by Alonzo Warond / Çeviri: Utkan Şahin
Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Bu yazı ilk olarak 24 Haziran 2017 tarihinde Fadeawayworld’de yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.
Basketbol, bir bilgisayar oyunu değil. Eğer bilgisayar oyunu oynuyorsanız ve hile yapmıyorsanız her zaman en iyi olan kazanır.
Fakat hayatın kendisinde olduğu gibi basketbolda da böyle bir durum yok. Her zaman en iyiler kazanmaz ve nadiren de olsa gördüğümüz sürprizler bu sporu her zaman güzelleştirir.
Dünyanın en iyi ligi olan NBA’de de bize bunu kanıtlayan bazı takımlar oldu. Onlar şampiyonluğun en büyük favorisi değildi ya da sezonun bir noktasında kimse onlardan artık şampiyon olmasını beklemiyordu. Fakat onlar bu beklentileri yıkıp tarihe geçti.
Bu yüzden de çok seviliyorlar. Çünkü insan, doğası gereği genellikle az şans verilen takımları desteklemeyi daha çok sever!
Beyler bayanlar… Karşınızda NBA’in en beklenmedik beş şampiyonu:
Portland Trail Blazers – 1976/1977
Portland, genel olarak ligin en şanssız takımlarından biri.
Yıllar boyunca ellerinde birçok iddialı kadro oldu ama sakatlıklar, takım içi problemler ve başka takımların kurduğu hanedanlıklar onların mutlu sona ulaşmasını engelledi. Bunun böyle olmadığı sadece bir sezon var. Kaderin cilvesi… O tarihlerindeki ilk playoff sezonu.
1970’de lige dahil olan Portland, ilk playoff oynadığı sezonu 1977’de yaşadı. Bunun en büyük sebebi, Bill Walton gibi bir efsaneyi 1974’te seçmeleriydi.
Walton – Maurice ile birlikte uyumlu bir ikili yakalayan Portland, Walton’ın 2. senesinde yükselişe geçti ve Batı’yı 3. sırada tamamladı. Evet, iyi bir takımdılar ama kimse onlardan şampiyonluk beklemiyordu.
Batı’da ilk iki sırada yer alan Denver ve Lakers daha büyük favoriydi. Denver’ı çekişmeli bir seri sonrasında geçen Portland, lider Lakers‘ı 4-0 ile süpürerek finale çıktı. Fakat yine favori onlar değildi.
Karşılarında Julius Erving, Doug Collins gibi yıldızlarıyla Doğu’yu domine eden Philadelphia 76ers vardı. Üstelik Philadelphia, serinin ilk iki maçını çok rahat bir şekilde kazanarak 2-0 öne geçti. Herkes bu noktada artık Portland’ın geri dönemeyeceğini düşünüyordu, öyle olmadı.
Evindeki maçları çok rahat kazanan Portland, serinin 5. maçını da deplasmanda çaldı. 6. maç klasiklere girecek bir maç oldu fakat sahadan mutlu ayrılan 109-107 ile Portland oldu ve organizasyon tarihinin ilk ve tek şampiyonluğunu kazandı.
O günden sonra ise şansları yüzlerine hiç bu kadar gülmedi. Kim bilir, belki o gün kazandıkları şampiyonluk için talihlerinin geri kalanını harcamışlardır.
Houston Rockets – 1994/1995
Michael Jordan’ın lige verdiği 2 yıllık ara NBA için olağanüstü hal ilanı gibiydi.
Onun oynadığı dönemde Jordan’ın ve dolayısıyla Bulls‘un hakimiyetine son veremeyen birçok takım çok heyecanlandı ve şampiyonluk yüzüğü için hayal kurmaya başladı. Fakat başka bir takım bu dönemi domine ederek herkesin hevesini kursağında bıraktı: Houston Rockets.
Hakeem Olajuwon önderliğinde Houston, 1994’te ilk şampiyonluğu kazandı. Fakat 2. yılda aslında işler onlar için o kadar parlak değildi. Clyde Drexler gibi bir ekleme yapmış olsalar da sakatlıklar takımın belini fena büktü ve Rockets, normal sezonu ligde 10., Batı’da ise 6. sırada tamamlayabildi.
Açıkçası ortaya koydukları oyun ile San Antonio Spurs, Utah Jazz, Phoenix Suns gibi takımlar karşısında hiç şansları yok gibiydi. Medya onları favori göstermiyordu.
İlk turda Utah’ı serinin son maçını deplasmanda kazanarak 3-2 ile eleyen Rockets, yarı finalde Phoenix karşısında 3-1 geriye düşmesine rağmen ayağa kalktı. Seriyi 7. maça götürmeyi başaran Rockets, Suns‘ı son maçta da 114-115 ile mağlup ederek finale yükseldi.
Çekirge bir zıpladı, ikinciyi de zıpladı. Peki 3.’yü de zıplayabilecek miydi?
Ev sahibi avantajı olmamasına rağmen Spurs karşısında ilk iki maçı deplasmanda kazanan Rockets, bir anda kontrolü eline aldı ve seriyi 4-2 kazanarak tekrar finale çıktı. Finale çıktıkları zaman belki ilk kez favori onlardı. Karşılarında genç Shaq ve Hardaway vardı. Sonuç olarak Rockets, bu seriyi 4-0 ile domine ederek tekrar şampiyon oldu.
Rockets koçu Rudy Tomjanovic de şampiyonlukla birlikte o efsane sözü söyledi: “Bir şampiyonun yüreğini asla hafife alamazsınız!”
