by Utkan Şahin / info@eurohoops.net
2018-19 EuroLeague sezonunun ilk 14 haftası geride kaldı.
Artık alıştığımız normal sezon formatının bu sezonunda da birçok zevkli maç, çokça sürpriz sonuç, harika performanslar ve kurnaz coaching’ler Avrupa’da sahne aldı.
Daha sezon uzun ama geleceğe ışık tutmak isteyen Eurohoops Fırın, kolları sıvadı ve EuroLeague’in sezon ortası ödüllerini dağıtmaya karar verdi.
Not: Bu ödüller gelecek için bir tahmin değil, şu ana kadar gösterilen performansların sonuçlarıdır.
MVP
Jan Vesely (Fenerbahçe Beko) 13 maç 15.0 sayı, 5.8 ribaund, 2.8 asist, 1.4 top çalma, 22.2 EFF
MVP ödülü yarışında bazen oyuncunun takımın başarısı yarışta onu biraz fazla öne çıkartır. Fakat Jan Vesely‘de böyle bir durum yok. Çek yıldız, şu ana kadar gösterdiği performansla MVP ödülünü bütün kriterleriyle hak etti.
Takımından başlarsak… Fenerbahçe Beko sezona şu ana kadar damga vuran ekip oldu. Sarı Lacivertliler, çok zorlu bir deplasman turundan geçmesine rağmen sadece bir yenilgi aldı ve ilk yarının bitmesine bir hafta kala liderlik koltuğunda oturuyorlar.
Vesely’e geçersek… Açıkçası Çek yıldızın performansını en iyi anlatacak kelimeler “dominasyonun kusursuzluğu” olabilir. Vesely, kariyeri boyunca oyununda büyük defektler olsa da inanılmaz atletizmi ve maç moturuyla rakiplerin başına bela oldu. Artık daha farklı bir Vesely izliyoruz çünkü sahadaki defektlerini de minimuma indirmeyi başardı.
Kariyeri boyunca faul çizgisinden problem yaşayan Vesely, bu sezon %85.5 ile faul atıyor. Bunun yanında Çek yıldız, kariyerinin başından bu yana hiç görmediğimiz bir şekilde 37 asist yaptı – Sloukas‘tan sonra takımda 2. – ve EuroLeague’de uzunlar arasında en çok asist yapan oyuncu oldu. Artı-eksi istatistiğinde Fenerbahçe’de sahada olduğu anlarda en çok artı yazan oyuncu olan Vesely, hem hücumda hem de savunmada sahaya çok büyük bir patlama gücü koyuyor.
Çek yıldız, Avrupa’ya ilk geldiği günden beri bu kıtanın önemli oyuncularından biri olmayı başardı fakat şu anda kendi pozisyonun en iyilerinden birisi değil, açık bir şekilde en iyisi!
Takımı ve gösterdiği performansla MVP ödülünü kesinlikle o hak ediyor.
EN İYİ BEŞ
- Mike James (Olimpia Milano): Çok fazla top kullanıyor mu? Evet! Oyunu çok mu zorluyor? Yine evet! Fakat ne olursa olsun Mike James bize bu sezon özel bir performans sergiliyor. Yıllardır hayal kırıklığının başkenti olan Milano‘yu playoff yarışında tutmaya çalışan Amerikalı yıldız, 15.9 sayı, 7.4 asist ortalamalarıyla sezonun en iyilerinden biri. Belki zaman zaman oyun akışına çok kapılıyor ve yeteneklerine çok güveniyor ama ligde yeteneklerin bu kadar azaldığı bir dönemde kesinlikle iz bırakmayı başarıyor.
- Alexey Shved (Khimki Moskova): Hazır Mike James’ten bahsetmişken onun bu yıl yaptığını yıllardır yapan Alexey Shved’i de unutmamak lazım. Bu sezon sakatlığı sebebiyle sadece 8 maça çıkabilen Shved, EuroLeague’de NBA istatistikleri yakalamayı başardı. Rus yıldız, %40 üçlük yüzdesiyle 25.3 sayı, 7.4 asist ve 3.0 ribaund ortalama tutturdu. EuroLeague’de en son 25.0 sayı ortalamasını bundan 15 yıl önce izleyebilmiştik. Evet Shved’in saha içerisindeki kararları, liderliği hep çok tartışıldı ama Khimki’nin lideri, bireysel skor yeteneği olarak bize başkasından göremeyeceğimiz bir şey sunuyor.
