by Tom Haberstroh / Çeviri: Yılmazcem Özardıç
Bu yazı ilk olarak 1 Ekim 2018 tarihinde yayınlanmış, uyarlanarak çevrilmiştir.
Bu yaz, JJ Redick yeniden başlamak istedi.
Bunu aslında birkaç yıldır kendisine söylüyordu ancak bir türlü başlayamıyordu. Sosyal medya, Redick’in haberlere, bu haberlere gelen reaksiyonlara ve o reaksiyonlara verilen reaksiyonlara da ulaşmasının yoluydu. Anı takip edebilmenin verdiği dopamin hormonunu seviyordu.
Ağustos ayında, Philadelphia’nın keskin şutörü sonunda yapacağını yaptı. Twitter ve Instagram’ı telefonundan sildi. Tüm sosyal medya hesaplarını da sildi. Bunun içinde sadece ailesi ve arkadaşlarına özel olan Instagram hesabı da vardı.
Hepsi gitmişti.
Peki, 2018 yılında, bir NBA oyuncusu neden böyle bir şey yapar?
“Orası karanlık bir yer” diyor Redick sosyal medya hakkında, “Sağlıklı bir yer değil. Gerçek değil. İnsanın egosu için sağlıklı bir yer değil. Sinir, kendinin onaylanma isteği ve insanların tripleriyle dolu bir yer. Korkunç.”
Kısa süre öncesine kadar, Redick farkında olmadan ve düşünmeden sosyal medyayı açıp baktığını söylüyor. İki oğlu ve eşinin yanında bile sürekli telefonuna bakıyormuş.
“Bilinçli olarak yaptığınız bir şey değil” diyor Redick, “Bunu itiraf etmekten nefret ediyorum ama boş olduğunuz ve telefonunuzun yanınızda olduğu bir anda direkt olarak alıp bakıyorsunuz. Bir noktadan sonra içgüdüsel hale geliyor. Telefonunuzu bırakıp başka yere doğru hareketlenseniz dahi telefonunuzun nerede olduğu hep aklınızda oluyor. Artık bir uzantınız gibi oluyor yani telefon. Çok korkunç bir şey, çok.”
34 yaşındaki Redick, iki genç takım arkadaşı Ben Simmons ve Joel Embiid’in de yer aldığı sosyal medya için biraz yaşlı kalıyor bile denilebilir. Simmons ve Embiid’in Instagram’da 3’er milyon takipçisi var ve sürekli olarak manşetlerde yer alıyorlar, yaptıkları yorumlar hemen olay oluyor. Embiid, “En iyi sosyal medya açık ara bende. Ben yapacağımı yapıyorum ve sonra kaçıyorum” diyor.
Burası, #TheProcess’in dijital evi. Ancak limitler de var. 76ers, takım yemeklerinde ‘telefon torbası’ kuralını deneyen NBA takımlarından biri. Yemeğe geldiğiniz zaman telefonunuzu torbaya koyuyorsunuz ve gerçek iletişime geçebiliyorsunuz. Redick, “Daha önce yemekte kimsenin konuşmadığı takımlarda oynadım. Herkes telefonlarına bakıyordu” diyor.
Redick, takım arkadaşlarının sosyal medya kullanımlarını yargılamıyor veya soyunma odasında bu yüzden bir sıkıntı çımasını istemiyor. Redick, basketbol kariyerinde şimdikinden çok daha telefonuna bağlı soyunma odalarında oynadığını belirtiyor. Ancak tüm NBA’e bir baktığında telefonlarına bağımlı oyunculardan oluşan bir lig görüyor. Uçakta, otobüste, masaj masasında, soyunma odasında, yemek masasında… Telefon kaçınılmaz.
Ligin sosyal medyaya karşı duyduğu sevgi anlaşılabilir aslında. Oyunculara sosyal görünümlerini belirleme hakkı veriyor bir şekilde. Eğlenceli de olabiliyor hatta. Peki olması gerekenden fazla mı?
“Doğruyu söylemek gerekirse, bu bir problem” diyor Redick.
NBA’i sosyal medyadan ayrı şekilde incelemek şu günlerde neredeyse imkansız.
2018’de NBA, dünyada hakkında en çok tweet atılan ligdi. NBA’in Twitter’da 27 milyon takipçisi var, Instagram’da ise bu sayı daha da fazla. 31 milyon kişi, ligde olup biteni takip edebilmek için NBA’in hesabını takip ediyor. NBA’in diğer liglere göre sosyal medyada ne kadar daha popüler olduğunu anlamak için bir başka istatistik daha var. 2 milyondan fazla takipçisi olan 33 NBA oyuncusu var. NFL’de ise bu sayı sadece 9.
“NBA’in çok iyi olmasının nedenlerinden bir tanesi de, NBA Twitter” diyor Redick.
Tabii bunun nedenlerinden bir tanesi de NBA’in bu yolda çok açılımcı olması. Adam Silver 2014’te ligin başına geçtiğinden bu yana sosyal medyada NFL’in tam tersine maçlardan videoların ve GIF’lerin paylaşılmasının yolunu açtı.
