teşhisi konulması için önayak olmuştu.

“Larry oyuncu olarak da insan olarak da sevmezdi beni,” diyor Rose. “Bence ‘Bundan fazlası olmalı’ dedi. Söz konusu teşhisin konulmasına yol açan bir dolu olayın başında o vardı.”

Rose, antrenman odasına çağrıldığını ve orada bir takım doktorunun kendisine sorular sorduğunu söylüyor. ADHD’si olduğu ve tedaviye ihtiyacı olduğu söylenmiş.”

“Muhtemelen o dönemde ADHD sorunum vardı. Muhtemelen şimdi de var,” diyor Rose. “Ama kafamda bunun Brown’ın beni oynatmamanın profesyonel yolunu bulduğu için böyle olduğu vardı.”

Rose, Pacers‘ın kendisine neyi uygun gördüğünü hatırlamıyor ama hapların hiçbirini almadığını söylüyor. Haplar kendisine verildiğinde çöpe atmış. Haftalar sonra Brown kendisine gidip artan performansı için takdir etmiş. “Bana ‘değiştiğimi’ ve tedavinin beni iyileştirdiğini söylediklerinde koltuklarım kabardı” diyor Rose.

Brown, 1997’de takımdan ayrılıp da yerine Larry Bird getirildiğinde Rose, sezon boyu tedavisini sürdürmediğini söylemiş takıma. Indiana’da herhangi bir sıkıntı yaşamadan 4,5 sezon daha oynadı ve yıllar sonra Brown ile sorunlarını hallettiklerini belirtiyor.

“Ligde şu an ADHD sorunu yaşayıp tedavi gören ama istemeyen oyuncular olduğuna eminim,” diyor Rose. “Tek söylediğim şey tedavinin herkes için çözüm olmadığı.”

Celtics koçu Brad Stevens’ın zihinsel sağlık alanındaki ilgisi, farklı zihinsel hastalıkların tedavisinde kullanılan Prozac’ın patentini alan ilaç şirketi Eli Lilly’de kısa dönem çalışmasıyla gözler önüne serilmişti.

“Eli Lilly’de çalışan herkesin Prozac’ın nasıl kullanıldığını bilmesi gerekiyordu,” diyor Stevens. “İlaçların ne kadar etkili olabileceklerini ve bu sorunlarla uğraşan kaç insanın tedavi edilebileceğini öğrendim ama sıklıkla tedavi görmek istemiyorlardı. Ayrıca o ilaçların gerçekten sorun yaratan yan etkileri olduğunu da öğrendim.”