- Cory Higgins (CSKA Moskova): Yıllardır çok iyi bir görev adamı olan Cory Higgins, takım içindeki yükselişini sürdürdü ve bu sezon Rodriguez ile De Colo’nun önüne geçerek CSKA‘nın bir numaralı lideri oldu. %55.6 üçlük, %52.6 ikilik yüzdesiyle 15.9 sayı ortalama tutturan Higgins, lider olarak da çok verimli olabileceğini kanıtladı. CSKA’da büyük isimler sezona bu kadar kötü başlamışken ve takımın birçok problemi varken onun bu performansı Rus devini ayakta tutuyor ve bunu yaparken bağıra bağıra ben NBA oyuncusuyum diyor.
- Brandon Davies (Zalgiris Kaunas): Davies, Fransa’dan sonra EuroLeague’e adım attığında herkesin ümitli olduğu bir oyuncuydu fakat o ümitlerin de ötesine geçti. Jasikevicius’un yanında basketbolu en baştan öğrenen Davies, sadece ikili oyun bitiren atletik bir uzun olmaktan çıktı ve kıtanın en iyi uzunlarından biri haline geldi. Geçen sezon Olympiakos serisinde gösterdiklerinin de üstüne çıkan Davies, takımı hücumda çok problemli olsa da kendi agresifliği sayesinde Zalgiris‘i playoff yarışında tutmayı başardı.
- Jan Vesely (Fenerbahçe Beko): MVP!
EN İYİ 2. BEŞ
- Vasilije Micic (Anadolu Efes): Alt yaş gruplarından beri konuşulan Vasilije Micic, sonunda en üst seviyeye çıktı. Erken yaşta yaşattığı hayal kırıklıklarından sonra TOFAŞ ve Zalgiris‘te kendini toparlayan Micic, Efes‘te ise üst düzey bir yaratıcı olduğunu herkese gösterdi. Yaz döneminde onun burada iyi bir yan parça olması bekleniyordu ama o, Larkin’in kötü başlangıcıyla birlikte ipleri eline aldı ve yaratıcılığı sayesinde Efes‘i EuroLeague’in en iyi hücum takımlarından biri haline getirdi. Üstelik top kayıpları dışında bunu da verimli bir şekilde başardı; %46.3 üçlük yüzdesiyle 11.6 sayı, 5.4 asist!
- Kostas Sloukas (Fenerbahçe Beko): Bu sezon kendini kanıtlayan bir başka oyuncuda daha sıra! Kostas, Micic gibi değil belki. O kendini bir süredir EuroLeague’in en iyi guardlarından biri olarak kanıtladı fakat en iyileri arasında bile fark yaratabileceğini bu sezon gösterdi. Bogdan ve Wanamaker‘lı dönemlerin arkasından ipleri eline alan Yunan guard, takımının en büyük yaratıcısı olarak sorunlu gözüken Fenerbahçe hücumunun makine gibi çalışmasını sağladı. Üstelik o da aynı Micic gibi bunu oldukça verimli istatistiklerle başardı; %48.7 üçlük yüzdesiyle 11.4 sayı, 4.8 asist!
- Will Clyburn (CSKA Moskova): CSKA‘nın en iyi oynadığı dönemlerde Will Clyburn’ün sahada olmasının bir sebebi var. Amerikalı forvetin şutu hala problemli. Üstelik oyun bilgisi sebebiyle şutunun bir problem olmasını saha içerisinde fazla saklayamıyor ama Avrupa’da çok az oyuncuda olan bir fiziğe sahip ve o fizik atletizmle birleştiği anda ortaya gerçekten korkutucu performanslar çıkabiliyor. Bu sezon Higgins ile birlikte CSKA’ın taşıyıcısı parçası olan Clyburn, özellikle 4 numaraya geçtiğinde işleri rakipleri için çok zor hale getiriyor. 14.1 sayı, 7.1 ribaund ortalamaları da bunun en büyük kanıtı!