Bir NBA maçından önce takımların soyunma odasına girdiğinizde karşınızda bir ellerinde telefon olan 12 genç adama rastlarsınız. Bazen bazılarının iki elinde iki telefon da olabiliyor, orası ayrı. Maçtan sonra da sonuç ne olursa olsun maç sırasında neler kaçırdıklarına bakmak için sosyal medyada gezinen oyuncuları görürsünüz. Hatta bazı oyuncular, devre arasında sosyal medyaya baktıklarını da kabul ediyorlar.
“Ben hep Instagram’dayım” diyor Kevin Durant, “Yani, daima değil tabii ki. Zamanım olduğunda.”
Durant’in sosyal medyadaki hallerini herkes biliyor. Yan hesabı olduğu ortaya çıktı, aynı zamanda trollere verdiği cevaplar da herkesin aklında. Ama yorumlara bakma konusunda yalnız değil. Takım arkadaşı Steph Curry, eskiden devre arasında ritüel olarak Twitter’a giriyormuş ama 2015 Finallerinde bunu bırakmış.
“Herkes sizin maçınızı izlediğinde herhangi birisinin olumsuz yorumunu kafanıza takarsanız durum farklı olabiliyor. Maç öncesinde ya da devre arasında bu yorumlara bakmak pek de iyi değil” diyor Curry.
Eskiden soyunma odasında yapılan espriler artık sosyal medyayla birlikte toplumun gözü önünde yapılıyor. Geçen sezon Lakers’lı Kyle Kuzma ile Lonzo Ball’un birbirlerine takılmaları ligin en çok dikkat çeken olaylarından olmuştu. Karşılıklı atılan birkaç tweet’ten sonra Kuzma, Ball hakkında bir diss videosu çekti. Ball ise Kuzma’ya bir rap şarkısıyla cevap verirken burada Kuzma’nın hiçbir zaman tanımadığı biyolojik babasına dair sözler kullandı. Lakers yönetimi bunun üzerine duruma el koydu.
“Lonzo Ball ile Kyle Kuzma’nın sosyal medyadaki atışmalarını görüyorum” diyor NBA Oyuncularının Sağlığını Koruma Komitesi Üyesi Keyon Dooling, “Çok eğlenceliydi açıkçası. Bence ligdeki çoğu oyuncu sosyal medyayı olumlu şekilde kullanıyor. Bu çocukların da insan olduğunu görüyor herkes. Bir konuda sinirli, tutkulu veya çaresiz kaldıklarını görebiliyorsunuz. Gerçek hareketlerini görüyorsunuz.”
Taraftarlar da bu yüzden böyle atışmalara ilgi gösteriyor. Ball ile Kuzma’nın arasında olanlar da oyuncuların bir zamanlar özel olan ikili ilişkilerin topluma yansımasını sağlıyor. “Bir NBA oyuncusu için eskiden gizlilik en kutsal şeylerden biriydi” diyor Dooling, “Toplum içine çıktığınızda çıplak gibi oluyordunuz. Şimdi ise insanlar sosyal medyada sizin etrafınızda gibi.”
2011 sonbaharında Redick, son dakika haberlerini takip edebilmek için Twitter’a katıldı. Anlık yaşanan olaylar onun için önemliydi, örneğin ne zaman bir daha işe gideceğini buradan öğrenebilirdi.
“Twitter hesabı açmamın nedeni NBA lokavtıydı” diyor Redick, “Lokavtla alakalı bilgileri alabileceğim tek yer orasıydı”
Redick’in kariyeri o döneme kadar akıllı telefon teknolojisinin gelişmesiyle paralel gitmişti. Steve Jobs, Redick’in çaylak sezonunda iPhone’u tanıtmıştı. O zamanlar Redick’in takım arkadaşları genelde BlackBerry kullanıyorlardı. Twitter 1 yaşında bile değildi.
Lokavt süresince tweet’leri okumak, dedikoduları takip etmek ve muhabbetlere bakmak NBA’i takip etmenin en önemli yoluydu. Birçok yıldız farklı turnuvalarda oynuyordu. “Durant, LeBron, Kobe nerede ortaya çıkacak?” sorusunun cevabı, Twitter’da oluyordu genelde.
Oyuncular, Twitter’ın kültürel bir güç olmasında önemli rol oynadı. 2008’de Twitter’a katılan Shaquille O’Neal, mavi tik’i alan ilk hesaptı. 2009/10 sezonunda maç içinde paylaşım yapan NBA oyuncuları ceza almaya başladı. 6 Temmuz 2010’da Chris Paul, sonunda yakın dostu LeBron James’i Twitter’a katılmaya ikna etti. İki gün sonra ESPN’de The Decision yayınlandı.