Detroit Pistons – 2003/2004
Pistons, yetenekleri ne olursa olsun hayat tarafından hep istenmeyen oyunculardan kurulu bir ilk beşe sahipti. Billups, Hamilton, Ben Wallace, sonradan takıma katılan Rasheed Wallace hiçbir zaman hak ettikleri kadar değeri görmediler. Çoğu, daha önceki takımlarında istenmedikleri için Detroit’e geldi ve hiçbiri o dönem için NBA’de bir süper yıldız değildi.
NBA tarihi boyunca süper yıldızı olmadan şampiyon olan bir takım çıkmamıştı. Onlardan sonra da olmadı.
Onları özel kılan şey ise ortaya koydukları sertlikti. Sanırım 90’ların o meşhur sertliğini taşıyan son takım onlardı ve o sertlikle bütün takımları yıldırdılar.
Doğu’yu 3. sırada tamamlayan Pistons, ilk turda Bucks‘ı rahat bir şekilde geçti. Yarı finalde ise karşılarında geçen sezonun finalisti vardı. Nets ile çekişmeli bir seri oynayan Pistons, 7. maçta rakibini 69 sayıda tuttu ve bir yıl öncesinin intikamını aldı. Doğu Finali’nde ise o dönem boyunca en büyük rakipleri olan Indiana Pacers vardı.
Seri birçok hikayeye sahipti. İlk maçı kazanan Pacers, seriyi 2-0 yapmak için sahaya çıktı. Son bölümde Miller ile skoru eşitleme şansı da buldular ama Prince’ın hafızalardan silinmeyen bloğuyla Pistons maçı kazandı ve deplasmanda maç çaldı. 6. maça Pistons, 3-2 önde gitti. O maç belki de 2000’ler boyunca oynanan en sert playoff maçı oldu. 48 dakikanın sonunda ise Pistons maçı 69-65 kazanarak finale çıktı.
Finalde ise karşılarında bölüm sonu canavarı olan Los Angeles Lakers vardı.
Shaq-Kobe ikilisiyle üst üste 3 şampiyonluk kazanan Lakers, bir yıl aradan sonra Gary Payton, Karl Malone gibi eklemelerle tekrardan finale çıkmıştı. Herkesin favorisi Lakers’tı.
Fakat Pistons’ın yüreği bütün seriyi dağıttı. 2. maç dışında Lakers’ı hiç oyuna dahil etmeyen Pistons, 4-1’lik bir seriyle şampiyonluğa ulaştı ve tarihe eşsiz bir hikaye kazandırdı.
Miami Heat – 2005/2006
Kabul… Miami Heat kötü bir takım değildi.
Ellerinde Dwyane Wade gibi genç bir süper yıldız, Shaq gibi kariyerinde 3 şampiyonluk olan bir efsane ve Jason Williams, Antonie Walker, James Posey ile Gary Payton gibi oyuncular vardı. Zaten 52-30 dereceleriyle Doğu’yu 2. sırada tamamladılar. Fakat gerçekçi olalım; hem Pistons hem de Mavericks karşısında şansları azdı.
Hatta çoğu kişi Shaq’ın artık yaşlandığını, kadronun birçok problemi olduğunu söylüyordu. Fakat Pat Riley’in başkanlık koltuğundan koçluğa atlaması her şeyi değiştirdi.
Bulls ve Nets karşısında çok fazla zorlanmayan Heat, beklendiği gibi Doğu’da Pistons‘a finalde rakip oldu. Bir sezon önce Pistons’a karşı ev sahibi avantajı olmasına rağmen seriyi kaybeden Heat’in bu sefer sezonu domine eden ve 64 galibiyet alan Pistons şansı varmış gibi gözükmüyordu.
Fakat beklentiler boşa çıktı. Wade’in önderliğinde daha iyi bir seri oynayan Heat, Pistons’ta yılların getirdiği çatlakları çok iyi değerlendirdi ve tarihinde ilk kez NBA Finaline yükseldi.
Finalde ise karşılarında başka büyük bir vardı. Mavericks belki playoff’ta Pistons kadar tecrübeli değildi ama Nowitzki’nin önderliğinde 60-22’lik bir sezon geçirmişlerdi ve ligin en iyi 3. takımıydılar. Üstelik Spurs ve Suns karşısında unutulmaz iki seri oynayarak finale gelmişlerdi ve özgüvenleri çok yüksekti.
Aslında seri herkesin beklediği gibi başladı. İlk iki maçı evinde oynayan Dallas, Wade’i çok iyi sınırladı ve çok rahat iki galibiyet aldı. Mavs, 2-0 öne geçtiği zaman bu iş bitmiş olarak kabul ediliyordu. Çünkü NBA tarihinde finalde 2-0’dan en son dönen takım, yukarda da değindiğimiz Portland olmuştu.
Fakat Wade -bence sonrasında yeterince hakkı hala verilmeyen- inanılmaz bir seri oynadı. Serinin 3. maçında bitime 5 dakika kala Mavericks, 10 sayıyla öndeydi… Wade bu işin bitmesine izin vermedi. Posey ile birlikte uyuyan takımı ayağa kaldıran Wade, inanılmaz bir dönüşle Heat’in maçı kazanmasını sağladı.
Bu sadece bir başlangıçtı. Evinde oynadığı 4. maçı da kazanan Heat, 5. maça için ise seride öne geçmek için çıktı. Unutulmaz bir maçtı. Bir klasikti. O gün 43 sayı atan Wade, son çeyrek ve uzatmada 25 sayı atarak Heat’i seride 3-2 öne geçirdi. Seri Teksas’a geri dönerken 6. maçta afallamış Mavericks’i affetmeyen Heat, maçı kazanarak tarihe geçti.
Wade ise oldukça düşük tempolu oynanan bir seriyi 34.7 sayı, 7.8 ribaund ve 3.8 asist ortalamalarıyla oynadı. PER ortalaması 33.8’di. Jordan’in bile hiç bu kadar yüksek olmamıştı.