- Anthony Randolph (Real Madrid): Dünya Kupası Elemeleri’nde Slovenya formasını son kez giydiği zaman Randolph’un bundan sonraki kariyerinin giderek tepetaklak olacağını düşünmüştüm. Onun yetenek konusunda bu kıtada hiçbir zaman problemi olmadı ama oyun içinde yüzüne bile yansıyan o isteksizliği onu aşağıya çekiyordu. Zaten bu yüzden yaz döneminde Madrid onunla yolları ayırmayı düşündü fakat bu sezon bambaşka bir Randolph izliyoruz. Yeteneklerini tekrardan ortaya koymaya karar veren Amerikalı oyuncu, Real’in oldukça geniş uzun rotasyonuna rağmen etkileyici performanslar ortaya koydu ve son şampiyonun sezonu ilk ikide götürmesinde büyük rol oynadı.
- Nikola Milutinov (Olympiakos): Bu sezon Olympiakos’u en iyi anlatan kelime sancı olabilir. Takım eski düzen ile yeni düzen arasında büyük bir sancı yaşıyor ve bu sahaya zaman zaman büyük bir kaos olarak yansıyor. Fakat takım içerisinde bu sancıyı yaşamayan tek bir isim varsa o da Milutinov! Olympiakos döneminde yavaş yavaş yukarıya doğru çıkan Sırp pivot, harika fiziği ve ince bilekleriyle bu sezon en üst noktasına ulaştı. İstikrarlı bir şekilde takımına katkı veren Milutinov, 14 maçın sadece 2’sinde tek haneli verimlilik puanında kaldı. O artık kesinlikle Avrupa’nın en iyi 3 pivotundan biri ve Olympiakos onunla 3 yıllık sözleşme uzattığı için çok şanslı!
EN İYİ 3. BEŞ
- Facu Campazzo (Real Madrid): Doncic’in ayrılmasından sonra herkes Llull’un eskisi gibi ipleri eline almasını bekliyordu fakat İspanyol oyuncunun sezona hem yavaş hem de sakatlıklarla başlaması sebebiyle ipleri bir sihirbazın eline geçti: Campazzo! Teodosic’in ayrılmasından sonra Avrupa’nın en estetik pasörü haline gelen Campazzo, ipleri eline aldığı bu dönemde daha fazlasını yapabileceğini gösterdi. Evet, hala bir EuroLeague devinin bütün kontrolünü almak için çok hazır değil ama zor bir dönemde o sahaya karakteristik özelliklerini çok iyi koyarak Real Madrid‘in doğru yolda kalmasını sağladı. Bu da ilerisi için hem onun hem de Madrid için çok önemli.
- Rodrigue Beaubois (Anadolu Efes): Sezon başında Efes için yazdığım bir yazıda Micic ile Beaubois’in Lacivert Beyazlılar adına mükemmel görev adamları olabileceğine değinmiştim. Bugün geldiğimiz noktada ise Micic ile birlikte Beaubois bu beklentilerin çok üstüne çıkarak sahada harika bir uyum yakaladılar. Micic bu uyumun yaratıcı kısmında var olurken Beaubois ise bitirici rolündeydi. Sezonun ilk üç maçında ortalıkta olmamasına rağmen sonradan kendine gelen Fransız yıldız, 14.5 sayı, 3.2 asistle oynadı ve %54.1 ikilik ve %48.3 gibi üçlük yüzdeleri de tutturdu. Efes‘te hem birebir hem de asist üzerinden en çok sayı üreten oyuncu o ve bu özellik onu çok değerli kılıyor. Efes, bu sezonun en iyi hücum takımlarından birisiyse Beaubois’e çok şey borçlu!