2013’te Drummond, Jennings ve Nick Young, Instagram’ın Christoph Columb’ları oldular. Vine uygulamasının popülerleşmesiyle birlikte NBA maçlarından en güzel hareketler anında yayınlanmaya başladı. Topluluk oluşmaya başladı ve NBA Twitter böyle doğdu.
Sonra, 2014 Doğu Finallerinde Lance Stephenson, LeBron James’in kulağına üfledi. Ve ‘meme’ler başladı.
NBA’deki sosyal medya kullanımı 8 Temmuz 2015’te ayrı bir seviyeye çıktı ve bunda Redick’in de payı vardı. Redick o gün hepimiz gibi Twitter’da olup biteni izliyordu… ta ki DeAndre Jordan’ın aklının karıştığına dair haberler çıkıp emoji savaşları başlayana kadar. Redick, o zamanlar Dallas’ta oynayan Chandler Parsons’ın uçak emojili tweetine araba tweeti ile karşılık verdi. Sonra ise o dönem Redick’in Clippers’tan takım arkadaşı Chris Paul, bir muz ve bir bot emojisi paylaştı. O gece Blake Griffin, Jordan’ın evinin kapısına sandalye koyup çektiği fotoğraftı Twitter’da paylaştığında adeta internet patlıyordu.
Don’t agree with the furniture layout but I’m not an interior designer. pic.twitter.com/23PNgQB88z
— Blake Griffin (@blakegriffin23) 9 Temmuz 2015
Çılgınlıktı. O gece NBA Twitter’ın zirve gecesi olabilir. Her saniye olanlar, Dallas’ın düştüğü durum, Clippers’lıların Jordan’ı evinde rehin alması ve kararını kesin olarak değiştirmesini sağlaması… Redick, daha sonraları o geceyi “Belki de Twitter’ın en iyi günüydü” diyerek hatırlamıştı.
Redick için işler 2016 Ağustos’ta oğlu Kai doğduğunda değişmeye başladı. O ve eşi, iki oğullarıyla ilgileniyorlardı. Sosyal medya ise gerçek hayatta anı yaşamasına engel olabiliyordu. Şimdi ise daha rahat hissediyor Redick. Hatta saat toplama hobisinden de vazgeçmiş ve saatler için kullandığı Instagram hesabını da kapatmış.
“Artık bir saatim yok” diyor Redick, “Dürüst olmak gerekirse o bir bağımlılıktı. Bunu itiraf etmekten çekinmiyorum. Beni benden alıyordu. Aynı şey sosyal medya için de geçerliydi.”
Redick’in düşüncesi çok net şekilde anlaşılabilir: Çok fazla sosyal medya ve akıllı telefon kullanımı problem yaratabiliyor. Sosyal medya ve akıllı telefonlar hayatımıza henüz yeni girdiği için onlar hakkındaki araştırmalar da yeni. Ancak 2016’da yapılan bir araştırma, birden fazla sosyal medya hesabını kullanan insanların depresyona daha yatkın olabileceğini gösteriyor. Daha da korkutucusu, 7 ila 11 arasında sosyal medya hesabı olan insanlar, normal insanların (0 ila 2 arası sosyal medya hesabı olan) 3 katından fazla olasılıkla depresyona yatkınmış.
Bu Eylül ayında yayınlanan bir araştırma daha teknolojik cihazların kullanımı ile mutluluğun ters orantısını ortaya koymuş. 2012’den sonra insanların psikolojik olarak mutluluk seviyesi genel kapsamda azalmaya başlamış ve bunun önemli nedenlerinden biri olarak da bu yıldan sonra gençler arasında akıllı telefonun kullanım oranının artması gösteriliyor. En mutlu çocuklar, elektronik cihazlarda en az vakit geçirenlermiş.
“Bu jenerasyonun sigarası bu” diyor Peak Performance kitabının yazarı Steve Magness, “Telefonlar o noktaya doğru gidiyor.”
Magness’in belirttiği daha derin problem ise sosyal medyada geçirdiğimiz zamanın beyinlerimize yaptığı olumsuz etkiyi gözle göremiyor oluşumuz.
“Sigaranın uzun süre içtikten sonra akciğerinizi kara hale getirmesi gibi net bir olumsuz etkiyi gözünüzde canlandıramıyorsunuz sosyal medyanın verdiği zarar söz konusu olduğunda” diyor Magness, “Ancak bağımlılık yapıyor. Aslında bir seçimimiz var ancak o seçim çoktan yapıldı. Telefonu gördüğünüz anda onu almak için hamle yapıyorsunuz.”
NBPA yetkilileri de son zamanlarda sosyal medya kullanımına yönelik çalışmalar yapmaya başladı.
“En basit şekilde bunu bağımlılık yapıcı şekilde tanımlayabiliriz” diyor NBPA’de yeni göreve getirilen William Parham, “Her şeyden haberdar olmanızı sağlıyor, ve çok kullanılıyor. Aynı şekilde bu kullanımın düşeceğini sanmıyorum.”
Sosyal medyanın parkede etkileri de olabiliyor.