- Nikola Kalinic (Fenerbahçe Beko): Fenerbahçe‘de takımın yıldızı Jan Vesely, takımın en iyi yaratıcısı ise Kostas Sloukas fakat takımdaki her şeyi birleştiren bir oyuncu varsa o da Nikola Kalinic! Geçen sezonu sakatlığında etkisiyle kötü geçiren Kalinic, bu sezona bomba gibi başladı. Savunmada fiziğiyle Fenerbahçe’nin ön alan savunmasının alanı daraltmasını sağlayan Sırp oyuncu, hücumda ise hep en kritik anlarda takıma nefes veren oyuncu oldu. Yıllardır takımlar onun şutunu riske ediyor ama Kalinic, hem yükselen üçlük yüzdesi (%38.3) hem de oyun zekasıyla şimdi hücumda takımların başına bela oluyor. Geçen seneki takımla bu sezonkini kıyasladığımız zaman bence en büyük fark onun sahaya koyduğu etki ve bu etki şu ana kadar Fenerbahçe’yi mükemmel bir takım haline getirdi.
- Derrick Williams (Bayern Münih): Açıkçası Avrupa’ya geldiği gün ondan böyle bir etki beklemiyordum ama Derrick Williams, bu kıtada iyi koçluk yapılan bir ekipte yetenekleriyle neler değiştirebileceğini kısa sürede gösterdi. Bayern’in sezon başında takımlara sorun çıkartabileceğini tahmin etmek çok zor değildi ama ben kadro kalitesinin bir yerden sonra onları aşağıya çekeceğini düşünüyordum. Williams ise bu takıma gereken o yeteneği verdi. Özellikle son dönemde çok acayip sekanslar oynayan Amerikalı yıldız, Bayern’in 7 galibiyetle playoff yarışında olmasını sağladı. Bu beşte Adrien Moerman’a da yer verebilirdim ama izlettiği birebirlerin de etkisiyle ben Williams’ı seçiyorum.
- Vincent Poirier (Baskonia): Aslında buranın adayı çok. En basitinden Arturas Gudaitis de harika bir sezon geçiriyor ancak ben tercihimi Fransız pivottan yana kullanacağım. Bu sezon Final Four’a ev sahipliği yapacak olan Baskonia, sezona beklentilerin altında giren takımlardan biri. Bask ekibi, aldığı mağlubiyetler bir yana oynanan basketbolla hayal kırıklığı yarattı. Bunun en büyük sebebi ise takımın en önemli oyuncularından ikisi, Tornike Shengelia ve Johannes Voigtmann’ın sezona oldukça vasat bir başlangıç yapması. Fakat bu kötü performanslar, Poirier’ın sınıf atladığını görmemizi de sağladı. Oyunun her iki alanında da oyununu keskinleştiren Fransız pivot oldukça dominant bir hal aldı ve Avrupa’da pozisyonun en iyilerinden biri olduğunu ortaya koydu.
EN İYİ KOÇ: Zeljko Obradovic (Fenerbahçe Beko)
Aslında Fenerbahçe birkaç mağlubiyet fazla alsaydı ya da böylesine etkileyici bir galibiyet serisi yakalamasaydı bu ödül Bayern Münih’in koçu Dejan Radonjic’e gidebilirdi fakat durum böyleyken bu ödülü en çok hak eden isim kesinlikle Zeljko Obradovic!
Çünkü ilk 14 haftada sadece 1 yenilgi alan ve bunu zorlu bir deplasman turundan geçmesine rağmen başaran bir takımın koçunu ödüllendirmeden geçmek olmaz.
Üstelik sezon başına dönersek Fenerbahçe‘den kimse böyle bir 14 hafta beklemiyordu. Sarı Lacivertli ekibin son 3 yıldaki en sorunlu kadrosunun bu olduğu söyleniyordu. Fenerbahçe’nin özellikle hücum tarafında birden çok problemi olduğu düşünülüyordu. Fakat Zeljko Obradovic bir kez daha herkesi yanılttı.
Fenerbahçe klasikleşen oyun planını devam ettirse de Obradovic, oyuncuların yıllar içerisinde gösterdiği gelişimle sahaya kendini temposunu kabul ettiren, oyun aklı çok yüksek bir takım çıkardı. Öyle ki Sarı Lacivertli ekibin aldığı galibiyetler bir yana ortaya koyduğu basketbol kalitesi bir anda tüm söylemleri değiştirdi ve bu kadronun Fenerbahçe tarihinde en iyi basketbol oynayan kadro olduğu söylenmeye başladı.
Açıkçası oynanan oyun açısından bu doğru ama Fenerbahçe’nin elindeki kadroya bakarsak; bu takımın iyi bir hücum takımı olması ancak en üst seviyede bir koç performansıyla olabilirdi. Bu kadronun başında bırakın normal bir koçu, başka bir elit koç olsa bile Fenerbahçe bu seviyeye çıkamazdı. Bu yüzden ilk 14 hafta bakımından en iyi koç ödülü Zeljko Obradovic’e gidiyor.
EN İYİ ÇAYLAK:
Derrick Williams (Bayern Münih) 13 maç 13.5 sayı, 4.1 ribaund, 0.7 asist
Daha önce başka bir çaylak ödülünü NBA’den gelen bir oyuncuya verdiğim için o yazı eleştirilmişti. Eleştirilerin ana noktasında ise NBA’de yıllarca oynayan bir kişinin bu kıtada çaylak sayılamayacağına yönelikti.
Eleştirilere saygı duysam da bence yıllarca Amerika’da oynadıktan sonra Avrupa’ya gelen bir Amerikalı, kültürel değişim açısından buradan NBA’e giden bir Avrupalı oyuncuya göre çaylak kelimesinin anlamını daha fazla dolduruyor. Bu kıtada bambaşka bir basketbol oynandığı ve prensiplerin, koç alışkanlıklarının çok daha farklı olduğu saklı bir gerçek değil. Bu yüzden yıllardır birçok Amerikalı oyuncu yetenekleriyle Avrupa’ya gelirken büyük bir heyecan yaratsa da uyum gösteremediği için büyük bir hayal kırıklığı oldu.
Açıkçası Derrick Williams’ta da benzer bir hikaye izleyeceğimizi düşünüyordum. 2012 NBA Draftı’nda 2. sıradan seçilse de oyun içindeki tavırları, savunmadaki isteksizliği sebebiyle onun bu kıtanın prensiplerine uymaması daha doğal olandı. Fakat Amerikalı oyuncu bunun tam tersi bir performans sergiledi.
İlk birkaç maç adaptasyon süreci yaşayan Williams, sonrasında ise doğru bir basketbol planı içinde bir anda öne çıktı. Bunun bence bir iki sebebi var; ilk olarak bence Radonjic bir koç olarak onu takıma harika bir şekilde adapte etti. Ona saha içerisinde hep doğru zamanlarda süre verdi. Ona bu anlamda bir çerçeve çizerken oyun içerisinde birebir oynaması için de yeterli alanları da verdi. İkincisi ise Williams, kolejden bu yana ilk kez kendini doğru bir rolde hissetti. Belki de uzun bir zaman sonra ilk kez kendini işi yarayan bir parça olarak gördü ve bu da onun saha içindeki diğer problemlerinin minimum seviyede kalmasına neden oldu. Diğer yandan kolejden bu yana ilk kez taraftarın bu kadar etkili olduğu bir yerde – Avrupa açısından bahsediyorum – oynaması da etkili oldu. Fenerbahçe taraftarıyla girdiği o etkileşimden zevk alması da bence bundan kaynaklanıyor.
Bu sebeplerde sahada yetenekleriyle fark yaratabilecek bir oyuncu izlememize sebep oldu. Özellikle Bayern’in üç maçlık galibiyet serisinde önemli bir rol oynayan Williams, ortaya koyduğu sayı patlamalarıyla Bayern’i taşıdı.
Williams’ın performansı daha ne kadar böyle gider açıkçası emin değilim ama kesin olan bir şey var; Amerikalı oyuncu, ilk 14 hafta açısından EuroLeague’in en iyi hikayelerinden biri olmayı başardı.